Zaferler ve onları süsleyen ulusal bayramlar, her insanın onur ve gururudur.
30 Ağustos Zafer Bayramı da Türk Ulusunun bağımsızlık aşkı kokan, olağanüstü bir destana dönüşen mücadelesinin zaferle taçlandığı günlerden biridir.
Çanakkale’den sonra İstiklal Harbi de Türklerin neler yapabileceğini, neleri göze alabileceğini ve neler feda edebileceğini gösteren tarihsel bir ders niteliğinde.
1918 Mondros Mütarekesini imzalayan Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’nda sadece yenik sayılmamış, Sevr Antlaşmasının acı yüzüyle de karşılaşmıştır.
Büyük güçlerle ittifak yoluyla güç kazanma politikası ve tahtını koruma derdinde olan Osmanlı Hanedanı da tarih sahnesinden silinmiştir.
Bir hayli insan ve toprak kayıplarının yanı sıra yaralı, yoksul ve yorgun bir ulus yok olmanın eşiğine gelmişti.
Liyakatsiz ellerde siyasete bulaşmış bir ordu, hezeyanlar sonucunda Haliç’e mahkum edilmiş bir donanma ve Çanakkale Savaşları’nın Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal.
Samsun’da başlayan mücadele Dumlupınar’da Yunan Ordusu’nu imha etmekle kalmamış, Akdeniz hedef gösterilmiştir.
Mustafa Kemal’in Anadolu hareketi üzerindeki önderliği bu zaferle pekişmiş, böylece zaferden sonra kurulacak olan siyasi düzenin temelleri atılmıştır.
Bu zafer, Türklerin Lozan görüşmelerine eşit devlet olarak katılımını sağladığı gibi yeni bir devletin kurulmasına olanak tanıyan, bir Türk mucizesidir.
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Gazi Mustafa Kemal, Türk Ordusu’nu bir çığ gibi toplamasaydı, bugün istiklal ve haysiyetimizden söz etmemiz mümkün olmayacaktı.
Yurdu kurtardı, medeniyet alemine soktu.
Bugün ne varsa, her şey Atatürk’ün eseridir.
Askeri, sosyal ve ekonomik alanda elde edilen başarılar cesaret ve sabrın armağanıdır.
Her Türk evladı, tarihinin bu kahramanca yaprağıyla sonsuza kadar gurur duymalıdır.
Bugün Türk insanı, sorunlar isim değiştirmiş olsa da Birinci Dünya Savaşı öncesi durumu yaşıyor.
- Etnik kökenli bölücü terör
- Gün geçtikçe etkisi ve sayısı hızla artan dinci hareketler
- Bilimsel ve laik düşünceden uzaklaşan eğitim
- Sığınmacılar ve yasa dışı göç
- Sınırlarımızın hemen ötesinde ülkemizi tehdit edici üsler
- Yaptırımlar, dayatmalar ve ardı arkası kesilmeyen oldu bittiler
Kabul etmek gerekir ki, ülkemiz hak etmediği bir yalnızlığa sokulmak istenmektedir.
Tarihi biraz bilen her Türk, kolayca cevap verebilir bu soruya.
Gerçek nedenler, gaflet ve zaaftan istifade ederek politik ve maddi çıkarlardır.
Batı’nın yerleşik işbirlikçileri ile oynadığı oyunlar bu yüzyılda da sürdürülecek.
Amaçlanansa…
Atlantik yapı tarafından sınırlandırılmaya çalışılan ve dışında bırakıldığı Avrupa’nın kendi güvenliğini sağlamaya zorlanan istikrarsız bir Türkiye…
Algılama yetersizlikleri ve süreçlerin yönetilmesindeki tutarsızlıklar sorunların devasa boyutlara ulaşmasının ana nedenidir.
Küresel güçlerin dümen suyunda gidilmeyerek önceki politik ve askeri yanlışlıklardan gerekli dersler çıkarılmalıdır.
Dünyada yaşanan değişim sürecini ölçülü ve doğru analiz ederek, emperyal saldırılara ve ihanetlere karşı dogmatik fikirlerle değil ülkenin kuruluş felsefesine uygun politikalar üretilmelidir.
Tüm saldırılara ve ihanetlere karşı yine ayaktayız.
Bu coğrafyanın tek devleti ve gerçek ulusu yine biziz ve öyle de kalmaya devam edeceğiz.
Zafer Bayramımız, “Ne mutlu Türküm diyene” düşüncesini içselleştirmiş yurttaşlar tarafından heyecan, coşku ve gurur ile kutlanmalıdır.
Evlerde dalgalandırılacak kırmızı beyaz ay yıldızlı bayrağımızla dosta güven düşmana korku verilmelidir.
Son sözse; son kalemizde güven içinde yaşamamızı canı pahasına sağlayan Türk Ordusuna…
“Dehanız Gazi Mustafa Kemal Atatürk, gücünüz Türk Ulusu, kılavuzunuz Türkiye Büyük Millet Meclisi, cesaretiniz Mehmetçik’tir.”
İsmet Hergünşen