ABD, Amiral Mahan’dan uzaklaşıyor, Çin yaklaşıyor

MAHAN KİMDİR?

Alfred Thayer Mahan (1840–1914) 20. Yüzyıl başında Amerikan deniz gücünün teorisini yazmış ünlü bir Amerikan deniz subayı ve deniz tarihçisidir. Başkan Theodore Roosevelt’in akıl hocasıdır. Yazdığı “Deniz Gücünün Tarihe EtkisiThe Influence of Sea Power Upon History” isimli eseri ile ABD’ye dünya hâkimiyeti için denizlere yönelişi ve denizlerde egemenliği öngörmüş ve bu jeopolitik teori ABD’nin devlet politikasının değişmez doktrini haline dönüşmüştür. Fikirlerinin özeti şu şekildedir: “Devletler gelişmeleri için zenginleşmelidir. Bu da ülkenin ihracatıyla sağlanır. Üretilen ve dışa satılan fazla malın dünya limanlarına ulaştırılması deniz ticaret filoları ile sağlanır. Bu ulaştırmanın korunması ve denizaşırı sömürgelere sahip olunması için Deniz Kuvvetlerine ihtiyaç vardır. Deniz Kuvvetlerini desteklemek için de ülkede ve denizaşırı yerlerde deniz üsleri kurulması gerekir. Böyle bir Deniz Gücü sistemini kurup işleten devletler dünya çapında güç ve egemenlik kazanırlar.” Diğer yaklaşımı da şöyle idi: ‘’Donanmalar mevcut düşman filolarına karşı kararlı ve ezici bir şekilde zafer kazanmalı ve uluslar bu tür zaferlere ulaşmak için devasa, güçlü donanmalar inşa etmelidir.’’

AMERİKAN EMPERYALİZMİNİN DOĞUŞU

Mahan öğretilerinin teoriden pratiğe geçmesi onu ABD deniz silahlanması ve yayılmacılığının önde gelen rehberi yaptı. En büyük talihi çok güçlü bir siyasetçi olan Bahriye Bakanı Theodore Roosevelt’i denizcileşme alanında ikna etmesiydi. Roosevelt, henüz bakan bile değilken, 1882 yılında ABD Donanması’nın geleceğine yönelik olarak şu sözleri sarf ediyordu: Etkin bir donanmaya sahip olmak acil bir ihtiyaçtır…Bu hedefe erişmekten bizi sadece inanılmaz boyutlardaki siyasi öngörüsüzlüğümüz engelleyebilir…” Daha sonra Başkan olunca Roosevelt onun fikirlerini pratiğe döktü ve devlet kurumlarını Protestan kapitalist öğreti içinde örgütleyerek ABD’yi deniz gücü üzerinden emperyalist bir devlete dönüştürdü. 1858 yılında petrolle buluşan ABD, yeni jeopolitiğinin gereği olarak denize çıktı ve bir daha karalara dönmedi. Bu dönüşüm I. Dünya Savaşı’na yol açan silahlanma yarışında önemli rol oynadı. Mahan’ın ölümünden 35 yıl sonra Başkan Franklin Roosevelt döneminin Savaş Bakanı Stimson, Mahan’ı öylesine yüceltti ki Okyanuslar Tanrısı Neptün, onun peygamberi Alfred Mahan ve yeryüzündeki gerçek tek kilise de Amerikan Donanmasıdır diyebilmişti.

MAHAN VE CORBETT OKULLARI

İkinci Dünya Savaşında ABD, Mahan’ın denizde kesin sonuç alıcı harp prensiplerini sadece Pasifik cephesinde uygulayabildi. Mahan’ın öngördüğü açık deniz alanlarında büyük donanmaların karşı karşıya geldikleri kesin sonuçlu deniz savaşı Sadece Leyte Körfezi Savaşında yaşandı ve bu savaş dünya deniz tarihine son büyük deniz savaşı olarak geçti. ABD ve diğer donamalar İkinci Dünya Savaşı Atlantik cephesinde ve sonrasında yaşanan soğuk savaş ile bugüne kadar geçen yıllar içinde İngiliz stratejist Sir Julian Corbett’in (1854-1922) prensiplerini uyguladı. Corbett, denizde kesin sonuçlu ve büyük çaplı deniz savaşlarına karşıydı. ‘’Some Principles of Maritime Strategy- Denizcilik Stratejisinin Bazı İlkeleri’‘ isimli kitabında belirttiği tezlerine göre denizdeki mücadele karalardaki mücadeleyi desteklemeliydi. Bu kapsamda rakip deniz ticaretinin önlenmesi ya da dost deniz ticaretinin korunması çok önemliydi. Bu durum ABD’nin İkinci Dünya Savaşında Atlantik’te uyguladığı stratejiye tam uyum sağlamıştı. Özetle Mahan’ın deniz gücü teorisi üst seviyede jeopolitik ve jeoekonomik sonuçlar yaratırken Corbett’in fikirleri operatif seviyede sonuçlar yaratmıştı.

MAHAN’IN ÜÇLÜSÜ

Mahan’a göre ticaret, denizcilik gücünü geliştiren zenginliği üretir. Nasıl ki ünlü Prusyalı stratejist Clausewitz (1780-1831) ‘’On the War –Savaş Üzerine’’ eserinde güçlü devlet olmak için halk, hükümet ve askeri güç ‘’üçlüsünün’’ vaz geçilmezliğine vurgu yapıyorsa, Mahan da ulusal zenginlik, ticari güç ve deniz gücü üçlüsüne vurgu yapar.  Bu yönü ile deniz gücü sadece jeopolitiği değil aynı zamanda jeoekonomiyi de destekler. Mahan’ın söz konusu üçlüsünün yanına bugün kültürel ve teknolojik ekosistemler de eklenebilir.  Mahan gerek bir tarihçi gerekse bir jeopolitisyen olarak Fransa, Hollanda ve İngiltere’nin denizcileşme ve okyanus gücü olma süreçlerini çok iyi analiz etmişti. Fransa’nın bir kıta gücü olarak denizdeki hatalarını ya da İngiltere’nin küçük bir ada devleti olarak denizlere hakimiyetinin sebep sonuç analizlerini yaparak ABD devlet mekanizmasına rota çizmişti. Ona göre Fransa’nın 14. Louis zamanında yanında Colbert gibi bir bakan olmasına rağmen denizde İngiltere’yi geçememesinin temel nedenini askeri gücü ile ticari gücünün aşırı jeopolitik hedeflere odaklanarak karada gereksiz savaşlarla yıpranmasına bağlıyordu. Fransa o dönemde teknolojide İngiltere’den bazı alanlarda daha ileri olmasına rağmen kara yolu ile yayılmayı deniz yolu ile yayılmaya tercih edince sonuçta Amerika kıtası ve Hindistan’daki sömürgelerini İngiltere’ye karşı kaybetti. Halbuki Colbert, Fransa’nın zenginleşmesi için ticaretin ve donanma gücünün artışını destekledi ve bu alanda önemli reformlar yapmıştı. Hollanda da benzer tuzaklara düştü. Sadece ticaret ve ekonomik zenginliğe odaklandı. Güçlü bir donanmanın ticaret ve ekonomik zenginlik ekosisteminin devamlılığı için gerekli olduğunu ihmal etti. İngiltere, askeri güç ile desteklenen ve idame edilen bir ticaret sistemi yarattı. Ticaret sistemi 7. Henry’nin yün ticaretine; güçlü donanma ise Cromwell cumhuriyetinin attığı temellere dayanıyordu. Kurdukları sistem 1945’e kadar dayandı.

MAHAN ÜÇLÜSÜ VE ÇİN

Mahan’ın küresel güç olmanın anahtarı olarak gördüğü ünlü ulusal zenginlik, ticari güç ve deniz gücü üçlüsü, bugünün küresel konjonktürüne dönüştürüldüğünde karşımıza ekonomik büyüklük, tedarik zincirlerinin genişliği ve başta donanma olmak üzere askeri gücü öne çıkarmaktadır. Bu üçlünün ayrılmaz parçası olan teknolojik üstünlük de ekonomik büyüklük, ticari güç ve donanma gücü ile ilintilidir. Bugün Çin, Mahan’ın sadece jeopolitik değil, jeoekonomik sonuçlara odaklı üçlüsünü ABD’den çok daha etkili uyguluyor. Diğer bir deyişle Çin’in son 20 yılda başardıkları ile ABD’nin 20. Yüzyıl başında küresel güce dönüşüm süreçleri benzerlik taşıyor.  ABD 1890 yılında ilk kez üretim ve ticarette İngiltere’yi geçerek dünyanın en büyük ekonomisi olmuştu. Çin de ilk kez 2010 yılında dış ticarette ABD’yi geçti. ABD büyümeye başlarken jeopolitik bütünlüğünü sağlamak için önce güney (Meksika) ve kuzeyini (Alaska-Kanada) emniyete almış daha sonra Pasifik (Hawaii-Filipinler) ve Güney-Orta Amerika (Karayipler) bölgesine el atmıştı. Çin de önce Tayvan’ın Amerikan ileri üssü olmasını önlerken, deniz yetki alanlarında genişlemeye çalıştı. 9 nokta hattı ile Güney Çin Denizinde egemenlik sahasını genişletti. Zira denizlerin diplerinin, karalardan çok daha kıymetli olduğunu çok iyi biliyordu. Bir yandan donanmasını büyütürken, bölgeler ve kıtalar arası ticaret ve tedarik zincirleri ile ilgi ve etki alnını da genişletti. Bugün tüm okyanusları kapsayan 50 ülkenin 105 limanında Çin yatırımı veya finansı var.

DENİZDE BÜYÜYEN ÇİN

ABD, Mahan’ın öngörüsüne rağmen 20’nci yüzyılın ikinci yarısında deniz gücünün donanmadan sonra en önemli bacağı olan deniz ticaret filosunu büyütmeyi terk etti. Soğuk savaş sonrası da donamasını hızla küçülttü. ABD bayraklı ticaret filosu bugün 200 gemi ile son derece yetersiz. Yarın bir dünya savaşı çıksa ABD, denizaşırı üslerini destekleyecek ticaret filolarını bulmakta zorlanacak. Bu filoları eskortlayacak savaş gemileri de halen yok denecek kadar az. Bugün Amerikan donanması okyanusların jandarması olarak görülse de gemi sayısı çok yetersiz. ABD’nin savaşa hazır 291 gemisi var. Bu gemilerin sadece 232 adedi muharip gemi. Geri kalan 59 gemi tanker gibi yardımcı gemi statüsünde. 232 muharip geminin dünya okyanus ve denizlerinde görev başında 72’si muharip 106 gemisi mevcut. Diğer yandan Çin Donanması (PLAN) 239’u ana muharip unsur olmak üzere 750’nin üzerinde savaş gemisine ve yardımcı gemiye sahip. 102 milyon DWT toplam milli bayraklı tonaj ile dünyanın en büyük ikinci deniz ticaret filosunu işletiyorlar. Dünyada dakikada 1600 konteyner (kutuyük)hareket halinde ve bunun yarısına yakını Çin limanlarında ya yükleniyor ya boşaltılıyor.  Dünyada inşa edilen tüm gemilerin %50’ye yakını Çin’de üretiliyor. ABD, 1920 tarihli Jones Act (Kanunu) sayesinde kendi tersanecilerini koruyor ama korunacak tersane sayısı hızla azalıyor. Amerikan Donanma Bakanının ifadesi ile ‘’Çin, bir yılda ABD’nin 7 yılda ürettiği gemiyi üretebiliyor.’’ Soğuk savaş başında ABD donanmasının 11 askeri tersanesi vardı. Günümüzde ise askeri tersane kalmadı. 7 civarında sivil tersane var. Bu sayı Çin’de birkaç düzine. ABD’de bugün mevcut 154 sivil tersane savaş durumunda savaş gemisi üretimine yönelebilir. Çin’de ise bu sayı 1200 tersane. ABD’nin diğer bir sorun alanı nitelikli deniz piyade ve denizci er/erbaş bulma sorunu. Bunun yanına tersanelerde çalışacak ciddi eleman sıkıntısı içindeler. Amerikan tersanelerinin Çin ile arayı kapatabilmeleri için 30 yıla ihtiyaç var.

TEDARİK ZİNCİRLERİ

Çin’in gerek ticaret gerekse donanma gücü olarak öne çıkaran en ciddi gelişmeler son 25 yılda yaşandı. 2013’ten itibaren BRI-Kuşak ve Yol girişimi hem Avrasya’da hem de dünya okyanuslarında tedarik zincirini geliştirirken; donanmaya çok büyük yatırımlar yaparak ticaretin korunması ve başta Tayvan ve Malakka Boğazı olmak üzere hassas olduğu deniz alanlarında hareket serbestisine ve ABD karşısında üstünlüğe neden olacak tedbirleri aldılar. İlan edildiği 2013’ten 2022’ye kadar Çin ile BRI ülkeleri arasındaki ithalat ve ihracatın toplamı her yıl %6,4 büyüme ile 19,1 trilyon ABD doları oldu. Diğer yandan Çin ile BRI ortak ülkeleri arasındaki çift yönlü yatırımların toplamı, 380 milyar ABD dolarına ulaştı. Kısacası bugün Çin, Mahan’ın kabaca 120 yıl önce söylediklerini gerek jeopolitik gerekse jeoekonomik çerçevede harfiyen uyguluyor. ABD ise tam aksine uzaklaşıyor.

TÜRKİYE DERSLERİ

Anglosakson deniz hegemonyası hızla geriliyor. Bu durum Türkiye’nin hızla daha bağımsız politikalarla jeopolitik çıkarlarını korumasına imkân tanıyor Ancak içerdeki kutuplaşma ve iktidarın bu kutuplaşmayı önleyememesi, aksine bazı yanlış uygulamalar ile daha da keskinleştirmesi ciddi riskler içeriyor. Şu an uygulanacak tek reçete Kemalizm’dir. Burada bir analoji yapalım. Ben, Mahan ve Amerikan deniz gücünün Çin karşısındaki durumunu Türkiye’de Atatürk’ten hem özünde hem sözünde uzaklaşan iktidar ve ana muhalefet partileri ile müesses kurumların durumuna benzetiyorum. Mahan’da müthiş bir deniz gücü reçetesi var. Çin, bu reçeteye, uyarak Mahan’ın asıl sahibi ABD’yi geçiyor. Türkiye’de de 21.yüzyılın karmaşasını ve yıkıcılığını atlatacak Mustafa Kemal Atatürk ve Kemalizm reçetesi var. Ancak iktidar bir yana bu reçeteyi uygulayacak muhalefet partisi ve siyasi parti yok. ABD’nin denizdeki gerilemesi kaçınılmaz. Bugün Mahan’ın reçetesine geçseler bile en az 30 yıla ihtiyaçları var. Türkiye ise Kemalizm reçetesine kısa sürede dönebilecek şartlara sahip. Sorun Türkiye’deki muhalefetin ve müesses nizamın durumun vahametini algılayamaması. Dilerim Türkiye, Mustafa Kemal reçetesine acı ve göz yaşı getirecek şartlar oluşmadan döner.

Cem Gürdeniz