Yirminci yüzyılda büyük ölçekte kan dökülmesinin ana nedeni politik mücadelelerdi.
Benzer senaryo bu yüzyılda da yeniden sahneleniyor.
Güçler kendi cenahlarınca oluşturdukları politikalarla dünyayı diken üzerinde tuttuğu gibi 3. Dünya Savaşı’nın taşları döşeniyor gibi.
Ukrayna ve İsrail Hamas savaşları, Uzak Doğuda Çin Tayvan gerilimi ve Kuzey Kore’nin tansiyonu yükselten davranışları.
Kosova-Sırbistan arasında savaş endişesi.
Arktik ’teki hem enerji kaynakları hem de yeni denizyolları üzerindeki rekabet.
Kızıldeniz Krizi ve Yemen’de Husiler’e hava taarruzu.
Milliyetçilik ya da ideoloji adına onlarca mücadele.
ABD kendi coğrafyasında ¨tavşana kaç tazıya tut¨ politikası uygularken, Ortadoğu, Ukrayna ve de dünyanın başka bölgelerinde sıra dışı politikalara imza atmakta.
Körfez Harekâtı dahil fazlaca asker kaybeden ABD her olumsuzluğa rağmen kendi politikasını dünyaya kabul ettirmekte hiç sorun yaşamamaktadır.
Halkının beka ve refahından da asla ödün vermemektedir.
Uzun yıllar sonrasında ilk defa siyahi başkan seçen ABD, Barack Obama’nın ilk döneminde imajını düzeltme çabasına girse bile ikinci döneminde yeniden genetik kodlarına döndü.
Afganistan, Irak, Suriye, Libya ve Yemen gibi ülkeler hem kendi liderlerinin hem de ABD’nin politik çıkarları nedeniyle ağır bedeller ödemektedirler.
Keza Ukrayna ve Filistinliler de.
Ortadoğu turuna 4. kez çıkan ABD Dışişleri Bakanı Antony Bilinken, Türk Dışişleri’nin davetlisi olarak ülkemize kısa bir ziyaret gerçekleştirdi.
O Dışişleri Bakanı ki, 2023 Hamas-İsrail Savaşı esnasında ilk İsrail ziyaretinde ¨Bir Yahudi olarak buradayım.” ifadesini kullanarak ABD’nin güçlü desteğini sergilemekten kaçınmamıştı.
Görüşülen konular bölgenin durumu ve savaşlarmış!..
İlişkilerinin rayına oturtulması için çözümlenmesi gereken onca sorun varken ve savaşlara ilişkin iki tarafın düşünceleri biliniyorken üç saatlik davete gerek var mıydı?
Uyguladığı politikalar ülkemizi çevresel kuşattığı gibi o ülkeleri ve yerleşik etnik ve mezhepsel grupları ağır silahlar dahil donatmakta, eğitmekte ve sergilemekten de çekinmemektedir.
Ülkemizin güvenlik politikaları kapsamında yapmış olduğu harekatlara bile tahammül dahi gösteremezken, sınırlandırmakta ve yetmezmiş gibi Türkiye’yi güvenliğine tehdit görmektedir.
Ambargolar, dayatmalar ve yaptırımlar ile müttefik ülke görüntüsünden iyicene uzaklaşmış vaziyette.
ABD dümen suyuna giren ülkemiz Suriye açmazı ile demografik yapısını da ipotek altına aldırdı.
Teknik görüşmelerin olumlu sonlandığı açıklansa da İsveç’in NATO üyeliğine evet diyecek olması bile Türkiye’nin F-16’lar için ABD Kongresi’ni aşması zor görünüyor.
Hele ki; 2024 yılı sonuna doğru başkanlık seçimleri olunca.
Hele ki; Rum, Ermeni ve Yahudi lobisi oylarına her aday başkan ihtiyaç duyarken.
ABD’de azımsanmayacak bir nüfusa sahip olan Türkler neden bir araya gelip güçlenemiyor? Anlamak mümkün değil.
Ulusal güvenliği darboğaza sürüklenmeye çalışılan Türkiye’nin, ABD yetkililerinin ağzına bakarak hareket etmesi savunmasını ciddi tehlikelere sokmaktadır.
Her an anımsanmalıdır ki; 1952 yılından itibaren NATO içerisinde yer bulan Türkiye hiçbir ittifak üyesinin yaşamadığı zorluklara ABD tarafından maruz bırakılmaktadır.
Son sözse;
¨ABD’den gelen de, ABD’ye giden de hayra alamet değil. ¨
İsmet Hergünşen