Koç Üniversitesi Denizcilik Forumu (KÜDENFOR) Kurucu Direktörü emekli Tümamiral Cem Gürdeniz, “21’nci yüzyılda denizci olmak zorundayız. Eğer demokrasiyi bir ileriye taşıyacaksak, Atatürk’ün hedeflediği çağdaş uygarlık seviyesindeki bir devlet niteliklerine erişeceksek deniz ile buluşmamız lazım” dedi.
Mavi Vatan kavramının isim babası emekli Tümamiral Cem Gürdeniz, Bosphorus Boat Show kapsamında düzenlenen ‘Geçmişten Günümüze Klasik Tekneler’ konulu panele konuşmacı olarak katıldı. Cem Gürdeniz panelde özetle şunları söyledi:
Coğrafyamızı denizci devlet olarak taçlandıramadık
“Dünyanın en seçkin coğrafyasında, muhteşem jeopolitik özellikleri olan coğrafya atalarımız tarafından bize armağan edilmiş. Bundan daha büyük bir zenginlik olamaz. Belki sonsuz doğal petrol kaynaklarımız yok ama muazzam bir coğrafyamız var. Coğrafyanın özelliği Türkiye’yi bir deniz devleti yapması. Çünkü ülkemiz bir deniz ülkesi. Ama maalesef bu coğrafyayı denizci bir devlet olarak taçlandıramadık. Denizci değiliz. Tespiti başta yapalım. Ancak 21’nci yüzyılda denizci olmak zorundayız. Eğer demokrasiyi bir ileriye taşıyacaksak, Atatürk’ün hedeflediği çağdaş uygarlık seviyesindeki bir devlet niteliklerine erişeceksek denizle buluşmamız lazım.
Hiç bir halk denizci doğmaz. Ne İngiliz, ne Yunanlılar denizci doğmadı. Onları denizci yapan devletleri var. Jeopolitik koşullar, coğrafik koşullar devlet ile örtüştüğünde denizci olursunuz. Mustafa Kemal Atatürk dışında da Türk halkının denizci olmasını politik bir vizyona çeviren lider gelmedi. Atatürk’ün 1 Kasım 1937’de Meclis’in açılışındaki konuşmasını göz önüne alırsanız denizciliği milli ülkü olarak benimseyin. Bir ülkenin denizcilik gücü içerisinde en önemli gücü askeri gücü, gemi inşaa gücü ,limancılık , ticaret filosu gücü değil, en büyük gücü denizcilik kültürüdür. Çünkü denizcilik kültürü halkın ve devletin denizcileşmesini etkiler. Bu kültür olmadan da sadece yatırım ile parayı bastırarak tekne almakla eşdeğer bir durum yaratırsınız.
Denizcilik kültürü yoksa kaos var
Bugün Türkiye de 60 bine yakın amatör denizci teknesi var. Ben amatör tekne sahibi olarak size şunu söyleyeyeim. Çoğunun kültürü olamdığı için muazzam bir kaos var. Gürültü kültüründen tutup, bağlama kültürüne kadar. Paranın ve vahşi batının kurdurduğu bir düzen var. Sadece metaryel yönden zenginleşmekle denizci olamıyoruz. Denizcilik kültürü lazım. Kültürün bir ayağı da kültür mirasına sahip çıkabilmek. Soruyorum size. Bandırma gemisi nerede? Nusrat gemisi nerede? Ertuğrul yatı nerede? Hamidiye kruvaziyeri nerede? Bugün Saint Petersburg’a gidin RORO orada. Pire’ye gidin Averof orada. Biz Hamidiye’yi neden koruyamadık? Deniz kültürünün temelinde öncelikle tarihe sahip çıkmak gerekiyor.
8 yaşındayken sandalım vardı
Ben Boğaz’da büyümüş biriyim. Henüz 4 aylıkken Sarıyer’de, deniz kıyısında bir yere taşındık. Dünyanın en güzel motorları, vapurları, sandallarının olduğu bir ortamda büyüdüm. Sekiz yaşında bir sandalım oldu, 14-15 yaşında küçük bir yelken. Sonra Bahriye Mektebi. O kültürün içinde büyüdüm. Bu kültürün avantajı denizci bir ailede doğmuş olmam. Babamın 5 metrelik sandalda ilk verdiği komut usturmaçaları içeri al. Bu görgü ve kültür ile büyüyünce tabi sahip çıkma ve bunu yayma arzusuda artıyor.
Organizması bozuk canlılar gibi
Nükleer serpinti sonrası ortaya çıkan organizması bozuk canlılar var. Onlar gibi karşımıza tekneler çıkıyor. Gözünüzü çeviriyorsunuz, şu kadar euro ya yaptırdım diyor sorduğunuzda. Estetik yok. Rus asıllı gemi inşa mühendisi var. Vlademir Yolkeviç. 1920’li yıllarda Bolşevik devriminden sonra İstanbul’a geliyor. Moda sandallarının suyu yarma tekniğini görüyor. Fransa’da gemi inşaa mühendisi oluyor. Normandiya transatlantiğin tekne dizaynını o yapıyor. Normandiya’yı yaparken esinlendiğim, bana ilham veren tekne, esinlendiğim Moda sandalıydı diyor makalesinde. O hidrodinamik yapıyı veriyor. Çektirmeler, İstanbul piyaleleri.
Devlet Türk halkını denizci yapmadı
1890’da İstanbul’da 35 bin sandal vardı. Tarabya’da, Göksu’da, Haliç’te. Deniz ile iç içe olma kültürü vardı. Çoğu ahşaptı. Elle yapılmıştı. Bir estetiği vardı. Bu duyguları kaybettik. Niye koruyamadık? Devlet Türk halkını denizci yapmadı. Yapmadığı gibi geçmişi de korumadı. Acar motoru hurdaya gidiyordu. Anıtkabir girişindeki Sarı Zeybek motoru. Kartal İstimbotu. En çok üstünde durduğum tekne Savarona. Çok şükür korundu. Niye Atatürk’e ait bu tekneleri biz iterek koruduk.. 1983 yılında yürürlüğe giren Doğa ve Kültür Koruma Kanunu’nda denize yönelik tek kelime yoktu. Böyle kanun olsaydı Nusret’i ticaret gemisine çevirir, Mersin’de 90 lı yılların sonunda batmış halde bulabilir miydik? Hamidiye Rauf Orbay’ın vefat ettiği 1964’de hurdacıya gitti. O nedenle şu durumu söylemeliyiz. Neredeyiz? Daha kaybedecek neyimiz var?
İhtiyacımız gönüllü bazda idealist işler
Koç Üniversitesi Denizcilik Forumu’nu 2015’te kurduktan sonra 2018 yılında ilk buluşmayı yaptım. Klasik tekneler İstanbul buluşması. 2020’de Işık Ayhan’ın başkanlığını yaptığı klasik tekneler platformunu kurduk. Kuruluş nedeni sahip çıkmak. Denizde görgü ile ilgili çok ağır eleştiriler yapıyorum. En çok yaptığım eleştiri tarihimize sahip çıkamamak ve denizci olamamak. Son 22 yılda hükümet kabaca 19 milyar dolar ulaştırma altyapısına harcamış. Deniz ulaştırmaya harcanan para yüzde bir. Bugün hepimiz barınma sorunundan bahsediyoruz. İnşallah devlet halk için marinalar yapar. Siz kültürünüzü arttırın geçen sürede. Okuyun, denizcilik kültürünü öğrenin. Deniz mirasımıza, kültürümüze sahip çıkalım ve ilerletelim. Gördüğünüz tekne kötüyse çekinmeden söyleyin. Bu tekne yakışmıyor bu sulara diyin. Türkiyenin en çok ihtiyacı olan şey gönüllü bazda idealist bir şeyler yapabilmek. Bunu yaptığımız sürece Türkiye kazanacaktır.
Klasik tekne üzerinde anıları saklayan kültür varlığıdır
Klasik Tekne Platformu Başkanı Işık Aylan ise, Cem Gürdeniz’e teşekkür ederek başladığı konuşmasında özetle şunları söyledi: “Bir klasik tekneyi üzerinde yaşanmış anıları saklayan, üzerinden yıllar geçmesine rağmen değerini kaybetmeyen, türünde örnek olan kültür varlığımız diye tarif edebilirim. Aslında biz bu kültürün içinde zengin bir birikime sahibiz. Sürmene’nin çektirmesi, İzmir’in kayıkları, İstanbul’un kancabaşı kültür varlıklarımızın ta kendisi. Bunların kıymetini bilemedik. Örneklerini bulmakta güçlük çekiyoruz. Klasik kültürde ender bir kültürden bahsediyoruz. Bu uğraşın içinde tarih var, zevk var, romantizm var, yaşanmışlık var, araştırma, emek ve tasarım var. İyisiyle kötüsüyle hatıralar var.
Kurtarabildiklerimizi kayıt altına alıyoruz
Platform olarak bulup kurtarabildiklerimizi kayıt altına alıyor, kaybettiklerimizi araştırıp tarihe, deniz kültürüne kazandırmaya çalışıyoruz. Misyonumuz klasik tekne ile ilgili bilgileri, hikayeleri, soy ağaçlarını, üzerinde neler yaşandığını araştırmak ve bu bilgileri geçmişten gelecek kuşaklara, bugüne taşımak. Bu kültürü tanıtmak ve sevdirmek için çalışıyoruz. Türkiye’nin denizcilik kültürü eskiye olan bakışı şu: Eski ile kim uğraşır ki. Bu anlayışla bugünlere geldik. Boğazı boğaz yapan boğazın incileri gemiler. Gemiler nerede. 87 adet gemi. Bir tanesi bile ortada yok. Hepsi söküntülerde. Bugüne kadar 130 adet klasik kriterlerine uygun kayıt yapabildik. 20 adedi komitemizde beklemekte. Uygun olursa kayıt altına alınacak. 150 adet klasik tekne platformuna kayıtlı üyemiz var.
Her tekne canlıdır ve ruhu vardır
Tekne forumu insan zekasının kat ettiği, usta ellerin inşa ettiği bir uygarlık ürünüdür. Klasik tekne tanımı ile gemi tanımını da ayırmak diye bir düşüncem var. İnşa tarzları, işlevleri farklı. Savarona anıt gemisi olarak kayıtlara geçmiştir. Kartal istimbotu, Sakarya motoru, Ertuğrul yatı, Söğütlü yatı bunların hepsi anıt gemisidir bana göre. Biz ayda bir defa 1957 İngiliz yapımı Fenerbahçe vapurunda toplanıyoruz. Her tekne canlıdır. Ruhları vardır. Doğarlar ve ölürler. Şanslısı vardır, şanssızı vardır. Teknenin yapıldığı atölyeler ana rahmidir. Can veren ustalar analardır. Tekne denize kavuştuğu an doğum gerçekleşmiştir. Kaderi de o gün bellidir. Tekneler dişidir. Navis kelimesi Latince’de dişi kelimedir. Bütün gemiler dişi olarak kabul edilir. Gemi bir anadır. Sizi korur, içinde barındırır. Sizi dalga ve fırtınadan korur. Gemi dişi olduğu için doğurgandır. Tekne alırsınız ve tekne alımınız devam eder. İki, 3, 4 olur. Tekne cana, can tekneye emanet edilir.”
Kaynak: Deniz Haber – https://www.denizhaber.net/cem-gurdeniz-denizci-olmak-zorundayiz-haber-116209.htm