Gün geçmiyor ki; ülkemizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, cumhuriyet, laiklik ve ulusal değerlerimizi hedef alan açıklamalar gündeme gelmesin.
Yetmedi!..
Andımız yasaklandı.
Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi rafa kaldırıldı.
Nutuk okutulmadı.
Ulusal bayramların içi boşaltıldı.
Hatta Marşlara bile tahammül edilemez hale gelindi.
Şimdilerde ise Türkiye Cumhuriyeti değerlerinin daraltıldığı sığ düşünceli bir eğitim ve öğretim programı.
Böylesi zamanlarda Hızır gibi yetişen ulusal bayramlar, azıcık da olsa şer odaklarına bir cevap niteliği taşıyor.
Atatürk ve cumhuriyetin ilk çeyrek döneminde başarılanları dünya tarihi yere göğe sığdıramazken, 21. yüzyılın oldukça gerisinde kalmış zihniyet gözden düşürme çabasındadır.
Ha keza sözde aydın geçinenler ve bölücü odaklar da geri kalacak değil ya.
Tarihi çarpıtanların ön plana çıkartmaya çalıştıkları mı!..
Dünyanın sayılı Donanmalarından Türk Donanması’nı Haliç’e kapatan, Kıbrıs’ı İngiltere’ye kaptıran, 31 Mart isyanına zemin hazırlayan kuşku içerisindeki İkinci Abdülhamit.
Mustafa Kemal ve arkadaşlarını mahkûm ettirme çabasında olan, ailesini İngiliz kumandanına teslim etme acizliğini gösteren, bir İngiliz zırhlısıyla yurdu terk eden Mondros Mütarekesi’nin imzalandığı dönemin padişahı Vahdettin.
Atatürk Devrim ve ilkelerinden rahatsız olanların ütopyası, zaten belli.
Birileri Hilafet der.
Ötekilerinin düşüncesinde ulus ve devlet bütünlüğünü yok edecek şekilde özerklik, bölünme ve nihayetinde parçalara ayrılmış bir Türkiye hedefi.
Yirminci yüzyılın başlarında da benzer düşüncede olan zamanın aktörleri koskoca bir imparatorluğun sonunu getirmişlerdi.
Türkler en bunalımlı bu dönemde hareketli ve ilham verici kişiliğiyle ¨Çanakkale Geçilmez¨ destanının Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal’i önder olarak kabul etti.
Atatürk’ün liderliğinde, Türk İstiklal Harbi tek bir amaca yönelmişti.
¨Bağımsız ve ulus egemenliğine dayanan yeni bir Türk Devleti kurmak¨, parolası da; ¨ya İstiklal ya ölümdü¨!..
Arkasında da kendi yazmış olduğu Nutuk’ta vaz ettiği gibi Ulusu, Meclisi ve Ordu’su vardı.
Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarını İstanbul’dan 19 Mayıs 1919’da Samsun’a getiren 41 yıllık İskoçya kökenli Bandırma Vapuruydu.
Amasya genelgesiyle genel hatları çizilen kurtuluş ve bağımsız hareketinin amaç ve ilkeleri Erzurum ve Sivas Kongrelerinde belirlenirken, İstanbul’daki Meclis-i Mebusan ¨Misak-ı Millîyi¨ ilan ediyordu.
¨Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür. Manda ve himaye kabul edilmez¨ ifadeleri içeride padişaha, dışarıda itilaf devletlerine tam bir meydan okumaydı.
29 Ekim 1923’de halk egemenliğine dayalı parlamenter sistemle cumhuriyet ilan ediliyor, Türk Halkı yönetime dahil ediliyor ve monarşiye son veriliyordu.
Sadece kazandığı zaferlerle değil siyasi, sosyal ve ekonomik sahalarda yaptığı devrimlerle, ortaya koyduğu ilkelerle Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri atılmıştır.
Başlattığı cesaret ve sabır içeren yürüyüşle, dünyanın övgü ile bahsettiği bir zafer kazandı.
Günümüzde de dikkat çekici olumsuzluklarla, karşı karşıya bırakıldığımız ortadadır.
Siyaset ve STÖ’ler içinde teşkilatlanan bölücü ve gerici yapılanmalar, manevra sahalarını genişletmektedir.
Gerilim ve savaşların etkileriyle, sığınmacılar demografik yapımızı tehdit etmektedir.
Kültür ve eğitim ikliminde yaratılan dayatmalar, ülke ve insanımızın geleceğini ipotek altına almaktadır.
Hukukun üstünlüğüne inananların sayısı, her geçen gün azalmaktadır.
Kurgulanmaya çalışılan sayısız senaryolar da, tarihten hiç ders alınmamışçasına bir savrulma ve bir duyarsızlık söz konusudur.
O halde; görmeyen gözlere, duymayan kulaklara, idrak edemeyen akıllara, hissetmeyen kalplere tarihi öğrenmelerini ve coğrafyayı algılamalarını öğütlemekte yarar var.
19 Mayıs gününü doğum günü olarak gören Atatürk’ün her alanda vermiş olduğu mesajlar, sadece kendi dönemini değil bu ve sonraki yıllara ışık tutacak niteliktedir.
İşte Türk Gençliği’ne ve dolayısıyla ulusuna verdiği mesajlardan bir paragraf…
‘’Başımıza neler örülmek istenildiği ve nasıl karşı koyduğumuz ve daha doğrusu milletin arzu ve emellerine uyarak ve onun yardımıyla nasıl çalıştığımız görülmeli ve gelecek kuşaklar için ibret ve uyanıklığı gerektirmelidir. Zaten her şey unutulur. Fakat biz her şeyi gençliğe bırakacağız. O gençlik ki hiçbir şeyi unutmayacaktır; geleceğin ışık saçan çiçekleri onlardır. Bütün umudum gençliktedir!’’
Son sözse; Atatürk’ün ışık saçan meşalesi sonsuza dek taşınacaktır.
19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramımız kutlu olsun.
İsmet Hergünşen