Gündoğusu rüzgârı alabildiğine esiyordu. Sıcak bir yaz günü, yelkenleri fora bir tekne göründü ‘Aba Burnu’nda… Bembeyaz gövdesi dalgaların arasından süzülerek Gündoğdu çakarını geçti ‘Aşina 2’. Küçük bir tekneydi, fakat büyük bir denizcinin yol arkadaşıydı. Son göz ağrısıydı belki de…
Amatör denizcilerin gönlünde taht kuran Habib Atınç çok küçük yaşlardan beri denizle iç içe olmuştu. Çocukluğu Kalamış’ın billur gibi sularında geçmişti. Yelken’le babasına ait 6 metre boyunda ‘Neta’ isimli, Athar Beşpınar yapımı basma triz tekniği ile inşa edilmiş teknede tanışmış, belki de o günlerde kaptırmıştı gönlünü denize… İlk gençlik yıllarında Latin Arma yelken donanımına sahip bir sandal ile Moda Koyu’nda, FenerbahçeKalamış arasında yelken açmıştı. Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu Grafik Tasarım Bölümü’nden 1980 yılında mezun olmuş, İzmir Fuarı’nda tanıştığı Nurgün Atınç ile 1983 yılında bir daha hiç ayrılmamak üzere hayatlarını birleştirmişlerdi. 25 yıllık iş hayatı boyunca denizden kopmamış. Yakın arkadaşı Yalçın Özalp ile birlikte 20 feet uzunluğunda, ömrü gemi güvertesinden denizi izleyerek geçen bindirme kaplama bir filika bulmuşlardı… Sıkı bir tadilattan sonra usta ellerde hayat buldu Aşina…
Aşina ile Marmara’da sayısız gezi yapmışlardı. Yıllar geçmiş, emekliliğine yakın bir zamanda kendi teknesini yapmak için kolları sıvamıştı. Ümraniye’de bir depoda işten arta kalan zamanlarında tek başına çalışarak 2 yıl içinde “Aşina 2”yi sularla buluşturdu.
Yelken ve deniz tutkunu ağabeyim Ozan Yücel vasıtasıyla tanıştığım Habib Atınç, 2005-2006 yıllarında Marmara Adaları’nın tamamını gezmiş. Tıpkı ekmeğinin peşine düşmüş balıkçı reisleri gibi her koya girmiş. Demir atmış, kamerası ile harika fotoğraflar çekmiş, birçok denizcinin göze alamadığı Palapetra Adacığı ile kıyı arasındaki dar geçitten teknesiyle geçmişti.
Hava gezmek için müsait olmadığında Marmara Balıkçı Barınağı’na sığınırdı. Yine böyle bir gün hava bora yapmış, adeta gökyüzü delinirmişçesine yağmur yağıyordu. Yakamoz Çay Bahçesi’nde saçak altında kuru kalan bir masa bulmuştuk. Sıcak bir şeyler yudumluyorduk. Sohbet daha çok tekneler, ada ve deniz üzerineydi. Mütevazı, bir o kadar da tecrübeli ve paylaşımcı, gerçek bir denizciydi. O anlatırken sanki bir belgesel izliyormuş hissine kapılırdınız. Yeni projeler üretir, usta kalemi ile yaptığı resimlerde ayrıntılı şekilde tasarımlarını anlatırdı. O yağmurlu günde, barınakta kâğıt oynayanların skoru takip etmesi için not aldıkları bir sigara kartonu bulmuştuk karalama yapmak için. Üzerine çizdiğimiz resimler şimdi güzel bir anı olarak arşivimde duruyor. Derken yağmur dinmiş, etrafı toprak kokusu sarmıştı. Fırtınadan kaçan yatlarla dolmuştu köhne liman. Teknelere bakmak hayallerimizi tazelemek için vardık barınağın dinginliğine.
Henüz emekli olmamıştı. İzin süresi bittiğinde limanda bıraktığı teknesini bize emanet etmişti. Evlâdından ayrı kalmışçasına, her hafta sonu koşardı adaya… Cuma akşamları babalar gemisinin daimi yolcusuydu artık… 1970’lerin başından beri Marmara’da evi olan ve geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu (DTGSYO)’ndan hocası Mustafa Aslıer’e vefa ziyaretinde bulunmayı da ihmal etmemişti.
Bir kış boyunca Avşa Adası Araplar Koyu’nda konaklayan Aşina 2’ye, Habib Atınç’ın dostu olan köy muhtarı göz-kulak olmuştu. Bir sonraki seyahat için gün saymaya başlamıştı Habib Kaptan. 2007 yılında Ege seyahatinin birinci etabını yapmış, Sığacık’a kadar gitmişti. Oralarda birçok koy gezerek adım adım hayalinin peşinden gitmekteydi. Geçtiği her rotada, ardında bıraktığı insanların yüreğine dokunmuş, kalıcı izler bırakmıştı. 2010 yılında, kışı balıkçı barınağında geçiren teknesi ile yoluna kaldığı yerden devam edip; Bodrum, Datça, Bozburun, Hisarönü, Selimiye’ye kadar giderek nostalji gezisini tamamlamıştı.
Amatörce kendi teknesini yapan, tamir eden her kim olursa yardımına koşmuş, el emeği ve farklı çözüm önerileriyle daima destek olmuştu… Çalışmalarını kurmuş olduğu bir blogta (http:// www.tersane.endtas.com) amatör denizcilerle paylaşırdı.
Hakan Güvenç’in ‘Nerede Kendi Teknesini Yapanlar’ adlı belgesel programında Habib Atınç ve Aşina 2 yerini almıştı. Bir başka belgeselde ise; Türkiye’nin en eski sünger avcısı unvanını taşıyan ‘Orfoz Kaptan’ Mustafa Aydoğmuş’a yeni yelkenlisinin tadilatında yardımcı olmuştu. İstanbul’da 2010-2011 yılları arkadaşı Nejat Erbirer’e ait Emeklerim Yelkenlisi’nde tadilat ve onarımlarda iki dost günlerce çalışmıştı. Yine böyle bir hafta sonu Kadıköy’e indiğimde yanlarına uğramış, eşsiz sohbetlerinden nasibimi almıştım.
Hiç ummadığımız bir anda kanser denen o illet hastalık aramızdan onu alıp götürdüğünde bir şeyler düğümlenip kalmıştı boğazımda. O da ‘Orfoz Kaptan’ gibi uzak denizlerin yolcusuydu artık. Yaşanan küçük ama değerli hatıralar şarap kadehleri ile bir olup tükenmişti “Emeklerim” teknesinin güvertesinde.
O gün bu gündür Nejat Ağabey mum yakmaktadır teknesinde dostunun anısına… Daha öğrenecek çok şeyimiz vardı oysa Habib Kaptan’dan. Geride gözü yaşlı arkadaşları ve ailesi kalmıştı. Hastalığı sebebi ile teknesi nostalji turuna çıktığı Ege’den kamyon sırtında dönmüştü İstanbul’a. Sanki biliyordu o da Kaptan’ın dönülmez bir yolculuğa çıkacağını. Sahibinin şefkatli ellerinde kışlayacağı yerde hazırlandı ve sessiz bir şekilde uykuya çekildi…
Anılarda yaşayan büyük denizci ışıklar içinde ol… Yaşı küçük gönlü büyük arkadaşın her daim hatırlayacak seni…
Bu yazı hazırlanırken; Habib Atınç ve H. Can Yücel arşivinden yararlanılmıştır.
Kaynak: https://arsiv.adalidergisi.com/cms/2010-2019/2015/sayi-123-eylul-2015/makale/960/asina-2-marmara-adasi-nda