Miskin Liman’da Alamatralar

Yolum ne zaman adalara düşse, ilk adım attığım yer genellikle liman ve balıkçı barınakları olmuştur. Mesleki meraktan mıdır yoksa adalılıktan gelen alışkanlık mı bilemiyorum. Lakin deniz ve tekneler adaların ayrılmaz bir parçası olarak görünmüştür gözüme hep. Bozcaada’ya ilk geldiğim gün de öyle yapmış, soluğu miskin limanın dinginliğinde suda adeta asılı gibi duran renk renk balıkçı teknelerini izleyerek teslim etmiştim kendimi rüzgârlı adaya. Mendirek Dergisi’nin 49. sayısına damga vuran, ada balıkçılığını tüm yönleriyle aktaran “Denizde Kalan” belgeselini izlediğimde de Bozcaada Limanı’nı dolduran birçok sandalın ‘alamatra’ formunda olduğunu fark etmiştim.

Çocukluğumun adası Marmara’da da kara kuşaklı, beyaz bordalı ne çok alamatra sandal vardı bir zamanlar. Seneler içinde bu tekne formunun ustaları bir bir göçüp gittiğinden aynakıç tekneler saracaktı balıkçı barınağının ıslak ağ kokan rıhtımlarını. Halk dilinde ‘karpuz kıç’ şeklinde adlandırılan bu sandallar, Karadeniz sahil yerleşimlerinde balıkçıların ihtiyaçlarına binaen yörenin en iyi ustaları tarafından geliştirilip mavi sularla buluşturulmuştu. ‘Ada’ya Yolculuk’ adlı kitabımı hazırlarken de en önemli kaynakçalarımdan birini teşkil eden ‘Denizlerin Güzelleri’ adlı eserden alamatralar hakkında detaylı bilgiler ediniyoruz;

“1950’lerden itibaren takaların balıkçılık ve özellikle hamsicilik için elverişli olmadığı anlaşılmıştı. Balıkçılar bunun rahatsızlığını duyuyorlardı ve balıkçılığa daha uygun ve kullanışlı bir tekne arayışı içine girmişlerdi. Alamatra modeli bu sırada ortaya çıktı. İlk alamatranın nerede ve nasıl yapıldığına dair, ustalar ve denizciler birbirinden farklı hikâyeler anlatıyorlar.”[1]

1957 yılında yayınlanan İTÜ Gemi Enstitüsü bülteninde Prof. Ata Nutku’nun aktardığı üzere İstanbul Haliç’te 1948 yılında inşa edilen bir deneme teknesinden örnek alınarak geliştirilen Atılay adındaki tekne: “Baltabaş, karpuzkıç, kamarası ortadan biraz geriye doğru, baş tarafında takalarda olduğu gibi bir yarım çatal direk bulunan dümen dolabının bulunduğu ön kısmı yüksek ve pencereli, başı kıçından daha yüksek, güvertesi geniş ve boydan boya parapetli, kamaranın önünde ve arkasında geniş çalışma alanı bulunan, bordası su kesiminden yukarı orta yükseklikte, altı az kuruzlu bir teknedir.”[2]

“Sürmene Çamburnu’nda Kenan Erhan Usta’nın verdiği bilgiye göre; 1958 yılında Çamburnu’na gelen ve oradaki tekne yapım tezgâhlarını gezen bir İngiliz uzman, orada gördüğü plansız, projesiz tekne yapımından çok etkilenir ve geri döndükten sonra Çamburnu’ndaki ustalara, içerisinde alamatraya benzer bir balıkçı teknesi planı bulunan İngilizce bir dergi gönderir. Bu plana bakarak Rafet Usta, Çamburnu’ndaki ilk alamatrayı yapar. Bu örneği diğer ustalar takip eder, siparişler gelir, alamatra modeli benimsenir ve yayılır. Bolaman’da Azmi Mutlu Reis ise, ilk alamatranın yapılışını şöyle anlatıyor: Benim Bekir Reis’le denize çıktığım sene takanın arkasını yuvarlaklaştırıp, tarata (alamatra) biçimine soktular. Bunu ilk defa Vonalı Bekir Hamsici Reis yaptı. İkinci olarak da Beliceli İlyas Telkanat Reis yaptı. Yani tarata tipi önce bozma olarak yapıldı, takaların kıçlarını bozduk (değiştirdik), tarata yaptık. Bazı takaların kıçı değiştirilip, yuvarlak kıç yapılırken kamarası da sökülüp öne alındı. Bu şekilde ne takaya ne de alamatraya benzeyen bu tekneler, eskiyene kadar kullanıldılar. İlk yapılan alamatralar, baltabaş, karpuzkıç[3], kamarası ortada, ambarlı, kıçüstü geniş güverteli, çepeçevre parapetli[4] balıkçı tekneleridir. Takalar üç-dört metre genişlikteydi. Alamatra modeline geçilince, tekne yedi metre genişlikte yapıldı. Parapetler boydan boya uzatıldı, çünkü kürek çekmeye gerek kalmamıştı, eskiden yapılan parapetlerde, kürek çekmek için ıskarmoz[5] vardı. İlk alamatralarla beraber teknelere bumbalar yapıldı. Alamatra modeli 1963’ten bu yana devam ediyor. Zamanla yer kazanmaktan dolayı karpuz kıçtan vazgeçilerek aynakıç[6] formuna geçildi. Şekil bakımından daha güzel göründüğünden alamatralar yayvanbaşlı (serpikbaşlı) yapılmaya başlandı.”[7]

Bozcaadalı balıkçılar günümüzde daha çok paraketa, oltacılık ve bırakma ağları ile denizden rızkını çıkardığından 5 ile 7 metre arasındaki bu denizci tekneler, yılların ve deniz koşullarının yıpratıcı etkisine rağmen hâlâ rağbet görmektedir. Alamatralarda kıçtan (pupadan) gelen dalgalarla denizli havalarda ilerlemek tekne formundan sebep daha elverişli bir seyir sunmakta, ayrıca kıçtan ağ toplanırken tekneye vuran denizleri açarak ilerlediğinden ağcılıkla uğraşan balıkçı efradının öncelikle tercih ettiği bir tekne tipi olagelmiştir. Taka, çektirme, kancabaş-alamana kayığı gibi yok olmaya yüz tutmuş bir tekne yapım kültürünün belki de en son örneklerindendir günümüzde Bozcaada limanını dolduran alamatralar kim bilir? Dilerim kıymeti gelecek nesiller tarafından da bilinir…


H. Can Yücel
https://www.facebook.com/huseyin.c.yucel

___________

Kaynakça: Osman Kademoğlu ‘Denizlerin Güzelleri’ (2000) , Sayfa:168-172
Fotoğraflar: H. Can Yücel arşivi.

Dipnotlar

[1] Denizlerin Güzelleri, Osman Kademoğlu syf. 168
[2] Denizlerin Güzelleri, Osman Kademoğlu syf. 170
[3] Karpuzkıç: Dümenin üstüne kadar inen, çeyrek küre şeklinde yuvarlak kıç. Kruzer kıç.
[4] Parampet-parapet: Denizlerin ve serpintinin güverteye girmesini önlemek için bordanın yükseltilmesiyle
elde edilen siperlik.
[5] Iskarmoz: Kayıklarda küpeşte üzerinde, deliklere geçirilmiş ağaç-çelikler. Kürekler, ip halkalarla ıskarmoza
takılarak çekilmektedir.
[6] Aynakıç: Su hattından yüksekte düz bir ayna ile biten kıç şekli.
[7] Denizlerin Güzelleri, Osman Kademoğlu syf. 170-172

[Bu yazı Ağustos 2022’de Bozcaada Mendirek Dergisi’nin 50. sayısında yayınlanmıştır.]