Bu satırlar ABD neoconlarına yakın Demokrat Partinin sesi CNN’de, ABD Başkanı Biden’ın henüz İsrail’in İran’a yapacağı muhtemel karşı saldırıda nükleer tesisleri hedef almama konusunda garanti almadığını açıkladığı saatlerde yazıldı. Bu çok açık bir şekilde ABD’nin Netenyahu tarafından rehin alındığının bir ifadesidir. Bu durumda 5 Kasım 2024 ABD Başkanlık seçimlerine kadar dünyanın İsrail’in ipoteği altına girdiğini söyleyebiliriz. Eğer İran’ın nükleer tesisleri vurulursa bu krizin çok büyüyeceği ve insanlığın çok boyutlu krizlerle karşı karşıya kalacağı izahtan varestedir. Bu durumun ABD’nin çöküşünü Roma İmparatorluğunun çöküşünden daha hızlı şekle sokacağını söylemek mümkündür.
İRAN’IN SEÇİLMİŞ HEDEFLERE 1 EKİM SALDIRISI
İran’ın İsrail’e karşı 14 Nisan 2024 tarihindeki 300 civarında füze ve dron saldırısından sonra 1 Ekim 2024 tarihinde 180 balistik füze ile gerçekleşen ikinci saldırısı İsrail’in hava savunma sisteminin ciddi açıklarını yeniden ortaya çıkardı. Bu saldırıda stratejik Nevatim ve Hatzerim hava üslerinin vurulması önemliydi. Bugün için İsrail, ABD destekli kademeli bir hava savunma sistemine sahip. Demir Kubbe Alçak İrtifa Hava Savunma Sistemi; Davud’un Sapanı Orta/Yüksek İrtifa Balistik Füze Savunma Sistemi ile Arrow 2/3 Yüksek İrtifa Balistik Füze Savunma Sistemi merkezi komuta kontrol sistemine (IMDO) bağlı olarak çalışıyor. Bu sisteme Amerikan Patriot ve THAAD sistemleri ile Necef Çölü, Keren’de ve Kürecik Malatya’da bulunan yüksek hassasiyet ve menzile sahip X band radarları da destek sağlıyor.
ABD DONANMASI VE İSRAİL HAVA SAVUNMASI
Pentagon, 14 Nisan saldırısında 81 SİHA ve 6 balistik füzenin Amerikan hava savunma gayretleri ile düşürüldüğünü ilan etmişti. 1 Ekim saldırısı sonrasında Pentagon, 180 adet füzenin bir düzinesinin Akdeniz’de bulunan 3 Amerikan muhribinden ikisi tarafından (USS Bulkeley ve USS Cole) düşürüldüğünü açıkladı. Arleigh Burke sınıfı SM 3 yüksek irtifa balistik füze savunma sistemine sahip bu gemilerden 4 adedi ABD’nin İspanya Cadiz/Rota’da bulunan deniz üssünde sürekli olarak konuşlu. Bu gemiler dinamik görevlendirme ile ABD müttefik ve dostlarına yönelik balistik füze tehdidi arttığında kriz bölgesine intikale geçiyor. Gerektiğinde Doğu Akdeniz’de görev yapan söz konusu gemiler, atmosfer dışında (exo-atmospheric) önleme yapabilmelerine yönelik tespit ve izleme bilgilerini Malatya/Kürecik’te ve Necef Çölü Keren’de bulunan Amerikan X Bant radarlarından alıyorlar. NATO Balistik Füze Savunma Sistemine bağlı söz konusu gemilerinin Aegis komuta kontrol sisteminin Avrupa ve Akdeniz havzasında ana bilgi girişlerinden ve yan söyleme (cross tell) istasyonlarından birisi de Malatya’daki ‘’Kürecik Radarı’’dır. Ülkemize bu radar NATO Anlaşması üzerinden getirilmiştir. Ancak tamamen Amerikan malıdır ve Türkiye’nin işletimine yönelik hiç bir tasarrufu yoktur. Doğu Akdeniz’de görev yapan Amerikan Aegis muhripleri ile (çevrim içi) on line çalışırlar. Bu bilgiler sayesinde İsrail’e yönelik İran füzelerini erken safhada düşürme olanağı bulunur. O nedenle bir yandan ‘’İsrail’in hedefinde Türkiye vardır’’ demek ve diğer yandan Kürecik’te Amerikalıların X Band radar üzerinden İsrail’i koruyan Amerikan savaş gemilerine bilgi aktarımı yapmak çok çelişkili hatta oksimoron bir durumdur.
İSRAİL’E AMERİKAN DONANMA DESTEĞİNİN AZALMASI
1 Ekim saldırısında ABD’nin 14 Nisan saldırısına nazaran İsrail’in desteğine kabaca %50 den daha az sayıda gemi ile yardım ettiğini görüyoruz. En önemlisi 1 Ekim saldırıları olurken Akdeniz’de Amerikan uçak gemisi darbe grubu yoktu. USS Truman uçak gemisi darbe grubu ancak 3 Ekim 2024 sabahı Cebelitarık’tan Akdeniz’e giriş yaptı. Bu grupta da İsrail hava savunmasına destek olabilecek Aegis sınıfı bir kruvazör ve Arleigh Burke sınıfı 2 muhrip bulunuyor. Diğer yandan Pasifik Harekât alanında olması gereken ve İsrail için bölgeye sevk edilen USS Abraham Lincoln uçak gemisi darbe grubu ise 1 Ekim saldırısı sırasında Arap Denizinde bulunuyordu. Bu grubun İsrail’e yönelik hava saldırılarını önlemekten daha çok İran’ın caydırılması amacıyla Basra Körfezi girişinde tutulması Amerikan karar vericilerinin bir tercihidir. Ancak dikkat çeken İsrail’in savunulmasına destek için gönderilen Amerikan gemi sayısının azlığıdır. İran’ın İsrail’e saldırı yapacağı Hamas lideri Haniye suikastından sonra bekleniyordu. Geçen hafta Lübnanlı Şii lider Nasrallah’ın öldürülmesi bu olasılığı artırmıştı. Ancak Amerikan savaş gemisi sayısında bir değişiklik olmadı. USS Truman uçak gemisi darbe grubunun Doğu Akdeniz’e varışı ancak bu satırlar okunurken yani 1 Ekim saldırılarından 5 gün sonra gerçekleşecek. Hatırlatalım, ABD’nin İsrail’e askeri destek ve yardım konusunda gemi sayısı rekoru 1973 Yom Kippur savaşında yaşanmıştı. ABD, 1973 Arap İsrail Savaşında doğu Akdeniz’de 60 gemi ile varlık göstermişti.
AMERİKAN DENİZ GÜCÜ ZAFİYET İÇİNDE
ABD’nin 1 Ekim İran saldırısında Doğu Akdeniz’de hava savunma yeteneğine sahip sadece 3 Aegis sınıfı (Arleigh Burke) muhrip bulundurması stratejik bir tercihten ziyade donanmasının içinde bulunduğu zafiyetten kaynaklanıyor. 1 Ekim saldırısından bir gün önce 30 Eylül itibarıyla ABD Donanmasının muharebe gücü 237 muharip gemi ve 60 yardımcı gemi olmak üzere toplam 297 gemiydi. Bu gemilerden 76 muharip ve 30 yardımcı gemi (toplamda 106 gemi) bağlama limanlarından uzakta bulunan gemi (deployed) statüsündeydi. Ancak söz konusu 106 gemi içinde 71 gemi seyir halinde idi. ABD kaynakları bu gemilerin kaçının donanmanın muharip unsuru kaçının yardımcı gemi olduğunu belirtmiyor. Kaba bir tahminle 55 geminin muharip, 16 geminin yardımcı gemi olduğunu kabul edersek Akdeniz’de 1 Ekim saldırısı olurken neden sadece 3 Aegis sınıfı muhrip bulunduğunu anlarız. Toplamda 295 gemiden 106 geminin görevlendirilmiş olması gerçekte gemilerin harbe hazırlık durumunun da ne kadar düşük olduğunun bir göstergesidir. Geri kalan gemilerin harbe hazırlık seviyesini yükseltmenin yıllar alacağı gerçeğinin yanında seferberlikte kullanılacak Amerikan rezerv filolarında tutulan savaş gemilerinin ortalama olarak 40 yaşın üzerinde ve kötü durumda olduklarını hatırlatalım.
AMERİKAN DENİZ KUVVETLERİ KOMUTANININ HASAR KONTROL PROJESİ
ABD Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Lisa Franchetti, bir yıllık kuvvet komutanlığı dönemi sonunda 2024 Eylül ayında NAVPLAN 24 başlıklı bir yol haritası (seyir planı) hazırladı. (https://news.usni.org/2024/09/18/cno-franchettis-new-navy-navigation-plan) Bu rapor, ABD deniz gücünün ne denli zor bir dönem içinde olduğunu en üst düzeydeki yöneticisi tarafından özetliyor. Franchetti’nin 33’üncü Deniz Kuvvetleri Komutanı (CNO) olması nedeni ile Proje 33 adını verdiği eylem planının da yer aldığı seyir planında şöyle diyor: ‘’Biz birkaç yılda daha büyük bir geleneksel donanma yaratamayız ya da deniz kontrolü uğruna mücadeleyi kazanmak için doğru yetenekler olmaksızın sadece sayılara erişmeye odaklanamayız…Ancak bu kaynaklar olmasa da bizler harbe hazırlık, yetenek ve kapasitemizi geliştireceğiz. Şunu anlamamız gerekir ki donanma ciddi finansal ve endüstriyel kısıtlamalarla karşı karşıyadır.’’ Raporda dikkat çeken en önemli vurgu Çin ile 2027 yılında savaşmak üzere hazırlandıklarını ifade etmesi. Seyir Planında bu husus şöyle yer almış: ‘’Çin Halk Cumhuriyeti Başkanı 2027 yılına kadar kuvvetlerine savaş hazır olmaları emrini verdi. Biz daha hazır olacağız.’’ Son derece çocukça bir ifade ile daha fazla hazır olacaklarını söyleyen Franchetti daha sonra ilave etmiş: ‘’Çin Halk Cumhuriyeti savunma sanayi, şu an donanmanın emrinde bulunan dünyanın en büyük gemi inşa alt yapısı ile savaş durumuna geçmiş haldedir.’’ Ancak ABD Deniz Kuvvetleri Komutanının böylesine önemli bir dokumanda Devlet Başkanı Xi Jingpin’in söylemine odaklanması ciddi bir zafiyet örneğidir. 1945’ten bu yana okyanus ve denizlere hâkim olduğunu iddia eden bir deniz gücü rakibinin savaş zamanını seçme inisiyatifi almasını kabul edebiliyor. O zaman soralım, örneğin İran ABD savaşı başlarsa ve Çin 2027’den önce savaşa karar verirse ne olacak?
SAVAŞA HAZIRLIK SEVİYESİNİ YÜKSELTME SORUNU
Dokumanda dikkat çeken diğer bir konu mevcut gücün %80 harbe hazırlık seviyesine çıkarılmasının hedef olarak belirlenmiş olmasıdır. Bunun anlamı şudur: Günümüzde mevcut 297 geminin 106 adedi görevlendirilmiş (deployed) durumda ise harbe hazırlık seviyesi %35 civarındadır. Limanda ana üslerinde bulunan gemilerin bir kısmının kısa sürede savaş hazır hale getirileceğini kabul edersek en yüksek iyimserlikle harbe hazırlık seviyesinin %50 civarında olmasını kabul edebiliriz. İşte Amiral Franchetti önümüzdeki 3 yılda bu seviyeyi % 80’e çıkarmayı hedefliyor. Gerçekten ABD donanmasının geçmişine ve tarihine son derece ters bir tablo ile karşılaşıyoruz. Gerek dokumandan gerekse Franchetti’nin beyanatlarından anlaşıldığı üzere asıl sorun gemilerin bakım tutum ve onarım sorunu. Savaş gemilerinin Planlı Bakım/Havuzlanma/Overhol daha sonra eğitim ve harbe hazırlık eğitimleri süreci vardır. Görev döngüsünü tamamlayan gemi ana üssüne dönüşünde tersaneye girer ve bakıma alınır. Bu süreç sonunda eğitim ve harbe hazırlık sürecine girer. Son olarak zor bir harekât eğitim tim eğitiminden geçerek görev yapacağı filosuna teslim edilir. Her şey normal işlese 12-15 ay sürecek bu süreç ABD’de artık işlemiyor. Franchetti’nin seyir planındaki ifadesi ile şu an itibariyle, su üstü filolarının (kruvazörler, muhripler, amfibi gemiler ve korvetler) bakımı yaklaşık 2.700 gün yani neredeyse 7 yıl geriden geliyor. Bu inanılmaz bir gecikme.
ABD DONANMASININ ROL MODELİ UKRAYNA VE HUSİLER
Doküman çok ilginç şekilde donanmasız Ukrayna ve terlikli Husi savaşçılarının Karadeniz ve Kızıl Deniz’de yarattığı asimetrik deniz başarılarına atıfta bulunarak donanmanın zayıflığının insansız araçlarla ve robotik sistemlerle dengeleneceğini ima ediyor. Rapor, Pasifik’te Çin ile 2027’de yaşanacak bir çatışmaya hazırlanmak için, Pentagon’un Tayvan’ı aşan bir işgali sekteye uğratacak düşük maliyetli, ölümcül hava ve satıh sistemlerini yaratmak için yeni bir insansız sistem sınıfına vurgu yapıyor. Ancak ABD’nin bir okyanus devleti olduğu ve ana kıtalarından ilgi ve çıkar alanlarına intikal için okyanusta seyir yapabilecek büyük tonajlı platformlara ihtiyaç duyacaklarından bahsetmiyor. Örneğin Amerikan deniz gücünün temeli üslere ve bu üslerin savaş zamanı desteklenmesine bağlı. Ancak bu şekilde uzak alanlardaki savaş gemileri yakıt, cephane ve personel desteği temin edebilir. Bu desteğin de anavatanda yaratılması gerekir. Ancak anavatandan bu üslere lojistik destek nasıl sağlanacak? Amerikan ticaret filosu yetersiz. Kendi bayraklarını taşıyan sadece 200 gemileri var. ABD’nin yardımcı gemiler filosu MSC (Military Sealift Command-Askeri Deniz Lojistik Destek Komutanlığı)nın olanakları da çok kısıtlı. 19 adet açık deniz lojistik destek ve denizde akaryakıt ikmal tankeri; 14 adet cephane nakliye;15 adet askeri malzeme nakliye gemisi: 21 adet denizaşırı üslerde önceden konuşlu yığınaklanma malzeme gemisine ve 60 civarında yabancı bayraklı kiralanmış gemilere sahipler. Geçen ay bunların 17 adedi personel eksikliğinden rezerv konuma çekildi. Geri kalanların yarısı zaten harekata hazır değil. Bu filo bırakalım müttefikleri kendi ihtiyaçlarına dahi yetmiyor. Bu sayıların Çin ve Rusya ile Atlantik/Avrupa ve Asya/Pasifik cephelerinde iki cepheli bir savaşta son derece yetersiz kalacağı açıktır. Sadece bir mekanize tümenin harp araçları 100 bin tonun üzerindedir. NATO’nun soğuk savaş planlarına göre Avrupa’daki bir savaşta daha ilk aylarda bütünleme ikmali için ABD’den takviye edilmesi gereken yük miktarı 25 milyon ton civarındaydı. Askerî harekât ihtiyacı petrol ürünleri ise 100 milyon varildi. Şimdi bu tabloya mesafelerin çok daha uzak olduğu Pasifik harekât alanını ekleyelim. Karşımıza korkunç zor bir tablo çıkıyor. Zira Pasifik’te Japonya, Avustralya ve Güney Kore gibi en önemli ABD müttefiklerinin petrolü yok. En azından yakıtta ABD’ye bağımlılar. Bu duruma Avrupa’da Rusya ile devam edecek savaşı ekleyelim. Pasifik ve Atlantik’te aylarca sürecek deniz ulaştırma köprüsü (sea lift) ve dolayısı ile bu konvoyların üç boyutlu tehdide karşı korunması ihtiyacını saymıyorum bile. Okyanus geçişlerinde 11 adet nükleer uçak gemisi hariç her geminin birkaç defa denizde yakıt ikmali yapma ihtiyacı var. Ancak yeterli gemileri yok. MSC gemilerinin de kendilerini savunacak su üstü veya hava savunma sistemleri yok. Bu şartlarda yarın Çin ile savaş çıksa Pasifik cephesi nasıl desteklenecek belli değil.
AMERİKAN DENİZ GÜCÜ KRONİK BOYUTTA YETERSİZ
2023 Haziran ayında Amerikan Kongresi 381 gemilik donanma hedefini onaylamıştı. Ayrıca 2053 yılına kadar 397 gemiye sahip olmak hedefleniyor. Ancak bugün söz konusu 381 gemi hedefini 2030 yılına kadar tamamlayabilmek için % 20 bütçe artışına ihtiyaç var ki bugünün borç stok yükü altında bu artışı sağlamak mümkün değil. Günümüzde Amerikan deniz gücünün omurgası nükleer uçak gemileri ile balistik füze denizaltıları (SSBN) dışında kalan nükleer takatli saldırı denizaltıları (SSN). Ancak bugün için denizaltıların % 40’a yakını onarımda ve onarımda yaşanan gecikmeler devasa boyutlarda. Uçak gemilerinin kıtaya yakın sularda – örneğin Güney veya Doğu Çin Denizinde-harekât yapması durumunda hipersonik ve balistik füzelerle vurulma olasılığı çok yüksek. Kısacası ABD, yaklaşmakta olan bir büyük güç çatışmasına hazırlıksız. Çin ile bir çatışma yarın çıksa Amerikan donanmasının kazanma şansı çok düşük. Zira hazır değil. Amerikan deniz gücünü kısa ve orta vadede inşa etmenin ve sürdürmenin lojistik zorlukları inanılmaz boyutlarda. Buna ayrıca mevcut silah ve cephane stoklarını yenileme sorunu eklenirse durumun vahameti ortaya çıkıyor. Amerikan eski Donanma Bakan Müsteşarı Seth Cropsey’e göre ABD, başta hipersonik seyir ve balistik füzeler ve kısa menzilli gemiye karşı silahlar olmak üzere Hint-Pasifik’te ihtiyaç duyacağı silahların üretimini artırmazsa, Tayvan için bir savaşı haftalar içinde kaybeder. Mevcut durumu ile Amerikan Donanması Hint Pasifik Okyanuslarındaki üsleri ve müttefikleri ile okyanus aşırı lojistik destek hattını muhafaza edemez. Soğuk Savaşın ABD ve SSCB dengesi ile bugünün ABD Çin dengesindeki parametreler son derece farklı. SSCB, ABD’yi yenemedi zira Amerikan Donanmasının 600 gemilik devasa büyüklüğü Sovyetleri kıtaya hapsetti ve zayıflamasına neden oldu. Çin ise bugün denizde ve ABD denizcilik gücünden çok daha ileri durumda. Çin gerek coğrafi konumu gerekse donanma gücü ve gemiye karşı füze sayısı açılarından avantaja sahip. Bunu dinamik bir sonuca eriştirmek için şartlar her zamankinden daha fazla lehinde. ABD İsrail yüzünden Akdeniz’de ve Basra Körfezinde gücünü örseliyor. Çin ise Başta Tayvan ve Güney Çin denizi olmak üzere İsrail İran krizi devam ettiği sürece kendi jeopolitik çıkarlarını korumak ve geliştirmek için her türlü fırsatı kullanacaktır.
TÜRKİYE DERSLERİ
Türkiye’nin 90’lı yıllardan sonra füze ve 2000’li yıllardan sonra İnsansız Hava Aracı teknolojilerine yatırım yapması çok isabetli olmuştur. Bu gelişim ivmesi devam etmelidir. Nasıl ki denizaltılar deniz harekât ortamında askeri hedeflerin ele geçirilmesinde en etkili ve en caydırıcı unsurlar ise balistik ve gezgin füzeler ve silahlı insansız hava araçları yarattıkları çok büyük asimetrik etki ile Türkiye’nin savunmasında caydırıcı savaş araçlarının başında gelmektedir. 14 Nisan ve 1 Ekim saldırılarından çıkarılacak dersler Türkiye’nin alan hava savunmasından taktik hava savunma seviyesine, her irtifa ve katmanda devam eden milli projelerin hızlandırılmasının gerekliliğini ortaya koymuştur. Hava Savunmamız savuma projeleri içinde önceliklendirilerek yarımada coğrafyamızda başta batıdan ve güneyden olmak üzere her yönden gelecek hava saldırılarına karşı derinliğine savunma sağlayacak tarzda sonuçlandırılmalıdır. Bu kapsamda milli imkanlarla üretilen Hisar(A/O/ORF) ve Siper (Blok 1/2/3) serisi hava savunma sistemlerimizin süratle tamamlanması, en az denizaltılarımız için milli Akya torpidosunun seri üretime geçmesi kadar hayati ve elzemdir. Diğer yandan deniz tarafından gelecek füze saldırılarına karşı Anadolu yarımadasının hava savunmasına doğrudan katkı sağlayacak TF2000 hava savunma muhriplerimizin tedarik sürecinin hızlandırılması gündeme alınmalıdır. Türkiye’nin çatısı maalesef açıktır. Bu büyük bir stratejik zafiyettir. Bu açığı 15 Temmuz 2016 gecesi tüm çıplaklığı ile gördük. İhanet sonrası bu zafiyetin acilen kapatılması için Rusya’dan alından S 400 bölge hava savunma sistemine içimizdeki mandacıların itirazlarını akılcı bir yaklaşımla izah etmek mümkün değildir. Yerli ve Milli Mandacılarımızın göremediği ya da görmek istemediği gerçek, Kolektif batının çıkarlarına karşı çıkıldığında Türkiye’ye doğrudan müdahale edileceğidir. Hava Savunması zayıf bir Türkiye, batının baskılarına ve şantajlarına açık olacaktır. O nedenledir ki hava savunmamızın geliştirilmesi hiçbir zaman teşvik edilmemiş, gerekirse NATO yardıma gelir denmiştir. NATO müttefiklerinin Türkiye’nin taleplerinde hava savunma desteği birkaç istisna dışında yakın tarihimizde saklıdır. Büyük hegemon ABD, Türkiye’nin taleplerine rağmen hava savunma sistemlerini Türkiye’ye satmamıştır. Satmasını beklemek saflıktır. Bu konjonktürde Türkiye, milli sistemlerini geliştirmekten ve sıkıştığında Rus ve Çin sistemlerine yönelmekten başka seçeneğe sahip değildir. Unutulmamalıdır ki Türkiye’nin füze gelişiminde ABD ve Avrupalıların katkısı asla olmamıştır. Rus ve Çin desteği ile İran’ın füze teknolojisinde geldiği yer ortadadır. Jeopolitik kaderimizi batının jeopolitiğine hizmet ederek çizemeyiz. Savunma sanayimizi batının iradesine ve sözde iyi niyetine eklemlemek 15 Temmuz 2016 gecesi kendi ülkemizde kendi jetlerimizin ateşine maruz kalma felaketinin tekrarına izin vermekle eş değerdir.
Cem Gürdeniz