Emperyalizmin son sözcüleri, KKTC (Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti) ve dolayısıyla Türkiye’yi dillerine dolamış vaziyetteler.
Küresel çapta etkisini gösteren savaş ve operasyonlar tüm hızıyla devam ederken, AB ve ABD’den gelen Kıbrıs ile ilgili açıklamalar ya bir tükenişin ifadesi ya da bir nabız yoklamasıdır.
Türkiye karşıtı açıklamaları ile tanınan eski Pentagon yetkilisi Michael Rubin; KKTC hakkında konuşarak, yazarak değerlendirmelerde bulunuyor.
FETÖ ile bağlantılı olduğu iddia edilen bu neocon, KKTC’nin tanınmasını engellemek için Azerbaycan, Özbekistan ve Kazakistan’ı tehdit ettiği gibi, bu ülkelere ABD ve AB tarafından yaptırım uygulanmasını öneriyor.
Son makalesinde ise şöyle diyor:
İngiliz üsleri Akrotiri ve Dikelya’nın kontrolünün ABD’ye verilmesi bile yetmez; bu üsler kiralanarak Kıbrıs ABD sorunu haline getirilmelidir.
Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Josep Borrell de Türk Devletleri Teşkilatı’nın geçtiğimiz günlerde yapılan 11. zirvesinde “KKTC Cumhurbaşkanı” Ersin Tatar’ın gözlemci olarak yer almasına tepki gösterdi ve bunu “Kıbrıslı Türk ayrılıkçı oluşumunu meşrulaştırma girişimi” olarak gördü.
Emperyalizm önce Anadolu’da, sonra da KKTC ile durdurulmuş olup, Batı Dünyası’nın hazmedemediği budur.
Rubin ve Borrell acaba bir yerlerde Kıbrıs tarihini okumuş ya da incelemişler midir? Hiç sanmam.
Oysa ki; gerçekler ortadadır, BM (Birleşmiş Milletler) raporları da dahil olmak üzere tüm olan bitenler arşivlerdedir.
ENOSİS destekçileri ortaklık temelinde kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’ni yıkarak Türkleri yönetimden attıkları gibi, her iki toplumun onayına sunulan ve lehlerine çıkan Annan Planı’nı bile reddetmekten geri kalmamışlardır.
On yıllardır BM öncülüğünde yürütülen görüşmelerde, Garantör Ülke sıfatıyla Türkiye ile KKTC dünya barış ve dengelerinin korunması adına sağduyulu ve yapıcı davranırken, Yunanistan ve Rumlar her defasında masayı devirmiştir.
Her fırsatta uluslararası hukuk diyenler, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)’ni anlaşmalara aykırı olarak AB’ye kabul etmiştir ki bu da ilkesizliklerinin tarihe kazınmış örneklerinden biridir.
ABD de boş durmamıştır; GKRY’ye silah ambargosunu kaldırma kararını 30 Eylül 2025 tarihine kadar uzatarak onları ağır silahlarla donatmaya başlamıştır.
Sadece konuya taraf olan ülkelerin tarih kitaplarına bakılsa, körpecik beyinlerin nasıl ve ne şekilde yıkandıkları görülecektir.
Kıbrıs’ta yaşananlar bilinir, görünür; sadece görevlendirilenler ve isimler değişir.
Batı Dünyası’nı yöneten egemen güçlerin temsilcileri ve sözcüleri de konuşmuyor, konuşturuluyorlardır.
Michael Rubin, Kıbrıs’ı bir tarafa bırakarak FETÖ ile bağlantılarını yazmalı ve konuşmalıdır.
Bir İspanyol olan Josep Borrell de, İspanya‘nın ayrılıkçı iki özerk yönetimi olan Bask ve Katalonya’nın bağımsızlık mücadelelerini, AB ve İspanya’nın geleceği açısından değerlendirmelidir.
Haksız, mesnetsiz ve dayanaksız tehdit içeren eylem ve söylemlerde bulunulması ve tarihin çarpıtılması, Türk ve KKTC kamuoyunda can sıkıcı bir hal almıştır.
Artık iyice anlaşılmalıdır ki…
Uluslararası antlaşmalardan kaynaklanan hakkını kullanan Türkiye, 50 yıldır barış ve istikrar adası haline getirdiği Kıbrıs’ta bir sorun olduğunu düşünmemektedir.
AB, 1974’te çizilen ¨Yeşil Hat¨ gerçeğiyle yüzleşmelidir.
Kıbrıs’ta iki bölgeli, iki toplumlu federal bir devlet yapısı artık mümkün değildir. Bugün tek çözüm, iki devletli bir yapıdır; tanınma aşamasına gelen KKTC Devleti vardır.
KKTC halkı coğrafyasında yaşanan gelişmeleri dikkatle takip ederek, izleyeceği rota ülkenin kurucu iradesi Toros kod adlı Rauf Denktaş’tır.
Son sözse; Kıbrıs Türklerin zihninde, İstiklal Harbi’nin günümüze yansımış halidir.
İsmet Hergünşen