Trump/Musk MAGA döneminin kimyası

Kendine MAGA (Make America Great Again) doktrinini seçen yeni Trump/Musk rejimi 1945 sonrası temelleri atılan, 1948’de İsrail’i kurduruan, 1970’lerde değişime uğrayan ve 1990’lar sonrası Neocon- Siyonist yapılanmaya giren Amerikan rejimini Siyonizm dışında kökten değiştirmeye odaklanmış durumda. Mücadele ettiği düşman küresel finans/kapital sahibi ya da vatansız paranın sahibi müesses nizam. Ancak savaştığı bu yapının en güçlü yapı taşlarının aynı zamanda Siyonist olduğu gerçeğini görmüyor. Ayrıca kurduğu ekip devlet tecrübesi, askeri birikim, diplomasi ve müzakere kültürüne sahip değil. Savunma Bakanı haber eski spikeri, Deniz Kuvvetleri Bakanı hayatında savaş gemisine çıkmamış emlakçı, diğer bakanların çoğunluğu geçmiş dönemlerin liyakat ve tecrübe birikimi ile kıyaslanmayacak düzeyde yetersizliğe sahipler. Tek kriter sadakat. Böylesi bir ortamda Elon Musk bürokraside tasfiyeler üzerinden kökten bir değişim yaratmak için düğmeye basmış durumda. Devlet küçülecek ve pek çok memurun işini yapay zekâ alacak. Ancak kararları kim verecek. Trump’ın son Gazze vizyonu gibi kararlar verilecekse ABD ve dünyanın işi zor. Trump bu süreçte savaşları durdurmak gibi hedeflere hizmet edeceğini duyursa da dışarıda yeni krizleri başlatma riski de çok büyük. Diğer bir değişle bir doğru yaparken pek çok yanlış yapma olasılığı çok yüksek. Ancak en önemlisi Trump’ın MAGA rejimi ülkede iç gerilimi hızla başlatma potansiyeline sahip.

AMERİKAN DEMOKRASİSİ ARTIK TOPAL

ABD, 20 Ocak 2025 sonrası Trump döneminde geleneksel kurucu değerlerinden hızla uzaklaşıyor. Trump’ın Başkanlık İcra Emirleri (Executive Orders) Amerikan demokrasisinin başat prensiplerini ve değerlerini yerle bir etmeye devam ediyor. Hukukun üstünlüğü, bireysel hak ve özgürlükler, azınlıkların haklarının korunması, eşitlik ve en önemlisi güçler ayrılığı prensipleri ayaklar altında. Devlet kurumlarının yeni kurulan Elon Musk Başkanlığındaki DOGE (Hükümet Verimliliği Bakanlığı) tarafından kongre onayı olmadan kapatılması ya da tasfiyesi; kamu memurlarının görevden alınması, vatandaşlık haklarını kazanan azınlıkların sınır dışı edilmesi; 6 Ocak 2020 Kongre baskınında hüküm giyen tüm suçluların affedilmesi; Mc Carthysm yıllarını hatırlatacak seviyede tasfiye, soruşturma ve görevden almalar birkaç örnek. ABD’nin içinde gerçekleşen bu hukuk ve kural tanımamazlık ile Trump rövanşizmi şüphesiz bugünden sonuçları kestirilmesi zor büyük kutuplaşma ve hatta iç savaş eşiğine varacak boyutlarda gerilimlerin artmasına neden olacaktır. 2025 Şubat ayının ilk haftası içinde Elon Musk ve DOGE ekibinin, federal bürokrasi ve hassas hükümet bilgisayar sistemlerinin çoğu üzerinde kontrolü ele geçirdikleri, Sosyal Güvenlik çeklerivergi iadeleri ve Medicare yardımları da dahil olmak üzere hükümetin tüm ödeme sisteminin denetlemesini yapacak konuma geldikleri; ABD hükümetinin kilit kurumlarının başında gelen Personel Yönetimi Ofisi (OPM) ve Genel Hizmetler İdaresi’nin (GSM) kontrolünü de ele geçirdiği biliniyor. 2 milyona yakın devlet memuruna 8 aylık maaşlarını peşin alarak istifa etmeleri ya da sonuçlarına katlanmaları tehdidinin yapıldığını hatırlatalım. Her ne kadar federal hakimler tarafından bazı uygulamalar durdurulsa da geri kalmış demokrasilerde ancak darbelerde ve iç savaş sonrası yaşanan dönemlerde gözlenebilecek tasfiyeler Trump-Musk döneminde yaşanmaya başlıyor. Bunun adı oligarşik bir darbedir. ABD iç cephesinin büyük bir hızla çöküşünü görme olasılığı her geçen gün artacaktır.

TRUMP VE ÇELİŞKİLERİ

Diğer yandan Amerikan müesses nizamı ile mücadele eden Trump’ın icra emirlerinin bazı iyiliklerinden de söz edilebilir. Örneğin Şubat 2025 başında ABD’nin hibrid savaş yeteneğinin ve CIA’nın en büyük enstrümanı olan USAID (United States Agency for International Development)’in Trump tarafından kapatılması ve ulusal/uluslararası fonlarının dondurulması insanlık için büyük bir adım olmuştur. Türkiye’de de etkin olan bu kurumu Elon Musk, elmanın içindeki kurt olarak değil, kurtlardan oluşan elma olarak nitelemiştir. USAID’in CIASoros vakıfları ve NED (National Endowment for Democracy) ile özellikle kenar kuşak jeopolitiğinde önemli yer tutan ülkelerde renkli devrimleri, darbeleri, rejim değişikliklerini gerçekleştirdiği biliniyor. Ancak Trump’ın akla ziyan Gazze Şeridinde yaşayan 2 milyon Filistinliyi Mısır ve Ürdün’e sürerek Gazze şeridine el koyma ve bölgeyi Riviera yapma niyetini 4 Şubat 2025 tarihinde açıklaması yakın tarihte örneği görülmemiş hukuksuzluk ve kural tanımamazlık örneği oldu. Söz konusu sürgün teklifinin köktendinci İsrail Hükümeti adına Netenyahu tarafından ilk kez 7 Ekim 2023 saldırılarından sonra yapıldığı biliniyor. Trump, yeni dönemde Meksika, Kanada, Panama ve Grönland/Danimarka üzerinde dayatma ve egemenlik tartışmalarını başlatırken damadı Yahudi emlakçı Kushner ve Netanyahu etkisinde İsrail adına da Doğu Akdeniz’de akıl dışı projelere girişiyor. Gerçekleştirilmesi zor olan bu projelerin 19. Yüzyıl sömürgeciliğinde, İngiltere’nin Hindistan’da; ABD’nin Kızılderili halklar üzerinde yaptığı etnik temizlik girişimlerinden farkı yok. ABD’nin İkinci Dünya Savaşı sonrası kurduğu sözde kural temelli dünya soğuk savaşın sona ermesi ile büyük yara almıştı Trump döneminde tabuta son çivinin çakıldığını görüyoruz. Birinci Trump döneminin 2017-2021 döneminde en azından ülkedeki kuvvetler ayrılığı prensibine saygı içinde ve demokrat medya araçlarının karşı propagandası altında askerler, müesses nizamın kurumları ve Kongreye uyum sağladığını hatırlıyoruz. Ancak bu yeni dönemde büyük bir intikam duygusu ve kendine aşırı güven içinde sınır tanımaksızın hareket eden bir rejim görüyoruz. Kendine MAGA (Make America Great Again) doktrinini seçen bu rejimin aynı zamanda Ultra Siyonist hükümeti sayesinde MIGA (Make Israel Great Again) hizmetinde olduğu da açıkça ortada. Kısacası ABD’nin müesses neocon emperyalist yapısıyla her yönden mücadele ederken diğer yandan İsrail emperyalizmine hizmet etmesi en büyük çelişkisi oluyor.

TRUMP VE DİJİTAL-OLİGARŞİK YAPI

Trump, MAGA doktrininin içini doldurmak için geleneksel Amerikan sağını dijital devlerle güçlendirmeye çalışıyor. DOGE üzerinden yürütülen devleti küçültme operasyonlarının bir amacının da yeniden şekillendirilen devlet gücünü sosyal medya ve diğer medya güçleri üzerinden kullanarak halen çok güçlü olan müesses nizamın yönlendireceği kitlesel eleştirileri azaltmak ve hukuki operasyonlara meydan vermeyecek şekilde Trump’ın temsil yeni otoriter sağın halka hazmettirilmesine yönelik olduğu anlaşılıyor.   Trump’ın sadakat esaslı oluşturduğu kabineye bağlı tüm kurumlarda büyük bir bürokratik temizlik yapılarak gelecek on yıllara esas teşkil edecek kalıcı bir Trump ve MAGA yanlısı habitat oluşturuluyor. Bu kapsamda Trump’ın yemin töreninde Elon Musk, Mark Zuckerberg, Jeff Bezos ve Sundar Pichai gibi dijital dünya liderlerinin yanında olması bu dönemin habercisi oldu.  Şimdi artan ithalat vergileri nedeni ile enflasyonun artacağı ve dolayısı ile sosyal gerilimin artacağı bir ortamda gerilim ancak otoriter devlet ve sosyal medyanın kontrol edileceği dijital polislik ile kontrol altında tutulabilir. Dijital polislik dönemi dijital kültüre alıştırılan ve tamamen bağımlı hale gelen ABD’de uygulanması kolay bir yöntem olacak. Bugün de Trump yönetimi özellikle demokratların öncelik verdiği ‘’Woke kültürüne’’ karşı başlattığı savaşta tutucu geleneksel sağı, dijital teknolojinin getirdiği teknik ve sosyal medya kolaylıkları ile donatarak siyaseti farklı bir kimya ile donatmayı hedefliyor. X, Facebook, Washington Post gibi yakın müttefiki sosyal medya ve medya sahiplerini yakınında tutması önemli. ‘’Woke” terimi 2014’ten beri, köleliğin, ırk ve cinsel tercih ayrımcılığının toplumsal sonuçlarının farkında olan insanları tanımlamak için kullanılıyor. ABD, dönem dönem halkın enerjisini değişik alanlara yöneltmeyi denemiştir. Örneğin II. Dünya Savaşı’ndan sonra, ABD’de dini duyarlılık ve bağlılıkta önemli bir artış görüldü. 1954’te okullarda okunan Bağlılık Yeminine ‘’Under God-Tanrı’nın altında” eklendi.1955’te dolar banknotuna “In God We Trust-Tanrı’ya Güveniyoruz” eklendi. Anti komünizm bu süreçte etkili oldu. Ne de olsa komünistler ateist idi ve ABD karşısında konumlanmalıydı. ABD her zaman düşmana ihtiyaç duyduğundan dini inanç, vatanseverliğin bir göstergesi ve komünizme karşı bir savunma olarak teşvik edildi. Evanjelistler, ulusal bir canlanma mesajı vaaz ederek öne çıktılar. Özellikle Siyah kiliseler, Sivil Haklar Hareketi’nde önemli bir rol oynadı. Birçok dini lider, sosyal adaleti ahlaki ve İncil’e uygun terimlerle çerçeveledi. Neoliberalizm de 1980’lerden sonra ABD’de tüm değerleri yeniden formatladı. Özellikle WOKE kültürü ve LGBTQ hareketi demokratlara oy veren kıyı kesiminde adeta dini bir coşku ve tutuculukla savunuldu. MAGA doktrini tüm ABD’ye bu kez tutucu sağ değerleri oligarşik tekno devletin olanakları kullanılarak dijital dünya üzerinden aktaracak. Bu durumun ithalata uygulanan yüksek vergiler ve sınır dışı edilen ucuz iş gücünün kaybedilmesi ile artacak enflasyon ve hayat pahalılığı sonucunda oluşacak halk hareketlerini bastırmada nasıl kullanılacağını zaman gösterecek.

TRUMP’IN ROL MODELLERİ

Trump’ın söylem ve eylemlerine bakarak kendisine geçmişten 4 Başkanı örnek aldığı ya da ona akıl verenlerin ona tavsiyede bulunduğu söylenebilir. ABD’nin 5. Başkanı, kurucu atalardan James Monroe7.Başkanı eski asker Demokrat Parti kurucusu Andrew Jackson25.Başkanı Avukat Cumhuriyetçi Partili William Mc Kinley ve Güç Yolu ile Barış paradigmasının sahibi ABD’nin 40. Başkanı Ronald Reagan’ın uygulamalarını örnek aldığını söyleyebiliriz.  ABD’nin 18.yüzyıldaki kurucu ataları arasından son başkan olan James Monroe ekonomik korumacılık, göçmen karşıtlığı ve Amerikan çıkarlarının üstünlüğü üzerine politika uyguladı. Monroe doktrini ile batı yarımküresinde Avrupalı güçlerin Amerika kıtasına müdahale etmesini engelledi. İç politikada icra emirleri, çok güçlü başkanlık yönetimini öne çıkararak Kongre ve yargıya çok sık müdahale etti.

19.yüzyıl başındaki Başkan Andrew Jackson, ‘’Manifest Destiny’’ tezi ile ABD’nin topraklarının batıya doğru genişlemesinin mimarıydı. Devletçi, yürütme emirlerini sık kullanan, çok güçlü başkanlık rejimini savunurdu. ABD elitlerine, bankacılara düşmandı. Küçük çiftçiler ve işçileri savunurdu. Trump da cumhuriyetçi olmasına rağmen siyasi seçkinlere karşı sıradan insanları savunuyor. Benzer şekilde Trump Washington bataklığı olarak nitelendirdiği kariyer siyasetçileri ile medya seçkinlerini eleştiriyor. Her ikisi de aşırı milliyetçi karakterleri ile federal devleti eyaletlerden üst konumda tutmaya odaklanmış liderler. Trump’ın ülkedeki göçmenleri ülke dışarına zorla çıkarma ya da Gazzeli Filistinlileri Mısır ve Ürdün’e sürme fikrinin Jackson’ın on binlercesinin öldüğü Kızılderili kabilelerini Missisipi nehri batısına zorla sürme uygulamasına benzetilebilir. Trump, ticareti savaşın yerine koyma fikri ile Andrew Jackson’ı taklit ediyor. Ancak, jeopolitik gereksinimlerin özellikle NATO genişlemesi gibi konularda bu teze uygun olmadığını göremiyor. Örneğin Rusya, ticari çıkarlar uğruna NATO genişlemesine izin verir mi? Ya da Türkiye AB üyeliği uğruna KKTC’den askerini çekerek adadaki devlete son verir mi? (Bu konuda sicilimiz pek parlak olmasa da…)

ABD ekonomisini 1890’da üretimde İngiltere’nin üzerine çıkaran ve küresel liderlik yolunu açan Başkan William Mc Kinley de Trump gibi Önce Amerika prensibine sahipti. Amerikan sanayicilerini korumak için ithalata yüksek vergiler koymuştu. ABD’nin hem kıtasal hem küresel çapta büyümesinin öncülerindendi. Döneminde daha sonra ABD’yi küresel deniz gücü ligine taşıyacak ve 1901’de ABD Başkanı olacak büyük emperyalist Theodore Roosevelt’i Bahriye Bakanı yapmıştı. Amiral Mahan’ın danışmanı olduğu T. Roosevelt Bahriye Bakanı iken Hawaii, Filipinler, Guam, Samoa, Puerto Rico’yu donanma sayesinde işgal etmiş ve Başkan Mc Kinley’in şöhretine katkı sağlamıştı. Trump da Mc Kinley gibi suikasta uğradı. Ancak Mc Kinley kurtulamadı.

MAGA REJİMİNİN EKSENLERİ

ABD rejimi dış politikada şu an için dört ayrı eksende hareket halinde. Öncelik sırasıyla gidersek: Birincisi ABD’nin kıtasal bütünlüğünü genişleten eksen. İkincisi ABD’yi her yönde etkisi altında tutan İsrail jeopolitiğine Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’de hizmet eden eksen. Üçüncüsü, ABD’nin geleneksel Kenar Kuşak Jeopolitiği ekseni. Dördüncüsü, Siber Dünya ve Uzaya hükmetmeye odaklanan eksen. ABD, dört eksende siyasi, ekonomik ve askeri hedeflerini ele geçirmek için Trump’ın tanımlaması ile ‘’güç yoluyla barış (peace through strength)’’ paradigmasını öne çıkarıyor. Askeri güç, ekonomik dayatma ve kuvvetli müzakere diplomasisi üzerinden rakiplerini caydırmayı ve dünya düzeninde istikrarı sağlamaya çalışıyor. Ancak Trump rejimi son örneği Gazze’ye el koyma isteği ya da çoğu yakın müttefiki ve komşusu devletlerden toprak ve egemenlik talep etmesi ile değil barışı idame etme aksine dünya istikrarına zarar veren devlet konumuna düşüyor. Rusya Dışişleri Bakanı tecrübeli diplomat Lavrov bu konuda şu eleştiriyi yapıyor: ‘’Önce Amerika, Nazi Almanya’sının ‘Almanya her şeyin üstünde (Deutschland Uber Alles)’ politikasını hatırlatıyor. Washington’un “güç yoluyla barışa” güvenmesi diplomasiyi tamamen ortadan kaldırmakla tehdit ediyor ve Nazi ideolojisini tehlikeli bir şekilde yansıtıyor…Böyle bir ideoloji, ABD’nin BM Şartı kapsamındaki yükümlülüklerine saygı göstermiyor.” 

ABD’NİN KITASAL BÜTÜNLÜĞÜNÜ GENİŞLETEN EKSEN

Trump, ABD’nin demokrasi ve özgürlüklerin kalesi, askeri güç ve ekonomide küresel liderliğin sahibi ve dünyaya egemen olmanın kendisine verilen bir görev olduğuna ve hatta suikasttan kurtulmasında Tanrının ona ilahi bir görev verdiğine inanan biri. ABD Başkanlarında Tanrı tarafından seçilmiş olmaya inanma örnekleri var. George W. Bush da Irak’a Özgürlük Harekâtı başladığında kendisine bu görevi Tanrının verdiğini söylemişti. Ancak ABD’nin gücü eriyor. Çok kutuplu dünya kuruldu. Dünya liderliğini elde etmeleri artık mümkün değil. Bu nedenle Trump ve ekibi gerileyen Amerikan gücünü dünyaya dayatma yerine kendi kıtasal bütünlüğünü geliştirmeye odaklamış durumda. ABD 1930’lu yıllardan bu yana tüm Kuzey Amerika kıtasını içine almayı hedeflemiştir. Trump’ın Panama, Meksika, Kanada ve Grönland tezleri bu amaca hizmet ediyor. Önce ticaret savaşları daha sonra jeopolitik mücadele içinde Kuzey Amerika kıtasını Arktik Okyanusundan Panama kanalı güneyine kadar deniz alanları da dahil olmak üzere topyekûn bir ABD adasına dönüştürmeyi hedeflediğini söyleyebiliriz. Böylece Arktik Okyanusunda ABD ile arasındaki makası son derece büyük şekilde açan Rusya ile rekabet edebilme ve yeni açılan kuzey deniz yolunun (NSR) küresel deniz ticaret rotalarına etkisini azaltma olanakları da ortaya çıkacaktır. Trump’ın Grönland ısrarının görünen sebebi olarak doğal kaynakları öne sürülse de asıl neden Arktik Okyanusunun kontrolü ve Rus nükleer denizaltılarının Atlantik Okyanusuna çıkışlarında geçtikleri Grönland İzlanda ve İngiltere (GIUK Gap) boşluğunun Amerikan kontrolüne girmesinin sağlanmasıdır.

İSRAİL JEOPOLİTİĞİNE HİZMET EDEN EKSEN

İsrail, Trump döneminde Biden dönemine nazaran ABD’den çok daha büyük destek görmeye başladı. Trump kabinesindeki Ultra Siyonist bakanların durumu bunun açık bir ispatıdır. Trump’ın Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi olarak seçtiği Elise Stefanik, Senatodaki mülakatı sırasında İsrail’in Batı Şeria’daki işgallerinin kutsal kitaba uygun hak olduğunu söylerken, Trump’ın İsrail’e Büyükelçi olarak seçtiği Mike Huckabee de önceden “Batı Şeria diye bir şey yok. Judea ve Samiriye var’’ demişti. Trump ilk başkanlık döneminde Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımış, Batı Şeria’da İsrail yerleşimine izin vermeyen BM kararını onaylamamış, Golan Tepelerindeki İsrail işgalini tanımış, İran’a karşı çok sert politika uygulayarak Obama döneminin (JCPOA) İran nükleer araştırma planını iptal etmişti. İkinci döneminde de göreve gelir gelmez Biden döneminde satışı engellenen 1 tonluk sığınak delen bombaların (MOAB) satışı dahil tüm yıkıcı silahların satışına uygulanan ambargoyu kaldırdı. 7 Ekim 2023 Hamas baskınından itibaren İsrail’e 18 milyar dolarlık satış ile 70 bin ton cephane transferi gerçekleştirilmesine rağmen Trump durmamıştır. ABD halkının %60’ı İsrail’e silah sevkiyatına karşı olmasına rağmen İsrail’in silahlandırılması devam etmektedir. İkinci Başkanlık döneminin ilk resmi ziyaretçisi olarak Netanyahu’yu ağırlamış ve onun yanında Gazze’yi devralarak 2 milyon Gazzeli’yi Ürdün ve Mısır’a sürme fikrini ortaya atmıştır. Sonradan Beyaz Saray sözcüsü ve yakın kurmayları bunun bir yanlış anlaşılma olduğunu söyleseler de Trump içinden geçeni söylemiştir. Bu söylem en uç Siyonist siyasetçi kadar aşırı ve tehlikeli bir söylemdir. ABD neden İsrail’i bu kadar koruyor ve kolluyor? Fransız siyasi danışman ve yazar Thierry Meyssan bu konuda şunu öne sürüyor, (https://www.voltairenet.org/article221747.html): ‘’Donald Trump, “Amerikan İstisnacılığı” (American Exceptionalism) doktrinine bağlıdır. Bu öğretiye göre, Amerika Birleşik Devletleri Tanrı tarafından dünyayı aydınlatmak üzere seçilmiş bir ‘tepe’ üzerindeki ışıktır…ABD’nin ilk 47 başkanının tamamı bu mitolojiye sahip çıkmıştır. Bu mitoloji, ABD’nin uluslararası hukuka karşı kayıtsız kalmasını ve İsrail devletine koşulsuz destek vermesini de açıklar. ABD, tarih boyunca dışarıya hesap vermeyi reddetti… Gerçek neden ABD’nin uluslararası bir yargı merciine boyun eğmeme ilkesidir. Obama ve Biden ideolojik sebeplerle bu prensibe karşı çıkarken, Trump kendi ideolojisine sadık kalmış ve ABD’nin geleneksel çizgisine dönmüştür.’’  Bu kapsamda tekrar vurgulamak gerekirse ABD ve İsrail dünyada uluslararası yargı kararları ile BM Güvenlik Konseyi kararlarına uymayan iki ülkedir. Diğer yandan ABD’de İsrail’in en aşırı sağcı siyasi unsurlarıyla sıkı sıkı bağları olan büyük bir Hıristiyan Siyonist siyasi ve finansal taban söz konusudur. Bu taban ABD’de her alanda ancak özellikle Amerikan Başkanlık seçim süreçlerinde son derece etkili ve güçlüdür.  Amerikan siyaseti çoğunluk bu tabanın kontrolündedir. O nedenledir ki Amerikan halkı İsrail’e silah satışına ya da ABD’nin İsrail’in yanında askeri gücü ile durmasına karşı çıksa da yönetici elitler buna asla uymaz. Trump’ın gerek birinci dönem gerekse ikinci dönem başkanlık seçimlerinde Siyonist lobinin rolü çok ağırlıklıdır ve Trump belli ki bu konuda güçlü bir bagaja sahip.

GELENEKSEL KENAR KUŞAK JEOPOLİTİĞİ EKSENİ

Kenar kuşak jeopolitiği ve Asya Güçlerini çevreleme stratejisi son 80 yılın ürünüdür. Trump dahil hiçbir hükümet bu eksende değişime gidemez. Zira ABD’yi İkinci Dünya Savaşı sonrasında küresel liderliğe taşıyan ve soğuk savaşı kazandıran strateji budur. Trump sadece bu stratejide NATO’nun genişlemesi üzerinden Rusya ile savaş aşamasına gidilmesine ve ABD’nin enerjisini bu alanda harcamasına karşı çıkabilir. Zira NATO ve ABD aslında Avrupa’da jeopolitik alanda alabileceğinin azamisini almıştır. Adriyatik, Baltık Denizleri NATO denizidir. Karadeniz’de çoğunluk NATO kıyısıdır ancak Montrö Sözleşmesi nedeniyle bu denizde hareket serbestisine sahip değildirler. Bu aşamada NATO’nun Gürcistan ve Ukrayna’ya genişlemesi sadece Rusya’nın tam olarak karadan çevrelenmesine hizmet eder. Montrö’yü ortadan kaldırmaz. Rusya her iki ülkenin NATO üyelik girişimine ve oldu bittilere silahla cevap verdiğinden Trump yeni bir denemeye girmeyecek ve mevcut durumu kabullenecektir. Ancak Azerbaycan ve Ermenistan’ı NATO üyesi yapmadan Rusya’dan tamamen uzaklaştırmak için her yolu deneyecektir. Benzer şekilde İran ile Azerbaycan’ın düşmanlaşması; Azerbaycan ile Rusya’nın arasının açılması ve gelecekte İsrail, İran’a ABD ile müdahale ederse Azerbaycan’ın İran karşısında konumlanması için her yöntemi deneyecektir. Ancak vurgulamak gerekirse İran senaryosu hariç Rusya ile Biden döneminde olduğu gibi silahlı çatışma ve nükleer tırmanma aşamasına gelmeyecektir. Ukrayna’da Rusya’nın kesin kazançlı çıkacağının farkında olan Trump bu durumu Amerikan halkına hazmettirebilmek için Rusya’nın diğer alanlarda kayıpları olduğunu kamuoyuna sunabilmelidir. Güney Kafkasya ve Baltık bölgeleri bunun için önemlidir. Bu kapsamda örneğin Baltık devletlerinin Şubat 2025 itibarıyla Rusya ile tüm elektrik destek ilişkisini kesmeleri; ya da Azerbaycan’da Rusya ile yeni gergin bir dönemin başlaması önemlidir. Trump için Avrupa’da Rusya’yı kışkırtmadan statükoyu devam ettirmek ve asıl gücü Çin için korumak esastır. Ancak her koşulda büyük bir enerji İsrail’e ayrılacaktır. Trump ve ekibinin Siyonist kimyası göz önüne alınırsa İsrail güvenliği için İran ile hesaplaşmaya enerji ayırmak Rusya ile savaşmaktan çok daha tercih edilir bir durumdur. Diğer yandan AB’nin ABD’ye ekonomik rakip olması Biden döneminde önlenmiştir. Almanya başta olmak üzere ucuz enerjiden uzaklaştırılmış, büyük firmaların ABD’de üretime geçmesi teşvik edilmiş ve adeta Avrupa sanayisizleştirilmeye çalışılmıştır. ABD, Trump döneminde ekonomik olarak durgunlaşan AB’nin savunmasından da uzaklaşarak AB devletlerinin 75 yıllık bedava savunma sürecini sona erdirecektir. NATO Genel Sekreteri bu durumun farkındadır ve Rusya tehdidini büyüterek tüm Avrupa’nın yakın zamanda Rusça konuşmaya hazır olması gibi akla ziyan propaganda ile komik duruma düşmektedir. Gerçekte dünyanın Birinci Dünya Savaşı öncesi büyük güçler rekabet dönemine girdiğini görmezden gelmektedir. Bu süreçte Rusya’nın Avrupa’da macera aramak yerine büyüyen Çin ile ilerde jeopolitik rekabet sürecine girdiğinde ne yapacağını hesap etmeye enerji harcaması gerektiğini görmekten kaçınmaktadır.

SİBER DÜNYA VE UZAYA HÜKMETMEYE ODAKLANAN EKSEN

ABD’de son 75 yıl sürekli savaşlardan beslenen Finans/Kapital ve Askeri Endüstri ortaklığı yeni bir eksene kaymıştır. Bu eksende artık dijital oligarşi, uzay sanayi ve askeri endüstri üçlüsü yer almaktadır. Bu cephede en az kenar kuşak jeopolitiği kadar önemli olan, nadir metallere erişim ile yeni teknolojilerde liderlik ve oyun değiştirici buluşlar için ARGE üstünlüğü gibi alanlar önem kazanmaktadır. Bu kapsamda DOGE Bakanı Elon Musk’ın 7 Şubat 2025 mesajı önemlidir. Şöyle diyor: ‘’Amerikan silah programlarının tamamen yeniden yapılması gerekiyor. Şimdiki strateji, dünün savaşını sürdürmek için yüksek maliyetle az sayıda silah üretmektir. Eğer acil ve köklü değişiklikler yapılmazsa Amerika bir sonraki savaşı çok kötü kaybedecektir.’’ Bu çerçevede yapa zeka, hipersonik silahlar, kripto sistemlerini kıracak kuantum bilgisayarlar, bulut teknolojileri, havada, karada, su yüzünde ve su altında kullanılan yapay zeka ile beslenen otonom insansız ve silahlı araçlar, sürü taktiklerine uygun dronlar, denizaltıların su altında tespitine yönelik pek çok eksikliği olan akustik enerji yerine yeni tespit sistemlerinin geliştirilmesi, lazer, mikrodalga ve benzeri yönlendirilmiş enerji sistemlerinin (DEWS) klasik patlayıcı taşıyan ateşli silahların yerini alması, C4ISR (Komuta, Kontrol, Muhabere, Bilgisayar, İstihbarat, Gözetleme, Keşif) sistemlerinde her türlü elektronik müdahaleye, yazılım/donanım saldırılarına  dayanıklı sistemlerin geliştirilmesi; Uzay tabanlı silahlar ve uydu imha (ASAT) yetenekleri, Ay ve Mars’ın keşfine yönelik çalışmalar, yeniden kullanılabilir uzay araçları, askeri uzay uçakları, uydulardan oluşan mega ağ kümeleri (Satellite Mega Constellations), nükleer enerjili uzay tahrik gücü ABD ile başta Çin ve Rsuya olmak üzere diğer güçlerin rekabetinde belirleyici alanlar olacaktır. Trump’ın yemin töreninde Mars’a gitmeyi hedeflediklerini söylemesi MAGA rejiminin en uç vizyonunun deklarasyonudur. Bu açıklamada yanında NASA Başkanı yerine Elon Musk’ın olması yeni dönemin özelliğini açığa vurmaktadır. Bu alanda gerçekte savaşın zaman kaybetmeden başladığını söyleyebiliriz. Örneğin Çin, doğrudan gerginlik artıracak deklarasyonlar yerine vergiler ve ticaret savaşıyla hareket eden Trump’a, ‘’Deep Seek -Yapay Zekâ Uygulaması’’ ile cevap vermiş ve dijital dünyada Trump dönemi ilk meydan okuma ile karşı karşıya kalmıştır. 6 milyon dolardan daha az bir maliyetle geliştirilen Deep Seek‘in başarısı 5 milyar dolar olan Amerikan ChatGPT karşısında borsaları alt üst etti. Benzer şekilde Çin endüstriyel robot uygulamalarında ABD’den 7 kat daha büyük hacme sahip. 5G istasyon sayısı ABD’de 100 bin civarındayken Çin’de bu miktar 3 milyon. Dünyada elektrikli araçların %70’i Çin’de üretiliyor. Bu araçların ihracatı son 5 yılda 160 kez arttı.

DÜNYA TRUMP İLE NEREYE?

Trump yeni ABD’yi kurarken yarattığı deprem ve yüksek basınç alanlarının dünyaya yansıması içerde ve dışarıda yeni dengesizlikleri ortaya çıkaracaktır. Dünya 1945’te yaşanan duruma benzer bir konjonktürdedir. Çok kutuplu dünya düzeni şimdi tam olarak kurulmaktadır. Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun artık “gezegenin farklı yerlerinde çok büyük güçlerin olduğu çok kutuplu bir dünyada olduğumuzu’’ belirtmesi önemlidir. Diğer yandan Trump’ın Gazze teklifi ile İsrail’e yeni katliamlar için açık çek vermesi ya da ABD kıtasal çevresini Meksika, Panama, Kanada, Grönland örnekleri ile büyütme girişimleri küresel istikrara zarar veren girişimlerdir. Bu ve benzeri girişimler yakın ve orta vadede artacaktır. Trump yeni bir Yalta/Potsdam ile çok kutuplu dünyanın temellerini kodifiye edecek mi yoksa de facto gelişmeler ile çizilecek ateşkes sınırları yeni dünya düzenini belirleyecek? Bunu zaman gösterecektir. Ancak gerçek olan Trump yönetiminin ABD’nin içinde bulunduğu zor duruma uyum sağlayarak Rubio’nun ifade ettiği gibi çok kutuplu bir dünyanın varlığını kabul etmiş olmasıdır. ABD, Trump ile yeni bir dünya kurmaya çalışıyor. America First (Önce Amerika) ve MAGA doktrini 80 yıllık kurulu dünya düzenini değiştirecektir. Dolardan uzaklaşma, NATO’nun zayıflaması, ŞİÖ gibi yeni örgütleri, BRICS gibi yeni ekonomik oluşumları kabullenme bu süreçte beklenebilir. Ancak unutulmamalıdır ki soykırım ile suçlanan İsrail ile adeta bir eyaleti gibi ayrılmaz ittifak ve bağ içinde olması, umursamasalar da ABD’yi hukuka ve insan haklarına sadık olmayan,  güvenilmez devlet durumuna düşürmüştür. Bu durumda ABD’nin her şeye müdahale eden polislik ve arabuluculuk görevinin sona ermesi kaçınılmazdır. Bu durum ABD’nin vassalı olan ülkelerdeki dengeleri de değiştirecektir. Diğer yandan son 80 yıllık ekonomik ve uluslararası düzeninin kısa sürede değişmesi de mümkün değildir. ABD, istisnacılığını terk ederek diğer büyük güçler ile eşit statüde davranmaya geçmek zorunda kalacaktır. Kural temelli dünya İkinci Dünya Savaşı sonunda beş galip devletin temellerini attığı BM düzeninin reformasyonu üzerinde devam etmek zorundadır. Başka da çare yoktur. Yoksa küresel kaos kaçınılmaz olur. Yükselen rakip güç Çin’in de desteklediği üzere Güvenlik Konseyi dahil kapsamlı reformdan geçmesi gereken Birleşmiş Milletler, merkezi rolüne devam ederken, BM Şartının amaç ve ilkelerine sadakat esas alınmalıdır. BM ve bağlısı uluslararası kuruluşlarda batı hakimiyetinin temsil tekelinden vaz geçilmeli, ABD’nin dolar hakimiyetine bağlı olarak Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) kurallarına aykırı olarak uyguladığı keyfi ticaret savaşlarının, yaptırım ve ambargolarının önü kesilmelidir.

MAGA’NIN TÜRKİYE YANSIMALARI

Makalede MAGA’nın dört ekseninden bahsettim. Türkiye bu 4 eksenden en çok İsrail ve Kenar Kuşak Jeopolitiğinden etkilenecektir. İşaretleri çok belirgindir. Öncelikle ABD, Suriye’de Obama döneminde başlatılan İsrail jeopolitiğine hizmet edecek bir vizyonla Suriye gibi işleyen bir ulus devletin yok edilmesi planını (Operation Timber Sycomore) Türkiye’nin de katkısı ile tamamlamıştır. Güneyimizde yeni bir bataklık kurulmuştur. Yönetiminde geçmişi terörle iç içe, başına ABD tarafından ödül koyulmuş toplumu tam da emperyalizmin istediği şekilde ortaçağ karanlığına geri götürmeyi hedefleyen bir cihatçı vardır. Diğer yandan Fırat’ın doğusunda İsrail için en önemli vizyon olan özerk Kürt bölgesinin kurulması için her türlü gayret sarf edilmekte, ABD güçleri bölgeye yığınaklarına devam etmektedir. Amaç Irak Kürtleri ile Suriye Kürtleri ve dolayısı ile PKK güçlerini buluşturmaktır. O nedenle Türkiye, güneyinde Trump döneminde neocon Biden döneminden farklı bir tablo ile karşılaşmayacaktır. Zira bu bölgedeki denize çıkışı olan Kürt devleti vizyonu ABD kenar kuşak jeopolitiğinden daha çok İsrail jeopolitiğine hizmet eder. O nedenle ABD’den PKK/YPG/PYD ile mücadelemizde destek beklemek çölde su bulmak gibidir. Aynı endişeler KKTC için de geçerlidir. ABD ve İsrail büyük stratejilerinin ayrılmaz parçası olan Kıbrıs adasında KKTC’den Türk askerinin çekilmesi ve KKTC varlığının sona ermesi için her yolu deneyecektir. Diğer yandan Trump, Ukrayna’da ateşkes sağlanıp kuzeyimizde Rusya ile ilişkilerini düzelttiği takdirde Türkiye, Karadeniz’de NATO ve Romanya gibi ABD’nin köleleştirilmiş vekillerinin oldu bittileri ile karşılaşma riskinden kurtulacaktır. Ancak Montrö Sözleşmesinin 19. madde uygulaması kaldırıldığında NATO gemilerinin Karadeniz’e çıkmaları ve Rusya’yı denizden kışkırtma faaliyetleri artacaktır. Bu da Montrö rejiminin uygulayıcısı olarak Ankara’yı köşeye sıkıştıracaktır. Kenar kuşak ve İsrail jeopolitiğinde ara kesit olan Azerbaycan ve İran konusunda Türkiye Trump yönetiminin Siyonist kanadı tarafından baskı altında tutulacaktır. Burada amaç Rusya’nın çevrelenmesine katkı sağlamaktan çok Azerbaycan’ın İran ile arasının açılarak İsrail’in İran’ın nükleer tesislerine gelecekte saldırması halinde yanında olmasını sağlamaktır. Trump döneminin İsrail’e Biden tarafından yasaklanan 2000 librelik (1 ton) sığınak delici mermilerin ihracatını serbest bırakması İran’a saldırı konusunda şüpheleri artırmaya yetiyor. Rusya’nın İran ile yaptığı geniş kapsamlı iş birliği anlaşması bu yönden değerlendirildiğinde Türkiye’nin olası İran, ABD/İsrail savaşında tarafsız kalmaması için büyük baskılara maruz kalması beklenebilir. Türkiye’de bu kadar belirsiz, yakıcı ve bir o kadar tehlikeli bir virajda gerek iktidar gerekse muhalefet tarafından sözde Kürt sorunu üzerinden açılım tartışmalarını yürütülmesi şüphesiz kaya gibi sağlam olması gereken iç cepheyi çok ama çok zayıflatmaktadır. ABD ve İsrail’in jeopolitik vizyonu her zaman bölmek üzerine kuruludur. Görünen o ki hem iktidar hem muhalefet bu tuzağa düşüyor. Diğer yandan ABD’nin topyekûn kimya değişiminin Türkiye gibi yönetici elitin Atlantikçi, ancak halkta Amerikan karşıtlığının yüksek olduğu ülkelere sirayet edeceğini ve müesses nizamın değişime uğrama ve yeni paradigmaların ortaya çıkma potansiyelinin artacağını da söyleyebiliriz. Şüphesiz ilk değişim iç siyaset kurumlarından başlayacaktır. Amerikan hegemonyasının en büyük başarısı müesses nizamın araçları sayesinde Türk siyasetinde vasat altındaki nitelik düşüklüğünü halka demokrasi maskesi altında kabul ettirmiş olmasıdır.

Cem Gürdeniz