2024 yılı sonu itibariyle Marmara Denizi’nde yeniden gözlenmeye başlayan müsilajın oluşumunu tetikleyen birçok faktör olsa da, bunlar arasından yalnızca denizin kirlilik yükünü kontrol etmek mümkün. Ne var ki denizdeki azot ve fosfor yükü, 2021’den bu yana uygulanan Marmara Denizi Eylem Planı ile yeterince azaltılamadı. Marmara Denizi etrafındaki kentlerde toplanan atıkların farklı şekillerde bertaraf edildiği senaryoları değerlendiren ve müsilaj oluşumu üzerindeki etkilerini analiz eden yeni bir bilimsel çalışmaya göre organik atıkların komposta dönüştürülmesi, denizin kirlilik yükünü ciddi ölçüde azaltabilir. Müsilaj ile mücadelede etkili olacak bir atık yönetim sistemine acilen ve tam kapasite ile geçilmesi gerekiyor. Doç. Dr. Levent Bilgili, Doç. Dr. Afşın Yusuf Çetinkaya, Prof. Dr. Mustafa Sarı konuyu değerlendirdi.
9 belediyenin atıkları Marmara Denizi’nde
Marmara Denizi çevresinde bulunan dokuz belediyenin atıklarının, olumsuz çevresel etkileri en aza indirmek için ne şekilde yönetilmesi gerektiğini analiz eden çalışmamız, çevre üzerinde en olumlu etki yaratacak uygulamanın, organik atıkların kompost edilmesi olduğunu gösteriyor. Bu yaklaşımın, müsilaj ile mücadelede de oldukça etkili bir yöntem olacağı görülüyor.
İstanbul, Kocaeli, Yalova, Bursa, Balıkesir, Çanakkale, Edirne, Kütahya ve Kırklareli belediyelerinin atıklarını analiz eden ve çevre üzerindeki etkilerini hesaplayan çalışmamıza göre, belediye atıklarının büyük kısmını (%67,5) organik atıklar oluşturuyor. Evsel ve sanayi kaynaklı organik atıklar, 2007-2008 yıllarından bu yana dönem dönem Marmara Denizi’nde felaket boyutunda görülen müsilajın da en önemli sebepleri arasında yer alıyor.
Marmara Denizi’nde müsilaj ile mücadele edebilmek için, ‘‘üçlü tetikleyici’’ olarak anılan; deniz yüzey sıcaklıklarındaki anomaliler, deniz şartlarındaki durağanlık ve denizin kirlilik yükü şartlarından en az birinin devre dışı kalması gerekiyor. Küresel iklim değişikliği ile ilişkili olan deniz yüzeyi sıcaklıklarındaki artışı kontrol etmek, ülkemizin tek başına yapabileceği bir iyileştirme değil. Deniz şartlarındaki durağanlık da Marmara Denizi’nin orijinal yapısı ile alakalı ve değiştirilmesi mümkün değil. Dolayısıyla, tetikleyici parametreler arasından yalnızca denizin kirlilik yükünü kontrol etmemiz, yani azot ve fosfor miktarını azaltmamız mümkün.
Yaptığımız çalışma, atıkların – bugün olduğu gibi – depolanmasının, müsilaj oluşumunda belirleyici rol oynadığını gösteriyor. Depolanan atıklardan ortaya çıkan kirletici sızıntılar, müsilaj yaratan algleri besliyor ve müsilaj oluşumunu tetikliyor. Bu nedenle, atıkların depolanmak yerine komposta dönüştürüldüğü bir atık yönetim sistemine acilen ve tam kapasite ile geçmek, büyük önem taşıyor.
Yeni olan, müsilajın ‘‘felaket’’ boyutlarına ulaşması
Müsilaj, onlarca etkinin birleşimiyle ortaya çıkan ve Akdeniz Havzası’nda 1729 yılından bu yana gözlemlenen ekolojik bir olay. Bu olayın artık ‘‘doğal’’ olmayan tarafı ise, 2007-2008 yılından itibaren hem Adriyatik Denizi’nde hem de Marmara Denizi’nde ‘‘felaket’’ boyutunda görülmeye başlanması.
Müsilaj oluşumunu etkileyen birçok faktör bulunsa da, ‘‘üçlü tetikleyici’’ olarak adlandırılan unsurların bir araya gelmesi, müsilaj oluşumunda önemli rol oynuyor. Bu tetikleyiciler; (i) deniz suyu sıcaklıklarının uzun yıllar ortalamasının üzerinde seyretmesi, (ii) deniz şartlarında durağan ve kararlı bir yapının ortaya çıkması ve (iii) denizin azot ve fosfor yükünün aşırı artması, olarak sayılabilir.
Bu üçlü tetikleyici bir araya geldiğinde, suda yaşayan mikroskobik bitkisel canlılar olan fitoplanktonlar, aşırı çoğalıyor ve strese girerek yapışkan ve sümüksü bir madde salgılıyorlar. Bu madde, deniz suyundaki bakteriler başta olmak üzere birçok mikroorganizma için ideal bir ortam sunuyor. Kısa süre içinde bu kıvamlı yapı, kilometrelerce uzunluğa ulaşan, örümcek ağına benzer bir yapıya dönüşüyor.
Aşırı müsilaj oluşumu arttıkça, bu yapıın bir kısmı hacim kazanarak deniz yüzeyine de çıkıyor. Çoğunluğu ise deniz dibine çökerek, deniz dibinde sabit yaşayan pina, midye, istiridye, mercan ve deniz çayırları gibi canlıların üzerini kaplıyor ve hem beslenmelerini hem de dış dünyayla temas etmelerini engelliyor.
Hassas ekosistemler barındıran sualtı yaşamı, müsilaj nedeniyle adeta boğularak yok olmaya mahkum oluyor. Sabit yaşayan canlıların yavaş yavaş ölmesi, beslenmesi bu canlılara bağlı olan balıkları da yok olmak ve göç etmek arasında bir tercih yapmak durumunda bırakıyor. Bu durum, zaten sınırlı olan balık stoklarının daha da azalmasına ve önemli bir ekonomik bileşen olan balıkçılığın da zarar görmesine yol açıyor.
Müsilajın tek olumsuz etkisi denizel yaşam üzerinde de gözlenmiyor. Gemilerin ve bazı kıyı tesislerinin soğutma sistemleri, soğutma suyunu denizden alır. Denizden gelen organizmaların veya yabancı maddelerin borular vasıtasıyla sistemlere girmesini engellemek için kullanılan filtreler, müsilaj tarafından tıkandığında, çözülmesi yüksek maliyetli sorunlar ortaya çıkabiliyor.
Kirlilik: Kontrol edebileceğimiz tek tetikleyici
Marmara Denizi’nde müsilaj oluşumunu engellemek için ‘‘üçlü tetikleyici’’lerden en az birini devre dışı bırakmak gerekiyor. Ancak küresel iklim değişikliği ile ilgili olan deniz yüzeyi sıcaklığı artışlarını veya Marmara Denizi’nin özgün yapısıyla ilgili olan durağan deniz şartlarını değiştirmek mümkün değil. Bu nedenle kontrol edilebilir tek tetikleyici parametrenin, denizin kirlilik yükü olduğu görülüyor. Marmara Denizi çevresinde yaklaşık 25 milyon insan yaşıyor. Ayrıca Türkiye’nin yarısından fazlasına hizmet sunan endüstri de, yine bu denizin etrafında kümelenmiş durumda. Resmi veriler, Marmara Denizi’nin çok yoğun evsel, endüstriyel, denizcilik ve tarımsal kirliliğe maruz kaldığını gösteriyor.
Müsilajı önlemeyi hedefleyen Marmara Denizi Eylem Planı (MDEP), katılımcı bir şekilde hazırlanarak 2021 yılında uygulamaya konuldu. Ancak etkin şekilde uygulama çabalarına karşın denizin azot ve fosfor yükü yeterince azaltılamadı. Geldiğimiz noktada, 2024 yılı sonu itibarıyla Marmara Denizi’nde yeni bir müsilaj atağı yaşanıyor. Bir taraftan MDEP’in etkin uygulanması sağlanırken, bir taraftan da çoğu organik kökenli olan atıkların bertarafı için yeni yaklaşımlar gerektiği görülüyor.
Organik atıklar kompost edilmeli
Marmara Denizi çevresindeki belediyelerden toplanan verilerin analiz edildiği ve atıkların bertaraf edilmesinde AB direktiflerine uygun olarak belirlenen yedi senaryonun çevresel etkilerinin incelendiği çalışmamız, nasıl bir yol izlenmesi gerektiğine dair önemli bulgular içeriyor. Yaşam döngüsü perspektifi ile gerçekleştirilen çalışmanın bulguları, çevre üzerinde en olumlu etki yaratacak uygulamanın, organik atıkların kompost edilmesi olduğunu gösteriyor. Çalışmanın sonuçları; organik atıkların tamamının komposta dönüştürüldüğü, geri dönüştürülebilir bütün atıkların geri dönüştürüldüğü ve geri kalan atıkların da yakıldığı bir senaryoda, denizin kirlilik yükünün hem kısa hem orta hem de uzun vadede önemli ölçüde azalacağını ortaya koyuyor.
En olumsuz etkiler, atıkların depolandığı senaryoda gözleniyor
Çalışmada, Marmara Denizi çevresinde yer alan ve atıklarının denize ulaşma ihtimali bulunan İstanbul, Kocaeli, Yalova, Bursa, Balıkesir, Çanakkale, Edirne, Kütahya ve Kırklareli belediyelerinin topladığı atıkların miktarı ve içeriği analiz edildi. Ardından bu atıkların ötrofikasyon (atık maddelerin suya karışmasıyla oksijen seviyesinin düşmesi ve su kalitesinin bozulması) ve küresel ısınma gibi çevresel etkileri hesaplandı. Mevcut durum belirlendikten sonra, AB yönetmeliklerindeki önerilere uygun olarak, farklı olanlarda geri dönüşüm, düzenli depolama, yakma ve kompostlama senaryoları modellendi. Yapılan çalışmaya göre, Marmara Denizi çevresindeki belediyelerin topladıkları atıkların yüzde 67,5’i organik atık. Organik atıkları, yüzde 13,5 ile kağıt, yüzde 9,4 ile plastik, yüzde 7 ile cam ve yüzde 2,5 ile metal atıklar takip ediyor. Yalnızca organik atıklar, komposta dönüştürülebiliyor. Çalışmada, diğer atıkların farklı oranlarda geri dönüştürüldüğü, yakıldığı veya düzenli depolama alanlarına gönderildiği senaryolar değerlendiriliyor. Küresel ısınma etkisi perspektifinden bakıldığında, uzun vadede en olumsuz etkisi olan seçeneğin, atıkların düzenli depolama tesislerine gönderilmesi olduğu görülüyor. Hemen ardından ise atıkların yakıldığı senaryo geliyor.
Acilen ve tam kapasite ile kompost yöntemine geçilmeli
Organik atıkların komposto dönüştürülmesinin; cam, kağıt, metal ve plastiklerin ise geri dönüştürülmesinin olumlu etkileri, açıkça görülebilecek seviyede. Bu uygulamaların en çarpıcı sonuçları ise kısa vadede, müsilaj oluşumunun engellenmesinde gözlenebilir. Tüm senaryoların etki değerlendirmeleri birlikte analiz edildiğinde, atıkların depolanmasının veya komposta dönüştürülmesinin, müsilaj oluşumunda belirleyici rol oynadığı anlaşılıyor. Depolanan atıklar, müsilaj yaratan algler için besin işlevi gören kirletici sızıntılar oluşturduğu için, müsilaj üzerinde en olumsuz etkiye sahip. Organik atıkların komposto dönüştürülmesi ise bu sızıntıların oluşmasını ve denize karışmasını engelliyor.
Organik atıkların komposta dönüştürüldüğü, diğer atıkların ise geri dönüştürüldüğü senaryoda, müsilajın azalması bekleniyor. Toplam atık miktarının büyüklüğü nedeniyle bu senaryonun hayata geçirilmesi zor olsa da, bu olumlu sonuçlar göz önünde bulundurulduğunda, bu yöntemlerin acilen ve tam kapasite ile uygulamaya alınması, oldukça önemli. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın geliştirdiği Marmara Denizi Eylem Planı’nın özellikle kısa vadede müsilaj oluşumunu engellemeyi hedeflediği düşünüldüğünde, atıkların komposta dönüştürüldüğü ve geri dönüştürüldüğü senaryonun bir an önce göz önünde bulundurulması gerekiyor. Müsilaj engellenmek isteniyorsa, temel nedenlerinden biri olan atıkların iyi yönetilmesi kritik önemde.
Kaynak Makale: Analysis of the effects of domestic waste disposal methods on mucilage with life cycle assessment
The post MÜSİLAJ İLE MÜCADELEDE KOMPOST YÖNTEMİ UYGULANMALI first appeared on Deniz Kartalı.
DENIZKARTALI Haber Portalı – Haber Linki İçin Tıklayın !
DemirHindi
6 Mart 2025 – 10:25