ABD’nin bir imparatorluk olarak çöküşünün başlangıcı Vietnam Savaşı oldu. 3 milyona yakın kayıp vererek Washington’un utanç içinde Saygon’dan çekilmesini sağlayan Kuzey Vietnam ve Vietkong genç erkek ve kadınları aslında asimetrik savaşın tüm olanak ve özelliklerini kullanarak Amerikan askerlerinin yenilmesini sağladılar. Devasa ateş gücünü havadan ve denizden intikal yeteneğine sahip Amerikan ordusu inançlı ve azimli Vietnam halkına kara savaşında direnemedi. Önce Mac Namara ve sonradan Henry Kissinger gibi şahin bakan ve danışmanlar üzerinden Komünizmin kazanmasının hür dünyanın kaybedilmesi retoriğine inandırılan Amerikan halkı, Başkanlar John F. Kennedy, daha sonra Lyndon Johnson ve son olarak Richard Nixon döneminde mecburi askerlik altında 1959-1974 arasında 60 bin gencini ölüme gönderdi. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları ve Kore’de genç erkek nüfusunu imparatorluk çıkarları için cepheye sürebilen ve hesap vermeyen Amerikan hükümetleri Vietnam Savaşının sonunda iki büyük gerçekle karşı karşıya kaldılar ve Amerikan ulusu 1945 sonrası hükümetine duyduğu güveni kaybetti.
PENTAGON BELGELERİ
Lyndon Johnson döneminde 1969 tarihinde hazırlanan 47 ciltlik çok gizli Pentagon değerlendirmesine göre ABD’nin bu savaşı kazanmasının mümkün olmadığı bilindiği halde Amerikan gençleri ölüme gönderilmişti. Bu rapor 1971 yılında ortaya çıktığı ve kamuoyu ile paylaşıldığı halde savaşa devam edildi. Başkan Nixon 1969 yılında iktidara barış vaadi ile geldiği halde savaşı Vietnamlılaştırma adı altında sürdürdü. Kuzey Vietnam ve Vietkong’a ormanlardan geçen lojistik hatlarını açan Kamboçya ve Laos’a savaşı taşıyarak büyük yıkıma ve Kamboçya’da iç savaşın başlamasına neden oldu. Bir yıl içinde Kamboçya ve Laos’a 108 bin ton bomba atıldı. Kamboçya’da 1979 yılına kadar 3 milyon insan öldü. Nixon ve Kissinger Vietnam savaşını 1972 seçimlerinde Nixon’ın yeniden seçilmesi için tekrar barış vaadiyle kullandı. 1973’te barış sağlandı. Ancak bu kez de 15 yıl boyunca Amerikan işgaline yardım eden binlerce Güney Vietnamlıyı arkasında bırakarak Vietnam’dan tamamen çekildiler.
VİETNAM’DA BİRBİRİNİ VURAN AMERİKALILAR
İkinci gerçek daha farklıydı. Bu savaş, özellikle 1968 öğrenci olayları ve savaş karşıtlığının artması sonucu Amerikan ordusunda disiplinsizlik, moral çöküntü, rütbeli askerlere güvensizlik, sosyal gerilim ve ırkçılık, uyuşturucu alışkanlığı gibi çok ciddi zafiyetlere neden oldu. En önemlisi zorunlu askerlik görevini yapan erler, cephede astsubay ve subaylarını el bombalarını veya hafif silahlarını kasten yanlış kullanarak öldürmeye başladılar. Fragging denilen bu vakalar 1969 ile 1972 yılları arasında 900’ü aşmıştı. Bu tür olayların artması, 1973 yılında ABD ordusunun zorunlu askerlik sisteminden gönüllü askerliğe geçişinde etkili oldu.
TEKRAR EDEN HATALAR ZİNCİRİ
ABD, tarihten ders almamış ve Vietnam hatalarını 2001’de Afganistan ve 2003’te Irak’ta tekrar etmiştir. Bu savaşlarda zorunlu askerlik (draft) yükümlüleri olmadığı halde gönüllü orduda da (AVF) benzer sorunlar yaşanmıştır. Bu nedenledir ki bir daha 2011 sonrası (Libya dahil) emperyalist müdahillerinde genellikle vekillerini, Blackwater ve türevleri gibi silahlı çatışma hukukuna göre statüleri şaibeli ve tartışmalı özel askeri birlikleri kullanmıştır. Kısacası ABD, Vietnam, Afganistan ve Irak tecrübeleri ile artık jeopolitik/stratejik çıkarları yaşamsal önemde olmadığı sürece karada savaşmıyor. Kendi yerine örneğin Ukraynalıları, neo-nazi oluşumları, İsrail askerlerini ya da 1980 sonrası yetiştirip yeşerttiği İslami Köktendinci terör unsurlarını (Al Kaide, İŞİD, El Nusra vb.) savaştırıyor. Diğer yandan deniz, hava ve karadan ateş gücü intikal ettirecek füzeleri, güdümlü mermileri, savaş uçaklarını, her türlü insansız aracı yoğun şekilde kullanıyor. Peki bu unsurların ateş gücü ile zafer elde ediliyor mu? Hayır. Çamurda savaşacak asker olmadan sadece vekiller ile geçici başarılar elde ediliyor ancak Amerikan Barışı adı altında asla düzen kuramıyor. Trump’ın 14 Mayıs 2025 günü Suudi Arabistan’da başına 10 milyon dolar ödül koyulan eski terörist Suriye Devlet Başkanı Jolani ile el sıkışması ve ona methiyeler düzmesi buna tipik örnektir.
AMERİKAN ATEŞ GÜCÜNE ASİMETRİK CEVAP VERMEK
Diğer yandan bir devlet ABD’nin hava ve denizden intikal ettirdiği ateş gücüne asimetrik tedbirler ile karşı koyabiliyorsa ABD’nin söz konusu avantajını ortadan kaldırıyor. Yemen bu konuda en iyi örneklerden birisi. Aylardır Amerikan ve İngiliz uçak gemileri ile Güney Kıbrıs, Diego Garcia, Cibuti ‘deki hava üslerinden kalkan bombardıman uçakları ile Körfez ülkelerindeki bazı gizli CIA üslerinden kalkan SİHA’lar ile yüzlerce sorti yapıldığı Yemen’de kesin sonuç alınamıyor. 2023 sonlarından itibaren, İran destekli Yemenli Husiler (Ansarallah Grubu), İsrail’in Gazze’deki saldırılarına tepki olarak Kızıldeniz ve Bab el-Mandeb Boğazı‘ndaki ticaret gemilerine saldırılar düzenlemeye başladı. Bu saldırılar, küresel deniz ticaretinde ciddi aksamalara yol açtı. Özellikle İsrail’in Eilat Limanı iflas etti ve birçok büyük firma, Kızıldeniz rotası yerine Ümit Burnu rotasını tercih etmeye başladı. Bu durum, navlun fiyatlarında artışa ve küresel tedarik zincirinde bozulmalara neden olmuştur. ABD bu ticaret akışından %5 civarında etkilenirken Avrupa ticaretinin etkilenme derecesi %40 civarındaydı. Özellikle Bab el-Mandeb Boğazı’ndan geçen günlük 7 milyon varil petrol ve 1,2 milyar metreküp LNG akışı saldırıların en yoğun olduğu dönemlerde %60 oranında azaldı. Bu saldırılar, ABD ve müttefiklerinin deniz güvenliğini sağlama çabalarına rağmen devam etmektedir. ABD, 18 Aralık 2023’te “Prosperity Guardian” operasyonunu başlatarak bölgedeki ticaret gemilerine koruma sağlamayı hedefledi. Ancak bu operasyonlar, Husi saldırılarını durdurmada yetersiz kaldı. ABD ve İngiltere’nin 13 Ocak 2024’te başlattığı Yemen’deki Ansarallah üslerini ve silah yapım mevkilerini hedefleyen “Poseidon Archer” hava harekâtı da saldırıları azaltamadı. Avrupa Birliği ise 20 Şubat 2024’te “Aspides” harekâtını başlatarak deniz güvenliğine katkı sağlamaya çalıştı. Husi saldırıları, küresel deniz ticaretinde ciddi aksamalara yol açmıştır. Ayrıca, ABD’nin deniz gücüne dayalı jeopolitik stratejisi sorgulanmaya başlandı. Husilerin asimetrik saldırıları, ABD donanmasının itibarını zedeledi ve denizcilik sektöründe güvenlik endişelerini artırdı. Yeni ABD Başkanı Donald Trump iktidara geldikten kısa süre sonra, Husi kontrolündeki bölgelere sınırlı hava saldırıları düzenledi. Bu saldırılar, insansız hava araçları (İHA) ve füze sistemlerini hedef aldı. Siyasi hedef, deniz ticaretini güvenli hale getirmek ve Husileri bir ay içinde caydırmaktı. Ancak Husiler caymadı.
CENTCOM PLANI VE İSRAİL VİZYONU
ABD Merkez Komutanlığı (CENTCOM) Komutanı Orgeneral Michael Kurilla, başlangıçta 8-10 ay sürecek büyük bir harekât planladı. Buna göre, önce Husi hava savunmaları imha edilecek, ardından lider kadrolara yönelik imha operasyonları yapılacaktı. Böylece Trump görünüşte Ocak ve Nisan arasında 3 ay boyunca İsrail Başbakanı Netenyahu ve ABD’deki çok güçlü Siyonist lobinin etkisi altında Yemen’e operasyon yapılırken İran’la nükleer programı üzerine artan gerilimler bağlamında göz dağı vermek ve hatta ABD’deki İsrail’in etkisi ile İran’a saldırmak için çok büyük bir gücü Kızıl Deniz ve Ortadoğu’ya intikal ettirdi. 2025 Mart ayında, altı adet B-2 Spirit hayalet bombardıman uçağı Hint Okyanusunda bulunan stratejik Diego Garcia üssüne konuşlandırdı. Bölgede bulunan USS Truman uçak gemisi dışında Pasifik Okyanusunda bulunan USS Eisonhower da bölgeye intikal ettirildi. İran’ı caydırmak için bölgeye ayrıca Patriot-THAAD savunma sistemleri ile F 35 filoları gönderildi. 12 Mayıs tarihli New York Times gazetesinde ‘’Neden Trump Aniden Husiler Üzerinde Zafer İlan etti’’ başlığı ile yayınlanan bir analize göre (https://www.nytimes.com/2025/05/12/us/politics/trump-houthis-bombing.html)Savunma Bakanı Pete Hegseth ve Güvenlik Danışmanı Michael Waltz, CENTCOM Komutanı Orgeneral Kurilla’nın planına destek verdi. Ancak yeni Genelkurmay Başkanı Orgeneral Dan Caine, buraya ayrılacak kaynakların Asya-Pasifik cepheleri için tasarruf edilmesini istedi. Generale Dışişleri Bakanı Marco Rubio, İstihbarat Direktörü Tulsi Gabbard ve Başkan Yardımcısı JD Vance de destek verdi.
BÜYÜK SALDIRILARIN BAŞLAMASI
Aleyhte görüşlere rağmen Başkan Trump, 15 Mart 2025 tarihinde Husi hedeflerine karşı geniş çaplı bir hava ve deniz saldırısı kampanyası için emri verdi. Saldırılar, radar sistemleri, hava savunmaları ve füze ile İHA fırlatma noktalarını hedef aldı. Bu arada, 24 Mart 2025 tarihinde Trump’ın Savunma Bakanı Hegseth‘in bir Signal uygulaması sohbetinde saldırılarla ilgili operasyonel planları paylaşarak ABD pilotlarını tehlikeye attığının ortaya çıkması büyük skandala sebep oldu. Bu akıllı telefon yazışma grubunu kuran ve başlatan kişi Başkanın Milli Güvenlik Danışmanı Waltz idi. Waltz gruba bir gazeteciyi almıştı. Waltz, Netenyahu ve Siyonist gruplara çok yakın duran bir isimdi. Bu durum 1 Mayıs 2025 tarihinde görevden alınmasını tetikledi. 17 Nisan 2025’te ABD yeniden büyük bir saldırı başlattı. Husi yetkilileri, ABD’nin düzenlediği hava saldırılarında 80 sivilin öldüğünü bildirdi. Bu saldırılar, özellikle Ras Isa yakıt limanını ve Hudeyde Limanını hedef aldı. Nisan sonunda 1100’den fazla hedef vurulmuştu: komuta merkezleri, hava savunma sistemleri, mühimmat depoları ve üst düzey Husi liderleri hedef alınmıştı. Her ne kadar açık kaynaklarda 12 örgüt liderinin öldüğü bildirilse de sahada sonuçlar iyi değildi. Husiler daha fazla tünel ve sığınak kullanarak varlıklarını korumuştu. ABD saldırıları 26–28 Nisan 2025 tarihlerinde bu kez Sanaa ’daki başkanlık yerleşkesi yakınları ile bazı stratejik noktalara hava saldırıları düzenledi. Saldırılarda çok sayıda sivil ölüyordu ancak stratejik sonuç alınamıyordu. Aksine ABD kaybeden taraf oluyordu. Örneğin USS Truman uçak gemisi 28 Nisan 2025 tarihinde Husi füzelerinden kaçınma manevrası sırasında bir F/A 18 Hornet savaş uçağını (tanesi 70 milyon dolar) ve çekici vasıtasını denize düşürdü. ABD, 30 Nisan 2025’de İngiliz hava gücü ile drone üretim tesislerine yönelik saldırılar tekrar başlatıldı. 2025 Mayıs ayının başlarında ABD, Diego Garcia’da bulunan B 2 ağır bombardıman uçaklarının yanına bu kez dört adet B-52 Stratofortress bombardıman uçağı gönderdi. Bu gelişmeyle birlikte, adada toplamda 10 ağır bombardıman uçağı (6 B-2 ve 4 B-52) kümelenmiş oldu. Ne bu görevlendirmeler ne de denizden ve havadan yapılan saldırılar Husileri durdurmadı.4 Mayıs 2025 günü Ben Gurion Havalimanı’na hipersonik bir balistik füze fırlattılar. Bu saldırı, İsrail’in hava savunma sistemlerinin zafiyetine dikkat çekti. İsrail, füzeleri önlediğini ancak saldırıların hava savunma sistemlerini zorladığını belirtti. 5 Mayıs 2025 tarihinde Husiler, İsrail’e karşı kapsamlı bir hava ablukası başlatacaklarını duyurdu. Uluslararası havayollarını İsrail’e uçuşlarını durdurmaları konusunda uyardılar. Bazı firmalar uçuşları tehir etmek zorunda kaldılar.
ABD GERİ ADIM ATIYOR
12 Mayıs 2025 tarihli New York Times’da yayınlanan analize göre 12 Nisan ve 26 Nisan 2025 tarihlerinde Umman’ın arabuluculuğunda İran ile nükleer müzakerelerde bulunan ABD Özel Temsilcisi Steve Witkoff’a Ummanlı yetkililer Trump için iyi bir çıkış yolu önerdiler. Buna göre ABD bombardımanı durduracak; Husiler Kızıldeniz’deki Amerikan gemilerini hedef almayacak, ancak İsrail’e yardımcı olduğu düşünülen gemilere saldırılarını durdurmak için herhangi bir anlaşma yapılmayacaktı. Nitekim 5 Mayıs 2025 günü Beyaz Saray Pentagon üzerinden CENTCOM’a harekâtı durdurma emri verdi. Bu karardan kısa süre sonra USS Truman 6 Mayıs 2025 günü Husi füze tehdidi nedeni ile acele içinde iniş kalkış harekâtı yaparken bir F/A 18 Super Hornet uçağını daha denize düşürdü. Pilot yakalama kancasını (tailhook) yakalayamamış ve sürat düşürdüğü için tekrar havalanamamıştı. 7 Mayıs 2025 tarihinde Trump beyaz Saray’da yeni Kanada Başbakanı ile görüşmesinde basına şu açıklamayı yaptı: ‘’Yemen’deki İran destekli Husiler “artık savaşmak istemediklerini” söylüyorlar. Onlara çok sert vurduk ama dayanıklılıkları yüksek… Kızıldeniz’deki gemilere saldırıları durdurma sözü verdiler…O nedenle yaklaşık iki aydır devam eden hava saldırılarını durdurma emri verdim. Husiler “teslim oldular ama daha da önemlisi artık gemileri havaya uçurmayacaklarına dair verdikleri sözü tutacaklar…Yaptığımız şeyin amacı da buydu’’. Aynı gün Beyaz Saray sözcüsü, bu durumun “Amerikan güvenliği için bir başarı” olduğunu savundu. Pentagon ise, kampanyanın zaten sınırlı planlandığını ve başarının operasyonel hedeflere ulaşılarak sağlandığını bildirdi. Ancak kamuoyunda ve askeri çevrelerde bu açıklamalar tatmin edici bulunmadı. Sosyal medyada ise Husiler büyük bir gururla “Yemen Amerika’yı yendi” etiketiyle propaganda yaptı.
HUSİLER MEYDAN OKUYOR
Trump’ın sözlerinden 2 gün sonra 9 Mayıs 2025 tarihinde Husiler, bu kez Tel Aviv/Ben Gurion Havalimanı’na hipersonik bir balistik füze ve aynı bölgeye İHA saldırısı düzenlediler. Husi direnişinin her şeye rağmen kırılmadığı açıkça görülüyordu. Bu saldırılar Trump’ın açıklamalarına da bir nevi meydan okumaydı. Neticede 15 Mart – 5 Mayıs 2025 arasındaki 2 aylık dönemde yürütülen hava kampanyasına rağmen ABD, hava üstünlüğünü sağlayamadığı gibi, Husiler ABD uçaklarına ve gemilerine yönelik saldırılarına devam etmişti.
GERÇEK NEYDİ?
Trump, kamuoyuna daha önceden yaptığı açıklamalarda “Husiler tamamen yok edilecek” demesine rağmen, her zaman olduğu gibi ilginç bir şekilde “Onlara çok sert vurduk ama dayanıklılıkları yüksek’’ demişti. Neden geri adım atmıştı? New York Times araştırmacı yazarlarına göre Trump yönetimi, CENTCOM’dan 3 aydır devam eden harekatın başarı ölçütlerini istemiş. CENTCOM bu talepler üzerine hava savunma maksatlı harcanan mühimmat istatistiklerini hazırlamış. Bu süreçte Amerikan Donanma ve Hava Kuvvetleri gerek gemilerden gerekse uçaklardan 2000 civarında çok değerli mühimmat harcamıştı. Bu envanter ABD stoklarında ciddi gerileme yaratıyordu. ABD üç aylık kampanyada 1 milyar dolardan fazla mühimmat harcamıştı. Daha da öte Biden döneminde Husilere karşı 15 Reaper MQ 9 SİHA (tanesi 30 milyon dolar) kaybeden ABD, Trump döneminde 7 adet daha kaybetmişti. Çok sayıda ABD’li yetkili, The New York Times‘a verdiği demeçte, 15 Mart sonrası Husilerin Amerikan uçak gemilerine defaten saldırılar düzenlediklerini, birkaç Amerikan F-16’sı ve bir F-35 savaş uçağının Husi hava savunması tarafından vurulmaktan kıl payı kurtulduğunu ve Amerikan zayiatı olasılığını artırdığını söylemişti. İstihbarat kurumları ise Husi kapasitesinde “kısmi zayıflama” olduğunu, ancak grubun hızla yeniden toparlanabileceğini belirtmişti. Bunun üzerine İki alternatif gündeme geldi: Ya operasyon biraz daha uzatılacak ya da Aden’deki Yemen hükümeti desteklenerek Husilere karşı kara harekâtı başlatılacaktı. Hiçbiri olmadı.
ABD’NİN KESKİN ROTA DEĞİŞİKLİĞİ
ABD’nin yeni yönetimi karşı karşıya oldukları durumun aciliyetini görmüş durumda. Gümrük tarifeleri dış ticareti ve iç ekonomik durumu altüst etmiş durumda. En tipik örnek ihracat düşmesinde yaşanıyor. Amerikan limanlarından ihracat için yüklenen konteyner sayısı 2025 Mart ayında 266 bin iken bu sayı Nisan ayında 57 bine düştü. 16 Mayıs 2025 tarihinde ABD’nin en yaygın perakende devi WalMart Mağazalarının genel müdürü tüm mağazalarda ithalattaki vergi artışı nedeni ile fiyat artışına gideceklerini söyledi. Bu satırlar yazılırken Moody’s, ABD’nin kredi notunu 108 yıl sonra “Aaa“dan “Aa1“e düşürdü. Trump, içerde ve dışarda gerek gümrük tarifleri gerekse bozulan mikro ve makro ekonomik dengelerle uğraşırken İsrail yüzünden yeni askeri maceralara çekilmeye zorlandığını görerek hamle yaptı. Waltz’ın görevden alınması, Husilerle Umman üzerinden anlaşmaya varılması, İran ile Nükleer Anlaşma görüşmelerinde ilerleme sağlanması bu sürecin sonuçları. Trump’ın geçen hafta içinde İsrail’e uğramadan önce Suudi Arabistan ve sonrasında Katar ve BAE ziyaretleri bu sürecin devamı olarak görülmelidir. Zira Körfez ülkeleri ABD ile yakınlaşma ve tekrar yeni bir güven ortamının yaratılması için ABD’nin İsrail ile arasına mesafe koymasını bekliyordu. ABD, şimdi ateş gücü yerine, diplomatik, siyasi ve ekonomik enstrümanları kullanıyor. Zira Amerikan ateş gücünün değil İran, Husiler karşısında bile yeterli olmadığını gördü.
FÜZE STOKLARI AZALAN ABD
ABD denizde sıkı rakipleri olmaması nedeni ile özellikle 1990’lar sonrası uzun süreli jeopolitik gevşeme periyoduna girdi ve bundan en çok etkilenen füze stokları oldu. ABD, Biden döneminin son yıllarında (2023-2024) gerek İran İsrail arasındaki hava saldırıları gerekse Husilerle savaş esnasında İsrail uğruna ciddi sayıda füze harcadı. 17 Nisan 2024 tarihli Amerikan The National Interest Dergisinde Peter Suciu imzalı ’Husi ve İran füzelerini imha etmek ABD’ye 1,8 milyar dolara mal oldu’’ başlıklı makalede Amerikan Donanma Bakanı Del Toro’nun Kongrede verdiği açıklamalara yer veriyor. Bakan şöyle diyor: “ABD Donanması gemilerine ve ticari gemilere yönelik 130’dan fazla doğrudan saldırıya karşı koyduk”…Geçtiğimiz altı ay boyunca, deniz kuvvetleri, İran’dan ve vekil güçlerinden gelen hava tehditlerine karşı koymak için yaklaşık 1,8 milyar dolarlık hava savunma füzesi ateşledi.’’ Wall Street Journal gazetesi de 29 Ekim 2024 tarihli haberinde bu gelişmeleri haberleştiriyor ve Amerikan savaş gemilerinin sadece 2024 yılında gerek Akdeniz gerekse Kızıldeniz’de toplamda 100’e yakın 1,8 milyar dolar değerinde hava savunma füzesi harcadığını belirtiyordu. Diğer yandan Amerikan savaş gemileri hava savunma doktrini gereği imhayı garantilemek için yaklaşan hedefe 2 adet füze ateşliyor, bu da maliyeti artırdığı gibi stokları hızla azaltıyor. Habere göre bir Amerikan kongre yetkilisi şöyle diyor: “Bunlar berbat Husi hedeflerini vurmak için gerçekten pahalı mühimmatlar…Her birini değiştirmek aylar sürüyor ve çok yüksek maliyetli.” ABD Donanması Hava Savunma Füzeleri başta olmak üzere ciddi mühimmat eksikliği içinde. Trump iktidara gelmeden 6 ay önce Amerikan ‘’The National Interest’’ Dergisinin 14 Haziran 2024 sayısında Jim Fein tarafından yayınlanan ‘’Cephanesi Tükenmiş ABD Donanmamıza Yeniden İkmal Yapmanın Zamanı Geldi’’ başlıklı makalede ABD’nin 2023’e kadar yıllara sari şekilde 12,000 adet SM-2; 400 adet SM-3 ve 1500 adet SM-6 hava savunma füzesi ile 9000 adet Tomahawk füzesi (TLAM) tedarik ettiğini; Benzer şekilde bu füzelerden aynı zaman diliminde soğuk savaş sonrası yaşanan savaşlarda, tatbikat ve eğitimlerde en az 2800 Standart ve 2900 Tomahawk füzesinin tüketildiğini yazıyor. Yazar bu durumda kâğıt üzerinde bugün için ABD’nin VLS ile fırlatılmaya hazır SM serisi Standart hava savunma füzelerinde azami 11.000 füze ve Tomahawklarda 6.000 füzeye sahip olduğunu belirterek, bu envanterin 10,000 toplam yükleme kapasitesine sahip 102 Dikey Lançer (VLS) gemisinin/denizaltının ikinci kez tam yükleme yapmasına yetmeyeceğini ortaya koyuyor. İşte şimdi Del Toro’nun bahsettiği 1,8 milyar dolara Trump döneminin 1 milyar dolarını ekleyelim. Sadece 1,5 yılda hava savunma füzelerine harcanan para neredeyse 3 milyar doları buluyor. Ancak daha zoru üretim kapasitesi. Demek ki Husiler kolay bir lokma değil. İran ise hiç değil. İsrail uğruna ABD’nin İran ile savaşa girmesi Hint Pasifik alanı Çin ve Rusya ittifakına bırakması anlamına gelir. ABD’nin askeri gerilemesi karada ciddi rakiplerle savaşmamasına rağmen devam ediyor. Bu gerileme teknolojik anlamda değil. Çamurda savaşacak asker yaratmada ortaya çıkıyor. Bu açığı füzeler ve SİHA’lar ile kapayamıyor. Husiler bunun en tipik örneği. ABD bu açığını bol Hollywood propagandası ve retorik ile bugünlere kadar sakladı. Ancak artık yeni bir durum muhakemesi yapmak zorundalar. ABD vekalet savaşlarına girse bile artık başarılı olamıyor. ABD, hızla geriliyor ve toparlanması daha vakit alacak gibi görünüyor. Karşısındaki rakipler asimetrik silahlanma üzerinden diğer yandan Rusya ve Çin gibi büyük güçler ise askeri teknolojide pek çok alanda (Hipersonik füzeler, savaş uçakları vb) batıyı geçmiş olmalarının verdiği güvenle hareket ediyorlar. New York Times’ın olay yaratan analizi boşuna ortaya çıkmadı. ABD, Husileri yenemedi. Yemen’de kara harekâtını göze alamadı. Bu kadar basit.
TÜRKİYE DERSLERİ
İşte ABD’nin askeri ve ekonomik alanda bu kadar zorlandığı bir dönemde Türkiye PKK’nın kendini lağvederken Cumhuriyete meydan okumasına cevap veremiyor. Bir yandan savunma sanayiinde çağ atladık, bölgesel oyun kurucu olduk, Türkiye Yüzyılı başladı retoriği devam ederken, Suriye’de açıkça yeni bir otonom Kürt devletinin kurulmasını, Türkiye’de anayasa tartışmaları ve PKK güzellemeleri üzerinden ulus devlet ve üniter yapımızın yara almasına, Türklüğün yerini Türkiyeliliğin almasına ne iktidar ne de muhalefet ses çıkarıyor. Adeta iş birliği içinde teşvik ediliyor. PKK tarafından sanki büyük bir askeri zafer kazanmış olmanın kibir ve buyurganlığı ile kaleme alınan ve “PKK adıyla yapılan çalışmalar sonlandırıldı” ifadesinin yer aldığı açıklamada Türkiye’de KCK ile Suriye ve Irak’taki PKK türevlerinin (PYD/YPG) silah ve insan gücünün tasfiyesine yönelik hiç bir husus yoktur. 2003 sonrası Kuzey Irak’ta; 2011 sonrası Kuzey Suriye’de denize çıkışı olan ABD, İsrail, İngiltere ve AB koruması altında kukla Kürdistan kurulmasının temelleri atıldı. Irak ve Suriye Kürtleri birleştiğinde fay hatları kırılacaktır. Türkiye’de bölücülerin çok sevdiği ABD sisteminde, Amerikan kavramı ABD’yi oluşturan tüm etnik, dini kitleleri içinde barındırıp, öğrencileri, her sabah söyledikleri ulusal antta ‘’Under God One Nation (Tanrının altında tek millet)’’ derken ABD’nin yanına AB’yi de alarak Türkiye’yi Kürt, Laz, Çerkez vb. ya da Sünni, Alevi etnik ve dini alt kimlikler üzerinden bölmesine ve Türk milletini Sevr karanlığına itmesine medyanın ve sözde aydınların büyük bir çoğunlukla alkış tutmasını anlamak mümkün değil. Unutulmamalıdır ki emperyalizmin hedefi bölmektir. Cumhuriyet 1925 Şeyh Sait isyanı ile ayrılıkçı ve silahlı Kürt sorunu ile tanıştı. O dönem İngiliz emperyalizminin vizyonu olan ayrılıkçılık daha sonra ABD, İsrail ve AB’nin ortak vizyonuna dönüştü. Binlerce masum insan ve devlet görevlileri katledildi. Türkiye’de sözde Kürt sorunu olarak lanse edilen algı gerçekte emperyalizmin su ve tarım kaynaklarına, petrol ve doğal gaza, nadir metallere erişimi ile yaratılacak kukla bir devletin emperyalizmin enstrümanı olarak kullanılmasına yönelik jeopolitik bir hedefe erişimin aracıdır. Batıda su kaynakları tükendiğinde; GAP bölgesinin ziraat kapasitesine ihtiyaç duyulduğunda, Türkiye deniz çıkışı olan ve birleşmiş Irak ve Suriye Kürdistanları tarafından ikinci İsrail ile çevrelendiğinde bugünleri mumla ararız. O gün geldiğinde ne mavi vatan ne yavru vatan ne de üniter ana vatan kalır.
Cem Gürdeniz