Çakmaklı: Limanların kucağında bir Aliağa Köyü

Ailemizin Çakmaklı Köyü ile tanışması 1970’li yılların ikinci yarısına rastlar. Köyün sahil kesimindeki tarlalar parsellenmiş ve satılıyordu. Babam da buradan iki parsel almıştı.

Önceleri baharları piknik yaptığımız arsa, daha sonra bahçeli bir yazlığa dönüştü. O yıllarda yazlıklar revaçtaydı, bir memur arsa alıp ev yapabiliyordu, oteller ve konaklama yerleri bugünkü gibi yaygın değildi, yurt dışı seyahatler ise çok az kişi tarafından yapılabiliyordu.

Hatırladığım kadarıyla 1981 yılında köy sahilindeki arsamızın birine ev inşaatı başladı ve bir yıl içinde tamamlandı. Arsamız denize yakındı, Uzunada’dan alışkanlıkla yaz günlerimiz bütün gün deniz kıyısında geçerdi. Çocuklar olarak kısa zamanda kaynaştık, sabah başlayan oyunlarımız gece yarılarına kadar devam ederdi.

Çakmaklı adının sahildeki çakmak taşlarından geldiği söylenir, geniş sahilde güneşlerken yaptığımız şeylerden biri de bu taşları birbirine vurmaktı. Sahile ilk rüzgâr sörfü komşumuz Üçkardeşler Ailesi tarafından getirilmişti. Biz çocuklar onun teknesi üzerinde oynardık. Denize girince birkaç metre sonra derinleşen bir denizdir burası, derin olduğu içinde dibi pek görülmez.

Geçenlerde sahile gittiğimde gözlemlediğim sahil genişliğinin azalmasıydı. Bunun nedeni suların yükselmesi ( 45 sene geçmiş) veya sahil düzenlemesi esnasında sahile taşma olabilir.

Sahilde yerleşenler genelde Karşıyaka, Bornova, Mersinli ve Manisa’da oturanlardı. İlk başlarda 40 hane olan bina sayısının, şimdilerde 200’ün üzerinde olduğunu düşünüyorum. Evler yapıldı yapılmasına ama, evlerde su ve elektrik yoktu. Bugünkü dolmuş durağının yanında bir tulumba vardı, oradan su temin ederdik. Tulumbanın boşa akan suları, tulumbanın etrafını balçık çamur yapar, bu da sivrisinekleri davet ederdi.

Kimse buna hal çaresi düşünmemişti. Çocukların işi bu tulumbadan eve su getirmek ve köydeki bakkaldan ekmek almaktı. Elektrik sanırım 82’de geldi. Plansız yerleşmeden ötürü koyda sivrisinek eksik olmazdı. O zamanlar her evin foseptik kuyusu vardı, aynı zamanda açık sular, kuyular sivrisineğin artmasını kolaylaştırırdı.

O yıllarda hemen hemen herkes bahçesine kuyu açtırmaya başladı, kuyudan elde edilen su evin üstündeki depoya basılır, su depodan kullanılırdı. Biz denize gitmeden önce güneş altına kovayla su koyar, dönüşte bununla duş yapardık. Ailemizde köydeki bakkala gitme işini Ağabeyimle sıraya koymuştuk, bir gün o bir gün ben köye giderdik. 1987’de sahildeki ilk bakkal Burak Reis Sokak’ta “Büfe Bahriyeli” babam Yüksel tarafından açılınca çocuklar köye gitmekten kurtuldu.

Eski bir Rum köyü olan Çakmaklı’da, Bosna’dan gelen vatandaşlarımız iskân edilmiş. Bizim yerleştiğimiz yıllarda köyde bir ilkokul, cami, bakkal, sağlık ocağı ve kamyon kooperatifi vardı. Bakkal Ziya ve Bakkal Muharrem adlarında bakkal sahipleri vardı. Köyde çoğunlukla nohut ekilirdi. Tanıdığımız köylülerden her sene kilolarca nohut alırdık. Sütü ise köyün girişindeki Tahir Ağabey’den alırdık. Köylülerin tarlalarından kiremit benzeri malzemeden küçük boyda eski eserler çıkardı. Bilindiği gibi köy, Nemrut koyundaki Kyme örenine yakındır. O yüzden sık sık bu tür eski eserler tarlalardan çıkardı.

Daha sonra o yıllarda köyün arkasındaki bölümde, bugün devlet yolu olan yerin sağında ve solunda haddehaneler açıldı. Haddehane sayısı çoğalınca bu sefer köyün kuzeyindeki Nemrut koyuna iskeleler yapıldı. İskele demek gemi demekti. Kısa sürede hem demir-çelik fabrika ve haddehane hem de iskele sayısı arttı.

Buralarda çalışacak kamyona gereksinim duyuldu. Köylüler tarlarını satıp bu kez kamyon almaya başladılar. Limandan fabrikalara olan hurdayı onlar taşıyacaklardı. Başta bu işi ferdi olarak yaptılar, sonraları bir kamyon taşıma kooperatifi kurarak işlerine devam ettiler. Bazıları bu fabrikalarda, bazıları limanda vinç görevlisi, işçi, bekçi vb. olarak çalışmaya başladılar.

Köydeki zirai üretim bir hayli düştü. Sahile yerleşenlerin ihtiyaçları vardı, birkaç kişi bakkal açtı. Yazlıkçılar köylülerden yumurta, süt, ufak tefek sebze-meyve almaya başladılar. Yine köydeki meslek sahibi ustalar, sahilde yazlıkçılara hizmet vermeye başladı. Sahildekilerle köylülerin ilişkisi bazı zorlu süreçlerden geçerek bugünlere geldi. Bugün köy ve sahil evleri birleşti ve kime sorsanız Çakmaklıdanım der.

Yazımın bu bölümünde sözü eski komşumuz Akın Ağabey’e vermek isterim:

“Biz 1979 yazında Çakmaklı sahiline geldik. O zaman ben Manisa’da ticaret yapıyordum. 1977-1978’de Manisa’dan arkadaşlar sahilden parsel parsel yer aldılar ve bana da buradan yer almamı salık verdiler. O zaman Manisa’dan 20-25 arkadaş buradan arsa aldı. Ben tepeden bir arsa aldım. Aldığımız yer hisseli olduğu için istediğimiz yere ev yapmak mümkündü, ancak satan kişi (Arsacı Ahmet Bey) benim parselimin tepede olduğunu belirtince ben buna sadık kaldım.

Daha sonra düzenleme oldu. Bizim buradaki durumumuz “Yaşar ne yaşar ne yaşamaz” gibiydi. Biz en sonunda İzmir şehrinin mavi renkli numaratajını aldık. Elektrik geldi, su geldi. Belediye bizden vergi aldı. En sonunda doğalgaz bile geldi. 1982’lerde imar affı çıktı, ondan da sakinler olarak yararlandık.

Sahildeki binamı 1979’da yaptım ve 1980’de oturmaya başladım. Evin bulunduğu yer, kırsal bir yerdi. Su yoktu, civarda akrep, çıyan ne isterseniz vardı. Komşulardan bir süre suyumuzu temin ettik. Aşağıda şimdiki dolmuş durağının orada su aldığımız bir tulumba vardı. Maalesef çocuğum o tulumbanın suyundan tifo oldu. Neticede su yönünden çok zorluklar çektik. Benim komşum Lazlar vardı. Sahildeki evlerin bütün kuyularını onlar kazdı. Daha sonra bu tepedeki evimi satıp, sahil boyundaki bir eve geçtim.

Bizim ilk geldiğimiz yıllarda balık çoktu. Hatta köyde 2 kişi vardı, bunlara bombacı derlerdi. Dinamitle balık avlar, avladıkları balıkları sahile getirip satarlardı.12 Eylül darbesinden sonra bu işler tamamen kesildi. Mustafa Dehmen Ağabey ve Üçkardeşler Ailesi ( İMTE Tic.) sahile bir iskele yapmıştı. Gelen tekneler o iskeleye yanaşır, balıklarını yazlıkçılara satardı.

Elektriğin sahile gelmesi için 40 kişi müracaat ettik. Tek kollu bir müteahhit vardı, direkleri o dikmişti. İsviçre’de yaşayan bir komşumuz vardı, o zamanki elektrik idaresinde arkadaşı olduğu için elektriğimiz kısa zamanda bağlandı. Artık kuyulara karpuz sallandırmaktan kurtulmuştuk. Gıdalarımızı soğutmak için Menemen’den kalıp buz alırdık.

O yıllarda sahilde evleri 40-50 haneden oluşuyordu, şimdi sanırım 200-250 hane arasıdır. Köyden fazla hane olduğunu sanıyorum. İlk zamanlar köy halkı bizi kabullenemedi. Belli bir süre geçtikten sonra birbirimize alıştık. Sahilde, denize bakıldığında sağ tarafta kalan tarlada, futbol maçları yapardık.

O günlerden Şoför Ali Bey’i hatırlıyorum. Köyün Ağası Ahmet Bey çok iyi bir insandı. Benimle aynı hayat görüşüne sahipti. Bir gün süt almaya kendisine gittim. Çocuğumun tifo olduğu söz konusu oldu. Bana kendi kullandığı artezyen tahlilinin iyi olduğunu, süt güğümleri ile su alabileceğimi söyledi. Güğümleri dolduruyor, kamyonetime yüklüyor, tepedeki evimin deposuna boşaltıyordum. İyiliğini asla unutamam.

Bizim bir adetimiz vardı. Akşam olunca komşular sahile bir masa koyar, kimde ne varsa oraya getirir sohbete başlardık. Kimi içki içer, kimi içecek. Dostlarımızdan Teksas Mehmet, Manisalı Turgut Bey, oğlu Hüseyin Bey (tütün eksperi) bulunurdu.

Bugünkü yeni yapılan Uzmar Kılavuzluk binasının arkasında çadırlar bulunurdu. 30-40 çadır her sene buraya kurulurdu. Çadırlara yakın Özlem Çay Bahçesi vardı. Bundan başka köye inen yol üzerinde bizim Gazino dediğimiz bir yer vardı. Burayı Muharrem adlı biri işletirdi. Yine komşularımızdan Tevfik Bey (lakabı şeytan) şimdi MTS acentenin olduğu yerde otururdu. Elinden her iş gelen, mükemmel bir insandı. Uzmar Kılavuzluk’un sahildeki binasını Zeki Erşan bir ara dondurma da satan bir kafe yaptı.

Sonradan burası Uzmar Kılavuzluk’a satıldı. Sahilde denize bakılınca sol taraftaki burnun adı Kızılburun’dur. Buradaki alçak tepe buraya liman yapmayı düşünen bir firma tarafından toprak doldurularak yükseltildi. Gerek yazlıkçılar gerek köylüler bu limanın yapılmaması için bir hayli direndi, başarılı da oldular ama sonradan bu koya bir LNG ( Doğalgaz) tahliye gemisi için bir iskele yapıldı.

Sahilde denize bakınca sağ tarafın yamaçlarını kazıdılar, buradaki artık yeşil bir ot bile göremezsiniz. Önceden gerekli izinleri almadan bir oldu bitti ile buraya bir tünel inşa edildi. Ancak bu projeden nasıl olduysa vaz geçtiler. Şimdi orada bir doğa tahribatı söz konusu, tünelin içi de izbe olduğu için kötü niyetli kişilerin kullandığı bir yer haline geldi. Bildiğim bu tünel girişinin muhtarlık tarafından tellerle kapatıldığıdır.

Geçmişte gemilerden denize yük atıkları (ambar temizliği gayesiyle) atılıyordu. Bir keresinde balık avlarken Sahil Güvenlik’e şikâyet ettiğimde kısa zaman içinde gelen bot, gemiye ceza kesmişti. Hava kirliliği için şunu söyleyebilirim; sahilde rüzgâr Horozgediği köyü tarafından eserse ki o bölgede hurda fabrikaları vardır, ki köyün sakinleri akciğer hastalıklarından mustariptir, burada kötü koku olur. O zaman pencereleri kapatırız, ancak rüzgâr genellikle denizden estiği için sorun olmuyor.

Rahmetli Mustafa Dehmen’in oğlu Deniz subayı Cengiz Dehmen bir yaz günü, görev yaptığı bir çıkarma gemisi ile sahilimize kapak atmıştı. Yine demirde olan başıboş bir gemi sahilimize vurmuştu. 2000- 2005 arası kuvvetli bir fırtına sonrası, tekneleri evlerin önünde bulmuştuk”
70’li yıllarda, bu sakin koya Polonya’dan gelen ve çadırlarda kalanlar olduğunu duyardık. Bir süre İzmir’den gelen yazlıkçılar sahil kesimine çadır kurdular, sayıları 30-40’ı bulurdu. Bir kısmı buradan yer alıp ev yaptılar. Çadırda kalanların çocuklarından arkadaşlarımız olurdu. Bütün gün denizde geçirdiğimiz günler akşam yerini buluşmalara bırakırdı. Deniz kıyısına iner, orada ateş yakar, eğlenirdik. Darbuka, gitar bu akşamlara eşlik ederdi.

Çakmaklı Köyü ve sahili bugün kuzeyindeki iskelelerin, güneyindeki doğal gaz tahliye limanının ve iskelelerin doğusunda kilometrelerce uzanan demir-çelik fabrika ve haddehanelerin kucağında bir köy konumunda. Sahilin açığında her zaman demirli gemiler var. Gerek havası ve gerekse de denizi kırılgan bir pozisyonda. Sahilin kendine has rüzgârı görece kurtarıcı bir etkiye sahip. Geçenlerde kardeşimle koyun sol tarafına yapılan balıkçı barınağında çay içerek eski günlerden konuştuk. O günde sakin bir hava vardı. Orada oturduğum sürede o koyda yaşadığımız günleri hatırladım…

Güzel bir söz var, belki bilirsiniz. Bu gibi zamanlarda söylenir. Sahil ne eski sahil, köy ne eski köy, ben ne eski Uluç’um.
Saygılarımla

Uluç Hanhan
Fotoğraflar:  Tijen Hanhan

Köy Muhtarı Ahmet Kahraman’a teşekkürler.

The post Çakmaklı: Limanların kucağında bir Aliağa Köyü appeared first on Denizcilik Dergisi.

DENIZCILIK DERGISI – Haber Linkine Gitmek İçin Tıklayın !
DemirHindi
4 Kasım 2025 – 10:17