Yazımın başlığında yer alan “Sesimizi duyan var mı?” ifadesi, çoğunlukla depremler sonrasında enkaz altından gelen bir yardım çağrısını simgeler. Bu defa aynı çağrıyı, göz göre göre yıkılmak üzere olan saygın bir meslek grubunun içinden yükselen vicdani bir ses olarak duyurmak istiyorum.
Bir Kılavuz Kaptan olarak, bu yazıyı kaleme almaktaki amacım; işletme giderlerini dahi karşılayamayacak oranlarda kamu payı ile Kılavuzluk Hizmeti yetkisi verilmesinin, sektörün tüm bileşenlerinde yaratacağı olumsuz etkileri vurgulamak ve bu konuda toplumsal ve sektörel bir farkındalık yaratmaktır. Burada dile getirilen tüm görüş ve tespitler tamamen şahsi olup herhangi bir kurum, kuruluş veya meslek örgütünü temsilen yapılmamıştır.
Mevzuat değişiklikleri ve sürecin arka planı
9 Temmuz 2024 tarih ve 32597 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan “Türk Sivil Havacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 655 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un 1, 2 ve 4. maddeleriyle 618 sayılı Limanlar Kanunu’nda önemli değişiklikler yapılmıştır. Bu değişikliklerin devamında, 11 Şubat 2025 tarihli ve 32810 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan “Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Hakkında Yönetmelik” ile yeni bir ihale süreci başlatılmıştır. Bu değişiklikler, sahada görev yapan kılavuz kaptanların mesleki geleceğini doğrudan etkileyen yeni bir dönemi başlatmıştır.
Olumlu etkiler
• Yapılan düzenlemelerle, cirodan alınan kamu payının artırılması hedeflenmiştir. Bu sayede kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetlerinde yıllardır özel sektör lehine oluşan yüksek rantın kamu yararına çevrilmesinin amaçlandığı düşünülmektedir. Ancak burada önemli olan ; kamu paylarının can, mal ve çevre emniyetinin temini , meslek standartlarının geliştirilmesi , Kılavuz Kaptanların iş güvencesi, özlük hakları ve mesleki gelişimlerinin sağlanması ve çalışma standartlarının bilgi/teknoloji yönünden artırılması için net ve şeffaf kuralların belirlenmesi gerekmektedir .
Bu sektörden elde edilen ve edilecek olan ciddi miktardaki kamusal gelirin en azından yarısı kadar kısmın yine bu sektörün ihtiyaçları için harcanması sağlanmalıdır. Kılavuzluk botlarının , Römorkörlerin ve palamar botlarının barınabilecekleri her türlü hava ve deniz koşulunda emniyetli barınmayı sağlayacak özel mendirekli iskeleler yapılması buna verilebilecek bir örnektir. Sektörün bu konuda yukarıdaki örnek dışında da birçok yapısal ve teknik sorunu bulunmaktadır.
. Eğer firmalar kazanç yerine zararına bu işleri yapacaklarsa söz konusu yatırımlarında devlet tarafından yapılması gerekmektedir. Günümüze kadar elde edilen kamu payları ile sektöre ne gibi katkılar yapıldığı sadece bir soru işareti olarak kalmaktadır.
• Bölgesel hizmet saha sınırlarının yeniden düzenlenmesiyle eskiden bölünmezliği savunulan doğal koy ve körfezler iki veya üç kısma ayrılmıştır. Böylece aynı bölgede birden fazla firmanın hizmet verebilmesi mümkün hâle gelmiştir. Bu düzenleme, tekelleşmeyi önleme ve hizmetin sekteye uğraması durumunda alternatif hizmet sağlayıcıların devreye girebilmesi açısından olumlu bir adım olarak değerlendirilmiş olabilir.
Ancak bu uygulamada, komşu bölgelerde faaliyet gösteren firmalar arasında operasyonel uyum ve seyir emniyetinin korunması büyük önem taşımaktadır. Ancak tüm bu olumlu düzenlemelerin yanında, uygulamada göz ardı edilen bazı hususlar ciddi riskleri ve kaosu beraberinde getirebilecektir. Bu durumla ilgili yeterli etki analizinin yapılıp yapılmadığı ve sektörün tüm bileşenlerinden görüş alınıp
alınmadığı veya değerlendirilip değerlendirilmediği bilinmemektedir.
Olumsuz etkiler
• İhale süreci, kılavuz kaptanlar ve teşkilat çalışanları üzerinde ciddi bir belirsizlik ve kaygı yaratmıştır. Bu durum, çalışanların motivasyonunu ve emniyetli hizmet anlayışını doğrudan olumsuz etkilemektedir. Sektörün en önemli unsurlarından biri
olan insan kaynağının bu şekilde tedirginlik içinde olması emniyetli çalışma ortamını olumsuz yönde etkilemektedir. Yaşanan bu süreç içerisinde sektörde çalışan personel , muhtemel iş kaybı , gelir düzeyinin düşürülmesi vb. . gibi olası sorunlar nedeniyle kaygı ve psikolojik baskı altında işlerini icra etmektedir. Dolayısıyla sırf bu sürecin uzaması ve belirsizliği seyir ,can, mal ve çevre emniyetini olumsuz etkileyen bir faktördür.
• Sektörel deneyimi veya teknik alt yapısı bulunmayan, Kılavuzluk hizmet geçmişi olmayan ve sermaye dışında kendilerine ait hiçbir mal varlığı bulunmayan firmaların sırf ihaleye katılmak amacıyla kurulması endişe vericidir. Emek ve uzmanlık gerektiren bu alanda, yalnızca asgari kılavuz kaptan sayısı ve sınırlı teminat şartıyla ihaleye katılımın mümkün olması, sektörün geleceğini riske atmaktadır. Oysa en küçük kamu ihalesinde bile teknik yeterlilik, mali güç ve deneyim aranırken, seyir emniyetinin doğrudan bağlı olduğu bu alanda bu kriterlerin göz ardı edilmesi düşündürücüdür.
• 9 Temmuz 2024 tarihli yasanın 2. maddesinde yer alan şu ifade dikkat çekicidir: “Kılavuzluk ve Römorkörcülük hizmetlerinin kamu yararı ve sorumluluğu önceliğiyle, bağımsızlık ve tarafsızlık ilkesi gözetilerek seyir emniyeti ile can, mal, deniz ve çevre emniyeti odaklı yürütülmesi esastır” Bu ilke, kâğıt üzerinde kalmamalı; uygulamada da yaşatılmalıdır.
• Bugün gelinen noktada, bazı ihalelerde kamu payı oranları yüzde 90’lara kadar yükselmiştir. Bu oranlarda bir kamu payı, bırakın yatırım yapmayı, işletme giderlerini dahi karşılayamayacak bir tablo yaratmaktadır. Bu durumda, kılavuz kaptanların özlük haklarının korunması, teknik standartların sürdürülmesi ve yardımcı personel istihdamının aynı şekilde devamı mümkün değildir. Yatırım yapılamayan, mali sürdürülebilirliği olmayan bir sistemin uzun vadede seyir, can emniyeti ve çevre güvenliğini tehdit etmesi kaçınılmazdır.
• Unutulmamalıdır ki; Kılavuz Kaptan yalnızca bir Kılavuz Kaptan değil, aynı zamanda uluslararası yeterliliğe sahip bir Uzakyol Gemi Kaptanıdır. Çok daha yüksek ücretlerle yerli ve yabancı firmalarda çalışabilecek alternatiflere sahiptir. Mevcut şartlarda Kılavuz Kaptanların gelirleri, gemilerde görev yapan 2. veya 3. zabit düzeyindedir. Bu koşulların daha da kötüleşmesi, nitelikli personelin sektörden uzaklaşmasına yol açacaktır. Bu ise sadece bireyleri değil, Türk denizciliğinin bütün yapısını sarsacak bir sonuç doğuracaktır.
Sonuç ve vicdani çağrı
Türk denizciliğinin en kritik unsurlarından biri olan Kılavuzluk Hizmeti, kamu payı oranları üzerinden yürütülen bir rekabetin konusu hâline getirilmemelidir. Bu hizmet, bir kazanç kapısı değil; seyir ve can emniyetinin, çevre güvenliğinin ve milli itibârın teminatıdır. Kılavuz Kaptanlar Derneğinin çağrı ve çabalarına ek olarak , sektörle ilgili tüm oda ve sivil toplum kuruluşlarının bu sürece sessiz kalmaması, Türklim, Deniz Ticaret Odası ve Türkiye Denizcilik Federasyonu gibi yapıların sorumluluk bilinciyle konuya müdahil olması artık bir zorunluluktur.
Bugün atılacak yanlış bir adım, yarın geri dönüşü olmayan kayıplara yol açacaktır. Seyir , can ve mal emniyetini tehlikeye atacak bir düzenlemenin, kısa vadeli ekonomik hedefler uğruna sürdürülmesinin hiçbir anlamı yoktur. Mevcut şekliyle bu ihalenin kazananı olmayacağı çok aşikar olup birçok ihtilaf ve sorunuda beraberinde getireceği görülmektedir.
Bu nedenle, bu çağrı bir serzeniş değil; Kılavuz Kaptanlık mesleğinin onurunu ve sürdürülebilirliğini koruma çağrısıdır.
Sesimizi duyan var mı?
Kapt. A. Harun Özdamar
Kılavuz Kaptan
The post Sesimizi duyan var mı ? appeared first on Denizcilik Dergisi.
DENIZCILIK DERGISI – Haber Linkine Gitmek İçin Tıklayın !
DemirHindi
11 Kasım 2025 – 13:08



