Bu yazımızda Atatürk’ün Hamidiye Kruvazörü ile yaptığı seyirleri (gezileri) anlatacağız.
Milli Mücadele’den zaferle çıkan Atatürk, büyük devrimlere girişmeden önce kendisine devamlı inanan ve destek veren milletinin, Cumhuriyet’in ilanı’ndan sonra durumunu görmek, güvenini tazelemek ve düşüncelerini öğrenmek istemişti. Atatürk, bu gezilerine beraberinde eşi Lâtife hanımı da götürmüştü. Atatürk bu yurt gezisine Dumlupınar’dan başladı ve sırasıyla, Bursa, Trabzon, Rize, Giresun, Ordu, Samsun, Amasya, Tokat, Sivas, Erzincan, Erzurum, Sarıkamış, Kars, Kayseri,Yozgat ve en son Kırşehir’i ziyaret etti.
Atatürk’ün yapmış olduğu bu gezilerinin bir kısmını deniz yoluyla gerçekleştirmesinin sebebi ulaşım olanaklarının yetersizliği olsa da diğer bir amacı da Milli Mücadele döneminde çok kısıtlı ve zor şartlar altında denizden destek sağlayan denizcileri yakından tanımak, denizciliğin sorunlarını yetkili ağızlardan dinlemek ve bizzat kendi gözleri ile tanık olmak istemesiydi.1
Ulusun kurtarıcısı, devletin kurucusu Cumhurbaşkanı’nın Hamidiye Kruvazörü ile yaptığı bu gezi, üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkenin Deniz Kuvvetleri’nin yakından tanıtılması açısından Cumhuriyet dönemi denizcileri için mutlu ve onurlu bir görev olmuştu. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde bahriyede bir takım yenileşme faaliyetleri yapılmış olsa da, süreklilik sağlanamadığından zamanla donanma çürümeye bırakılmış ve sonucunda deniz egemenliğinden vazgeçmek zorunda kalınmıştı. Oysa Atatürk deniz gücünün önemini tam olarak kavramış ve üç tarafı denizlerle kaplı genç Türkiye Cumhuriyeti’nin, denizden gelecek saldırılara karşı savunmasız kalmasının mümkün olamayacağını her fırsatta ifade etmiştir.
Donanma, Atatürk’ün gözünde, kara ordusuna yardımcı olacak bir kuvvet değil, asli görevleri arasında kara kuvvetlerine manevra imkanı hazırlayacak ve onun harekatını besleyecek tek kuvvetti.2 29 Ekim 1923 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Cumhuriyet ilan edildiği zaman Donanma sayı bakımından çok, fakat hurda denecek bir durumda, yeterli sayıda personelden yoksun olarak Haliç’te bağlanmış bulunuyordu. Atatürk, dış ülkelerden satın alınan savaş gemileriyle gelenekleri oluşturulmuş güçlü bir donanma kurulamayacağının farkındaydı. Atatürk, Hamidiye Kruvazörü ile yaptığı Karadeniz gezisi esnasında denizcilerle yaptığı sohbetlerde onların bu konulardaki fikirlerini öğrenme olanağı bulmuş ve kendi fikirlerini pekiştirerek kararlarını oluşturmuştur.3
Milli Mücadele kahramanlarından Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak, Lozan Antlaşması’nın Türkiye’nin savunmasını biri Rumeli, öteki de Anadolu olmak üzere ikiye
böldüğünü; donanmanın, Bursa ovasındaki Kolordu Komutanı emrinde olarak, bu savunma boşluğunu kapatabileceğini; dolayısıyla, bu görev için de, gerekli olan kuvvetin büyük gemiler olmadığını, sadece, denizaltı gemisi ve hücumbotların yeterli olacağını belirtmiştir.1 Bu kanaat o zamanın tüm ordu erkanının hakim düşüncesiydi. İşte Atatürk bu gezi ile denizcilerin arasına girerek Cumhuriyet Donanması’nın sorunlarını ve ihtiyaçlarını tespit etmek istemiştir.
Cumhuriyetin ilanından sonra denizlerde dolaşabilen tek gemi Hamidiye Kruvazörü olmuştu. Hamidiye ve kızkardeşi Mecidiye Kruvazörleri, sultan Hamit’in, 1896 yılında, yabancı devletlerin baskısı altında, İngiltere, Amerika ve İtalya’ya ısmarladığı üç Kruvazörden ilk ikisidir.1 Hamidiye ve Mecidiye Kruvazörleri ufak tonaj ve silah farklarıyla eş gemilerdi. Atatürk’ün Karadeniz gezisi için ilk önce Peyk-i Şevket Torpido Kruvazörü düşünülmüştü ancak yapılan incelemeler sonucunda özellikle yaşam yerlerinin gezi için uygun olmadığı tespit edildi.
Hamidiye Kruvazörü İstanbul’da, Dolmabahçe önünde demirli olduğu bir sırada, 6 Eylül 1924 Cumartesi günü gemiye gelen “kıdemli yüzbaşı” rütbesinde bir Subay, geminin ikmal işlerini hızla tamamlamasını ve Cumhurbaşkanı’nı Mudanya’dan alarak Karadeniz’e çıkmasını bildiren bir emri getirmişti.
Aynı gün saat 16.30 da gelen kurye motoru ile 18.00’e doğru ikmal listeleri hazırlanmış olarak tersaneye gönderildi. 7 Eylül Pazartesi günü 750 ton kömür alınmasına devam edilmişti.İkmal hazırlıkları tüm hızıyla sürerken Gemi subay salonunda bulunan Hamidiye kahramanı Hüseyin Rauf (Orbay)’ın resmi gemi subayları arasında tartışma konusu olmuş, ancak bu tartışmalar sonunda resim kaldırılmıştı. 1
8 Eylül 1924 tarihinde Pazartesi günü erken saatlerde İstanbul’dan hareket eden Hamidiye Kruvazörü gün ağarırken Mudanya’ya demirledi.
Cumhurbaşkanı ve beraberindeki heyet, 11 Eylül 1924 Perşembe günü Bursa’nın Kurtuluş Törenleri’nden sonra otomobillerle yaklaşık olarak saat 16.30 da Mudanya’ya hareket etti. Hamidiye Kruvazörü, değerli misafirini almak ve bu şerefli geziyi yapmak üzere alargada alesta durumda bekliyordu. Aynı günün akşamı saat 20.00 civarında Atatürk’nın geldiği sahilden işaretle bildirildi. Cumhurbaşkanı ve eşi Latife hanım mavun tekne, Gaziantep Milletvekili Kılıç Ali, Lazistan (Rize) Milletvekili Rauf Bey, Yozgat Milletvekili Salih (Bozok), İstanbul Milletvekili Hamdullah Suphi (Tanrıöver), Başkatip Tevfik Bey, Özel Katibi Memduh Bey, Ankara Polis Müdürü Dilaver Bey, Başyaver Binbaşı Nasuhi Bey ve Yaver Muzaffer Bey ile beraberlerinde iki üç aile de iskelede bekleyen diğer motor ve altı çifteye binerek gemiye gelmişlerdi.
Gemiye yerleşme tamamlandıktan sonra Muhafız Kıta Komutanı Bnb.İsmail Hakkı Tekçe, gemide askeri koruma düzeni aldırdı ve nöbetçiler yerleştirdi. Alınan bu tedbirlerden gemi personelinin rahatsız olduğunu ve incindiğini duyan Cumhurbaşkanı kesin ve ağır bir dil ile muhafız kıta komutanını uyararak böyle bir düzenin alınmasını yasakladı. Hamidiye, 12 Eylül 1924 Cuma günü sabah saat 06.30 da Mudanya’dan demir alarak ileri harekete geçti.
Hamidiye 10.30 da İstanbul Limanına geldiğinde Selimiye Kışlası’ndan 21 pare top atışı ile selamlandı. Alay Sancakları ile donatılmış, düdüklerini çalan motorların arasından geçen Hamidiye, Kız Kulesi önüne geldiği zaman Selimiye Kışlası’dan yapılan top atışları tamamlanmıştı, ancak bu sefer Dolmabahçe Sarayı önünde demirli bulunan Burakreis Gambotu’nun ve Peyk’i Şevket Torpido Kruvazör’ünün topla selamlama atışları başlamıştı. Hamidiye’nin İstanbul’dan geçişini Emekli Tümamiral Fuat Uzgören hatıralarında şöyle anlatmaktadır: “Düdük sesleri, selam topları ve yaşa sedaları ile Boğazda seyreden Hamidiye boğazın iki sahili ve evlerin pencerelerini dolduran vatandaşların minnet ve sevgi tezahürleri arasında ilerlerken evlerden bayraklar sallanıyor, bir evin önünde işgal yıllarının acılıklarını çekmiş ihtiyar bir anne ellerini açmış duasını yapıyordu…”.
O dönemde de Atatürk’ten hoşlanmayanlar vardı ne yazıktır ki. 12 Eylül 1924 tarihinde Cumhurbaşkanı’nı taşıyan Hamidiye’nin İstanbul’dan geçişi sırasında şehri selamlayıp selamlamadığı hakkında bazı yöneticiler adeta kin kusarcasına, Atatürk’ün halkın sevgi gösterilerine gereken özeni göstermediğini belirterek rahatsızlıklarını dile getirmişlerdi. Atatürk’e yönelik bu olumsuz tutumun başını çekenler arasında Mithat Paşanın oğlu Ali Haydar Mithat Bey ile Hüseyin Cahit Yalçın’ın kardeşi Dr.Hüseyin Suat Bey geliyordu. Atatürk bu eleştirilere iki ayrı telgrafla cevap vermiştir. Daha sonraları Ali Haydar Mithat Bey kaleme aldığı hatıralarında, bu hareketlerinin gerekçesini demokrasi prensibine sığdırmaya çalıştırmıştır.1 Gelin de bugün benzer bir eleştiriyi Cumhurbaşkanına yapın ve neler olacağını görün.
Anadolu Kavağı’nda kısa bir beklemeden sonra ileri harekete geçen Hamidiye’nin iskele kıç omuzluğunda, Gülcemal Gemisi düdük çalarak mevki aldı ve beraber aynı rotada ilerlemeye başladı. Bu esnada istirahat eden Cumhurbaşkanı, Gülcemal’de bulunan halkın kendisini görmek
isteyişi üzerine güverteye çıktı ve halkı selamladı. Hamidiye ve beraberinde bulunan Peyk’i Şevket Gemisi Trabzon’a intikal ederken, Peyk’i Şevket zaman zaman Hamidiye’nin dümen suyunda zaman zaman sancak ve iskele bordasında mevki alarak seyrediyordu.
Bu sohbet toplantılarında gençler milletvekillerine önce “Bahriye hakkında ne düşündüklerini” sormuşlardı. İstanbul Milletvekili Hamdullah Suphi Bey, “bu kadar geniş sahiller varken Bahriyenin gerekliliğinin ortada olduğunu, gerek şahsen ve gerekse parti ve Hükümetin de Bahriyeyi ihmal etmediğini” söylemişti. Bundan sonra Kılıç Ali Bey söz alarak “Hükümetin Bahriyeyi ihmal ettiğine neden sahip oldunuz?” sorusunu sormuştu. Sonra da ikinci komutan “Bahriye neden lazımdır?” sorusu ile söze başlamış ve Balkanlar’daki barışın temini için Yavuz ile beraber 12 Destroyer ve birkaç denizaltı ve mayın gemilerine ihtiyaç olduğunu izah etmişti. Bunun üzerine Milletvekilleri; “ya öyle mi bize 10 Dretnot’tan filan bahsettiler, biz mesleğinizden anlamayız ve Gazi Paşa da karacıdır” diyerek kendilerine abartılı isteklerde bulunulduğunu ima ettiler. Karşılıklı değerlendirmeler alay konusu dahi olmuştu. O dönem düşünüldüğünde, Kurtuluş Şavaşı’ndan yeni çıkmış bir ülkenin hali hazır ekonomisi ile bu istekleri yerine getirmesinin ne kadar güç hatta imkansız olacağı bir gerçektir. Zaten bu durum Mustafa Kemal’i de rahatsız etmiş olmalı ki yaklaşık elli gün sonra 01 Kasım 1924 tarihinde Meclisin İkinci Dönem İkinci Toplanma Yılını açarken açılış konuşmasında şunları özellikle vurgulamıştır: “Efendiler: Bahriyemizi kapsamlı ve ciddi bir şekilde ıslah etmek düşünülmelidir. Bu maksatla önemli bir nokta özellikle kalifiye personel yetiştirip ondan memleketin gerekli ihtiyacında yararlanmak ve her halde memleketin gücü oranında bağımsız kalmak olmalıdır.”
Hamidiye’nin ikinci komutanı, konuşmalarında devamlı olarak yetişen gençlerin idealist, mesleklerinde gelişime istekli olduklarını bu yüzden yabancı öğretmen ve uzmanların getirilmesinin gerekliliğini belirtmişti. Daha sonra da genç subaylar söz almış ve bahriyede tutucuların varlığı sebebiyle ayrıştırmaya ihtiyaç olduğu, denizci milletvekilleri’nin bahriye’ye hizmet etmediklerini, Hüseyin Rauf Bey’den mesleğe özellikle zarar geldiğini ve Hüseyin Rauf Bey’in bahriye demek olmadığını ve onun düşüncesindeki adamların iktidarlarını koruduklarını belirtmişlerdi. Burada geçiş dönemini yaşamış deniz subaylarının hayal kırıklıklarını öfke olarak ancak nezaket ve cesaretle nasıl yansıttıklarına da tanık oluyoruz. Gerçekten de II. Balkan
savaşında Donanma Kumandanı olan Albay Ramiz Rauf Bey Komutasındaki Hamidiye’nin Yunan Averof zırhlısına fırsatı olduğu halde korkusundan ateş açmadığını iddia etmiştir. Rauf Bey kendisini görüş mesafesinin yeterli olmaması ile savunmuştur. Bu konudaki bir yazım “Yeni Deniz Mecmuası”nın 16. Sayısında (Aralık 2019) yayımlanmıştır.
Bu sohbetlerin yanı sıra Atatürk, gemi komutanı’na birçok soru ile bu küçük filotilla ve Yavuz ile iki senelik programın yeterli olup olmadığını öğrenmek istemiş ve sonrada kendisi şunları söylemiştir: “Dış pazardan satın alınan gemilerle donanma yapılamadığını sizde biliyorsunuz. Donanma sadece kıyı koruyacak bir kuvvet değil, bundan daha önemli olarak, deniz yollarının güvenliğini sağlayacak bir kuvvettir. Anadolu’da yaşadıkça bu bakımdan, ihtiyacımız daha büyüktür. Evvela çekirdek bir donanma tedarik etmekle yetinip, deniz sanayi ve ticaretini geliştirmeliyiz. Bundan sonra memleket sanayiinden fışkıracak donanmayı yapmakta kolay olacaktır.” der ve devam eder: “İlk beş senede kendimizi toplayıp inkılapları yaparız, ikinci beş senede dünyaya kendimizi tanıtırız. Üçüncü beş senede İngiliz Krallına yurdumuzu ziyaret ettiririz.”
Mustafa Kemal ve beraberindekiler Karadeniz’de çok güzel ve sakin bir havada, olumlu bir ortamda seyahat ederken bir kriz da yaşanır. Hamidiye ile Peyk’i Şevket gemilerinin durum ve harekat tarzlarının bilinmemesi ve bu seyahatlar için önceden koordine sağlanmamış olunması, Fevzi Paşa’yı rahatsız etmiştir. Genelkurmay Başkanılığı ile Donanma Komutanlığı arasında yapılan muhabere sonucu Donanma Komutan Vekilliği’nin de Hamidiye ve Peyk’i Şevket gemilerinin programı hakkında bilgileri olmadığı anlaşılır.
13 Eylül 1924 tarihinde Erzurum ve çevresinde büyük bir yer sarsıntısı olur, ve bu acı haber Atatürk’e ulaştırılır. Atatürk Erzurum’a geleceğini oranın valisine telgrafla bildirdi. Ancak Erzurum’a Trabzon daha yakın olmasına karşın kara yolu yetersizdi. Bu yüzden ulaşımı daha müsait olan Samsun-Erzurum yolu tercih edildi.
Hamidiye Kruvazörü 15 Eylül 1924 günü Pazartesi sabahı saat 09.45’te Trabzon Limanı’na demirledi. Trabzon halkı büyük kurtarıcısının Hamidiye Kruvazörü ile geleceğini öğrenir öğrenmez 15 Eylül sabahından itibaren iskeleye ve yollara koşmuştu. Bu sırada Hamidiye’nin sitimbotu iskeleye yanaşarak Cumhurbaşkanı’na “Hoş geldiniz” demek isteyen, Trabzon Milletvekillerinden Abdullaf ve Rahmi ile Vali Cemal Beyleri, Bölge Komutanı’nı, Belediye, Halk Partisi ve Ticaret Odaları Başkanlarını alarak Hamidiye’ye götürdü. İlk kez Trabzon’a gelen Cumhurbaşkanı , karşılayanlar takdim edildikçe ellerini sıktı sonra da merasim kıtasını teftiş etti, izci ve öğrencilerin önünden geçerken küçük yavruların hatırlarını sordu ve takdim ettikleri çiçek buketlerini kabul etti.
Ertesi gün, 16 Eylül Salı öğleye kadar Atatürk bir yere çıkmayarak ziyaretcileri, dertli ve yetenekli vatandaşların müracaatlarını kabul etti.
17 Eylül 1924 Çarşamba sabahı Mustafa Kemal, saat 09.00’da Boztepe’ye kadar otomobille bir gezinti yaptı ve dönüşde Sanatkar ve Esnaf Cemiyetleri temsilcilerini, kendilerini davete gelen Polathane Halk Partisi Başkanı ile Sürmene Halk Partisi Başkanı Şükrü Bey’i ve Belediye temsilcilerini kabul etti.
Trabzon’dan kalkan Hamidiye Kruvazörü 6-7 kuvvetinde fırtınalı bir havada Rize’ye doğru yol alıyordu. Onbin nüfuslu Rize şehri o gün yaklaşık otuz bin nüfuslu kalabalıkta iğne atsan yere düşmez bir şehir oluvermişti. Saat 17.00’ye doğru ufukta Hamidiye görünmeye başlamıştı.
Hamidiye, 17 Eylül Çarşamba günü saat 18.00’da iskelenin tam karşısında demirledi. Gazi Paşa, iskeleye çıktığı zaman toplar atılıyor, kurbanlar kesiliyordu. Ertesi gün 18 Eylül 1924 sabahı Atatürk Belediye’yi, Hükümet Konağı’nı, Halk Fırkası’nı ve Komutanlığı ziyaret etti.
Atatürk’ün o gün orada bulunan yaverlerinden Muzaffer Kılıç’ın sonradan yayınladığı bir hatırasında, Rize yollarının düzgünlüğü Atatürk’ün dikkatini çektiğini ve Vali’ye: “Yollarınızı bu hale nasıl getirdiniz” diye sorduğunu ve Vali’ninde “Bütün çevre köylerini jandarmalarla toplattım ve yollarda çalıştırdım” cevabını övünerek vermesi Atatürk’ü üzdüğünü ve kaşlarını çatarak sertçe: “Vali Bey, siz “Corvee” nedir bilir misiniz?. Bilmiyorsanız ben söyleyeyim. Angarya demektir. Şunu da bilmeniz gerekir ki kanunsuz hiçbir vatandaşı işgal edemez, onu çalışmaya zorlayamazsınız. Cumhuriyette “angarya” diye bir şey yoktur.” 99 dediğini belirtmektedir.
Atatürk ve beraberindeki heyet saat 16.00’ya doğru Rize’den ayrılmak üzere iskeleye geldi. Bu sırada kalabalığın arasından sıyrılan başı sarıklı iki hoca, Rize ve Atina (bugünkü ismi Pazar) müftüleri, Atatürk’e yaklaştı. Ellerinde bir dilekçe tutuyorlardı. Atatürk, isteklerinin ne olduğunu sordu. “Kapatılan medreselerin yeniden açılmasını istiyoruz.” cevabını verdiler. Giderayak Atatürk’ün canı sıkılmış, kaşları çatılmıştı. Öfkelendi. Müftülere yüksek sesle konuştu: “Demek okul istemiyorsunuz da medrese istiyorsunuz. Oysa ki bu millet okul istiyor. Şu zavallı milletin yakasını artık bırakın da vatan evladı yetişsin, yükselsin. Medreseler asla açılmayacaktır hocam. Millete okul lazım. Bunu böyle bilesiniz.”
Yukarıdaki fotoğrafta ve benzeri birçok yayında kara propaganda olarak defalarca kullanılan alçakça bir yalanı da burada bir kez daha lanetleyelim. Olayın aslı aynen anlattığım gibidir. Atatürk fıtratında gömülü olan insani değerleri sebebiyle savaşı bile cinayet Kabul eden bir yüce insandır. Sadece cahil densizlerin haddini bildirmiş ve keyfi kaçmıştır. Bugün benzer bir söylemi yapabilmek ve elden Cumhurbaşkanına dilekçe verebilmek zaten mümkün olmadığı gibi, çok daha masum bir şikayet bile insanların Silivri zindanlarına tıkılmasına yetmektedir.
Neticede Atatürk kalabalık bir halk uğurlayıcısı arasında sitimbota binerek, Hamidiye’ye geldi. Atatürk Giresun yolunda Başbakan İsmet Paşa’ya 18 Eylül 1924 tarihli şifreli bir telgraf çekerek “Medrese Olayı”nı ve verdiği cevabı, halkın bu olay karşısındaki tepkisini bildirdi. Bu olaydan sonra Atatürk’e üzüntülerini bildiren birçok telgraf gelir.
Giresun’lular, Türk Milleti’nin büyük kurtarıcısını karşılayabilmek için günlerden beri hazırlık içindeydiler. Atatürk Hükümet Konağı’na giderken, yol üzerinde bulunan, Bilgi Yurdu Binası önünde, gençlerin sevgi ve bağlılık gösterileri karşısında durmak zorunda kaldı. Atatürk gençlerin bu içtenlik dolu gösterilerinden çok memnun kaldığını ve geleceğe güvendiğini söylerek; “… Memleket bu sözleri söyleyen gençlikle iftihar edecektir. … Bu memleketin gençliği, hakkımda pek büyük teveccüh gösterdi. Bu kadar layık olduğumu bilmiyordum. … Arkadaşlar! Bu memleketi ve bu milleti asırlardan beri berbat edenler çoktan ölmüştür. Bütün gençlik buna iman etmelidirler. Bizim kanımız akmadıkça bunlar bir daha avdet etmeyecektir.” demiştir.
Ordu iskelesinde, binlerce insan, Giresun’dan gelecek Hamidiye Kruvazörü’nü bekliyordu. 19 Eylül 1924 Cuma günü saat 15.00 de Hamidiye Ordu’ya demirledi. Kesilen kurbanların sayısı bilinemiyordu.
Saat 19.00’da Atatürk, Ordu İdman Yurdu ile Gençlik Yükselme Birliği’ni de ziyaret etti. Gençler ile uzun uzun görüşerek dertlerini dinledi, sorunları tartıştı. Rize ve Giresun’da bizzet tanık oldukları Atatürk’ün kesin biçimde bütün yatırımın gençlere yapılması ve bütün umudun gençliğe bağlanması düşüncesini pekiştirmişti.
Ordu’dan ayrılmak üzere alkışlar arasında motora bindikten sonra Hamidiye, saat 22.00’da demirini alarak halkın motor ve sandalları ve sevgi gösterileri arasında Samsun rotasında seyretmeye başlar. Gemi Komutanı Binbaşı Hüsamettin Ülsel, Atatürk onuruna bir akşam yemeği düzenledi. 19 Eylül Cuma’yı 20 Eylül Cumartesi’ye bağlayan gece Hamidiye’de verilen ziyafette vardiyası dışındaki bütün gemi subayları katılır. Atatürk, Bnb.Hüsamettin Ülsel’in yaptığı konuşmaya cevaben şu şekilde konuşmuştur:
“Bir haftadır Hamidiye ile seyahatimde memleketimizin güzel şehirlerini gördüm. Bundan daha mühim olmak üzere Donanmamızı, zabitlerini tanıdım. Bu seyahatimde sevk ve idarenizdeki gemide gördüğüm inzıbat ve intizamdan ve yüksek nezaketten pek memnunum.
Tarihte büyük bahri kumandanlarımız vardır. Fakat modern donanma teşekkülüne teşebbüs ettikten sonra bu gibi kahramanlıklara, parlak harekata pek tesadüf olunamaz. Benim için gemiden ziyade zabitlerini tanımak mühimdir. Mücadele-i Milliye esnasında donanmamızın toplu olarak istihdamına imkan yoktu. Bununla beraber müteferrik ve vatanperverane hizmetler pek çoktur. Seyahatim boyunca gördüğüm intizam, inzibat ve terbiye bana müstakbel Cumhuriyet donanması namına pek kuvvetli ümitler vermiştir. Bu hususta pek müsait intibalarla ve emniyet-i kalble ayrılıyorum. Ben daha yakından alakadar olarak bu donanmanın teşekkülüne yardım edeceğim. Bu seyahatim, bana güzel Karadeniz şehirlerini ve bahriyemizi tanıttı. Bunu temin eden Hamidiye’nin süvarisine, Zabitlerine ve bütün mürettebatına samimi teşekkürlerimi takdim ederim.”
Cumhurbaşkanı daha sonrada Hamidiye Kruvazörü’nün hatıra defterine “Beş yıldan beri özlemini çektiği deniz hayatını yaşatan hamidiye gemisi olduğunu, gemide temas ettiği genç kumandan ve subaylardan çok etkilendiğini, onların hak ettiği gelişime ulaştırmak için bugünün gereklerini yerine getirmenin etrafı su ile çevrili Türk Devleti’nin güvenliği için çok önemli olduğunu” dile getiren ifadeler yazıp imzalamıştır.
Cumhurbaşkanı’nın eşi Bayan Latife Gazi Mustafa Kemal’in Hamidiye Gemisinin hatıra defterine şu ifadeyi yazmıştır: “Hamidiye’nin güzide, genç ruhlu kumandan ve subaylarının sevk ve idaresinde yaptığımız deniz seyahatinin kıymetli hatırasını unutmayacağım. Bu heyetin Türk Cumhuriyeti’nin gelecekteki donanmasında başarılı kumandanlar olmasını temenni ederim.”
Hamidiye Kruvazörü 20 Eylül 1924 cumartesi sabahı saat 06.00 civarında Samsun Limanı’na demirledi. Gazi Paşa, Hamidiye Kruvazörü personeli tarafından icra edilen çok güzel ve duygulu bir törenle Hamidiye’den ayrılırken subaylara ve personele veda etti. 24 Eylül 1924 Çarşamba günü sabahleyin saat 10.00’da Cumhurbaşkanı’nın ve maiyet erkânının Samsun’dan hareketlerinden evvel Hamidiye Kruvazörü’nün subay, astsubay ve erleri sahile çıkarak Cumhurbaşkanını uğurladılar, bu uğurlamada Hamidiye’nin bandosu da hazır bulunmuştur. Aynı gün Hamidiye Kruvazörü de İstanbul istikametine ileri harekete geçti. 26 Eylül 1924 tarihinde İstanbul’da saat 09.30’da Dolmabahçe sarayı önüne demirledi.
Devam edeceğiz.
Temel Er Ersoy











