Atatürk döneminde feodal döneme özgü olan geçmişe dayanarak toplumsal üstünlük kurma çabalarına karşı çıkılmıştır. Feodal döneme özgü gelenekleri ortadan kaldırmaya yönelik yasalardan biri de 21 Haziran 1934 tarihli Soyadı Yasasıydı. Yasa toplumsal farklılığı ortaya koyan kavramlar ortadan kaldırılarak farklı soyadı üye kimselerin zaman için Türkleşmesi, ulusal birliğin sağlanması yönünden ele alınmıştır.
Bu yasayı Meclis’te gündeme getiren ve hükümet adına savunan İçişleri bakanı Şükrü Kaya’dır. Kaya yasanın amacının ailesine ismini veren kişinin, o ailenin kendi ismi ile beraber yazılması ve söylenmesi olduğunu belirtir. Kaya, isteyenin kendi aile ismini almasında sakınca olmadığını ama küçük ismini, aile ismi ile birlikte yazması ve söylemesinin zorunluluk olduğunu belirtir.
Kaya rütbe ve memuriyet isimlerinin soyadı ile kullanılmasının doğru olmadığını dile getirir. İğrenç, gülünç soyadının kullanılmaması gerektiğini, ailesinden gelen soyadının demokrasi karşıtlığı için kullanılamayacağını da söyler. Aşiret, boy isimlerinin konmasından yana olan milletvekillerine aşiret ilişkilerin sürmeye devam edeceği gerekçesiyle karşı çıkar. Aşiret ismini kaldırmayı ulusal birliğin esaslı bir gereği olarak görür. Kaya örnek olarak “Çerkeş, Kızılbaş, Bektaşi” gibi isim vermenin doğru olmayacağını belirtmiştir. Kaya, yabancı milliyet isimlerini de kaldırmak gerektiğini savunarak “Arap, Çerkeş, Çeçen” gibi binlerce isimleri kaldırmayı önermiştir. Çeçen İbrahim, Laz Memet gibi isimler kullananlar, kendilerine mutlaka başka isim bulmalıydı. Kaya, fiilen mevcut olmayan, fakat zihinde yaşayan bu ayrılığı kaldırmayı, yabancı ülkelerin zararlı etkilerinin önüne geçmek için de yaşamsal görmüştür. [1]
Soyadı yasasının Meclis’teki tartışmalarında “ulusal birlik” vurgusu yapılır. Ordu milletvekili Hamdi Bey geçmişte hüküm sürmüş Germiyanoğulları, İsfendiyaroğulları, Aydınoğulları gibi devlet isimlerinin ulusal birliği zedeleyip zedelemeyeceğiyle ilgili Kaya’ya yönelttiği soru karşısında Kaya, kimsenin ailesinden gelen soy ismini çıkarı gereği ve demokrasi karşıtlığı için kullanamayacağını söyler. Kaya, Türklerin demokrat bir millet olduğunu belirterek ana baba ile övünmenin yanlışlığına dikkat çeker. Kaya bir komutanın, babasının Oğuz’a, anasının da peygambere kadar gittiğini ileri sürerek ülkede hüküm sürmek istemesini örnek göstererek geçmişe dayanarak toplumsal üstünlük kurma çabalarına karşı çıkmıştır. [2]
Kaya, kişinin övünç kaynağının ana ve babası değil, kendisi olması gerektiğini söylerken feodal dönemin özelliği olan geçmişle avunma, her güzelliği, olumluluğu geçmişte arama düşüncesini yıkmak istemiştir. Kaya etnik kökeni belirten soyadlarının korunmasını savunan Refet Bey’e karşı, isimlerde yaşayan aşiretlerin isimlerini kullandırmanın ayrılık yaratacağını savunur. Ayrıca, hala Kürt Memet, Çerkeş Hasan, Laz Ali demenin “hakim unsurun kendi zaafını gösteren bir şey” olarak değerlendirir. Halbuki Türk unsuru en çok temsil edilen bir unsurdu. Bu ayrılıkları bırakmak doğru değildi. Kaya, eğer bireyin kendisinde ufak bir aykırılık hissi varsa, okullarda ve cemiyette onu silmek gerektiğini ortaya koymuştur. Kaya, ülkeye hizmet etmiş yabancı ırka mensup kişilerin çok olduğunu, bunları kendimizden ayırıp, alında kara damga gibi “yabancı” kelimesini bulundurmanın doğru olmadığını söyleyerek bu kişilerin de kendisi gibi Türk olmasını ve ülkeye hizmet etmesini savunmuştur. [3]
Hamdi ve Hakkı Tarık Us Beylerin aşiret kelimesinden evvel ‘yaşayan’ kelimesinin konulması yönündeki tekliflerine Şükrü Kaya daha önceki bir kanunla aşiretler kaldırıldığı için itiraz etmiş ve itiraz üzerine teklifler geri alınmıştır. Görüldüğü gibi Şükrü Kaya, aşiret hayatının hatırlatılmaması için tarihe karışmış aşiret isimlerinin de kullanılmasını istememiştir.
Aşiretçiliğe, kabileciliğe dönüş olur kaygısıyla Kaya, soyadı yasası görüşülürken yasanın ‘mümeyyiz olan reşit, soyadını seçmekte serbesttir’ ifadesine Çanakkale milletvekili Şükrü Beyin “aile birliğine zarar vereceği” şeklindeki itirazını eleştirmiştir. Kaya için esas olan aile idi. Aile karı ile koca ve çocuktan ibaretti. Reşit veya evlenmiş ise her ailenin ayrı soyadının olması gerektiğini savunur. Görüşmeler sonucunda Soyadı Yasası’nın ilk üç maddesi şu şekilde yasalaşır:
Madde 1: Her Türk özadından başka soyadı da taşımaya mecburdur.
Madde 2: Söyleyişte, yazışta, imzada özad önde, soyadı sonra kullanılır.
Madde 3: Rütbe ve memuriyet, aşiret ve yabancı ırk ve millet isimleri ile genel edeplere uygun olmayan veya iğrenç, gülünç olan soyadları kullanılamaz.
TBMM Mustafa Kemal’e 24 Kasım 1934 tarihli yasa ile “Atatürk” soyadını verir.
Mustafa Solak
Dipnotlar
[1] TBMMZC, D.4, c.23, s.246.; Mustafa Solak, Atatürk’ün Bakanı Şükrü Kaya, 2. Basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2013, s.357.
[2] Solak, age, s.358.
[3] Age, s.359.