Bugün, Bahriyede en çok tanınan şahsiyetlerin başında o gelir. Deniz Harp Okulundan 1946 yılında mezun olan ve emekli olduğu 1971 yılından vefat ettiği 2005 yılına kadar 34 yıl Deniz Kuvvetlerinin tüm kurmay subaylarına deniz gücü teorisini öğreten Mert Bayat deniz tarihimizin aydınlık ve mümtaz bir şahsiyetidir. Halen tertip davalar ile tasfiye edilen 40 Amiral ve 400’e yakın deniz subayının yetişmesinde büyük emekleri vardır. Onun pusulası Atatürk, ruhu mavi vatan, hedefi Denizci Türkiye idi.
Okul için değil hayat için öğretirim. Ben onu, 1975 yılında Deniz Harp Okulu 1’inci sınıf öğrencisi iken, “Deniz Gücü” dersinde emekli Albay öğretmenimiz olarak tanıdım. O yıllarda, genç beyinlerimize Donanmaya neden ihtiyaç vardır? Deniz tarihimizden hangi dersleri çıkarmamız gerekir? Coğrafya ile politika arasındaki ilişkide Türkiye’de deniz neden ihmal edilmiştir? Osmanlı İmparatorluğu’nun denizlerde başlayan gerilemesine ve çöküş döneminde denizlerden istilasına sebep olacak şartlar neden oluşmuştur? Büyük devletler neden denizde güçlenerek büyümüşlerdir? … Bu ve bunun gibi daha önce irdelemediğimiz onlarca kavram ve soruyu Mert Bayat akıllarımızda yeni rotalar çizerek bize öğretti. Deniz Gücü, denizcilik gücü, deniz kuvveti, deniz stratejisi, denizcilik stratejisi gibi konuları “okul için değil, hayat için öğretirim” prensibi ile bizlere aktardı.
Onun sayesinde daha öğrenci iken yazları çıktığımız stajlarda ve Denizkurdu tatbikatlarında, köprüüstünde ya da makine dairesinde vardiya tutarken; savaş gemisinin var oluş nedenini ve ülkemizin donanma varlığına olan ihtiyacını daha iyi anladık. Mert Bayat, bize kısaca bahriyeyi öğretmiş, denizci bilinç aşılamıştı. Sınıfımız kısa sürede onu “Türkiye’nin Mahan”ı (ABD’nin 19’uncu yüzyıl sonu ünlü deniz gücü teorisyeni ) olarak görmeye başlamıştı. Cumhuriyeti, Mustafa Kemal’i, denizi, denizciliği ve Deniz Kuvvetlerini o denli seviyordu ki; beyefendilik, nezaket ve asalet timsali büyüğümüz, bir gün derste okulu ve bahriye hayatını şikâyet eden bir arkadaşımıza, “o zaman neden bahriye aşığı bir başka gencin hakkını alarak bu okula girdin? Bahriye bir meslek değil bir yaşam biçimidir” diyerek bir hayat dersi vermişti.
Hizmet cumhuriyete ve bahriyeyedir. Bir gün mezuniyet sonrası günlerde vapurla Heybeliada’dan Eminönü/Köprü’ye dönerken üst açık güvertede aramıza katıldı. Ben dâhil, atandığımız gemi tiplerini beğenmeyen ya da çok yaşlı bulan subaylara verdiği teğmenlikte birinci gün nasihatini asla unutamam: “Evladım, hizmet geminin tipine ya da şekline göre değildir. Hizmet Cumhuriyete ve Bahriyeyedir” demişti.
Akan yıllar içinde, çok değerli Mert Hocamızı sürekli andık. Onun bizlere öğrettikleri, mesleğe sadakat ve meslek ideallerine erişimde rehber oldu. Türkiye’nin kara ülkesinin yarısı kadar olan deniz ülkesinin yani mavi vatanın sahiplenilmesinde ve korunmasında, onun 17 yaşındaki beyinlerimize nakşettiği “denizci bilinç” her rütbede teoriden pratiğe geçiş enerjimizi tetikledi. Onun öğrencisi olmanın ayrıcalık, gurur ve mutluluğunu her zaman yaşadık. Sadece emekliliğinde değil, aktif görevde iken Deniz Harp Akademisi öğretim üyeliği yapmış olması ona birçok nesil içinde haklı bir şöhret kazandırmıştı. Gerçek anlamda subay, centilmen ve aydındı. Sayılan her üç yönünü anlatabileceğimiz yüzlerce örnek söz konusudur. Bu durum ortaya, tüm bahriye camiası tarafından sevilen, sayılan ve örnek alınan bir lider çıkarmıştı. Sürekli üreten bir beyin, pırıl pırıl bir zekâ, asil bir ruh ve rakiplerini bile saygıya zorlayan sevecen bir kalp: İşte Mert Bayat.
Babası Amiral Taftil Bayat Kurtuluş Savaşı Gazisiydi. Genç yaşta, Tuğamiral rütbesinde kaybettiği babası merhum Taftil Bayat’ı her hatırladığında gözleri dolan Mert Hocamızın şüphesiz liderlik karakterinin oluşumu ile entelektüel birikiminde babasının rolü çok büyüktür. Babasının bahriye üniforması ile Kurtuluş Savaşı’na katılımı, Hamidiye’de komutanlık dönemi ve amirallik yılları anılarını bizlere anlatmaktan duyduğu heyecan ve gururu kelimelerle anlatmak zor.
2003 yılında ilk kez yapılan Donanma Komutanlığı tarih seminerine, sağlık sorunları nedeni ile iştirak edememesi üzerine evinde sorulan sorulara verdiği cevaplar videoya çekilmişti. Babasının İstiklal Savaşı’na nasıl katıldığı, kara savaşlarında aldığı yara sonucu, tıbbi yokluklara bağlı olarak ayağının kesilmesini önlemek üzere, doktorları tehdit eder bir şekilde, elinde silahla uyumadan bekleyip tedavisini nasıl yaptırdığını anlatırken ağladığında salonda bulunanların çoğu gözyaşlarını tutamamıştı.
Tüm gönüllerde sonsuza dek Cumhuriyet Donanması Amirali. 1999 yılında onu TCG Gaziantep firkateynine davet etmiştim. Gemi Komutanı olarak, gemiye giriş yaptığında onu amirallere uygulanan usul ile karşılamıştım. Bana “Komutan, ben emekli bir albayım siz bana amiral muamelesi yapıyorsunuz” diye bir sitemde bulununca ben cevaben kendisine “Siz Hopa’dan İskenderun’a tüm bahriyelilerin gözünde en değerli Amiralsiniz. Ölümsüz bir isminiz var. Yetiştirdiğiniz subaylar sizin verdiğiniz ışıkla Türk Deniz Kuvvetlerini yönlendiriyor ve yönetiyor” dedim. Gözleri dolarak ve her zamanki centilmenliği ile “efendim beni mahcup ediyorsunuz” dedi.
Tam zamanında aramızdan ayrıldı. Canı kadar sevdiği bahriyesinin düşürüldüğü durum ile ona ihanet eden, pusulası şaşmış hain öğrencilerini görmedi. Ama asil ruhu Hasdal, Silivri, Maltepe, Şirinyer, Sincan ve Mamak’ta Cumhuriyet Donanmasına adanmış ruhları aydınlatmaya devam ediyor.
Mert Bayat’a uygun sözler.
Bir adamın değeri yüreğindedir. Gerçek orada yatar. Yiğitlik kolların bacakların değil cesaretin ve ruhun sağlamlığındadır. Yiğit, düşünce cesaretini yitirmeyendir. Ölüm korkusuyla özgüvenini hiç yitirmeyen, ruhunu teslim ederken yılmadan ve horlayan gözlerle düşmana bakan yenilebilir ama onu yenen düşmanı değil talihidir. Erdemin onuru, yenmekte değil dövüşmektedir. (Montaigne-Denemeler)