16 Haziran 2021 Putin -Biden Cenevre görüşmesi tarihe Rusya ile ABD arasında 21. Yüzyılda yeni bir detant girişiminin başlangıcı olarak geçebilir. Ancak bu girişim teklifinin ABD’den geldiğini baştan söyleyelim. Zirve talebi Biden’dan geldi. Putin’e bir televizyon röportajında “katil” diyen Biden’dan! Görüşme sonrası ayrı ayrı yapılan basın açıklamalarında iki lider de tehdit edici ve sert üslup kullanmadı. Benim en çok dikkatimi çeken, ABD devlet aygıtına çok yakın CNN Intl. Televizyonunun canlı yayındaki alt yazılarında gerek Putin gerekse Biden’ın konuşmaları ve soru cevap periyodunda sürekli olarak çıkar odaklı iş birliği ve güven telkin eden ifadeleri kullanması oldu. ABD’yi ve neocon demokratları bu duruma getiren ne oldu?
2012 yılında yazdığı Stratejik Görüş (Strategic Vision, Basic Books, 2012 New York) kitabının son cümlesinde Amerikalı stratejist Zbigniew Brzezinski şunu söylüyordu: ‘’Bugünün dünyası, ABD gibi askeri açıdan çok güçlü, siyasi açıdan çok etkili olsa da tek bir gücün dayatmasına artık açık değildir. Amerika artık Roma, Çin de onun Bizans’ı olamadığına göre dengeli küresel bir düzen, nihayetinde ABD’nin kendini yenileme becerisine ve tekrardan canlandırılacak Batı’nın garantörü ve destekleyicisi; yükselen Doğu’nun da dengeleyicisi ve arabulucusu olarak akıllı davranmasına bağlı olacaktır.’’
‘BATI’YI GENİŞLETME, ÇİN’İ DENGELEME’ STRATEJİSİ
Brzezinski, ABD’nin kaçınılmaz gerilemesini ve artık tek başına küresel hegemon olamayacağını görmüş ve 21. Yüzyılda yükselen Çin’i ve oluşacak jeopolitik karmaşayı ancak genişletilmiş Batı ile dengeleyebileceğini öngörmüştü. Ona göre prensiplerle gücü birleştirerek Batı’yı genişletmeli ve böylece demokrat ve dengeli bir jeopolitik alan yaratılmalıydı. Bu bölge Kuzey Amerika’dan Avrupa ve Avrasya içlerine kadar gitmeli, Rusya ve Türkiye’yi de kapsamalıydı. Bu kitap 2012 yılında yazılmıştı. Yani Obama döneminde. Çin’in yükselişi ve ABD’nin Pasifik eksen politikasına (Pacific Pivot) geçmesi aynı zaman diliminde yaşandı. Bu politikanın ilanı ve 4 yıl öncesinde Gürcistan’da yaşanan ABD müdahalesi Çin’i Rusya’ya tarihte olmadığı kadar yaklaştırdı. 2014 yılında Ukrayna’nın Amerikalı neoconlar tarafından kışkırtılması ile Rusya Kırım’a müdahale etti ve bu müdahale sonrası yaşananlar Rusya-Çin yakınlaşmasını artırdı. Trump döneminde terörle küresel mücadele paradigması terk edilerek yerine “Büyük Güçler Rekabet Dönemi” başlatıldı.
ÇİN-RUSYA İŞ BİRLİĞİ ABD’YE ENGEL
ABD, Çin ve Rusya’nın 2012 sonrası her alanda iş birliğini büyük çapta ve etkinlikte geliştireceğini tahmin edemedi. 2020 sonrası Covid pandemisi ile tüm hesaplar bir kez daha alt üst oldu. Çin’in Kuşak ve Yol Girişiminin Asya, Avrupa ve Afrika’da başarıdan başarıya koşması gerileyen ABD için ciddi bir engel daha yarattı.
Artık Çin ve Rusya, ABD için en önemli siyasi, ekonomik ve askeri tehditlerdi. Soğuk savaş sonrası rehavete kapılan ve küçülen Amerikan savunma sistemi açığı kapatabilmek için büyük bütçe artımına gitti. Savunma bütçesi 2021 yılına kadar artarak 811 milyar dolara erişti. Ancak karşı cephe de her alanda güçlenmeye devam ediyordu. Rusya stratejik nükleer kuvvetleri, denizaltıları ve hipersonik füzeleriyle askerî; Avrupa’ya yönelik doğal gaz tekeli ile ekonomik açıdan ABD’ye rakipti. Çin ise hem ekonomik hem askeri güç olarak ABD’nin Asya Pasifik’teki II. Dünya Savaşı sonrası oluşturduğu düzeni değiştiriyor, hızla güçleniyordu. Bunu ideoloji ve askeri güç ile değil,finans kapital ile yapıyordu.
TRUMP İLE BİDEN’IN ‘RUSYA’ POLİTİKASI
Trump dönemi Çin’i düşmanlaştırırken Rusya ile ilişkileri dengeli tutmaya çalıştı. Pentagon’da Çin ile iyi ilişkileri devam ettirmek isteyen kadroları değiştirirken, Rusya ile tırmanma ve gerginlik yaratabilecek general ve amiralleri tasfiye etti. Biden bu eğilime ters bir yaklaşımla iktidara geldi. Rusya’yı düşmanlaştırmaya öncelik verdi. Rusya ile ilişkiler büyükelçileri çekecek düzeyde ters yüz oldu. ABD askeri yapısı bu durumdan çok mutlu olmuştu. Böylece Rusya ve çevresinde soğuk savaşta dahi örneği az görülen çevreleme, üslenme ve kışkırtma faaliyetleri artırıldı. Ukrayna bir kaldıraç olarak kullanıldı. 2020 kışından itibaren ABD ve emrindeki NATO, Arktik ’ten Karadeniz’e, Baltık’tan Balkanlara her alanda baskıyı artırdı. Bahar aylarında Donbass sorunu nedeniyle Rusya ile Ukrayna arasında sıcak çatışma eşiğine gelindi. Maalesef Türkiye de ABD’nin bu tuzaklarına NATO faaliyetleri üzerinden düşürüldü.
ABD UKRAYNA’DA GERİLİMİ NEDEN DÜŞÜRDÜ?
Ancak ABD, Nisan ayı içinde Ukrayna’da beklenmedik bir şekilde gerilimi düşürdü. Mayıs ayında ABD ve Rusya Dışişleri Bakanları Reykjavik’te buluştu. Aynı zaman diliminde ABD, Almanya’ya uyguladığı Kuzey Akım II yaptırımlarının çoğundan feragat etti. Pentagon basın sözcüsünün geçen ay Rusya’yı “düşman” olarak görmediklerini ilan etmesi bu süreçte bir diğer gelişme oldu. Amerikalı Rusya Uzmanı Andrew Korybko’ya göre Biden, Trump’ın başaramadığını hedefliyordu: Çin’i “kontrol altına almak” için stratejik kaynakları serbest bırakmak ve bunun için Rusya ile kapsamlı rekabeti yeniden düzenlemek.’’
NATO ZİRVESİ: ÖNCELİKLİ TEHDİT ÇİN
ABD, geçen hafta yapılan G7 ve NATO zirvelerinde dost ve müttefiklerini etki altına alarak Çin’i çevrelemeyi ve orta ve uzun dönemde kendisine en büyük risk ve tehdit oluşturacak bu gücü dizginlemeyi öncelikli hedefi yapmıştır. NATO’nun ve G7 nin basın bildirgelerinde her iki örgütün de Çin’i karşıt tarafa koyduğunu görüyoruz. Bunun sebebi aşikâr. ABD, tek başına Çin ile mücadele edecek ve onu yenecek kaynaklara artık sahip değil. Bunu ancak Rusya ile pragmatik bir iş birliği ya da Rusya ile Çin arasını açarak gerçekleştirebilir. Bu nedenle yakın ve orta vadede ABD’nin Avrupa’da Rusya’yı çevreleme faaliyetlerinde duraksama ve hatta gerileme beklenebilir.
Ancak ABD’de Rusya ve Çin’in tehdit önceliklendirilmesinde rekabet halinde olan gruplar unutulmamalıdır. Putin’e katil diyen Biden, Cenevre’de farklı davranmıştır. Yarın ne olacağı kestirilemez. ABD içerisindeki özellikle askeri endüstri ve devlet kadrolarındaki geleneksel Rusya karşıtı kadrolar bu yumuşamayı baltalayabilir.
GERİLİM SAHASI PASİFİK’E KAYABİLİR
ABD’de demokratlar Trump dönemi gibi Çin’i öne çekmeye karar vermiş görünüyor. Brzezinski’nin vasiyetine yaklaşan bir yaklaşım görüyoruz. Önümüzdeki yakın dönemde Pasifik’te Amerikan kışkırtmalarının artacağını söyleyebiliriz. Tayvan Yeni Ukrayna; Güney Çin Denizi yeni Karadeniz olabilir. Bu zirve sonrası AB -Rusya ilişkilerinde de değişim beklenebilir.
Diğer taraftan Rusya’nın Çin’e karşı veya Çin ile mevcut stratejik iş birliğine zarar verebilecek bir tutuma girişmesi de yakın ve orta vadede beklenmemelidir. Zirvede en azından iki gücün karşılıklı olarak nükleer güce asla baş vurmayacaklarını açıklamaları gelecekte oluşacak krizlerde konvansiyonel güce ihtiyacı çok daha artırmıştır. Bu durum ABD’nin dost ve müttefiklerine bağımlılığını etkileyecektir. Üslenme, önceden yığınaklanma (prepositioning), karşılıklı çalışabilirlik öne çıkacaktır.
BREZEZİNSKİ’NİN POLİTİKASI TERS ETKİ YARATABİLİR
Bu süreçte ABD’nin jeopolitik ve ekonomik ihtiraslarını dizginlemesini beklemek aşırı iyimserlik olacaktır. Son 30 yılda oluşmuş neocon kimyası kolay kolay değişmez. ABD’nin Brzezinski’ nin hayalindeki Batı dünyasına liderlik edebilecek seviyeye gelebilmesi çok zor bir süreçtir. Çin’in barış içinde dengelenebilmesi ancak Tayvan ve Güney Çin Denizinde ABD’nin geri adım atmasıyla mümkün olabilir. Bu durum da küresel hegemonyanın Çin’e devredilmesi sonucunu doğurur.
YUMUŞAMA SAHASINA DİKKAT!
Rusya ile ABD arasında bir yumuşama döneminin başlaması Karadeniz ve Kafkasya istikrarı için Türkiye’nin çıkarınadır. NATO’nun 29. zirve bildirgesinde her ne kadar son derece kışkırtıcı bir Karadeniz tablosu çizilmiş olsa da Cenevre buluşması sonrası NATO’nun bu kışkırtıcı politikayı hayata geçirip geçiremeyeceğini zaman gösterecektir. Diğer yandan Rusya-ABD yumuşaması Rusya ile çıkarlarımızın çakıştığı Libya ve Suriye gibi alanlarda ABD ile hareket ettiği takdirde aleyhimizde olacaktır. Bu süreç doğal olarak Ankara’nın ABD ile ilişkilerde daha tavizkar bir tutuma girmesini de tetikleyecektir.
TÜRKİYE’SİZ AKDENİZ, TÜRKSÜZ KIBRIS
Bu yumuşamanın Akdeniz’de İsrail ve Yunanistan’ın çıkarlarını her zaman önceleyen ABD’nin Türkiye karşısındaki tutumunu değiştirmeyecektir. Türk dünyasının denizdeki lideri Türkiye Cumhuriyeti’nin Akdeniz’de güçlenmesi, Mavi Vatan ve KKTC’deki çıkarlarını koruması engellenecektir. Amiral Mustafa Özbey’in tanımlaması ile ABD’nin “Türkiye’siz Akdeniz, Türksüz Kıbrıs” hedefinde değişiklik olmayacaktır. Denize çıkışı olan kukla Kürdistan hedefinde de değişiklik beklenemez. ABD Rusya yakınlaşması ilerlerse Türkiye’nin manevra seçeneklerinin kısıtlanabileceği gerçeği göz önünde tutulmalıdır.
CEM GÜRDENİZ