11 Ağustos günü İtalyan Amfibi hücum gemisi San Guisto Akdeniz’de kurtardığı 1700 kaçak göçmeni Güney İtalya’da karaya çıkardı. Aynı günlerde bir başka İtalyan savaş gemisi 400 kişiyi kurtardı. 2014 yılı içinde İtalya’ya deniz yolu ile ulaşan mülteci sayısı 100 bini buldu. Bunların 93 bini denizde acil durumdayken kurtarıldı. Arap Baharının başladığı 2011 yılında da İtalya, denizden göç etmeye çalışan 60 bin kişiyi kurtarmıştı.
Libya ve Suriye Faciaları. 2011 yılında Türkiye’nin de çok sayıda savaş gemisi ile destek verdiği İngiltere ve Fransa ile ABD liderliğindeki NATO’nun Libya saldırısı sonrası ülkede demokrasi adına yaşam hakkı ortadan kalktı. Daha büyük pazar ve doğal gaz başta olmak üzere Libya’nın kaynaklarına hakimiyet uğruna ülkede tüm dengeleri alt üst edecek bir iç savaş başlatıldı. Böylece istikrarlı bir ülkeye, demokrasi aldatmacası ile yaşama hakkının bile tanınmadığı bir karmaşa geldi.
Komşumuz Suriye’de de durum çok vahim. Batı destekli iç savaş nedeniyle 3 milyon Suriyeli başta Türkiye, Ürdün ve Lübnan olmak üzere çevre ülkelere sığındılar. Bu insanlar fırsat buldukça Türkiye üzerinden Yunanistan’a geçmeye çabalıyorlar. Dışişleri Bakanlığı istatistiklerine göre sadece 2012 yılında 42,690 kişi Türk karası ya da denizlerinde sınır geçişi yaparken yakalandı. Bu sayı her sene artıyor. Türkiye üzerinden geçen yasadışı göç sadece Suriye’den kaynaklanmıyor. Irak, Pakistan ve Afganistan’dan da gelen göçmenler var. Peki bu ülkelerde göçü tetikleyecek “status-quo”yu kim bozuyor? Türkiye mi?
Yok edilen Irak. Irak’ta 2003 Amerikan müdahalesi öncesinde her alanda ciddi gelişmeler vardı. Suudi Arabistan gibi ortaçağ karanlığındaki zengin körfez ülkelerle kıyaslanamayacak düzeyde kadın hakları ve kadının toplumdaki rolü ileriydi. Sağlık alt yapısı en iyi olan ve okuma yazma oranı kadında ve erkekte Ortadoğu’da en yüksek olan ülke Irak’tı. Şimdi milyonlarca evsiz ve işsiz insan, başlarında bölünme ve IŞID gibi vahşi bir tehdit var. Ne acı, 2003 yılında doğan bebekler bugün 11 yaşındalar ve her sabah hala kan ve göz yaşı ile uyanıyorlar. Aileler de daha iyi hayat arayışı ile batıya yöneliyorlar. İnsanın içinde her zaman var olan- Thomas Jefferson’un 218 yıl önce açıkladığı Amerikan Bağımsızlık Bildirgesinde de adı geçen- hayat, özgürlük ve mutluluğu arama güdülerini dizginlemek mümkün olabilir mi? İnsanların mutlu yaşamak için ölümü göze almaları önlenebilir mi?
Bedel Ödeyenler. Diğer taraftan gerek siyasi mülteci gerekse yasadışı göçmen konumundaki bu kitlesel hareketlerin faturasını göç alan veya Türkiye gibi ara ülke konumunda olan ülkeler ayrı ayrı ödüyor. Libya’daki İngiliz, Fransız ve ABD saldırganlığının faturasını Libya halkından sonra en ağır ödeyen İtalya oldu. Eritre’deki iç savaştan kaçan 368 göçmenin 2013 Ekim ayında İtalyan deniz arama kurtarma sahası içinde büyük bir facia ile boğulmaları İtalya’yı küçük düşürdü. Onlar da, ulusal onurlarını korumak için Mare Nostrum (Bizim Deniz) isimli sürekli statüdeki arama kurtarma harekatını başlattılar. Bu harekat göçmenlere kurtarılma şansı sunduğundan bu sefer de denizden göç trafiği arttı. Sonuçta, İtalya AB devletleri içinde sığınma hakkı isteyen göçmenlerin tamamının %70 ine sahip oldu. (Diğerleri Almanya, İsveç, Fransa ve İngiltere) AB ülkelerine Akdeniz’de deniz yolu ile 2011 yılında 70 bin göçmen gelmişken bu sayı 2014 yılında 110 bin oldu. AB yasadışı göç ile mücadelede sınır güvenlik ajansı Frontex’i kullanıyor. Ancak bu ajans kara ağırlıklı. Örneğin Meriç sınırı üzerinde, Yunanistan Türkiye arasında 12,5 km uzunluğunda engeller yapılarak karadan geçişleri önlediler, ancak bu durumda yeni hayat arayan insanlar, deniz yolu le doğu Ege adalarına geçmeye başladılar. Frontex yıllık bütçesi, 55 milyon avro ile denizde sürekli varlık gösteremiyor. (İtalyanlar sadece Mare Nostrum için 108 milyon avro harcıyorlar.)
Yunanistan’a gelince. Bu ülkede 2014 yılının ilk altı ayında deniz geçişi yapan göçmenlerin sayısı ikiye katlandı. Sadece denizden topladıklarının sayısı 25 bin oldu. Gelenlerin çoğunluğu Suriyeli ve Iraklı çocuklu aileler. Kullanılan tekneler sahil güvenlik güçlerine yakalanamamak için küçük tonajlı ve Ege fırtınalarına karşı dayanaksız olduğundan, geçişler çoğunlukla trajediyle sonuçlanıyor. Daha kötüsü, yanında pasaport ve diğer dokümanları olmayan kaçakları Yunan Sahil Güvenliği, Türk sularına terk ediyor. Bu durum, 2014 Ocak ayında yaşandığı gibi ciddi sayıda ölümlü vaka ile sonuçlanıyor. Son 9 ayda Yunan tarafı 100 zorla geri getirme ve Türk sularına terk etme olayının yaşanmasına neden oldu. Yunanistan’ın bu insanlık dışı uygulamasını, BM Sığınma Ajansı ciddi şekilde eleştiriyor. Diğer yandan Yunanistan’a geçmeyi başaranlar da, şartların rezalet olduğu toplama kamplarında tutuluyorlar. Halen 6000 kişi salgın hastalıkların bile var olduğu bu ilkel kamplarda tutuluyor. Görünen o ki, Yunanlılar İkinci Dünya Savaşı sırasındaki Alman işgali ile Savaş sonrası yaşanan iç savaş esnasında Türkiye’ye derme çatma teknelerle kaçıp yaşama ve mutluluğu arama hakkını kullanan atalarını hızlı unutmuşlar.
Yasadışı Göçü Önlemek çok zor. Özetle, Avrupa’ya yönelik yasadışı göçü önlemek çok zor. Ortadoğu ve Afrika’da batının yarattığı ekonomik ve siyasi karmaşalar sürdüğü; insanların mutluluk arama güdüleri devam ettiği; nüfusu hızla yaşlanan ve İtalya ve Fransa gibi ülkelerde ucuz emeğe ihtiyaç devam ettiği sürece bu trafiği kesmek zor.
Cem Gürdeniz