26 Haziran ve 1 Ağustos 2014 arasında ABD ve Çin donanmalarına ait savaş gemileri, dünyanın en büyük deniz tatbikatı olan RIMPAC’e (Rim of the Pacific –Pasifik Kıyısı) katıldılar. 23 sahildar ülkeden 50 gemi, 200 uçak ve 25 bin denizcinin katıldığı ABD’nin bu tatbikatında ilk kez Çin savaş gemileri yer aldı. Tatbikat sırasında ABD Deniz Kuvvetleri Komutanı, Çin Deniz Kuvvetleri Komutanının resmi konuğu olarak eşi ile birlikte Çin’de idi. Bu görüşme, yıl içinde gerçekleşen beşinci yüz yüze görüşmeydi. Neredeyse her 45 günde bir görüştüler.
Her iki donanma ve diğer bazı Pasifik donanmaları arasında, denizde plan dışı karşılaşmalarda istenmeyen olayları önlemek için geçtiğimiz Nisan ayı içinde bir antlaşma (CUES) imzaladılar. Bu antlaşmaya duyulan ihtiyaç, geçen sene Aralık ayında bir Çin gemisinin ABD güdümlü mermi kruvazörü USS Cowpens ile neredeyse kasten çarpışma durumuna gelmesi sonucunda ortaya çıktı.
Geçen hafta ABD Deniz Kuvvetleri Komutanı yaptığı bir konuşmada şunları söylüyordu:
“Hepimiz Çin Donanmasının büyük olduğunu ve güçlendiğini biliyoruz. Yeteneklerini geliştirmeye devam edecekler. Ancak Batı Pasifik’te ve genişledikleri Hint Okyanusu’nda sorumlu bir komşu olmaya ihtiyaçları var…Ben bunun bir fırsat olduğunu ancak iyi değerlendirilemediği takdirde bir meydan okumaya dönüşeceğini düşünüyorum. Bazıları bunu bir tehdit olarak görüyor, ancak her şeyden önce bunun bir fırsat olduğunu anlamamız gerekiyor…Genişleyen Çin Donanması büyürken sorumlu olmayı da bilmelidir. Doğu Çin Denizi, Güney Çin Denizi ve diğer yerlerde bir arada yaşamayı öğrenmemiz gerekir…Yanlış hesaplama en büyük tehdittir ve böyle bir durum istemediğimiz durumlara sürüklenmemize neden olur.”
Çin Donanması büyüyor. ABD Deniz Kuvvetleri Komutanı, Çin ve ABD donanmaları arasında, gelecekte daha çok karşılıklı ilişkiye girmeyi arzu ediyor. 21’nci yüzyılda gücün el değiştireceği asıl askeri alan olan okyanusların kontrolü alanında Çin Donanması kuvvet yapısını her geçen gün geliştiriyor. Başta yeni silahlar, yeni nükleer balistik ve nükleer hücum denizaltıları ile uçak gemileri ve amfibi güç yeteneklerini geliştirmekle kalmıyor, harekat temposu ve harekat çapını da genişletiyor. Deniz Haydutluğu ile mücadele kapsamında 2008 yılından bu yana Aden Körfezi ve Arap Denizi’ndeler. 2011 yılından itibaren Akdeniz’de varlık gösterdiler ve Karadeniz’e çıkarak Rusya ile tatbikat yaptılar. Geçen Eylül ayı içinde Basra Körfezinde İran’a resmi ziyaret yapan iki Çin savaş gemisi aynı zamanda İran Donanması ile ortak tatbikat icra etti. Ancak tüm bu gelişmelerin yanında en önemlisi, Çin nükleer denizaltılarının son bir yıldır Hint Okyanusu’nda sürekli varlık göstermeye başlaması oldu. Bu bölgede jeopolitik etki yaratacak düzeyde varlık gösteren ev sahibi Hindistan dışında sadece iki deniz gücü vardı. ABD ve Fransa. Artık bu denkleme Çin de dahil oldu. Daha da öte yakın bir gelecekte Doğu Pasifik’te ve başta Bering Boğazı yaklaşma suları olmak üzere Arktik Okyanusu ile Antarktika’da da artan Çin deniz gücü faaliyet ve varlığına hazır olmamız gerekir.
Çevreleme ve Diyalog Birlikte. ABD ve yakın müttefikleri Pasifik Okyanusu ile Hint Okyanusunda bir yandan Çin’i çevrelemeye çabalarken, bir yandan da güven ve diyaloğu artırmak için karşılıklı ilişkilere giriyor. Bu durum Birinci Dünya Savaşı öncesi Almanya ile İngiltere arasındaki ilişkilere benziyor. 1897 yılında İngiltere’de Portsmouth Denizcilik Festivaline Alman, 1901 yılında Almanya Kiel’deki Denizcilik Haftasına İngiliz Savaş gemileri iştirak ediyor, iki ülke denizcileri beraber eğleniyor ve aralarındaki ticaret hacmi yeni rekorlar kırıyordu. Ancak, Almanya daha sonraları Kayzer II. Wilhelm ve Donanma Bakanı Amiral Von Tirpitz sayesinde büyük bir donanma kurmaya başlayınca, dengeler alt üst oldu. Almanya çok kısa sürede İngiltere’ye tehdit oluşturabilecek bir donanma yarattı. Öyle hızlı büyüdüler ki, 1905 yılında İngiliz ve Fransız donanmaları Alman İmparatorluk donanmasını dengelemek için rol paylaşımına gitmek zorunda kaldı. İngilizler Akdeniz’in sorumluluğunu Fransızlara, uzak Asya’daki çıkarlarının korunmasını Japonya’ya bırakarak, Alman Açık Deniz Donanması’nı anavatan sularına hapsetmek için kuvvet çoğunluğu ile Atlantik’e ağırlık verdiler. Kraliyet Birinci Deniz Lordu Oramiral Jack Fisher, o günlerde kendisine hızla büyüyen ve gelişen Alman Donanması hakkında bir soru soran bir gazeteciye şöyle cevap vermişti: “Kopenhaglaştırılmalıdır.”(İngiltere, Amiral Nelson döneminde 1801 ve 1807’de, Kopenhag Limanı’nda demir atmış tarafsız statüdeki Danimarka Donanması’na ön alıcı bir saldırıda bulunarak, yok etmişti.)
Savaş zamanı sanayi üretimi gerekir. ABD’li yüksek stratejistlerin büyüyen Çin Donanmasına karşı bir ‘Kopenhaglaştırma’ planı var mıdır bilemeyiz. Bugün için kimse aralarında dakikada 1 milyon dolarlık ticareti olan ABD ile Çin arasında bir savaş beklemiyor. Zira bu savaş her iki tarafa da çok büyük kayıplar verdirecek ve kazananı olmayacaktır. Ancak ortada bir gerçek var ki tartışmaya değer. Eğer bir savaş çıkarsa bu savaş Birinci Dünya Savaşının koşullarından farklı olacaktır. Almanya ve İngiltere, o dönemde kapitalist ekonomilerinin gücünü, sanayi üretiminden alıyordu. Dolayısı ile denizdeki gemi kayıplarını sanayi üretiminin gücü ile kapamaya çalışıyorlardı. Aynı durumu İkinci Dünya Savaşında ABD ve Japonya için de geçerliydi. Ancak şimdi durum farklı. ABD ekonomisi artık gücünü sanayi üretiminden almıyor. Çin ile topyekun bir savaşta kaybedilecek gemileri süratle yerine koyabilecek yetenekleri, gerek ucuz emek, gerekse sanayi üretiminin büyüklüğü ile bir savaş ekonomisini yürütmeye çok daha yakın olan Çin’den daha geri. ABD Deniz Kuvvetleri Komutanını Çin ile tangoya zorlayan nedenler arasında bu zafiyetin de yer aldığı bir gerçektir.
Cem Gürdeniz