Bir deniz kuvvetinin tarihi süreç içindeki yaşam süreci, ait olduğu devletin yaşam fonksiyonunun bir yansımasıdır. O devletin askeri gücü içindeki yeri ve ona verilen değer ise, hem devletin ve hem de deniz kuvvetinin geleceğinin en belirleyici göstergesidir. Osmanlı ona değer vermediği için çöktü. Türk Deniz Kuvvetleri, Osmanlı İmparatorluğu’nun mirası ve alt yapısı üzerine Mustafa Kemal önderliğinde çok büyük yokluklar ve zorluklar ile var edilmiş genç bir kuvvettir. Kurulduğundaki en önemli özelliği geçmiş baskınlar, yenilgiler, toprak, can ve onur kayıplarından ders çıkarmasını bilmiş olmasıdır.
Deniz Tarihini bilmek gerekir. Cumhuriyet Donanması, gücünü bilimden alan Kemalist ideoloji ve milli mücadele ruhu ile donanmış vatansever Türk denizcisinin elinde gelişerek, çok değil 86 yıl içinde yani kumpas davaların başlatıldığı 2009 yılına kadar dünyada örneği az görülür bir başarı tablosu sergilemiştir. Bu tabloyu görerek ve hissederek anlamak ve şu an erişilen noktayı tarihi süreç içinde yorumlayabilmek için deniz tarihimizi ve özellikle son 200 yılın deniz tarihini iyi bilmek gerekir.
17’nci yüzyıl sonrası denizlerde çöküş ve gerileme öyle gerekli ve süratli olmuştur ki bunun faturasını atalarımız çok ağır ödemiştir. Geçmişin tekrarı olmamalıdır. Bunun için tarih bilinci gerekir. Deniz tarihi bilincinin oluşumu için başta deniz subayları olmak üzere tüm denizcilerimizin şu soruyu sormaları gerekir. “Nereden nereye geldik ve nereye gidiyoruz?” Nereye geldiğimiz şu an yaşanandır. Ancak nereden geldiğimizi öğrenmek ve geleceğe rota çizmek için tarih bilinci gerekir. Onun için de okumak ve araştırmak gerekir.
Türk deniz tarihi bir ibretler geçididir. Deniz tarihi sürecimiz içinde o denli ilginç olaylar yaşanmıştır ki, sonuçları Osmanlı jeopolitiğini değiştirmiştir. Onaltıncı yüzyılda yelkene geç geçilmiş, bunun bedeli İnebahtı’da ödenmiştir. 600 yıllık devletin Donanmasına kumanda den 216 Kaptanı Derya ve Bahriye Nazırı içinde ancak 20-30 kadarının denizci olmasının bedeli sadece İnebahtı faciasında değil, Çeşme, Navarin ve Sinop baskınlarında da ağır ödenmiştir. Deniz gücü kurmanın olmazsa olmazı olan bilimden uzaklaşan ve matbaa başta olmak üzere endüstriyel medeniyet ürünlerini üretemeyen Osmanlı çökmeye mahkum olmuştur. Demire karşı kanla mücadele edilmiştir.
Eğer denizlerde güçlü olunsaydı Osmanlı İmparatorluğu duraksamaya ve gerilemeye başlar mıydı? Balkan harbinde Adriyatik ve Ege tamamen kaybedilir miydi? Eğer güçlü bir donanma olsaydı Birinci Dünya Harbinde istila donanması Gelibolu’ya gelebilir miydi?
En uzun barış. Cumhuriyet dönemi, Türklerin tarihinin en uzun barış dönemidir. Bu barış dönemini mümkün kılan etkenler içinde Türk Deniz Kuvvetleri çok önemli yere sahiptir. Bu dönem içinde açık denizlerde Türkiye’nin hayati çıkarlarını koruyabilmiş, 1974’te cumhuriyet tarihinin ilk deniz aşırı güç intikal harekâtına imza atarak Türk silahlı Kuvvetleri’nin Kıbrıs’a başarılı bir amfibi harekat yapmasının ana sorumluluğunu yerine getirmiştir. Kardak’ta durum üstünlüğü yaratarak 152 ada, adacık ve kayalık sorununu Yunanistan’ın en ciddi Ege sorunu haline getirmiştir. Yaşadığımız zor coğrafyanın politik konjonktürü içinde birçok krizde ganbot diplomasi aracı olarak kullanılan deniz kuvvetleri devletin gerektiğinde kadife, gerektiğinde demir yumruğu olmuş, kamuoyuna daima başarılar armağan etmiştir. Osmanlıdan devralınan donanma alt yapısının, yok denecek kadar azlığı göz önüne alınırsa, yarım asır içinde Kıbrıs’ta jeopolitiği değiştirmek ve sonradan Akdeniz’in sayılı donanmaları arasına girmek; dünya denizlerinde sancak dolaştırmak; MİLGEM gibi modern platformalar üretebilmek kolay elde edilebilecek başarılar değildir. 1923 yılında üniformalarımızda kullandığımız düğmelerin bile yurt dışından ithal edildiğini düşünürsek, nereden nereye gelindiği biraz daha anlaşılabilir. İşte bu gelişim, tarihsel bilinç içinde değerlendirilmelidir.
Kumpas Davalar Dönemi ve Deniz Tarih Bilinci. Deniz harp tarihimiz, denizcilik ve deniz gücümüzün tarih sahnesindeki tüm hesaplaşmalarının bir yansımasıdır. Türklerin medeniyet yarışındaki mücadelesinin bir muhasebesidir. Zaferlerin aynı zamanda mağlubiyetlerin; ileri görüşün aynı zamanda çağın gerisinde kalışın; reform ve akılcılığın aynı zamanda gerileme ve dogmanın örnekleriyle doludur. Bu örnekler çıkarılması gereken dersler olarak günümüze yansımakta ve bizlere rehberlik etmektedir. Üzerinden henüz çok az zaman geçmesine rağmen, kumpas davalar ders alınması ve asla tekrar ettirilmemesi gereken karanlık bir dönemdir. Bu dönemde karasal merkezli yüksek komutanlığın gölgesindeki Deniz Kuvvetleri liderliğinin çok ama çok büyük hataları olmuştur. Kimsenin şüphesi olmasın ki eğer bu süreç komuta yapısına değil de kuvvet yapısına yönelik bir saldırıyı içerseydi, bugün donamamızın yarısını kaybetmiştik. Liderlik maalesef ne tarihsel ne de savaşma bilincine sahip olabilmiş, donanmanın tüm kadrolarını emperyalizme köle bir avuç tetikçi üzerinden sahte yargıya teslim edebilmişlerdir. Sorumlu davranmamışlar, kuvveti savunamamışlardır. Bunun temel nedenleri ideoloji ile tarihsel bilinç eksikliği ve cesaretsizliktir. Gelecek nesiller ve özellikle geleceğin amiralleri, bu yaşananları iyi okumalı ve ders çıkarmalıdır. Bulunduğumuz coğrafyada güven ve huzur içinde yaşamanın olmazsa olmazı donanmadır. Geleceğin liderleri karşılaşacakları değişik çap ve kapsamdaki zorluk ve baskılara rağmen her durumda donanmaya sahip çıkma ve emperyalizme direnme sorumluluğunu yok sayamazlar ve devredemezler. Bunun için tarih bilincine ve Mustafa Kemal ideolojisine sahip olmaları gerekir. Zira ancak o durumda hangi limana gideceklerini bilebilirler. Yoksa akıntılar donanmayı rüzgar altı sahiline sürükler ki, sonuç karaya oturmak ve yok olmaktır.
Cem Gürdeniz