Haklarla ve özgürlüklerle insan yaşamının geçerli ve değerli kılındığı bilişim çağında, insanları dogmalarla hayal dünyasına mahkum etmenin son örneklerinden biri de FETÖ (Fethullahçı Terör Örgütü)’dür.
Hiç bir yarar ve kazanım sağlamayan bu dinci yapılanma, halkın inanç bağını kötüye kullanan en büyük sömürülerden biri ve insanlık tarihinin yüz karası olarak anımsanacaktır.
Tanrı ve Peygamber yerine koyulanların öncülük ettiği dinsel terör, bölücü terör ve sığınmacı hareketleriyle birlikte ülkemizin en önemli güvenlik sorun alanlarından biridir.
1950 yılından beri siyasi oluşumların gericiliğe prim verme politikası, ekonomik ve siyaset alanında başarısızlıklarının bir sonucu olup, bu politika tarikat ve cemaat benzeri yapılanmaların önünü açmıştır.
Oy kaygısıyla ödün vermeye başlayan bu davranışlar silsilesi etkinlik ve egemenliklerini sürdürmek, kaos ortamından ve sistemin zafiyetlerinden yararlanmak isteyen kötü yönetimlerin en alışık yöntemlerinden biridir.
Osmanlı Devleti’ni yıkıma götüren bağnazlık ve yobazlıkların, günümüzde müslüman çoğunluklu ülkelerde halkın üzerinde ne büyük travmalar yarattığı apaçık ortadır.
1970’li yıllardan beri ülkemizin çok önemli kurumlarında gizlice teşkilatlanan FETÖ’nün amacı, cumhuriyetin temel değerlerini ve kurumsal hafızasını yok edecek şekilde siyasal islam rehberliğinde dinci ve faşizan bir rejim inşa etme arzusudur.
İnsanlığa hizmet hareketiyle yola çıkan, dinler arası diyalog ve eğitim gibi alanlarda kendini maskeleyerek hoşgörü dilini kullanan bu örgüt, ülkemizde az kalsın kardeş kavgasına bile neden olabilecekti.
Tehditin boyutunun ne denli büyük olduğunu algılayamayan sorumluluk makamında bulunan egemen güçlerin gaflet ve dalalet içinde bulunmasının azımsanmayacak derecede rolü vardır.
Bugün olduğu gibi gelecekte de her daim lanetle anımsanacak olan milli iradeyi hiçe sayan bu örgütün darbe girişimi, halkımızın sağduyusu ile kısa sürede bertaraf edilmiş, demokrasinin bir kez daha kesintiye uğraması engellenmiştir.
Hükümetlerin yasal bir parçası olmadan devlet içerisinde PDY (Paralel Devlet Yapılanması) oluşturan bu örgütün, sistematik bir kararlılıkla uygulamaya konmuş bir planlamayla devleti ele geçirmeyi hedeflemesi artık bilinmektedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi FETÖ/PDY Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu’nun, işlevini pek de yerine getiremediği ve amacına ulaşamadığı gibi kadük olduğu bir gerçektir.
Genel bir kanaat oluşamadığından, söz konusu yapının yurt içi ve yurt dışı aktörlerinin kamuoyunu net aydınlatacak şekilde ortaya konamadığı gerçeğiyle de yüz yüzeyiz.
Deşifre edilmemiş mensuplarına sürdürülmekte olan operasyonlarda gözaltına alınanların sayısı ve nitelikleri, tehlikenin küresel bir boyut kazandığının nihai bir göstergesidir.
Batı’nın bir parçası durumunda olan ülkemizin yaşamış olduğu 15 Temmuz’a uluslararası toplumun göstermiş olduğu duyarsızlık, Türkiye’nin uluslararası ilişkilerini sorgular hale getirmiştir.
İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya katılım sürecinde Türkiye ile imzalamış olduğu Mutabakat Muhtırası (MOU)’nda PYD/YPG/PKK gibi bölücü terör örgütlerinin yanısıra FETÖ’ye yer verilmesi azıcık da olsa olumlu karşılanmalıdır.
Seçim eğilimine girildiği bu günlerde, beklenen en büyük tehlike FETÖ’ye yönelik operasyonların kesintiye uğrayabileceği endişesidir. Böyle bir durum, uyuyan hücreleri harekete geçirebileceği gibi yurt dışı işbirliklikçilerini de cesaretlendirecektir.
Şer şebekesiyle bağlantılı olanların Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne yapacakları en büyük hizmet, FETÖ’nün tüm yönleriyle oluşumu ve yapılanmasına ilişkin doğru bilgiyi net bir şekilde ifade etmeleridir ki, kamuoyunun beklentisi bu yöndedir.
Ayrıca; FETÖ’nün yargı erkini kullanarak kamuoyunda siyasi olarak bilinen, vicdanları yaralayan ve büyük mağduriyetlere yol açan tüm davalar berhava edilmelidir.
Sosyo-ekonomik, sosyo-politik ve sosyo-psikolojik öğeleri içinde barındıran bu örgütün yapısı ile eylem ve söylemlerinin neden-sonuç ilişkili analiz edilerek, gelecek nesillere aktarılması oldukça önemlidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, yeri geldiğinde dış mihraklarca kullanılan ve kendisini maskeleyen bu tip yapılara karşı partiler üstü bir yol haritası oluşturmalıdır.
Son sözse; “Türk Ulusu 15 Temmuz’un ne anlam içerdiğini anlamalıdır ki, ülke demokrasisini çağdaşlaştırmak için akıl, ahlak, hukuk ve bilim temelinde mücadelesini sürdürebilsin…”
İsmet Hergünşen