Her ABD Başkanı değişikliğinde bir taraftan Türk kamuoyunun öte yandan Türk hariciyesinin eteklerinde zil çalar.
Sabah kalkar Amerika, akşam yatarız Amerika…
Bir de, Atlantik ötesinden gelen gaz verici açıklamalar…
Türkiye dostumuz, müttefikimiz, canımız ciğerimiz…
Daha iki ülkenin yapacağı çok şey var, dendi mi? Yelkenleri mayna eder, akan suları durdururuz.
Bir bakarız ki, sözde kelimesi de rafa kaldırılmıştır.
Bir memnun bir mutlu oluruz ki, sormayın gitsin.
Kendimizi bir an için Amerikan rüyasının ortasında bulur, “In God We Trust” yazılı dolarlar içerisinde yüzmeye başlarız.
Alan razı, veren razı hale gelmiştir, toplantı öncesinde estirilen hava yüzünden…
Basın ve kameralar önünde verilen pozlar, tokalaşmalar, zorlamayla da olsa dağıtılan gülücükler ve nihayetinde 20-25 dakikaya sığdırılan görüşmeler…
Hele bir de gazete manşetleri vardır ki,karelere bile sığmayan fotoğraflar yüzünden ömre bedel…
Son moda da, televizyonlar…
Ekranlara çıkartılan “masal masal matitas, kalaylandı bakır tas” diyen kelli felli insanlar…
Türk Amerikan ilişkilerini gelinen nokta itibariyle, gündeme düşen görüntüler üzerinden başlarız analiz etmeye…
Bak nasıl oturmuşlar, kollarını kavuşturmuşlar, biri ayakta diğeri kanapede, öteki beriki masa üzerinde veya yanında…
“Bir elinde ayna bir elinde dünya”gibisinden sallar durur geyik yaparız, bir de yetmez zafer nidaları atarız.
Esasen; “düşmüşüzdür çukura çıkamaz, pırpır eder uçamaz”durumundayızdır.
Görüşmelerin yeri de artık kıymeti harbiyesini kaybetmiştir.
Geçmişte Beyaz Saray oval ofis ya da ötesinde baş başa görüşmelerde krallar, kraliçeler gibi ağırlanır sırtımız sıvazlanırken, şimdilerde gözümüz zirvelerde…
Bir kaç poz verilsin, kamuoyu rahatlasın ha bir de döviz düşsün diye.
Ya G-20ya NATO olmuş, hiç önemli değil amma velakin Atlantik ötesiyle görüşülsün.
Yarım asırı aşkın süredir Türk Amerikan ilişkileri kazan kazan ile başlar, armudu Amerikalı yerken, değil sapı çöpü bile kalmaz biz Türklere…
Görüşme biter, zaman içinde biz de takke, Coni de kipa düşer.
Gerçeğin ta kendisiyle, özellikle de Türk tarafı yüzleşir mi? Bilinmez…
Sonrasında Amerikan tarafındandizi dizi açıklamalar vehizaya getirmek için başlar genesaldırılar…
Bir bakarız; gece yarısı USS Saratoga tarafından Muavenet muhribimize atılan iki mermi, kamuoyunda çuval hadisesi olarak bilinen Süleymaniye baskını, teröristlerle gündeme düşen poz poz görüntüler…
Rahip krizini fırsata çeviren döviz cephesi ve finans kuruluşlarının peş peşe not indirimleri…
Gönderilen mektuplar, atılan twitler, üstü örtülü ambargolar, ardı arkası kesilmeyen yaptırımlar ve nihayetinde tarihlerindeki kirli ellerini temizlemek için uydurulmuş sözde yalanlar…
Emperyalizmi durdurmak ve tatmin etmek ne mümkün…
Gösterir yüzünü bu kez de sınırlarımız ötesinde…
Yeni devletçikler kurma isteği, terör örgütleri ile işbirliği ve komşumuz ülkelerde onlarca üs, sayısız asker, ağır silahlar ve depolanan akıllı muhimmatlar…
Kime? Zahiride Rusya ve İran varsa, NATO müttefikini niye ötekileştirircesine?
Ülkemiz aleyhine ne kadar ittifak ve oluşum varsa, hem söylemleri hem de eylemleriyle Amerika başat olarak gene orada…
Silahsızlandırılmış ve tartışmalı adalarda bayrak gösterme, Doğu Akdeniz forumuna katılma, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni delme girişimleri…
Haddizatında parasını verip alamadığımızF-35’ler ve daha niceleri…
Biter mi?…Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavarın beklentisi…
Unutmak mı daha kolay, hatırlamak mı?
Unutulmuştur; Kore’de ABD Ordusu’nu imhadan kurtaran Türk Ordusu, komünizm kandırmacasına karşı SSCB ve Varşova Paktı’na verilen cephe görevi ve Soğuk Savaş’ta NATO, ABD’ye tahsis edilen stratejik değerde askeri üsler…
Hatırlanan mı!.. 1 Mart tezkeresi…
Amerika için yeterli midir? Onca yapılanlar!..
Bekleyelim ve görelim; NATO zirvesinin arkasından daha neler geleceğini…
Marshall Planı çerçevesinde Türkiye’ye yapılan yardım 137 milyon dolarmış, ödeyelim diyetini faizi deher neyse…
Yeter ki; ABD evine dönsün, bizden uzak dursun Bideni de, gelecek olanı da…
İSMET HERGÜNŞEN