Suriye düğümünü kim çözer?

Suriye’de birçok güçleri çatışma ortamına sokan rekabet alanında savaşın uzaması, Türkiye’nin ekonomik ve demografik kırılganlığına yol açtı.

RF (Rusya Fedarasyonu) ile ABD’den farklı öncelikleri olan ve siyasi açıdan üstünlük kazanmak isteyen Türkiye, hava sahasını ihlal eden Rus savaş uçağını bile düşürmüştü.

Kendine güven de olsa, düşüncesizlikten de olsa nükleer güce sahip olan bir devletle çatışmaya girme riskini göze almak, bir bölgesel savaşın patlak verme olasılığına işaret etmişti.

RF ile rejim ve isyancılar konusunda uzlaşmaz farklılıkları hala devam ediyor. Nitekim Soçi’de yapılan son zirvede, Rus tarafı Türk tarafına rejimle işbirliği yapılmasına yönelik tavrını bir kez daha ortaya koydu.

NATO müttefiki ABD ile Suriye’deki amaç ve araçlar arasındaki derin görüş ayrılıkları da, artık gün ışığında.

ABD yetkililerin gizlemeye bile gerek duymadıkları, kendilerinin de terörist olarak kabul ettiği PKK’nın uzantısı PYD/YPG ile operatif ve taktik sahadaki işbirliği, artık başka bir boyuta taşınmış vaziyette.

IŞİD merkezli politikalarıyla ABD askeri varlığını ve siyasi güvenini kazanan PYD/YPG büyük toprak kazanımları sağlarken, oldukça da güçlendi.

Bu yakınlaşma, hem isyancılar hem de Türkiye açısından en istenmeyen durumu yarattı.

ABD’nin mücadelesi görünürde IŞİD olsa da, denize çıkışı olan Irak’taki benzeri bir devletçiği Suriye’de de kurdurarak, kendine müzahir İsrail ve Ermenistan ile enerji kaynaklarını kontrol altında tutma isteğidir.

Türkiye’nin beklentisi; Ortadoğu’nun gerçekleriyle örtüşmeyen Baasçı rejimler ve monarşilerin yıkılarak, yerlerine müslüman kitleleri içeren hükümetlerin iş başına geçeceği yönündeydi.

Ayrıca; bölgedeki gelişmeleri Suudi-İran rekabetine dayandırması da başka bir yanlışıydı.

İsyana para ve silah sağlayan bölge ülkelerinin aksine muhaliflere kucak açan Türkiye, kendisine yakın düşen ortaklar aradı ve onları güçlendirmeye çalıştı.

Türkiye’nin stratejisi; isyancıları güçlendirerek rejim üzerinde baskı kurmak ve sınır bölgeleri üzerinde güvenli bölgeler kurmak üzerine yoğunlaşmıştı.

Arap Baharı’nın ilk isyan döneminde Ankara, Şam rejimine küçük çaplı refomlar yapılmasını önermişse de, ABD dümen suyunda keskin bir politika değişikliği, Suriye’deki çıkarlarına büyük zararlar verdi.

Krizi yönetmekteki bölgesel ve uluslararası ortama dair hesaplama hataları sonucunda gelinen durum;

  • Beşşar Esad gitmemiş
  • Adana mutabakatı varken RF’le Soçi ve ABD’le Ankara mutabakatları imzalanmış
  • Kaos ortamından kaçan milyonlarca 1Suriyeli Türkiye’ye sığınmış
  • Neredeyse ülkenin yarısı ABD destekli PKK/PYD/YPG kontrolune geçmiş
  • Suriye Kuzeyi’nde terör örgütü mensuplarına meşru müdafaa kapsamında askeri operasyonlar yapılmış
  • Muhaliflere alan yaratılmaya çalışılmıştır.

Vize muafiyeti çerçevesinde AB ile imzalanan Geri Kabul Anlaşmaları ve hayata geçirilen Ortak Göç Eylem Planları da Türkiye’nin elini kolunu hepten bağlamıştır.

ABD ve RF’nin yanı sıra AB ve İran’ın yeni operasyonlara sıcak bakmaması, Türkiye’nin seçeneklerine kısıtlamalar getirse de, nihayetinde Türkiye bir sınır devletidir.

Kendi iç meseleleriyle bağlantılı gördüğü etnik yakınlıklar, zaman içerisinde Türkiye’nin yaklaşımlarında değişikliklere gitmesine neden oluşturmuştur.

Karar süreçlerini etkileyen yeni oluşumlar ne olursa olsun, Türkiye halihazırda en önemli dış ve muhalefet yanlısı bir aktör konumundadır.

Suriye’de kalıcı barış ve istikrarın sağlanması için yapılması gereken;

  • Her iki ülke diyaloğu stratejik düzeylere taşımalı
  • Adana Mutabakatı şartlarına dönülmelidir.

Ayrıca Şam rejimi, Cenevre Barış Görüşmeleri’nde üniter yapının korunması zemininde sağduyulu argümanlar yaratılmasına olanak sağlamalıdır.

Son sözse; Beşşar Esad’a…

Tarihe Otokrat bir lider olarak mı? Demokrat bir lider olarak mı? geçmek istiyor, artık karar vermeli…”

İsmet Hergünşen

1Milli Savunma Bakanı: 9 milyon Suriyeli’nin ihtiyaçlarını karşılıyoruz.

https://www.veryansintv.com/stratejik-derinlikten-siginmaci-acmazina/