Hiç gitmedin ki…

Yine bir 10 Kasım…

Aradan geçen 84 yılda, her gün daha da büyüyen hüzün, matem ve acı…

Büyük ATAMIZA duyduğumuz anlatılmaz sevgi, saygı, hayranlık, minnet ve koskocaman bir özlem…

Dünya tarihinde, hiçbir lider bu kadar sevilmedi ve hiçbir liderin ölümü bu denli ölümsüz olmadı…

Millet olarak dilimizde slogan oldu:

Dön gel, biraz da cennet özlesin seni ATAM”

“Atatürk uluslararası anlayış, iş birliği, barış yolunda çaba göstermiş üstün kişi, olağanüstü devrimler gerçekleştirmiş bir devrimci, emperyalizm ve yayılmacılığa karşı savaşan ilk önder.

İnsan haklarına saygılı, dünya barışının öncüsü, yaşamı boyunca insanlar arasında renk, dil, din, ırk ayrımı gözetmeyen, eşi olmayan devlet adamı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusudur.”

UNESCO, Atatürk’ü böyle tanımlıyordu.

Bir Türk olarak ne büyük ve ne haklı bir gurur. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü tarafından böyle anlamlandırılan bir liderin evlatları olmak…

ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt Atatürk’ün ardından; “Benim üzüntüm, Atatürk ile tanışmak hususundaki şiddetli arzumun gerçekleşmesine artık imkan kalmamış olmasıdır.” demiştir.

Biz Türk ulusu olarak, onu hiç görmesek onu hiç tanımasak da, ölümsüz bir sevda ile bağlıyız, ATAMIZA

Kendi sözleriyle bunu bize ifade etmiştir, zaten:

“Beni görmek, görmek değildir yüzümü…

Benim fikirlerimi anlıyor ve benimsiyor iseniz kafidir.”

Fikirlerin, devrimlerin, ilkelerin bize her zaman ışık tuttu ve sonsuza kadar da tutacaktır, ATAM.

“İki Mustafa Kemal vardır; biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal…

İkinci Mustafa Kemal ise; onu ben kelimesiyle ifade edemem. O ben değil bizdir. O aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim bu milletin özlemini çektiği şeylerin temini içindir. İşte o Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz.”,

diyecek kadar da mütevazi ve her şeyi milleti ile yaşayan bir liderdir.

Bu denli tevazunun altında yatan gerçek ise, eskilerin tabiri ile “boş başak dik, dolu başak eğri durur” ifadesinde saklıdır..

Ulu önderimiz cephede bile kitap okuyacak kadar kitap tutkunudur. 57 yıllık yaşamına 3997 kitap okumayı ve 9 kitap yazmayı sığdırmıştır.

Yabancı dil öğrenmeye de ayrı önem vermiştir. Çok iyi derecede Fransızca ve yeterli derecede Almanca bilen Atatürk, Rumca ve Bulgarca’ya aşinadır.

Folklor ve dans etmeyi çok iyi bilir, yüzer, at biner, çok şık ve çok iyi giyinir.

Olağanüstü bir komutan ve bir devlet siyaset insanı olması yanında, onu dünya tarihinde bu denli önemli ve ayrıcalıklı kılan da, bu entellektüel ve insancıl kişiliğidir.

“Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir” diyerek de, tarihin en büyük mucizesi ve eseri Türkiye Cumhuriyeti’ni, Türk Gençliği’ne emanet etmiştir.

Atatürk’ü anlamanın, algılamanın, uygulamanın yolu mu!..

Andımız da, Gençliğe Hitabe de, Nutuk ve daha nice eşsiz eserlerindedir.

Adına şiirler ve kitaplar yazılan, marşlar ve şarkılar bestelenen ATAM, senin ifadenle; “naçiz vücudun elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.”

Son sözse; hüznünü bize unutturacak yegane kuvvet, onun eserlerini ve davasını korumak ve yükseltmektir.

İsmet Hergünşey