Kimilerinin hoşuna gitse de gitmese de ABD Başkanı Donald Trump’ın ikinci dönemi, uluslararası siyaset açısından dengeleri altüst ediyor.
Kendine has üslubu, tavrı ve ideolojisiyle ABD derin siyasetinden ayrışma izlenimi veren; uluslararası ilişkilerde diplomatik teamülleri zorlamayı ve şaşırtmayı sürdürüyor.
79 yaşındaki bu adamın aldığı her karar sonuç odaklı ve dünyayı son yıllarda tanık olmadığımız bir havaya sokmuş durumda.
Pek çok Amerikalı politikacının kullandığı, MAGA (Make America Great Again) yazılı şapkasıyla da “Önce Amerika” diyerek ülke içinde ve dışında gerekli algıyı yaratmaktan geri durmuyor.
Sınırsız ve beklenmedik inisiyatif kullanan bu ruh halinden, sanırım dünyada etkilenmeyen hiçbir lider yoktur.
Kongrede, mensubu olduğu Cumhuriyetçi Parti ile sağladığı çoğunluk sayesinde daha radikal kararlar alacağı kuvvetle muhtemeldir.
Gelişiyle birlikte gerginliklerin artabileceği ve nükleer silahların yayılmasına yol açabileceği öngörülse de henüz böyle bir durum yaşanmadı.
Ticaret Savaşı’nda asıl hedef Çin olmasına rağmen, müttefiklerine dahi kısıtlamalar ve gümrük vergileri getirdiğini gördük.
Korumacılık Kalkanı ve Orta Doğu ülkelerine yaptığı ziyaretten ABD Hazinesi’ni doldururken, gerçeklikten uzak tarifelerle dünya ekonomisini sarsmaya devam ediyor.
Suriye politikasında SDG görünümlü PKK/KCK-PYD/YPG’ye dümen kıran ABD, henüz tam uygulamaya geçilmese de yaptırımların kaldırıldığını ifade etti.
Filistinsiz bir Gazze planıyla dünyanın öfkesini üzerine çeken, soykırım gerçeği gözler önündeyken İsrail Başbakanı’nı siyaseten ve sahada destekleme ısrarını sürdürüyor.
Öyle ileriye gitti ki, savaş imkân ve kabiliyetleri açısından muamma görülen İran’ın nükleer tesisleri ve Yemen’i vurmaktan kaçınmadı.
NATO Liderler Zirvesi’nde, Türkiye dâhil bazı AB ülkelerini zorlayacak olsa da savunma harcamalarının Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın yüzde 5’i olarak belirlenmesi fikrini, İspanya hariç kabul ettirdi.
Bu sonuç üzerine NATO Genel Sekreteri’nin gururunu okşadığını ekleyelim.
Son olarak, Azerbaycan ve Ermenistan arasında imzalanan Barış Deklarasyonu basın toplantısında ortaya koyduğu profil ve özgüven, “Benim olduğum yerde barış ve istikrar vardır” havasındaydı.
30 yıllık savaşı bitiren deklarasyona imza atan liderlerin, kendisini Nobel Barış Ödülü’ne aday göstereceklerini ifade eden açıklamaları ise, denilebilir ki, ABD lideri için altın vuruştu.
Azerbaycan’a yönelik askeri yaptırımları kaldırdığını açıklayan Trump, Zengezur Koridoru’nun sadece Ermenistan’dan geçen kısmının adının ¨Uluslararası Barış ve Refah için Trump Rotası¨ olacağını ve bundan onur duyduğunu açıkladı.
AB’nin içinde yer alacak bir Türkiye’nin, Batı’nın Orta Asya’ya erişiminde stratejik öneme sahip Zengezur Koridoru, Ermenistan ile sınırların açılmasının ön koşullarından biri olmalıdır.
Trump’ın, Rusya Federasyonu Lideri Vladimir Putin ile her iki ülke için sembolik anlam taşıyan Alaska’da yapacağı görüşmenin, beklenilenin aksine, iletişim kanallarını daha öteye taşıyacaktır.
Zaten ABD liderinin ilk kazandığı seçimlerde Putin’in rolü kabul edilmese de çokça yazılıp çizilmemiş miydi?
Görüşmenin ana maddesi olan Ukrayna açısından, biraz acı olsa da savaşın durmasının tek çözümü Rusya Federasyonu’nun Kırım dâhil kontrol ettiği topraklardan çekilmemesi gibi görünüyor.
Olasılıklar dâhilinde, ilerleyen zamanlarda Ukrayna’nın toprak kaybı karşılığında NATO’ya alınması söz konusudur.
Dış politikada istediği gibi hareket eden ABD lideri, ülke içinde ise FED Başkanı’nı henüz aşamazken, Oslo’daki Nobel Komitesi’nden vize alabilecek midir?
Son sözse: “Trump’lı önümüzdeki günler istikrar mı getirecek, kargaşa mı?”
İsmet Hergünşen