Türk Yunan gerilimi önlenebilir mi?

ABD’de yayınlanan Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi ile ilişkili The National Herald Gazetesinde 3 Ekim 2022 tarihinde ABD’nin eski Katar Büyükelçisi ve Kudüs Rum Ortodoks Patrikliği ABD Temsilcisi Patrick Theoros ‘’Putin Erdoğan’ı Savaşa mı İtiyor?’’ başlıklı bir yazı kaleme almış. Bu makale haber olarak medyamızda da yer aldı.  ABD diplomatlarının niteliği! hakkında çok net fikir veren yazıda Theoros, Türk-Yunan savaşının NATO içinde ciddi çatlaklara sebep olacağından Putin tarafından teşvik edildiğini iddia ediyor. Makale başından sonuna kadar Türkiye Rusya yakınlaşmasını eleştirirken, akla ziyan bir şekilde ABD’nin Yunanistan’daki jeopolitik hamlelerine hiç değinmiyor. Bu makaleye çok uzun bir yazı ile cevap verilebilir ancak Yunan asıllı diplomatın önyargılarını değiştirmek mümkün değil.

RUS PETROLÜNÜ YUNAN GEMİLERİ TAŞIYOR

Rusya, tüm yaptırımlara rağmen ithalat ve ihracatının %60’ını Türk Boğazları ve Ege Denizi üzerinden yapıyor. Rus petrolünü taşıyan çoğu Yunan sahipli (kolay bayraklı veya Yunan bayraklı) 10 üzerinde tanker, günde 2 milyon varil civarındaki petrolü dünya pazarlarına taşıyor. Bu diplomata sormak lazım. Ege Denizinde çıkacak bir savaşta Ege Denizi Savaş bölgesi ilan edilip, deniz ulaştırması kesintiye uğradığında bundan en çok kim etkilenir? Diğer yandan Türk Boğazlarında Türkiye’nin savaşan taraf olma hali (Madde 5) uygulanacağından Ege’de batma veya hasar görme riskini göze alarak belirlenecek koridordan Çanakkale boğaz ağzına kadar gelen Rusya dahil tarafsız gemiler sadece gündüz geçmek zorunda kalacaklar. O halde Ege’de kısa veya uzun olacak bir savaştan menfi yönde en çok etkilenecek devlet Rusya ve Karadeniz kıyıdaşları  olacakken, Ege’de Türk Yunan savaşını Putin teşvik ediyor demek akılla ve mantıkla izah edilebilir değil. Bunu görmeden Türkiye’ye günümüzde şeytanlaştırılan Rusya ve Putin üzerinden dolaylı baskı yapmak aklımızla alay etmekle eş değerdir.

ABD DİPLOMASİSİ TAMAMEN YANLI

Benzer bir örnek 29 Eylül 2022 tarihinde yaşandı. ABD Dışişleri Sözcüsü Ned Price, Yunanistan’ın ABD kaynaklı zırhlı araçları Gayri Askeri Statüye sahip Sisam ve Midilli adalarına çıkarmasına yönelik olarak Türkiye’nin ABD’ye yönelttiği protesto ile ilgili soruları yanıtlarken, Yunanistan ile Türkiye’ye Amerikan silahlarının kullanım koşulları konusunda çifte standart uyguladıklarını kabul ederek bu konuda ABD çıkarlarının esas alındığı savunmasını yaptı. ABD’nin en büyük sorunu budur. Pax Britannica dönemindeki İngiliz diplomasinin kurnazlığına ve detaycılığına sahip değiller. Kaba ve herkesi akıldan uzak yerine koyarak fikir üretiyorlar.

ABD’NİN YUNANİSTAN HAMLESİ

ABD, Yunanistan’ı 51. Eyaletine dönüştürdü. 1990 yılında yenilenen ABD – Yunanistan Karşılıklı Savunma İşbirliği Anlaşması 14 Ekim 2021 tarihinde tekrar yenilenerek ABD lehine süresiz olarak değiştirildi. Bu anlaşma ile Atina, 9 üssünü tamamen ABD kullanımına açtı. Girit’teki Suda’nın yanısıra Dedeağaç limanının ABD deniz üssüne dönüştürülmesine izin verdi. Bu satırlar yazılırken (6 Ekim 2022) Amerikan uçak gemisi USS George W. Bush Suda limanında ziyarete başladı. Yunan medyası bu ziyaretin haberini sanki Pericles mezarından çıkıp Yunanlıları kutlamaya gelmiş gibi coşku ile verdi. 23 Mart 2021’deki USS Eisonhower uçak gemisinin Suda ziyaretinde de Başbakan Mitsotakis gemide ağırlanmış ve kendi gemisindeymiş gibi özgüven içinde habercilere poz vermiş, emperyalizme teslimiyetin resmini kayıtlara geçirmişti.  Bu güvenle Libya ile Türkiye iş birliği denize yansırsa silah kullanmaya hazırız diyebiliyor. Yani Libya’nın ilan ettiği deniz yetki alanı benimdir ve burayı silahla korumaya hazırım diyor. O zaman biz de GKRY’nin yaptığı sondaj eylemleri ile Türkiye ve KKTC’nin çıkarlarını göz ardı ettiği her eylem için savaşa hazırız diyelim. Diğer yandan Dedeağaç üzerinden tatbikat görüntüsü altında binlerce araç ve silahın 1000 km ötedeki Ukrayna’ya Bulgaristan-Romanya kara yollarını kullanarak erişimi sağlandı. Yunan medyasına geçen hafta içinde Balistik Füze Savunma Sistemine (ABM) sahip Arleigh Burke (Flight III) sınıfı 4 muhribin Dedeağaç’a konuşlandırılacağı haberleri sızdırıldı.

ABD’NİN GKRY HAMLESİ

Aynı günlerde Güney Kıbrıs Rumlarına ABD tarafından uygulanan silah ambargosu tamamen kaldırıldı. Rum askerlerine adada ve ABD’de askeri eğitim verme kararı aldı. Bugünlerde ayrıca GKRY ile adada üslenme için görüşmeler yapılıyor. Egemen İngiliz üslerini zaten kullanan ABD, belli ki cephane ve akaryakıt stoklamak için yeni depolar ve kolaylıklar inşa etmeyi planlıyor. (Biz de hala ‘’1959-1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Kurucu ve Güvenlik Anlaşmaları yürürlükte, bu anlaşmalara göre üs kurarsak hukuksuzluk etmiş oluruz’’ demeye devam ediyoruz.) Bu depolara gelecek silahların ABD’den çok gerektiğinde Rumlara aktarılacağını hatırlatmak isterim. Yarın GKRY, KKTC’ye herhangi bir kumpasla ani bir saldırıda bulunursa, ABD/AB tarafından verilecek istihbarat ve saldırı silahlarını kullanabilir. Ukrayna modelinden Türkiye ders çıkarmalıdır.

ABD İÇİN EGE YUNAN GÖLÜDÜR

Yine aynı günlerde yeminli Türk düşmanı Küba asıllı Yunan aşığı New York Senatörü Bob Menendez, Seville Haritası önünde poz vererek “Açık konuşalım, bu deniz alanlarına “itiraz eden” tek ülke Türkiye’dir. Bu alanlar Yunanistan’ındır, ABD Dışişleri Bakanlığı, bu alanlardaki gerilimden sadece Türkiye’nin sorumlu olduğunu net olarak açıklamalıdır” diye konuşabiliyordu. Öyle bir konjonktürde yaşıyoruz ki, ABD Başkanı kendisini Bidenopoulos olarak tanımlarken, Amerikan Dışişleri Bakanı Blinken, Türk Yunan sorunları ne zaman gündeme gelse Yunan Dışişleri ağzı ile konuşmaktan asla kaçınmıyor ve  ‘’Gayri Askeri Statüdeki Adaların egemenliğini tartışmaya bile açmayız’’ diyebiliyor. Ortada bu kadar açık Türk düşmanlığı ve Yunan/Rum destekçiliği varken kalkıp Putin, NATO dağılsın diye Türk- Yunan savaşı istiyor demek akla ziyan bir durumdur.

ABD İÇİN ASYA BALKANLAŞTIRILMALIDIR

ABD’nin Avrupa, Asya, Akdeniz, Karadeniz ve Ege jeopolitik oyun planlarını bu köşede defaten yazdım. Amaç NATO ve AB üzerinden Avrupa yarımadasını tamamen kendine bağımlı hale getirirken, Asya’yı parçalı ve karmaşık yani Balkanlaştırılmış bir yapıda tutmaktır. Avrupa bu tuzağa düşmüştür. Türkiye henüz düşmemiştir. Zira kuzeyindeki Rusya ile aynı kıtaları, denizi ve aynı bölgeyi paylaşmaktadır. Türkiye Rusya ile düşmanlaşarak ve hatta savaşa zorlanarak sadece ABD’nin ve emperyalizmin jeopolitiğine hizmet eder. Diğer yandan artık gün gibi açık gerçek bu coğrafyada ABD’nin jeopolitik çıkarları ile Türkiye’nin çıkarlarının örtüşmediğidir. Nasıl ki Birinci Dünya Savaşında İngiltere önderliğindeki emperyalizmin ve müttefiki olmasına rağmen Almanya’nın amacı Osmanlı topraklarının paylaşımı ve sömürülmesi ise, bugün de ABD ve AB’nin ortak amacı Türkiye’nin güneyinde kukla Kürt devleti kurmak; Kıbrıs’tan Türk’ü çıkarmak, Mavi Vatan’dan Türkiye’yi dışlayarak geniş deniz alanlarını Yunan ve Rum’a dolayısı ile ABD/AB firmalarının sömürüsüne bırakmaktır.

AB TUZAĞA DÜŞMÜŞTÜR

Avrupa Birliği, Ukrayna krizi üzerinden ABD jeopolitiğinin piyonu olmayı kabullenmiştir. Bir nevi tuzağa düşürülmüştür. ABD silah firmaları (MIC-Askeri Endüstriyel Kompleks) AB ülkeleri ve Ukrayna’ya silah yetiştirmeye ve devasa kazançlar elde etmeye devam ederken, Amerikan Kaya Gazı şirketleri ile Yunan LNG gemi firmaları tarihlerinin en büyük kazanç patlamasını yaşamaktadır. ABD’nin ekonomik canlanmaya ihtiyacı vardır. Bu da ancak savaşlar ve enerji piyasaları üzerinden hızlandırılabilir. Bu kazancın tam aksine Avrupa halkı her dakika fakirleşmektedir. AB vatandaşlarının gaz ve elektrik faturaları bir yıl içinde 10 kat artmıştır. Küçük firmalar, fabrikalar, işyerleri, restoranlar, oteller kapanmaktadır. AB ülkelerinde enflasyon her ay artmaktadır. Avrupa İkinci Dünya Savaşı sonrası en zor kışa girmektedir. Diğer yandan Afrika’da nüfus hızla artmakta, savaş, kıtlık ve kuraklık kitleleri göçe zorlamakta, fakir güneyden Avrupa’ya kitlesel göç kapıda patlamaya hazır beklemektedir. Avrupa kendi geleceği için asıl uğraşması ve önlem alması gereken Afrika’ya yatırım üzerinden göç hareketlerini durdurmak yerine ABD jeopolitik çıkarları için Rusya ile düşmanlaşmaya, sosyal ve ekonomik gücünü bu yönde kullanmaya devam etmektedir.

YUNANİSTAN VE GKRY, ABD’NİN JEOPOLİTİK ARACIDIR

AB üyesi iki komşumuz Yunanistan ve GKRY bu tuzağa düşmüştür. 2060 yılına kadar dış ve iç borç stoklarını ödeyemeyen Yunanistan, ABD’nin bir kukla devleti olarak Rusya ile düşman konuma getirilmiştir. Gerçekte iki ülke Türkiye’nin Rusya’ya uygulanan yaptırımlara katılmayışına ve Rusya ile yakınlaşma içinde olmasına tepki olarak ABD tarafından üzerimize salınmıştır. ABD jeopolitik oyunu kurarken ve oynarken bir filin cam dükkanına girmesi gibi hareket eder. Temel hedef Rusya topraklarının Balkanlaştırılması, Çin’in denize çıkışının ne pahasına olursa olsun önlenmesidir. Rusya’nın 1999 sonrası Adriyatik Denizi; 2004 sonrası Baltık Denizinden uzaklaştırılması sağlanmıştır. Geriye Karadeniz kalmıştır. Ukrayna krizinin ve 2008 Gürcistan denemesinin ana nedenlerinden birisi budur. Karadeniz’de Türkiye’den gerçekleşmesi mümkün olmayan talebi vardır. Rusya ile düşmanlaşması; Boğazları Rusya’ya kapaması ve gerekirse Rusya ile savaşması.

YENİ DÜZEN KURULURKEN TÜRKİYE SAĞLAM DURMALIDIR

1945 sonrası yeni küresel hegemon ABD için Türkiye çok stratejik ve vaz geçilmez idi. Amerikan Genelkurmay’ının 15 Ağustos 1946 tarihli ‘’Griddle Planı’’ ve sonrasındaki değerlendirmelere göre Sovyetlerin Türkiye’yi boğazlar için işgal planı olmadığı Amerikan ve İngiliz istihbarat raporlarında belirlenmiş olmasına rağmen Sovyet tehdidi 1945-1946 notaları kapsamında canlı tutulmuştu. 1948 yılında Amerikan Genelkurmayından Amiral Conolly şu yorumu yapıyordu (The US, Turkey and NATO 1945-1952, Melvyin Leffler, Oxford Journals, 1985 http://www.jstor.org/stable/1888505): ‘’Büyük bir savaşta Sovyetler Türklere saldırırsa savaşırlar. Ancak saldırmazlarsa tarafsız kalırlar…Türkiye ile ittifak çok önemlidir. Onlardan ikili ittifak anlaşması imzalamamız gerekir. Bu anlaşmada kendi topraklarına veya kendi topraklarına mücavir bir devlete saldırı olduğu taktirde savaşa girecekleri taahhüdünü almamız önemlidir.’’   ABD, kendisi için Türkiye’nin Rusya ile savaşmayacağını anlamıştır. Halbuki Rusya ve yakın gelecekte Çin ile düşmanlığa büyük ihtiyacı vardır. Kendi içinde yarı yarıya düşman kamplara bölünmüş ABD, bir iç savaş beklentisi içindedir. 5 Ekim 2022 itibariyle ABD’nin ulusal borç stoku 31 Trilyon doları geçmiştir. ABD bu süreçten ancak küresel büyük bir kriz veya savaş ile çıkabilir. 11 Eylül 2001 olaylarını geriye saramayacaklarına göre yeni bir senaryoya ihtiyaç vardır. Bu senaryo 24 Şubat 2022 tarihinde başlamıştır. Rusya, müdahaleye mecbur edilmiş ve Ukrayna üzerinden ABD, kendi çıkarlarını emniyete almıştır. Zaten ada devleti gibidir. Petrol ve doğal gazı vardır. Nüfusu vardır. Avrupa da her ikisi de yoktur. Ama kullanışlı liderleri vardır. Ukrayna’da ayrıca ucuz kan vardır. Ukrayna’ya bedava istihbarat, bedava silah vererek savaştırmaya devam edeceklerdir. Biden ve AB korosu ne diyor? Sonuna kadar Ukrayna’nın yanındayız. Peki kimse sormuyor mu? Sonun tarifi nedir? Rusya’nın yenilmesi ve işgal edilmesi mi? İşte Yunanistan bu uzun sürecek savaşın demirini Ukraynalının ucuz kanı ile buluşturma görevini yerine getiriyor. Aynı zamanda Dedeağaç’ı LNG limanına dönüştürerek Amerikan kaya gazının Baltık ve Akdeniz dışında yeni bir terminal dağıtım merkezine kavuşmasını sağlıyor. Diğer yandan da kendini Ukrayna rolüne hazırlıyor.

ABD, TÜRK YUNAN YAKINLAŞMASINI İSTEMEZ

ABD, Rusya’nın atardamarı olan Türk Boğazları ve Ege Denizi hattı üzerinde birbirlerine yakınlaşmış Yunanistan ve Türkiye ikilisini istemez. Zira bu ikilinin İkinci Dünya Savaşı öncesinde SSCB ile yakınlaşmasında yaşandığı üzere bugün Rusya ile yakınlaşmasına asla izin vermez. Türkiye bu iradeye karşı çıktığı için ABD yöneticilerinin gözünde artık kötüdür. O dönem Mussolini İtalya’sının saldırganlığına karşı Yunanistan, Türkiye ve SSCB birbirlerine yaklaşmış ve Montreux Sözleşmesinin Türkiye lehine sonuçlanmasında bu üç ülke yakın iş birliği içinde bulunmuştu. Bugün de aynı durum olursa Rusya’nın güneyden kuşatılması ve ulaştırma yolunun deniz üzerinden kesilmesi çok zor olacaktır. Sadece İsrail ve Kıbrıs’taki İngiliz üsleri kullanılabilecektir. Halbuki bugün ABD, Yunanistan’da 11 üsse sahiptir. ABD için Türkiye ve Yunanistan’ın hem NATO içinde tutulması hem de birbirlerine düşman olarak kalmaları esastır. Yarın eğer Yunanistan Türkiye ile tüm sorunlarını çözerse o zaman Rusya ile yaşanacak krizde iki ülkenin Rusya yanında yer alması önlenemez. Bugün Yunanistan’ın Türkiye ile dost olduğunu ve Rusya’ya uygulanan yaptırımlara katılmadığını düşünelim. Bu ABD için kâbus olurdu.

ABD/AB’NİN ÇİFTE STANDARDI

ABD/AB, Türk Yunan yakınlaşmasını istese Türk Yunan sorunlarına objektif yaklaşır ve doğru ile haklı taraflarda yerini alırdı. Örneğin kendi uçakları Yunan hava sahasında 6 mile kadar girebiliyor, ancak Türk uçakları 10 mil içine girince Türkiye’yi uluslararası hukuka davet edebiliyor. Ya da Meis adasının 9 km’lik kıyısı ile 40 bin km kare kıta sahanlığına sahip olamayacağını bal gibi biliyor ancak bunu asla deklare etmiyor. Ama NATO sosyal medyasında aklımızla alay edercesine Türk Yunan müttefiklik ve dostluk tweet’lerini atmaya devam ediyor. (We are NATO)

TÜRKİYE TESLİM OLURSA YUNANİSTAN’LA YAKINLAŞMA OLUR

O nedenle makalemin başlığındaki sorunun cevabını vereyim. ABD/AB, 1830 yılında emperyalizm tarafından Türklere karşı kurulan Yunan devletinin iradeleri dışına çıkarak kendi jeopolitik çıkarlarını karşılamayacak bir formatta Türkiye ile dost olmasına izin vermez. Ne zaman verir? Türkiye güneyinde Kürt devleti ile parçalanmış; KKTC ortadan kalkmış, Mavi Vatan terk edilmiş ve laik, üniter Türkiye Cumhuriyeti ulus devlet formatından emperyalizmin istediği küçük parçalara bölünmüş bir federasyona dönüştüğünde Türk-Yunan yakınlaşmasına izin verir.

ATATÜRK VE VENİZELOS BU DOSTLUĞU NASIL BAŞARDI?

O dönem küresel hegemon İngiltere çökmüştü. İngiliz bankaları iflas etmiş, savaştan dönen milyonlarca genç işsiz kalmış, İrlanda’da iç savaş devam ediyordu. İngiltere kendi içinde mücadele verirken 1919 yılında Türkiye’yi işgale teşvik ettiği Yunanistan’a Küçük Asya faciası sonrası yardım edemezdi. O nedenle 6 Ekim 1923 günü İstanbul’u terk etmek zorunda kalmışlardı. Yunanistan Türklere 1922 yılında yenilmiş ve kendi içinde bunun hesaplaşmasını yaşıyordu. En önemlisi 1923-1945 arasında ABD’nin kenar kuşak ve SSCB çevreleme doktrini ortada yoktu. (Bu arada keşke Yunan galip gelseydi denen aklı evvel vatandaşlarımız hala neden İngilizler tek kurşun atmadan İstanbul’u terk etti diye sorup duruyorlar? Cevabını verelim. İngiltere o konjonktürde Türkiye ile savaşı göze alamazdı zira gücü tükenmişti. Subaylarının maaşlarını bile zor ödüyordu.)

2. Dünya Savaşı sonunda durum farklıydı. Yunanistan Alman işgalinden Anglosaksonlar tarafından kurtarılmış, bu uğurda İngiliz kanı dökülmüştü. Churchill, Yalta Konferansından 4 ay önce, 9 Ekim 1944 günü Stalin ile Moskova’da buluştu. Burada Kremlin’deki öğle yemeği sırasında tarihi ‘’Yüzdeler Anlaşması’’ olarak bilinen Balkanlardaki etki alanlarına yönelik görüşmeyi gerçekleştirdiler. Toplantı sonunda Churchill yarım sayfa not kâğıdı üzerine ülkelerin isimlerini ve yanlarına kendi görüşüne göre etki alan yüzdelerini yazdı. Yunanistan’da İngiltere (ABD ile anlaşmalı olarak) %90, Sovyetler ise %10; etkili olacaklardı. Jeopolitik ideolojiyi aşmış ve Stalin Yunanistan komünistlerini teslim etmişti. Sonraki Yalta ve Potsdam paylaşımları sonrası ABD küresel hegemonyayı dolayısı ile Yunanistan’ı İngiltere’den devralmıştı. Yeni jeopolitik oyun Spykman ve Kennan doktrinleri ile kurulmuştu. ABD ve İngiltere uğruna kan döktükleri ülkelere vekili gibi davranır. Bugün de aynı şekilde davranmaktadır. İtalya, Kore, Yunanistan, Japonya, Fransa, Almanya hepsi ABD çizgisindedir. Türkiye için ne ABD ne İngiltere ne de başka bir güç kendi kanını dökmemiştir. Kimseye borcumuz yoktur.

TÜRKİYE İLE DOSTLUK YUNANİSTAN’A BAĞLIDIR

Türk- Yunan geriliminin önlenmesi Türkiye’nin değil, başta Yunanistan’ın ve onu destekleyen ABD/AB’nin elindedir. Osmanlı İmparatorluğu zamanında 400 yıla yakın bir arada yaşamış Türkler ve Yunanlılar nasıl ki başta İngiltere, Rusya ve Fransa’nın emperyalist kışkırtmaları ile düşman yapılmışsa, bugün aynı senaryo farklı boyutta cereyan etmektedir. Osmanlı mülkünde Türkler ikinci sınıf muamele görürken Yunan her türlü ayrıcalığa sahipti. Tüccar, esnaf, üretici, çiftçi, balıkçı, gemici, zanaatkar, sanatkâr, tersaneci, liman sahibi, armatör vb. her alanda fırsatlara ve olanaklara sahipken, Türkler asker ve çiftçi olabiliyordu. Donanmanın çoğunluk kalyoncu (Gabyar) personeli dahi Yunan asıllıydı. Balkan diyarındaki pek çok eyaletin valisi ünlü Rum ailelerden seçilirdi. Boğazda, adalarda en güzel mekanlarda onlar otururdu. Saray ve Osmanlı Hanedanı asırlar boyu onlara bu kadar ayrıcalık vermişken hanedana ihanetleri kolay izah edilemez. Yunan Profesör Dimitri Kitsikis, 2019 yılında Atina’da verdiği bir TV mülakatında şu sözleri söylemişti: ’’Türkiye söz konusu olduğunda büyük bir hata yaptığımızı anlamadıkça sorunlarımızın çözüm şansı yok. Aslında biz değil, batılılar 1821’de bu küçük devleti kurmak için bizi tuzağa düşürdüler…1923’te biz 7 milyon nüfusa sahipken Türklerin 11 milyon nüfusu vardı. Bugün bizim 11 milyon olduğumuzu ve Türkiye’nin 81 milyon olduğunu milyonlarca kez söyledim. Yani ne olmasını bekliyorsunuz? İşe yaramaz, tamamen çökmüş durumdayız, geri savaşabilecek durumda mıyız?’’

TÜRKLER HAKKINI ARIYOR

Bugün de Türkler Doğu Akdeniz ve Ege’de savaş değil haklarını arıyor ve koruyor. Kıbrıs’ta self determinasyon istiyor. Ancak Yunanistan Ege ve Doğu Akdeniz’in neredeyse tamamını istiyor. Kıbrıs’ı Rum adası yapmak istiyor. Bu isteklerini karşılamak için ABD/AB emperyalizmine dayanıyor. ABD jeopolitiğinin Rusya ve Çin ile Türkiye’yi çevreleme stratejisinin gönüllü fedaileri olmak istiyor. Bu jeopolitik sonuçları elde edemeyeceklerini ve güçlerinin yetmeyeceğini onlar da biliyor. Ancak ABD/AB’nin Türk düşmanlığını köpürtmesine de ses çıkarmıyorlar. ABD/AB’nin amacı Türkiye’nin enerjisini savunmaya, silahlanmaya harcatmak; gerektiğinde Ege’de kontrollü bir çatışma sonucu Türkiye’yi Doğu Akdeniz’den uzak tutmaktır. Türkiye Yunanistan ile savaş tuzağına düşmeden bu küçük ülkeyi yola getirebilecek pek çok araca sahip olduğunu bilmelidir.

ABD/AB TUZAKLARINA DİKKAT

Türkiye, bu süreçte ABD/AB’nin tuzağına asla düşmemelidir. Her zaman savunduğum tezi bir kez daha vurgulamak isterim. ABD istediği anda Yunanistan’ın Lloyd George ve Başkan Wilson’un 103 yıl önce yaptığı gibi Ege ve Akdeniz’de Türkiye’nin üzerine salabilir. Zira onların gözünde Yunan kanı ile Ukrayna kanı arasında fark yoktur. O dönemde Yunanlıları saldırtmaların temel nedeni Antalya’yı işgal eden, batıya ve kuzeye ilerleyen İtalyanların Akdeniz’de stratejik üstünlük elde etmesinin önlenmesiydi. Bugün de Rusya’nın Türkiye ile yakınlaşmasını önlemek; Türkiye’yi Akdeniz’den dışlamak için benzer hamleyi bir kumar stratejisi olarak düşünebilirler. Böylesine bir senaryo Türkiye’nin NATO’dan çıkması ve Türk halkının çok büyük bir çoğunlukla artık tamamen batıdan ABD/AB’den kopması ile sonuçlanacaktır. Bu sonuca ABD nomenklaturası hazır mıdır? Bilemeyiz. Ancak jeopolitik çıkarlar tartıldığında hangi sonucun ağır basacağını ancak çatışmayı başlatacak taraf karar verecektir. Diğer yandan ABD/AB Türk Yunan çatışmasını başlatarak Yunanistan’ı her alanda tamamen kendine bağımlı bir hale getirebilir. Bu durum Doğu Akdeniz’de İtalya’nın yerine Yunanistan’ı ikame etmeye kadar gidebilir. Zira İtalya’daki Amerikan deniz ve hava üslerinin durumu yeni seçimler sonrası belirsizliğe girebilecektir. ABD, Yunanistan’ı tamamen Amerikan kalesi haline getirecek, aynı durumu GKRY’de de elde edecek ve böylece Doğu Akdeniz’de önceden hayal bile edemeyeceği jeopolitik konumlanma sağlayacaktır.

SAVAŞ BAŞLATMAK KOLAY, BİTİRMEK ZORDUR

ABD/AB, Yunanistan’a Ege’de 12 mil karasuyu ilan ettirerek veya Akdeniz’de kıta sahanlığımız içindeki sismik ya da sondaj gemimize saldırtarak bir emrivaki başlatabilirler. En kötü senaryoda Türkiye kendini savunduğu anda BM, NATO, AB tarafından tecavüzkar ilan edilir ve batı dünyasının emrindeki medya tarafından şeytanlaştırılır. Yani Rusya’nın 24 Şubat sonrası düştüğü duruma düşürülür. Derhal ekonomik ambargo ve yaptırımlara başlanır. Yunanistan’a Ukrayna’da olduğu gibi çok hassas istihbarat bilgileri verilerek (Savaş gemilerimizin, savunma sanayi tesislerimizin mevkileri gibi) nokta atışı saldırılarla donanma ve hava gücümüzün yıpranması sağlanır. Yunan denizaltılarına sınırsız torpido tedarikinde bulunarak Akdeniz ve Ege’de deniz ulaştırmamıza mâni olmasına destek verebilir. Diğer yandan Ege’deki savaş günümüz silahlarının kinetiği ve durumsal farkındalık yetenekleri paralelinde havada ve su üstünde kısa sürecektir. Ancak denizaltı savaşı çok uzun sürecektir. Bu çerçevede Türkiye, Karadeniz’de deniz ve enerji ulaştırmasını idame edeceğinden Yunanistan’a göre daha avantajlı olacaktır. Ancak bu savaş kısa sürmeyecektir. Zira Türkiye asla bir yenilgiyi kabullenmez.

3 TEMEL İHTİYAÇ

Türkiye, ABD/AB cephanesi ve istihbaratı ile desteklenen Yunanistan ile böyle bir Ege savaşını kendi siyasi hedeflerini sağlayacak şekilde sonuçlandırmak için üç şeye muhtaçtır. 1. Demir; yani uçak, gemi, füze, torpido, mayın, tank, top, tüfek. 2. Kan; yani savaşacak insan 3. Müttefik; yani gerektiğinde silah, cephane, yakıt ve en önemlisi diplomatik destek temin edecek devletler.  Sahip olduğumuz coğrafya, kaynaklar ve tarihsel tecrübelerimiz her 3 alanda da Türkiye’ye avantaj sağlayacaktır. Tarihimiz Karadeniz’i sağlam tuttuğumuz sürece Ege ve Akdeniz’deki bir savaşı çok uzun süre idame edecek olanak ve yeteneklere sahip olacağımızı ispat etmiştir. Ancak tekrar vurgulayalım. Ege’deki savaş kimsenin hayal edemeyeceği sonuçlara gebe olur. Emperyalizmin değil, Türkiye’nin istediği zamanda sona erir.

SON SÖZ

Savaş çok ciddi iştir. Asla hamaset ve iç siyasete alet edilemez. Bunu yapanların sonu Hitler, Mussolini ve Japon General Tojo gibi olur. Bu gerçekleri Yunanistan’a hatırlatmak isteriz. Savaş hegemonların jeopolitik oyunları için araç haline dönüşürse sonuçları çok daha ağır olur. Zira stratejik kararları alan hegemonlar daima kendi çıkarlarını öne koyarlar. ABD’nin Irak’a ve Afganistan’a girişi ve çıkışını hatırlatmakta fayda umuyorum. Türk ve Yunan halkları Covid-19 sonrası dönemde hayat pahalılığı ve yaşam mücadelesi içindedir. ABD/AB’nin, Rusya ve Çin’i Asya’da çevreleme stratejisi umurlarında değildir. Türkiye ve Yunanistan kendi aralarında Ege ve Akdeniz sorunlarını aradan emperyalizm çekilirse savaşmadan çözebilecek medeniyet seviyesindedirler. Ancak batı tarafından sürekli şımartılan ve kışkırtılan Yunanistan’da siyasete hâkim Karamanlis, Papandreu ve Mitsotakis hanedanları bu gerçeğin farkında değildirler. Yunan halkı kendi hükümetlerini doğru yola getirmelidir. Türk kamuoyu da her hafta güneydoğuda şehit veren bir devletin evlatları olarak Ege’de savaşı ancak hayati ve kaçınılmaz olduğunda düşünce ufku içine almalıdır. Hamaset söylemlerinden uzak durmalıdır. Bu kapsamda Libya ile deniz alanlarında iş birliğinin geliştirilmesi anlaşmaları; KKTC’nin BM Barış Gücüne demarşta bulunması geçen haftanın önemli gelişmeleri olmuştur.

***

(İnebahtı yenilgisinin (7 Ekim 1571) tam da yıldönümünde Montrö ve Sarıklı Amiral Duyurusu nedeniyle açılan davanın Savcılık Mütalaası açıklandı. Ben dahil 12 Amiral için 12 yıl hapis cezası istendi ve duruşma 12 Aralık’a bırakıldı. Bu davanın en başından itibaren hukukla ve akılla izahı mümkün değildir. Burada hukuk ayaklar altına alınarak kişisel olarak bizlere değil, Türk Milleti’nin ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin itibarına, geleceğine, aydınlığına, aklına saldırı yapılmaktadır. En temel anayasal hak olan fikir açıklama hürriyetini toplu bir darbe davasına çevirip, 91 kişiyi beraat ettirip 12 kişiyi darbe suçlamasıyla yargılamaya devam etmek hukukla izah edilemez. Maalesef son yıllarda hırsıza, yolsuza, uğursuza işlemeyen sözde hukuk, yaratılan algılar, komplolar, yazılan senaryolar doğrultusunda siyasi davalar üzerinden kamuyu terbiye aracına dönüştürülmek istenmektedir. İddianame yazılıp soruşturma yapılması bile mümkün olamayacak ve tamamen basın ve ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmesi beklenen bir açıklama nedeniyle bugün gelinen noktada iddianame yazılmış, dava açılmış ve savcı tarafından 3 yıldan 12 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılmamız talep edilmiştir. İddianamede ve savcılık mütalaasında maddi hiçbir delil olmaksızın bu davada ceza almamın talep edilmesi, Mavi Vatan çıkarlarını ve Atatürk’ü savunmamın bazı çıkar ve siyasi çevreler tarafından önlenmesine yöneliktir. Balyoz kumpası neyse 104 Amiral kumpası da aynıdır. Ancak bu dava ve hapis tehdidi üzerinden Türkiye’mizin jeopolitik çıkarlarını ve Atatürk’ü savunma iradem ve istencim durdurulamaz.)

Cem Gürdeniz