Laik Cumhuriyetimiz Sonsuza Dek Yaşasın !

Cumhuriyet, bir milletin kendi geleceğini tayin etme iradesinin vücut bulmuş hâlidir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin en temel özelliği, Atatürk’ün önderliğinde kurulan
demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olmasıdır. Bu nitelik, yalnızca bir anayasa maddesi değildir; aynı zamanda milletimizin çağdaş uygarlık yolundaki kararlılığının, özgür iradesinin ve aklın rehberliğine olan inancının ifadesidir.

Bugün dünyada birçok ülke cumhuriyet idaresiyle yönetilmektedir. Ancak Türkiye Cumhuriyeti’ni diğerlerinden ayıran en büyük fark, onun laiklik ilkesine dayanan yapısıdır. Bu fark, yalnızca bir yönetim biçimi farkı değildir; aynı zamanda bir medeniyet tercihi, bir yaşam felsefesi, bir özgürlük bilinci farkıdır.

Laiklik: Hürriyetin Teminatı

Laiklik olmadan ne gerçek anlamda hürriyet olur, ne de demokrasi.
Çünkü laiklik, devletin tüm dinlere ve inançlara eşit mesafede durmasını sağlar; hiç kimsenin dini inancı nedeniyle ayrıcalık ya da baskı görmemesini garanti eder.
Laiklik, yalnızca din ve devlet işlerinin ayrılması değildir; aynı zamanda bireyin vicdan özgürlüğünün korunmasıdır.

Bir ülkede laiklik zedelenirse, orada özgür düşünce de zedelenir.
İnanç, siyasetin bir aracı hâline getirildiğinde, toplumda kutuplaşma, ayrımcılık ve baskı kaçınılmaz olur.
Bu durumda demokrasi, halkın iradesiyle değil; inanç üzerinden şekillendirilen manipülasyonlarla yönlendirilir.

İşte tam da bu yüzden laikliğin olmadığı yerde halk dinle kandırılarak, yönetim giderek tek adam rejimine, oradan da teokratik-diktatöryel bir düzene dönüşebilir.
Tarihte bunun örnekleri çoktur: Dini istismar eden yöneticiler, bir süre sonra kendi iktidarlarını ilahi bir görev gibi gösterip sorgulanamaz hâle gelirler.

Tek Adam Yönetimleri ve Emperyalizmin Tuzağı

Tek adam idareleri, özgürlüklerin en büyük düşmanıdır.
Çünkü denetimsiz güç yozlaşmaya mahkûmdur.
Tek bir kişinin sözü, bir milletin geleceğini belirler hâle geldiğinde; adalet, hukuk, özgür basın, ifade özgürlüğü ve halkın iradesi birer formaliteye dönüşür.

Tarihin bize gösterdiği en önemli derslerden biri şudur:
Emperyalist devletler, karşılarında güçlü, bilinçli, demokratik ve laik toplumlar görmek istemezler.
Onlar, tek bir kişinin karar verdiği yönetimleri tercih ederler; çünkü bu sayede o kişiyi baskı altına alarak ülkenin kaynaklarını, politikalarını ve geleceğini kolayca yönlendirebilirler.

Bu durum, sadece dış politikanın değil; ulusal bağımsızlığın da en büyük tehdididir.
Bir ülkenin bağımsızlığı, yalnızca sınırlarının korunmasıyla değil, halkının
özgür iradesiyle mümkündür.
Bu irade ancak
laik, demokratik ve hukuk temelli bir düzen içinde yaşatılabilir.

Cumhuriyetin Değerleri ve Toplumsal Dönüşüm

Cumhuriyet, sadece bir yönetim biçimi değil; aynı zamanda bir toplumsal devrimdir.
Atatürk’ün öncülüğünde kurulan yeni Türkiye, yüzlerce yıllık imparatorluk geleneğinden, çağdaş bir ulus-devlete dönüşmüştür.
Bu dönüşümün temel taşı, laikliktir.

Eğer laiklik olmasaydı; kadınlarımız bugün seçme ve seçilme hakkına sahip olamaz, eğitim fırsatları herkes için eşit olamaz, bilimsel düşünce gelişemezdi.
Laiklik sayesinde okullarımızda aklın, bilimin, sanatın ve eleştirel düşüncenin yolu açıldı.
Din, bireyin vicdanında saygıyla yaşarken; devlet işleri aklın ve hukukun rehberliğinde yürütüldü.

Bu anlayış, Türkiye Cumhuriyeti’ni sadece bölgesinde değil, tüm dünyada farklı ve örnek bir ülke hâline getirdi.

Bugün ve Yarın: Laikliğe Sahip Çıkmak

Bugün hâlâ laiklik kavramını yanlış anlamaya, hatta kötülemeye çalışanlar var.
Oysa laiklik, dine karşı olmak değil; dini, siyasetin kirli hesaplarından korumaktır.
Laiklik, imanlı bir insanın inancını özgürce yaşamasının da güvencesidir.

Laikliğe saldırı, aslında özgürlüğe saldırıdır.
Çünkü bir toplumda bir inanç, diğer inançlar üzerinde üstünlük kurmaya başladığında; o toplumda barış, adalet ve kardeşlik duygusu zedelenir.
Bu nedenle laikliği savunmak, sadece bir siyasi tercih değil, aynı zamanda
insanlık onuruna sahip çıkmaktır.

Bugün, Atatürk’ün mirası olan laik Cumhuriyetimizi yaşatmak hepimizin ortak sorumluluğudur.
Bu sorumluluk sadece devletin değil, her vatandaşın görevidir.
Okulda, işte, medyada, siyasette; her alanda laikliğin, aklın ve bilimin rehberliğinde kalmak zorundayız.

Son Söz: Yaşasın Laik Cumhuriyetimiz

Unutmamalıyız ki, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet, bir kişiye değil; bir millete dayanır.
Tek adamların değil, halkın iradesinin yönettiği bir devlettir.
Onun temelinde akıl vardır, bilim vardır, hukuk vardır.

Bugün bazen ironik bir şekilde “Bizim korkacağımız bir şey yok (!)” deniyor.
Oysa bu cümlenin ardında, laikliğin değerini yitirmeye başlayan bir toplumun sessiz kaygısı hissediliyor.
Korkmamamız için; susmamalı, unutmamalı, unutturmamalıyız.

Çünkü Cumhuriyet, kendiliğinden ayakta kalmaz.
Her nesil onu yeniden anlamak, yeniden korumak, yeniden sahiplenmek zorundadır.

Ve biz, bu bilincin mirasçıları olarak diyoruz ki:
Yaşasın Atatürk’ün kurduğu laik, demokratik, sosyal hukuk devleti!
Yaşasın Cumhuriyet!
Yaşasın Laik Türkiye Cumhuriyeti!

Ünal Gül