SOSYOLOG GÖZÜYLE “MEDENİYETLERİN BATIŞI”

İnsan Allah’a karşı aciz, kâinata (içindeki tüm varlıklara) karşı güçlü olarak bu dünya yaşamında imtihan olmak üzere (Tevbe/ 2) iki amaç için Rabbimiz Allah tarafından yaratılmıştır. Bu özellikleriyle kadın erkek her kişi, Yaratıcı tarafından varlıklar dünyasında sadece insana verilen potansiyel selim aklını işleterek ancak gerçekleştirebileceği iki amaç şudur:

*Kendisini tek otorite /Rab / ilâh kabul ederek sadece Allah’a kul olmak (Zâriyât/ 56), her tür kulluğu /ibadeti sadece Allah’a yapmak, her tür destek ve yardımı da sadece Allah’tan istemek (Fatiha/ 5);

*Doğanın yasalarını keşfetmek ve kâinattaki tüm varlıkları Allah’ın emaneti bilerek onları yaratılış amaçlarına uygun gelişmesini sağlamak, onlardan yararlanmak üzere kültür, teknoloji ve uygarlık oluşturmak anlamında yeryüzüne egemen (halife) olmak (Bakara/ 30) uğruna hem de her alanda bilim dalları oluşturmak, bunları çağa göre güncelleyerek, bulunmayanları /bilinmeyenleri araştırmak, insanlığın yararına sunmaktır.

İşte yaratılışın bir amacı olan medeniyet oluşturmayı dünyanın değişik yöre ve zamanlarında tarihin başlangıcından günümüze kadar görev bilenler, bu uğurda çok önemli çalışmalar yapmış, katkılar sunmuş uygarlıklar oluşturmuştur. Ancak birçok medeniyet oluşturulduğu gibi bir çok medeniyet de insanlar ve toplumlar tarafından yıkımı /çöküşü /batışı gerçekleştirilmiştir. Tarihsel gelişimde “Medeniyetlerin Batışı” acaba hangi temel nedenlerle olmuştur konusu, özellikle günümüzde de çok merak edilen ve “yurtta ve dünyada barış” ve adalet üzere insanca, uygarca yaşamak için bilinmesi gereken çok önemli bir konudur. Bu konuyu Kur’an ve sosyoloji bilimindeki engin ve eşsiz birikimiyle Değerli Dostum Prof. Dr. Bayraktar BAYRAKLI Hocamız, derin bir vukufla ele alarak “Medeniyetlerin Batışı” eserini hazırladı. Kendisi bu değerli ve önemli bilimsel çalışmasını şöyle tanıtıyor:

“Medeniyetlerin batışı, yaşamakta olan ve gelecek nesiller için çok büyük dersler vermelidir. Yasanmış hayat tecrübeleri bilginin kaynağı olduğu gibi ahlâka ve mutlu hayata da büyükçapta kaynaklık etmelidir. Yüce Allah, medeniyetlerin batışını anlatırken, onların siyasete, ekonomiye, ahlâka, hukuka ve sosyal hayata söyleyecek çok şeylerinin olduğunu ortaya koymaktadır.”

“Bu ‘Medeniyetlerin Batışı’ kitabı, Kur’an’ın bu konuda neler söylediğini, nasıl söylediğini anlatma gayretinde olacaktır.” (s.7)

Bugün sizlere, ömrünü Kur’an’a adamış bir bilim insanının Mayıs 2021’de yayımlanan“Medeniyetlerin Batışı” adlı eserinden söz etmek istiyorum.

1977’de daha önce mezun olduğu İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nde “Pedagojik Formasyon Dersleri” asistanlığına atananSayın Prof. Dr. Bayraktar BAYRAKLI, 1980’de “İslam’da Eğitim” teziyle burada öğretim görevlisi oldu. Yine daha önce mezun olduğu İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi sosyoloji bölümünden 1982’de “Farabi’de Devlet Felsefesi” adlı teziyle doktora payesini aldı. Böylece Kur’an Hafızı Bayraklı Hoca, hem din eğitimi hem sosyoloji eğitimi almış ve bu iki dalda da uzmanlaşmış ciddi bir bilim insanıdır. 1993’de profesör olan Bayraktar BAYRAKLI Bey, 1984 akademik yılını, alanında araştırmalar yapmak üzere İngiltere’de geçirdi. 1985 yılında “International Visitor” olarak Amerika’da bulundu; çeşitli üniversitelerde konferanslar verdi. Bu konferansları sonraki dönemlerde İngiltere, Almanya, Hollanda, İsviçre, Fransa ve Belçika’da yaşayan Türk işçilerine yönelik olarak sürdürdü.

Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden emekli olduktan sonra bilimsel araştırmalarını hâlen Kur’an’ı Kur’an’dan Kur’anca anlatan yeni yeni yazdığı /yayımlandığıdeğerli eserleriyle sürdürmektedir.

Bu kitabı hazırlayınca kadar Bayraktar Bayraklı Dostum, toplumumuzda özellikle şu eserleriyle biliniptanınıyor:

-“İslam’da Eğitim” (Bu eseri Türkiye Milli Kültür Vakfı ödülüne layık gö¬rüldü),
-“Farabi’de Devlet Felsefesi”,
-“İmtihan Pedagojisi”,
-“Ayetlerin Işığında İman, İbadet ve Ahlak Üzerine Sohbetler”,
-“Kadın, Sev¬gi ve Temel Haklar”,
-“Mukayeseli Eğitim Felsefesi Sistemleri”,
-Kur’an da Değişim, Gelişim ve Kalite Kavramları”,
-Kur’an’da İçsel, Sosyal ve Maddi Çevre Kavramları”,
-“Din ve İletişim”,
-“Kur an Ahlakı”,
-Kur’an’da Hz. Peygamber”,
-“Kur‘an’a Göre Müslüman Şahsiyeti”,
-“Kur’an’a Göre ide¬al Toplum”,
-“Kur’ansız Müslümanlık”,
-“Kur’an’a Gö¬re Kiminle”,
-“Kur’an Müslümanlığı”,
-“İlahi Siyaset”,
-“Beşeri Siyaset”,
-“Kur’an’a Göre Takva”,
-“Medeniyetlerin Batışı”
-“Kur’an’a Göre Ödül Algısı”,
-“Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri”Toplam 21 cilt,
-“Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an-ı Kerim Meali” ve
-İngilizce yayımlanmış makaleleri,
-Bayraktar Bayraklı,“Din Eğitimi Araştır¬maları Dergisi”ni 21 yıl süre ile çıkarmıştır.
-Ayrıca İstanbul Bostancı Tatarağa Camisi’nde 31 yıl vaaz ederek Kur’an’ın tamamını halka Türkçe açıklayarak bitirmiştir.
-Sabah, Takvim ve Habertürk gazetelerinde köşe yazarlığı da yapmıştır.

1.Kur’an Nasıl İncelenmeli?

Kur’an’ın manasını anlamak, öğrenmek hem imanın hem İslam’ın şartlarındandır. Müslüman olmak, insan olmak esasen aklıselim ile “Kur’an’ı Kur’an’dan Kur’anca Anlamak”la eşdeğerdedir. Yüce Allah da kadın erkek her kişiyi hesap gününde “Kur’an’dan sorgulalayacağını” (Zuhruf/ 44) beyan etmiştir. O zaman Müslüman olduklarını söyleyen kişi ve toplumlar tarafından “Kelime Bütünlüğü”, “Konu Bütünlüğü”, “Sistem Bütünlüğü” şeklinde Kur’an üzerinde ciddi, bilimsel araştırmaya yönelik müstakil çalışmalar yapılması gerekmektedir. Ancak bu çalışmalar yapıldıktan sonra Kur’an Bütünlüğü çalışmasıyla önümüze Bütünsel Kur’an çıkacaktır. İnsanlar da ahrette sorgulanacağı Kur’an’ı anadilinde ilahi mantığı ve kendi bütünlüğü içinde öğrenme fırsatını bulmuş olacaklar.

Bu çalışmalar yeterli mi? Hayır, yeterli değildir.

Esasen Kur’an, her bilim dalı uzmanı tarafından, yani jinekoloji, psikoloji, sosyoloji, nöroloji, kimya, fizik, biyoloji, astronomi, hukuk, ekonomi, botanik, zooloji, genel tarih, karşılaştırmalı dinler ve uygarlık tarihi, jeoloji vb. bilim dallarında kendi uzmanlık dalı açısından okunmalı, incelenmeli ve elde edilen veri /bulgu /yorumlar yazılmalı ve insanlığa ulaştırılmalıdır. Ayrıca bu anlamda çalışmalar yapmış her bilim dalından bilge insanlardan oluşan bir komisyon Kur’an’ı Kur’an’dan Kur’anca dilimize çevirisini yapmalıdır. Böyle bir çalışma dünyada bugüne kadar hiçbir ülkede yapılmadı. Bu nedenle Allah’ın Son Elçisi Saygıdeğer Sevgili Muhammed’in (a.s) mahşerde Rabbimize karşı şikâyeti olacağı Kur’an’da şöyle açıklanıyor:

“Elçi de: “Ey Rabbim! Hiç şüphesiz benim toplumum şu Kur’ân’ı mehcur /terk edilmiş bir şey edindiler” (Furkân/ 30).

Değerli Dostum Prof.Dr. Bayraktar Bayraklı Bey’in, Kur’an konusundaki son derece iyi niyetli, ciddi, bilimsel araştırma ürünü eserlerini hem Kur’an ışığında hem de sosyoloji bilimi verileriyle ele alarak hazırladığı için ben, önemli, değerli, son derece aydınlatıcı görüyor; dikkat ve keyifle okuyor her seferinde yeni bilgiler /bulgular buluyorum.

2.“Dil Kültürün Temeli, Kültür De Medeniyetin Temelidir”, “Medeniyeti Medeniyet Yapan Akıldır”

“Medeniyetin Batışı” adlı eserinde Prof. Bayraklı, medeniyeti “İlâhî ve Beşerî” olmak üzere ikiye ayırmak ve bunları ayrı ayrı bölümler halinde sunmakla daha kitabın başında okuyucunun dikkatini çekiyor. Çünkü böyle bir tasnif ilk kez okuyucuya sunuluyor. Kitapta İlâhî medeniyetin daha çok kuruluşu,beşerîmedeniyetin ise yıkılışı inceleniyor.

Yöntem olarak, Prof. Bayraktar Hoca’nın her zaman yaptığı gibi, Kur’an ve onun ayetlerinin yorumlanması tercih edilmiştir. Bu nedenle, eserde medeniyet, uygarlık, kültür kavramlarının açıklanması öncelik kazanmıştır.

Medeniyet: Bu kavram “dîn” yani “deyene” sözcüğünden türemiştir. “Deyn” borç demektir. Din, borç denen “deyn”den çıkıyor. Medeniyet de hukuk, kanun anlamına gelen “din”den geliyor. O zaman “medenîülke”, borcunu bilen ve onu ödeyen ülke, toplumdemektir. Borçlar hukukunun genel hukuk içinde iyi işlediği toplumlar medenidirler.

Medeniyet, hukukun uygulandığı yer, toplum demektir. Bir ülke ne kadar zengin olursa olsun, hukuku bağımsız ve tarafsız uygulayıp “adaleti” ayakta tutmuyorsa, medeni olamaz.

Bazı sözlüklerde medeniyet şöyle tanımlanmaktadır:

“Bir millet veya toplumun maddi, manevi varlığına ait üstün değerlerden, fikir ve sanat yaşamındaki çalışmalardan, ilim, teknik, sanayi, ticaret alanlarındaki oluşumlardan yararlanarak ulaştığı, huzur ve güvenlikiçindeki yaşam tarzı, yaşama biçimine medeniyet, yani uygarlık denmektedir.”

Demek ki medeniyet huzurlu bir yaşam biçimi anlamına gelmektedir. Yüce Allah, Nahl/ 112’de, bir medeni toplumun projesini şöyle çizmektedir: “Güvenli, huzurlu, ekonomisi güçlü”. Bu ayetin yanına Bakara/ 208’i getirirsek, “barış”ı da eklememiz gerekiyor. O zaman projenin üzerine oturduğu dört temel değeri şöyle sıralayabiliriz: “Barış, güven, huzur, güçlü ekonomi”.

Medeni toplum barışçıl toplumdur, güvenli toplumdur, huzurlu bir yaşamı elde etmiş toplumdur, ekonomik sorunlarını çözmüş toplumdur. Barış ve güvenin varlığıise, hukukun ve adaletin de hayata geçmesi anlamına gelmektedir. Çünkü adaletin olmadığı bir topumsal hayatta, huzuru yakalamak mümkün değildir.

Medeniyet sözcüğü /kavramı “din”den doğuyor ama düşün, sanat, teknik, ticaret ve sanayi çalışmaları ile besleniyor. Demek ki medeniyetin anası, “din” denen “hukuk”tur, besleyeni ise yukarıda sayılanlardır. Bağımsız ve tarafsız hukukun uygulanıp “adalet”in ayakta olmadığı, duramadığı bir toplum, ürün vermeyen bir toprak gibidir. O toplumda medeniyet adına ot bitmez. Huzur demek akıl demek, adalet demek, bilim demek, sevgi ve merhamet demek, iman demektir. Medeniyet, işin maddi ve manevi boyutunu kapsamına almaktadır. (s.9-11)

Kültür: Fransızca kökenli kültür sözcüğünün İngilizcesi cultur (kalçır), Arapça karşılığı “hars”tır. Türkçede “ekin” anlamındadır. Hars, “toprağı saban ile sürmek, toprağı işlemek, gemi gibi yarıp gezmek, terbiye etmek, yetiştirmek, tımar etmek” anlamlarına gelir. Bilimsel araştırma yapmak için mikrop yetiştirilmesine ve bu şekilde yetiştirilmiş şeye ‘kültür’ denir. Bu manada kültür hars’ın karşılığı olmaktadır.Hars, “irfan, münevverlik, medeniyet ve medeniyetin bir aşaması”anlamına gelmektedir. Ekilebilir toprak, dikilmiş orman, fidanlık ve büyük çiftliklere “hars”, çiftçiye de “harras” denmektedir. “Hars” sözcüğü, Vâkı’a/ 69/da yüklem /fiil kalıbında “toprağa tohum ekmek” anlamına gelmektedir. Bu anlamdan hareket ederek kültür /hars sözcüğüne yaklaşırsak, kültür /hars, insanın belleğine bilgi, zihnine iman ve sevgi tohumlarını ekmektir, diyebiliriz. Bu değerlerin her biri tohumdur. Onları insanın belleğine, zihnine ekince, kültürlü insan ortaya çıkmaktadır. Aklı /zihni bilgi ile selimleştirilmiş /sürülmüş ve ekilen bilgi tohumumları düşünceye dönüşmüş insan kültürlü insandır.

Tıbbi veya bilimsel araştırmada bakterileri büyütmeye, arı ve ipek böceği gibi hayvanları yetiştirmeye de kültür denir. Süt mayalamak, tarlaya ekin ekmek anlamına gelen kültür, Türkçeye “maya” ve “ekin” olarak aktarılabilir.

Toplumdaki sanat ve bilim gibi, zihinsel gelişimin görünen haline kültür denir. Kültür, toplumun karakterini belirleyen bütün sanat, inanç ve diğer sosyal üstyapı kurumlarının tamamını kapsar. Kültürlü insan, farklı düşünceleri, bilgileri kullanır, döller, mayalar, ama onlardan çok farklı bir düşünce, bilgi üretir.

Toplumsal boyutuyla kültür, insan aklı ve zekâsının çevresine şekil vermesi, ve önü kendi hizmetine sunması, eylemini de içermektedir. Diğer taraftan geçmişten aldığı kültürel değerlerle aklını buluşturarak, güzel bir oluşum meydana getirmesi de toplumsal kültürün bir başka boyutunu oluşturmaktadır.

Kültürde âhenk, denge ve güzellik vardır. Kültürlü insan güzellik üreten, dengeli ve âhenkli bir şekilde davranan insandır.

İnsanın geliştirdiği tüm araçlar, üretim teknikleri, düşünce ve inanç sistemleri, hukuk, devlet,ahlak, sanat, bilim, felsefe ve diğer sosyal kurumların bütünü kültürü ifade ediyor.

Kültür millîdir /toplumsaldır, medeniyet /uygarlık ise evrenseldir. Medeniyete birçok nesil ve farklı toplumlar katkı /hizmet veriyorlar.

Kültürün yozlaşması daha kolayken, medeniyetin çöküşü daha zor olmaktadır. Medeniyet çökünce kültür de onunla birlikte çökmektedir. (s.12-14)

3.İLÂHÎ MEDENİYET

Sayın Prof.Dr. Bayraklı ilâhi medeniyeti şöyle özetliyor:

Yüce Allah, kâinat medeniyetine bütün isimlerini, sıfatlarını örmüştür. Kâinata bakarak, Yüce Allah’ın yaratmak, ilim planlamak, takdir etmek, şekillendirmek vs. gibi sıfatlarındaki sonsuz kudreti anlaşılabilir. Öyle bir kânat yaratmış ki, onun her zerresi ile konuşabiliyor, emir verebiliyor, gereken mesajı iletebiliyor.

Fussılet/ 11’de geçen “duman halinde olan gök” ifadesinden anlıyoruz ki, Yüce Allah’ın en önce yarattığı tek şey “hidrojen gazı”dır. Tek olan Allah, ilk önce ‘tek madde’ yarattı; çokluğu da, diğer elementleri de ondan yarattı. Hidrojen gazının patlaması ile bütün diğer gezegenler olmuştu. İşte Enbiya/ 30’da sözü edilen “büyük patlama” buna işaret etmektedir.

İşte ilâhi medeniyet bu hidrojengazını yaratmakla ve ardından “büyük patlama” ile o gazdan diğer gezegenleri meydana getirmekle başlamıştır Yüce Allah’ın kurduğu kâinat medeniyetinin temelinde “kimya elementlerinden hidrojen” yer almıştır. İlahi mimarinin hareket noktası kimya olmuştur. Buradan hareketle kimya bilimi olmadan medeniyet kurulamaz diyebiliriz.

Bütün canlıların kökeninde H2O = Su vardır. İki hidrojen atomu ile bir oksijen atomunu biraraya getirmekle bir kimya oluşturdu ve bu kimyadan bütün canlıları yarattı. Böylece kimyasal kanunlardan biyoloji kanunlarına ve fizik yasalarına geçilmiştir. Yüce Allah’ın kurduğu bu ilâhi medeniyetin bir göksel, bir de yersel boyutları vardır. Bitki ve hayvanlar âlemi olmadan bu medeniyet kurulamazdı. Daha sonra da insanlar âlemi yaratıldı. (s.19-21)

3./a-)İlâhi Medeniyetin Temel Kanunları

-Mükemmellik kanunu (Neml/ 88),
-İlâhi medeniyeti oluşturan her unsurun, her varlığın yaratılış amacına uygun kanunu vardır. Kanun amaca yönelik çalışır (Ya-Sin/ 38-40; Secde/ 5; Fetih/ 4).
-Göğün genişleme kanunu (Zariyat/ 47),
-Ölçü kanunu (Rahman/ 5, 7, 9; Kamer/ 49; Sebe’/ 11; Müminun/ 18-19; Lokman/ 10) Hesapsız, matematiksiz siyaset,ekonomi, hukuk ve eğitimde anarşi oluşur.
-Denge kanunu (Nahl/15; Enbiya/31; Lokman/10; Nebe’/7; Neml/88),
-Akıl kanunu (Bakara/ 31, 35; Ta-Ha/ 120-122). Yüce Allah beşerî medeniyetin üç direğini belirledi: “Akıl, bilgi, hukuk”. Bunlar yeterli değildi; “sevgi, merhamet ve inanç” da bunlara eklendi. Yüce Allah, hem kendisinin kurduğu medeniyetin, hem de beşere kurduracağı medeniyetin temel ögelerini böyle saptadı. Bir bakıma bu medeniyet akıl medeniyeti, bir bilgi medeniyeti, bir hukuk medeniyeti, bir sevgi medeniyeti, bir merhamet medeniyeti ve bir iman medeniyeti olacaktı. Beşeri medeniyetin kimsayasl bileşimi olarak akıl, bilgi, hukuk, iman, sevgi ve merhametolacaktı. Bu bileşimin ana unsuru olan aklın olmayışı hâlinde, diğerlerinin işe yaramayacağını da gösterdi (Hud/ 116).“Akıl, bilgi, hukuk, sevgi, inançve merhamet” bileşiminden, bir de alt bileşim meydanagetirmiştir: “Akıl, bilgi, hukuk, özgürlükler ve haklar” bileşimi. Bu bileşimdeki “hukuk” kendiliğinden, hak ve özgürlükleri yanında taşır (s.30-31).
-Özgürlük kanunu (Şems/ 8; Kehf/ 29; İnsan/ 29; Tekvir/ 27-27). Hak ve özgürlüklerin yer almadığı bir yerde medeniyetten söz edilemez. Yüce Allah, kendi kurduğu kâinat medeniyetini anlayacak, gerektiğinde medeniyetler kurabilece bir güç olarak aklı yaratmış, onu işleterek taşıyacak insanı da yaratmıştır. Demek ki insan, selimleştirdiği aklı vasıtasıyla medeniyetler kurmuş, emmare nefsi, yani iblis egemen kişiliği aracılığıyla da bunları yıkmıştır. Aklıselim medeniyet kurmaya, iblis egemen karakter de onu yıkmaya götürmektedir.

Aklın çalışmadığı, önde olmadığı yerde medeniyetin m’sini, uygarlığın u’sunu, kültürün k’sını bile bulamazsınız. Demek ki aklıselim ile ilâhi medeniyet tamamlanıyor, fakat beşerî medeniyet başlıyor. İlâhi medeniyetin mimarisinde “aklın yaratılışı”, yani insanın yaratılışı zirve olurken, beşerî medeniyetin de başlangıcı oluyor (s.32).

-İş Kanunu (Rahman/ 29; En’am/ 59; Ta-Ha/ 15; Mryem/ 96) Medeniyet her an ilgi ister; ilgisiz kalınca, yıkılıp gider. İş kanunu demek yaşamın her alanında üretim demektir. Düşüncede üretim, ekonomide üretim bu kavramın kapsamındadır (s.34). Sorunların çözülmediği veya çözülemediği insan yaşamına medeniyet adı verilemez.
-Adalet kanunu. İlahi medeniyetin olmazsa olmazı insandır (Maide/ 83). İnsanlar adaleti yaralayınca, medeniyetin knını akıtmaktadırlar. Zaman içinde, medeniyet kan kaybından ölecektir.

Beşerî anlamda adaleti ve zulmü şöyle anlatmak gerekiyor: Bir tevhit inancı adaleti var (A’raf/ 29), bir de onun karşıtı olan şirkin zulmü vardır (Lokma/ 13). Bir hukukta adalet e zulüm var (Nisa/ 135; Maide/ 8, 49; Sad/ 26), bir de iş hayatında adalet ve zulüm vardır (Nisa/ 2, 10, 29; Nahl/ 71). Bir insanın kendine zulmetmesi var (A’raf/ 23), bir de insanın insana zulmetmesi vardır (Kasas/ 4).

İlahî medeniyetin temel unsuru olan insan, adaleti kendinden bile öne geçirmelidir (Nisa/ 135). Adalet söz konusu olunca, hiçbir değer veya olumsuz bir durum öne geçemez (Nisa/ 135; Maide/ 8, 49; Sad/ 26).

Yüce Allah, adaletin karanlığa gömüldüğü, zulmünkol gezdiği medeniyetleri çökerteceğine dair kanunu koymuş oldu. (s.35)

İlâhi medeniyetin kimya ve fizik kanunları üzerine kurulduğunu, zirvesi ise aklı taşıyacak bir varlığın yaratılmasıyla oluşturulduğunu ifade ettikten sonra Prof.Dr. Bayraklı konuyu şöyle tamamlamaktadır: Yüce Allah, aklı yaratmakla da beşerî medeniyete geçiş yapmış oldu. Beşerî medeniyet, akıl medeniyeti olacaktı. Akıl medeniyetler kurunca doyuma ulaşacaktı.

Bundan sonra kitap Beşerî medeniyet:

*Eski Dünya medeniyetleri: Hz. Âdem–Hz. Nuh arası medeniyet (çöküşün 10 nedeni); Âd medeniyeti (çöküşün 6 nedeni); Semud medeniyeti (çöküşün 12 nedeni); Babil medeniyeti (çöküşün 4 nedeni); Hz. Lut Kavminin medeniyeti (çöküşün 6 nedeni); Medyen medeniyeti (çöküşün 5 nedeni); Mısır medeniyeti (çöküşün 10 nedeni) sırasıyla batış şekilleri anlatılmaktadır. (s.47-241)

*Yeni dünya medeniyeti ayrı bir bölüm halinde akıl-düşünce; bilgi-hikmet; iman-Tevhit inancı; hukuk-adalet; sevgi ve merhamet, iyi amel ile güçlü ekonomi başlıkları altında açıklanıyor. (s.245-254)

*Kitabın son bölümünde Prof.Dr. Bayraktar, “Yeni Dünya Medeniyeti Adına Hz. Peygamber’e Bir Mektup” başlığıyla bu medeniyet hakkında Allah’ın Son Elçisi Saygıdeğer Sevgili Muhammed’e (a.s) serzenişte bulunuyor. Bu bölüme yazarımız şöyle başlıyor: “Dünya medeniyeti kendini harap etmeğe doğru gidiyor. Bu gidiş, gün geçtikçe hızlanmaktadır. Onun için, Hz. Peygamber’den sonra nelerin olduğunu anlatan ve 21. yüzyıldan 14. yüzyıl öncesine giden bir mektupla, âhımı duyurmak istiyorum. Bilmem âhım varır mı bârigâhına?” (s.255)

Bu bölümün ‘Kötü Şeyler’ ana başlığı altında yedi alt başlıkla (s.255-286); ayrıca ‘İyi Şeyler’ ana başlığı altında altı alt başlıkla incelendiği görülüyor. (s.286-298)

“Köle ruhlu insanlar, bağımsızlığı hak etmemiş olanlar, kendi içlerinden yetişen liderlere itaat etmezler, ama yabancı liderlere boyun eğerler”(s.118) diyen Değerli Dostum Bayraktar Bey,sonuç bölümünü şu ifadelerle tamamlıyor (s.299-304):

“Yüce Allah, kâinat medeniyetinin zirvesine koyduğu insana, kendi kâinatının ‘dünya’ dediği yer kürede medeniyet kurma fırsatı verdi, böyle bir imkân tanıdı. Bizim dünya medeniyeti dediğimiz bu medeniyetin temellerini de Yüce Allah belirledi. Akıl, bilgi, adalet/özgürlük, iman, sevgi, merhamet, çalışma, kendini yenileyip değişmek ve durmadan bilimsel araştırma yapıp gelişmek, kâinat medeniyetininsırlarını ortaya çıkarmak bunlardan bir kaçını oluşturmaktadır. Kimini Yüce Allah koydu, kimini de yapmasını insandan istedi.

İnsana ‘yürü’ dedi; ‘Senin çalışabilmen için gündüzü, dinlenebilmen için geceyi yarattım. Bu, zaman denen yaratığım, senin en kıymetli hazinen, değerin olacaktır. Zamanı boşa harcamayacak ve onu katletmeyeceksin. Zamanı öldürenler, içinde bulundukları medeniyeti çürütürler ve işleriasla iyi gitmez. Özgürsün, ama özgürlüğünü ve seçimlerini hep iyi yönde kullan. O özgürlük, sonra senin başına dert olmasın. İnsanlığın başına gelen bunca dertler, hep özgürlüklerini yanlışkullanmalarından gelmiş ve geliyor. Bu medeniyeti senin için kurdum, medeniyetini geliştirmek istiyorsan, benim medeniyetimin ayetlerini/kanunlarını bilimsel olarak araştıracaksın, yani tabiat kitabı ile insan denen kitabı araştıracaksın (Fussılet/ 53). Benim medeniyetimi araştırırken göstereceğin gayrete göre ben de sana yardım edeceğim’ (Hud/ 37)”.

Bu kitabı okumayı tamamladığımda20.yüzyılda Atatürk’ün “İstiklâl Savaşı” sonrasında 15 yıl gibi çok kısa bir sürede kurduğu “Cumhuriyet Uygarlığı”nı “akıl, bilgi, adalet/özgürlük, iman, sevgi, merhamet, çalışma, kendini yenileyip değişmek ve durmadan bilimsel araştırma yapıp gelişmek, kâinat medeniyetinin sırlarını ortaya çıkarmak” ilkeleri üzerinden değerlendirme ihtiyacı hissettim. Değerli okuyucularımıza kitabı bu açıdan bakışla okumalarını diliyorum.

Ömrünü Kur’an’ı Kur’anca anlamaya ve anlatmaya adamış Prof.Dr. Bayraktar Bayraklı Hocamıza bu yoğun emek ve iman ürünü değerli ve önemli araştırması için gönülden takdir ve teşekkürlerimi sunarken, bir solukta okunacak hacmi küçük kapsamı engin “Medeniyetlerin Batışı” eserine ilgi duyanlara da ‘iyi okumalar’ diyorum.

SEDAT ŞENERMEN

Kaynakça
Prof.Dr. Bayraktar BAYRAKLI, Medeniyetlerin Batışı, İstanbul, 2021, Düşün Yayıncılık.