KUR’AN DA BELÂ, FİTNE, İMTİHAN

1. Sözlük Anlamı

“B-l-v” kökünden mastar olan “belâ” sözcüğünün sözlük anlamı “yıpratmak, bitkin düşürmek” demektir.

“Sınanmak” veya “denenmek”, insanı yıpratan bir süreç olduğu için bu sözcük de zamanla “belâ” sözcüğü yerine kullanılır olmuştur.

Yüce Allah kişileri ve toplumları bazen sıkıntı içinde bırakabilir, zorluklara ve darlıklara düşürebilir. Bunlar bir bakıma insana verilen“belâ” hükmündedir.

Bu sınamanın/denemenin nedeni,

-İnsanların akıllarını başlarına almalarını,
-Yanlış yolda olanların istikametlerini düzeltmelerini,
-İsyan içerisinde olanların Allah’a itaate dönmelerini sağlamak içindir.

Dinin buyruk ve yasakları da bir anlamda belâdır. Çünkü bazı buyruklar insan bedenine zorluk verir, bazı yasaklar ise nefisleri disiplin altına alır. Böyle durumlarda insanların iyileri ve kötüleri açığa çıkar, şükredenlerle nankörler belli olur.[1]

Bu kökten sözcükler Kur’an’da, altısı “belâ” olmak üzere toplam otuz yedi kez geçer.[2]

2.Bu Kökten Kur’an’da Kullanımlar

“Belâ” sözcüğünün “denemek, sınamak; eskimek; musibet, gam, darlık ve sıkıntı” anlamlarının tümünün Kur’an’da, kullanıldığının örnekleri vardır:

*Allah Elçisi İbrahim ile oğlu İsmail arasında geçen olayın “açık belâ /apaçık imtihan (belâün mübîn)” (Sâffât/ 106) ve

*Firavun’un İsrailoğulları’na yaptığı korkunç işkenceler “büyük belâ /imtihan (belâün ‘azîm)” (A’raf/ 141; İbrahim/ 6; Bakara/ 49) ve “açık belâ /apaçık imtihan (belâün mübîn)” (Duhan/ 33) şeklinde nitelendirilmiştir.

*Yüce Allah’ın, kendisini sınadığı insanın bu denemeden başarı ve yüz akıyla çıkması “güzel belâ /imtihan (belâün hasen)” (Enfâl/ 17) olarak tanımlanmıştır. Bu anlamda Bedir Gazvesi ve sonucunda kazanılan zafer, “güzel bir belâ”, yani başarıyla verilmiş bir imtihan olarak belirlenmiştir (Enfâl/ 17).[3]

*Yüce Allah’ın korku ve kıtlık vermesi, can, mal ve meyveleri eksik vermeside birer deneme (belâ)dir (Bakara/ 155).

*Dünya, kimin daha güzel iş yaptığının anlaşılacağı bir “belâ /deneme” yeridir, ölüm de yaşam da bunun için var edilmiştir (Mülk/ 2).

*Allah Elçileri de dâhil olmak üzere Allah, herkesi bir “belâ”ile denemektedir. Belânın en şiddetlisine uğrayanlar da onlardır.

Bir kimsenin gerçek kişiliği ancak denenmesi, sınanması durumunda belli olur. Büyük imtihanlara /belâlara yüce gönüllü aklıselim sahibi insanlar dayanabilir. Elde edilecek sevabın, başarının büyüklüğü katlanılan belânın büyüklüğüne göredir.[4]

*“Onlar, işte burada /o zaman herkes ne gönderdiyse onun imtihanını verecek. Ve kesinlikle gerçek mevlâları olan Allah’a döndürülecekler. İftira edip uydurdukları şeyler de kesinlikle kendilerinden uzaklaşıp kaybolacaklar” (Yûnus/ 30).Bu ayet, herkes ne yaptığının gerçek mahiyetini öğrenir, anlamındadır. Onun için “belevtü fülânen” denir ki, kişiyi sınamak manasına gelir.

*Üzüntü ve korku da belâ adını almıştır. Çünkü bunlar da bedeni yıpratmaktadır: “Bunda sizin için Rabbinizden gelen çok büyük bir imtihan vardı” (Bakara/ 49). “Muhakkak ki sizi, biraz korku ile deneriz” (Bakara/ 155). “Bu gerçekten apaçık bir imtihandı” (Sâffât/ 106).

3.Yükümlülükler De Birkaç Açıdan Belâdır /İmtihandır

(a)Yükümlülüklerin tümü insana zor gelmektedir. Bu açıdan her biri imtihan /belâ sayılmıştır.

(b) Her bir yükümlülük bir sınamadır. Bu açıdan Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Ant olsun ki içinizden cihat edenler ile sabredenleri belirleyinceye kadar sizi deneyeceğiz ve söylediğiniz sözlerin doğru olup olmadığını açığa çıkarıncaya kadar sizi imtihanedeceğiz” (Muhammed/ 31).

(c)Yüce Allah’ın insanları sınaması,

-Bazen “şükretsinler” diye bollukla,
-Bazen de “sabretsinler” diye zorlukla yüz yüze getirmek şeklinde gerçekleşmektedir.

Bu açıdan hem belâ/mihnet hem de armağan /minhat sayılmıştır. Çünkü belâ sabretmeyi, armağan ise şükretmeyi gerektirir.[5]

Sabrın gereğini yerine getirmek, şükrün gereğini yerine getirmekten daha kolaydır. Buna göre Allah’ın bağışı, iki belânın en büyüğü olmaktadır.

II-)FİTNE (Belâ, İmtihan, İşkence Olgunlaşma …)

1.Kaynağına Göre Fitne

“Lisânu’l-Arab”da verilen bilgilere göre, “ateşte yakmak” anlamındaki “f-t-n” fiil kökünden türemiş bir tür adı (ismü’n-nevi) olan “fitne”; altın, gümüş gibi kıymetli madenlerin kendisiyle kaynaşmış olan değersiz maddelerinden(curuf) ayrıştırılması, yani saflaştırılması amacı ile yüksek ateşte yakılması(potada eritilmesi) işlemidir. Bu manadan hareketle, madeni yakıp eriten (fitne işlemini yapan) ustaya “fettan” denildiği gibi, kişilerin gönüllerini sevda ateşi ile yakan kadınlara da “fettan” denilir.

“Fitne” sözcüğü sadece ‘kıymetli madenlerin saflaştırma işleminin adı” olarak kalmamış, “kişilerin inançlarının, içyüzlerinin ortaya çıkarılmasında bir araç olan; mal yokluğu (fakirlik), mal çokluğu (zenginlik), hastalık, ölüm” gibi durumlarla“körlük, topallık, sağırlık gibi bedensel kusurlar ve kıtlık, savaş gibi toplumsal olaylar” da “fitne” olarak adlandırılmıştır.

Sözcük daha sonraları “yakma” anlamı ekseninde; “acı çektirme, işkence, zayıf düşürme, saptırma, tartışma, deneme ve sınama” anlamlarında da kullanılır olmuştur.

“Fitne” sözcüğünün ifade ettiği eylemlere bakıldığında bu eylemlerin iki kaynağı olduğu görülmektedir:

*İnsan kaynaklı fitneler, bazılarının “şeytan kaynaklı” olarak tanımladıkları da bu kapsamda olmak üzere, bizzat insanlar tarafından yapılan zulüm,işkence gibi başkalarına acı veren eylemler ile yine bizzat insanlar tarafından yapılan ve yaptırılan kışkırtma, ayartma, yanlış yönlendirme gibi toplumlarda karışıklığa, kargaşaya yol açan ve toplumun düzenini bozan eylemlerdir.

Herkes tarafından görülen ve bilinen bu fitneler Kur’an’da birçok ayette konu edilmiştir.

*Allah kaynaklı fitneler ise, “insanların saflaştırılmasına yönelik olan” ve “Müslümanların iyi bilmeleri gereken” fitnelerdir. Yüce Rabbimiz, gönderdiği elçiler dâhil herkesi (Müslümanları, insanları, toplumları) fitnelendirmekte; onları ateşe atıp eritmekte, curuflarını dışa attırıp saf, arı duru hâle getirmektedir.

Nitekim Allah Elçileri İbrahim, İshak ve Yakup’unbu anlamdaki gelişimleri Kur’an’da “fitne” sözcüğüyle değil, “mükemmel bir saflıkla saflaştırdık(ehlesna bi-halisatin)” ifadesiyle anlatılmıştır. Yani, “fitne” eylemi için “halisa” sözcüğü kullanılmak suretiyle, bu sözcüklerin anlamdaş olarak kullanıldıkları belirtilmiştir.

Rabbimiz, nimet veya külfet türünden sabır ve sebatı gerçekleştirecek her şeyin, fitne olduğunu bildirmiştir:

“Her kimliği olan varlık ölümü tadıcıdır. Ve eritip saflaştırmak üzere, siziBiz, şer ve hayır ile sınarız. Ve siz, yalnız Bize döndürüleceksiniz.”(Enbiya/ 35)

“Denemek, sınamak, bitkin düşürmek” anlamına gelen “belâlandırmak” sözcüğü birçok ayette “belâ” ve bu sözcüğün türevleri şeklinde, “fitne” sözcüğü ile birlikte olmadan yer almıştır. Ama yukarıdaki ayetin ipucu olmasıyla anlaşılmaktadır ki “belâ” sözcüğü ve türevleri, kullanıldıkları ayetlerin hepsinde fitneye yönelik kullanılmıştır. Aşağıdaki örneklerde de görüleceği gibi, ister elçilerin ister insanların gelişimleri amaçlanarak yapılmış olan iyi ya da kötü tüm belalandırmalar, birer fitneye yöneliktir.

Allah kaynaklı fitneler veya ‘Allah’ın fitnelendirmesi’, elçiler ve insanların olgunlaşmasına, olumlu yönde değişmesine, gelişmesine yönelik olduğu için fitne, bir tekâmül ve fiili eğitim olmakta, fitneden geçenler de sabır ve sebat açısından güçlenmektedirler. Nitekim Kur’an’da İblis’in ve diğer şeytanların etki edemediği insanlar olarak bildirilen “muhles kullar” da, fitne ve belalarla arıtılmış, saf, arı duru hâle getirilmiş kullardır.[6]

2.Kur’an’da Fitne Sözcüğünün Kullanımları

Fitne, sözlükte “denemek, imtihan etmek, yakınmak, bir şeyden çok hoşlanmak, görüş ayrılığı, kargaşa, delilik, dalâlet, sapıtmak, şaşırtmak, aldatmak, şiddet, işkence, öldürmek, belâ, musibet, kötülük, mihnet” anlamlarına gelir. Çoğulu “fiten”dir.

Bu sözcük dilimize de girmiş ve “azdırma, baştan çıkarma, fesat, ara bozma, ihtilaf, âfet, musîbet, sıkıntı, belâ, ceza, delilik, dinsizlik, canilik” ve daha çok “karışıklık ve kargaşa” anlamında kullanılmaktadır.[7]

Çok anlamlı bir kavram olan “fitne” sözcüğü Kur’an’da otuz dört kez,yirmi altı ayette de türevleri yer almaktadır.[8]

*İmtihan,sınama (ibtilâ), deneme (ihtibâr), (Bakara/102; Tâ-Hâ/40, 85, 90, 131),

*Allah’ın insanlara farklı imkânlar vererek birbirlerine karşı niyet ve tutumlarını ortaya çıkarması (En’âm/ 53; Furkân/ 25),

*Şirk, küfürve müşriklerin Müslümanlara uyguladıkları ve şirke döndürmeyi amaçlayan baskıları (Bakara/ 191, 193, 217; Nisâ/ 191),

*Belâ (musibet, dert) (Hac/ 11),

*Sapıklık, sapma,Saptırma (Mâide/ 41, 49),

*Kandırma (Sâffât/ 162),

*Şeytanın hile ve tuzağı, şaşırtma (‘A’raf/ 27),

*Şeytanın selim aklını işletmeyen kişilere aşıladığı batıl inanç ve kuruntu (Hac/ 53),

*Delilik (cinnet) (Kalem/ 6),

*Nifak (Hadîd/ 14),

*Azap, işkence, ateşe atma (yakılma) (Enfâl/ 25; Ankebut/ 29; Zâriyât/ 13-14; Burûc/ 10),

*Mazeret ve çare (En’âm/ 23),

*Günah (Tevbe/ 49),

*Savaşma (öldürme) (Nisâ/ 91; Ahzâb/ 14),

*Kargaşa, karışıklık, fesat (Âl-i İmran/ 7; Tevbe/ 47, 48),

*Düşman saldırısı,baskı (işkence /eziyet /kötülük) (Bakara/ 191, 193, 217; Nisâ/ 101; Enfâl/ 39) anlamlarında Kur’an’da kullanımlarını görüyoruz.

-Malların ve çocukların insan için bir imtihan olduğu (Enfâl/ 28),
-Baskı, zulüm, işkence, eziyet ve kötülük etmenin öldürmeden daha büyük ve şiddetli olduğu hep fitne kavramıyle ifade edilmiş,
– İnanca baskının (fitne) yok oluncaya kadar onunla savaşılması da buyrulmuştur (Bakara/ 193).[9]

Kur’an, fitneyi bir gelişim aracı olarak göstermekte ve insanlığın fitne ile sürekli denemeye muhatap bırakıldığını belirtmektedir. Demek oluyor ki, fitne bir tekâmül ve seleksiyon aracıdır. Bu nedenledir ki fitne, insanın muhatap olduğu bütün değerlerle gelebilir. Olumsuz değerler kadar olumlu değerler de fitne konusu olabilir.[10]Nitekim konu gündeme bir ayette şöyle getiriliyor: “Biz, sizi bir imtihan olarak hayır fitnesiyle de deniyoruz, şer fitnesiyle de. Ve siz, eninde sonunda bize döneceksiniz.” (Enbiyâ/ 35)

3.Allah, İnsanları Niçin İmtihan Etmektedir?

*Yüce Allah, insanların iman ve ahlaktaki içtenliklerini kanıtlamaları için bir imtihan olmak üzere onları hayırla daşerle de deneyip sınar (Enbiyâ/ 35).

*İnsanlar dünya yaşamının geçici güzellikleriyle imtihan edilirler. (Tâ-Hâ/ 131)

*Mal ve evlat birer imtihan aracıdır. (Enfâl/ 28; Teğâbün/ 15)

*Bol rızık veya genel olarak bir nimet de fitnedir. (Zümer/ 49; Cin/ 17)

*Buna karşılık insanlar kederle (Tâ-Hâ/ 40), türlü belâlarla da (Tevbe/ 126; Hac/ 11) imtihan edilirler.

Fitne insanların karşılıklı ilişkileri için de söz konusu olabilir. İnkârcıların Müslümanlara karşı olumsuz tavırları Müslümanlar için bir fitnedir. Çünkü Böylece onların sabırları ve İslam’a bağlılıkları denemeden geçirilmiş olur. (Furkân/ 20) Öte yandan Müslümanların maruz kalacakları herhangi bir sıkıntı da kâfirlerin bundan yanlış sonuç çıkarmasına yol açan bir fitne olabilir.[11]

4.Allah, Elçilerini De Denemekte /Fitnelendirmektedir

Rabbimiz elçilerini ve diğer insanları niçin fitnelendirdiğini şu ayetlerde açıklamıştır:

“Biz, senden önce de sadece, kesinlikle yemek yiyen, çarşılarda yürüyen elçilerden gönderdik. Ve Biz, sizin bir kısmınızı bir kısmınız için saflaştırmak için sıkıntı malzemesi yaptık. –Sabrediyor musunuz!– Ve senin Rabbin çok iyi görendir.” (Furkan/ 20)

“İnsanlar, denenmeden, “İman ettik” demeleriyle bırakılı verileceklerini mi sandılar? Ve ant olsun ki Biz, onlardan öncekileri de saflaştırılmaları için ateşlere /sıkıntılara sokmuştuk. Artık elbette Allah, doğru kimseleri bildirecektir /işaretleyip gösterecektir ve elbette yalancıları da kesinlikle bildirecektir /işaretleyip gösterecektir.” (Ankebut/ 2, 3)

Rabbimizin nasıl ve ne ile fitnelendirdiğini öğrenmek için ise, Kur’an’daki pek çok ayetten birkaçının okunması bile yeterli olacaktır.[12]Ancak ayetlerin, içinde bulundukları pasajla birlikte okunmasında daha çok yarar vardır.

Kur’an’dan öğrendiğimize göre Rabbimiz en başta ve en çok elçilerini fitnelendirmiş; onları eritmiş, süzmüş, arı duru, saf, katışıksız hâle getirmiştir:

-Elçiİbrahim (Bakara/ 124),
-Elçi Davud (Sad/ 24),
-Elçi Süleyman (Sad/ 34, 35),
-Elçi Eyüp (Sad/ 41),
-Allah Elçileri İbrahim, İshak ve Yakup (Sad/ 45, 46),
-Elçi Musa (Ta-Ha/ 40; Meryem/ 51)
– Elçi Yusuf’un da Yusuf suresinde anlatılan hayatı; ailesinden ayrılışı, kuyuya atılışı, köle diye satılışı, zindana kapatılışı adeta bir fitneler zinciridir. Tüm bunlardan sonra o da gerekli kıvama gelmiştir. Ve Rabbimiz onu“…. Şüphesiz o arıtılmış (arı duru saf hale getirilmiş) kullarımızdandı”(Yusuf/ 24) diyerek insanlığa tanıtmıştır.
-Allah’ın Son Elçisi Muhammed (a.s) ile ilgili fitneler zinciri ise, o henüz doğmadan babasının ölümü sonucu dünyaya yetim olarak gelmesiyle başlamış; küçük bir çocukken annesinin ölümü sonucu öksüzlük, dedesi ve amcasının himayesinde sığıntılık, fakirlik, çocuklarının ölümleri, müşriklerin türlü sözlü ve fiili tacizleri şeklinde sürmüş; Kur’an’da ve tarih kitaplarında yer alan daha nice sıkıntılar ile yaşamının sonuna kadar devam etmiştir.

Toplum önüne gönderilen Allah Elçilerin tümü, yukarıda anlatılanlara benzer şekilde Allah kaynaklı fitnelerden geçerek fiilen eğitilmişler, saflaştırılıp olgunlaştırılmışlardır. Çünkü onların sabır ve sebat konusunda iyi, dayanıklı duruma gelmeleri ve davet görevlerinde duygusal olmamaları, hevâlarına uymamaları, haktan sapmamaları, kısacası görevlerinde başarılı olmaları gerekmektedir.

Rabbimizin insanlar için uygun görüp uyguladığı bu sistem, bir buğday tohumunun “nimet” haline gelme süreci ile büyük benzerlik göstermektedir.

Ekim ile toprağın içine hapsedilen buğday tohumu, toprağın içinde çatlar vetoprağı delerek dışarıya doğru hareket eder. Toprağın üzerine çıktığı zaman ise yağmurla, soğukla karşılaşır, kızgın güneşin altında sararıp olgunlaşır. Fakat bu olgunluk yeterli değildir; orakla beli kesilir, harmanda dövülür, değirmende ezilip öğütülür, bu da yetmez, fırında ateşe atılır. İşte bir buğday tohumu bile, bunca aşamalardan sonra sofralarda “nimet” olarak yerini alır.[13]

Medine döneminde inen bazı ayetlerde, “fitne öldürmekten daha şiddetli bir suçtur” (Bakara/ 191), “fitne öldürmekten daha büyük bir suçtur” (Bakara/ 217) şeklindeki açıklamalarla inkârcılar tarafından Müslümanların inançlarına yöneltilen fitnenin taşıdığı tehlikenin büyüklüğü vurgulanmış; dış düşmanın gerçekleştirmeyi umduğu küfür ve şirk egemenliğine karşı silahlı mücadeleye girişilerek fitnenin ortadan kaldırılması ve Allah’ın dininin egemen kılınması ortak bir ülkü olarak ortaya konmuştur. Böylece fitne kavramı, bireysel sıkıntı veya buhrana işaret eden konumundan bir iman ve zihniyet savaşının nedeni şeklindeki yeni bir konuma kaydırılmıştır.[14]

5.İslam Coğrafyasında Büyük Fitneler

İslam Bilginleri genellikle 3. Halife /Devlet Başkanı Osman’ın bir darbe girişimi sonunda öldürülmesiyle doruk noktasına ulaşan kanlı siyasal buhranı ilk fitne sayarlar ve bu olayı “büyük fitne” diye adlandırırlar.[15]

-Devlet Başkanı Halife Osman’ın öldürülmesiyle başlayıp
-“Cemel Vak’ası”,
-“Sıffîn Savaşı” ile devam eden olaylar,
-“Harîcî isyanları”,
-Emevi iktidarına karşı ayaklanan Zübeyr oğlu Abdullah’ın Hicaz’daki egemenliğine son vermek üzere Muavîye oğlu Yezîd’in yolladığı ordunun Medine yakınında Harre’de Medineli’lerle savaşarak Medine şehrini yağmalaması,
-Aynı amaçla Mervân oğlu Abdülmelik tarafından gönderilen Yusuf oğlu Haccâc kumandasındaki ordunun altı ay kadar süren kuşatma sonunda Mekke’yi işgali ve Zübeyr oğlu Abdullah’ın şehit edilmesi,
– Dördüncü Halife Ali, oğulları Hasan, Hüseyin ve aynı soydan insanların şehit edilmeleri gibi kanlı olaylar, İslam toplumunun karşılaştığı ilk büyük fitne hareketleri olarak tarihe geçmiştir.

Özellikle Halife Osman’ın şehit edilme olayı Müslümanların dinsel ve siyasal kamplara bölünmesine yol açan, daha sonra Sünnî-Şîî ayrılığıyla bölünmenin kökleşmesiyle gelecek kuşakları derinden etkileyecek olan fitnelerin başlangıcı sayılır.[16]

Günümüzde de küresel bağlamda beş yüzyıldır süregelen ve bugün BOP diye adlandırılan Mesihi bir fitneden söz edilmektedir.[17] ABD Dışişleri Bakanı C. Rice tarafından Ortadoğu’da 22 ülkenin sınırlarının değişeceği, bazı devletlerin tarihin arşivine kaldırılacağı şeklinde açıklanan Arap Baharı adıyla bilinen olaylar zinciri ülkemizi de içinde bulunduğumuz coğrafi alan nedeniyle doğrudan etkilemektedir. Yirminci yüzyılda bu fitneden Atatürk, Müdafayı Hukuk bağlamında Kuvayı Milliye Hareketi ile Türk Milletini Ulusal Bağımsızlık Savaşı vererek zaferle çıkarmış, Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurmuştur. Ancak aynı fitne 21. yüzyılda ülkemizi de hedef alarak sürmektedir. Bu büyük fitneden milletçe yeniden kurtuluşta tek örnek alınacak Atatürk ve O’nun başlattığı Kuvayı Milli Hareketi olabilir. İnş’Allah Yüce Türk Milleti her zamanki muhteşem sağduyusu ve yüksek bilinciyle bir bütün hâlinde bütünleşerek /birleşerek Türkiye Cumhuriyetini ebediyete kadar payidar kılacak zaferi /başarıyı bir kez daha sağlayacaktır.

SEDAT ŞENERMEN

Kaynakça
[1] Hakkı YILMAZ, Kur’an’daki Önemli Sözcük ve Kavramlar, İstanbul, 2017, s.63;Hakkı YILMAZ, Tebyinü’l-Kur’an /İşte Kur’an, İstanbul, 2015, c.1, s.357;İmtihan (tüblâ) için bkz. c.2, s.18.
[2]M.Fuad ABDÜLBAKİ, el-Mu’cemül-Müfehres, “B-l-v” md.Belâ sözcüğü ile ilgili olarak şu ayetlera bakılabilir:BAKARA/ 49, 155-156, 249; SÂFFÂT/ 106; DUHAN/ 33; MÂİDE/ 48, 94; EN’ÂM/ 165; ÂL-İ İMRAN/ 152, 154, 186; A’RAF/ 141, 163, 168; ENFÂL/ 17; YÛNUS/ 30; HÛD/ 7; MÜLK/ 2; MUHAMMED/ 4, 31; ENBİYÂ/ 35; KEHF/ 7; NEML/ 40; FECR/ 15, 16; NAHL/ 92; İNSAN/ 2; AHZÂB/ 11; İBRAHİM/ 6.
[3]Prof.Dr. Süleyman ULUDAĞ, “BEL”, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 1992, c.5, s.380.
[4]Mehmet CANBULAT, “BEL”, Dinî Kavramlar Sözlüğü, Ankara, 2006, DİB Yayınları, s.64.
[5]Ragıb El-ISFAHANÎ, el-Müfredât, “B-l-v” md., (Mütercimler: Abdülbaki GÜNEŞ-Mehmet YOLCU), İstanbul, 2010, Çıra Yayınları, s.169.
[6]Hakkı YILMAZ, Kur’an’daki Önemli Sözcük ve Kavramlar, s.164-165; Hakkı YILMAZ, Tebyinü’l-Kur’an /İşte Kur’an, 2015, c.2/s.149; c.3/s.132; c.5/s.180.
[7]İsmail KARAGÖZ, “FİTNE”, Dinî Kavramlar Sözlüğü, Ankara, 2006, DİB Yayınları, s.188.
[8]M.Fuad ABDÜLBAKİ, el-Mu’cemül-Müfehres, “F-t-n” md. “F-t-n” kökünden Kur’an’daki tüm kullanımların sayısı 63’tür.
[9]Prof.Dr. Mustafa ÇAĞRICI, “FİTNE”, İstanbul, 1996, TDV İslam Ansiklopedisi, c.13, s.156; İsmail KARAGÖZ, “FİTNE”, Dinî Kavramlar Sözlüğü,s.188.
Râğıb el-İSFAHÂNÎ, el-Müfredât, “F-t-n” md.; İbn MANZUR, Lisânü’l-Arab, “F-t-n” md.; FÎRÛZÂBÂDÎ, Kâmûsü’l-Muhît, “F-t-n” md.; ŞEHRİSTÂNÎ, Tâcü’l-Arûs, “F-t-n” md.
[10]Prof.Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK, Kur’an’ın Temel Kavramları, İstanbul, 1993, 2.Baskı, Yeni Boyut Yayınları, s.133.
[11]Mustafa ÇAĞRICI, “FİTNE”, TDV İslam Ansiklopedisi,c.13, s.156.
[12] Bkz. ENFÂL/ 28; TA-HA/ 131; TEGÂBÜN/ 15; EN’ÂM/ 53, 165; MUHAMMED/ 31; BAKARA/ 155-157; ÂL-İ İMRAN/ 186; KEHF/ 7; MÜLK/ 2.
[13]Hakkı YILMAZ, Kur’an’daki Önemli Sözcük ve Kavramlar, s.166. Hakkı YILMAZ, Tebyinü’l-Kur’an /İşte Kur’an, 2015, c.2/s.149; c.3/s.132; c.5/s.180.
[14]Bkz. YÜCE KUR’AN BAKARA/ 191-193.
[15] Ebû HANÎFE, el-Fıkhu’l-Ebsat, (neşr. M.Zâhid KEVSERÎ, tr. Mustafa ÖZ), İmam-ı Azam’ın Beş Eseri (içinde), İstanbul, 1981, s.41, 44; Tâhâ HÜSEYİN, el-Fitnetü’l-Kübrâ, ‘Osman bin ‘Affân’, s.417, 677’den aktaran: Mustafa ÇAĞRICI, “FİTNE”, TDV İslam Ansiklopedisi,c.13, s.158.
Halife Osman’a Karşı Vuku Bulan İsyan /İhtilal; Yahudilerin Suikastları; Sebeizmin Sebep ve Amaçları hk. ayrıca bkz. Ömer Rıza DOĞRUL, Büyük İslam Tarihi Asr-ı Saadet, (Sadeleştiren: O. Zeki MOLLAMEHMEDOĞLU), İstanbul, 1975, Eser Kitabevi, Cilt: 5, s.326-348; s.350-373; s.375-401.
[16] Mustafa ÇAĞRICI, “FİTNE”, TDV İslam Ansiklopedisi,c.13, s.158.
[17] Sedat ŞENERMEN, Dinler ve Dünya Egemenliği,İstanbul, 2013, Togan Yayınları.