Yunanistan’ın diplomasiyi reddettiği kilit konuların başında EGEAYDAAK yani “Egemenliği Antlaşmalarla Yunanistan’a Devredilmemiş Ada, Adacık ve Kayalıklar” sorunu bulunuyor.
Türkiye her zaman olduğu gibi günümüzde de mevcut sorunları barışçıl yollarla çözmek isterken Yunanistan şimdi de Zürafa Kayalıklarına göz dikti.
Yılın ilk aylarında ülkemizde yaşanan depremler ve Yunanistan’da meydana gelen tren kazaları her iki ülkeyi dayanışma noktasına getirmişti.
Pozitif gündem kapsamında ortak eylem planları çerçevesinde yürütülen çalışmalar 2023 yazının ılımlı geçmesine neden oluşturdu.
Tüm bu gelişmelere rağmen Yunanistan GASA’lara daha güçlü silahlar konuşlandırırken diğer taraftan da işgal etmiş olduğu 20 ada ve iki kayalığa yeni halkalar ilave etme çabasında.
Yunanistan’ın Ege Denizi’nde uluslararası antlaşmalarla kendisine devredilen hükümranlık haklarını daha da genişletmeye çalışması her iki ülke arasındaki sorunlara yeni bir boyut kazandırmıştır.
30 Ocak 1996’da Türk ve Yunan savaş gemileri ile komandolarını karşı karşıya getiren EGEAYDAAK sorunu aslında o gün değil; 25 Aralık 1995’te “Figen Akat” adlı bir Türk yük gemisinin Kardak kayalıklarına oturmasıyla başlamıştır.
Yunanistan’ın kayalığa bir manga komando gönderip bayrağını diktiğinde, gösterilen kararlı tutum ve SAT harekâtını içeren askeri girişim Yunan askerinin geri çekilmesiyle sonlanmıştı.
Ortaya konan kararlılık ve sahadaki askeri varlığı Yunanistan’a o gün için geri adım attırmış olsa da bugüne kadar olan gelişmeler Türkiye’nin istemediği bir yolda ilerledi.
Gerilim süresince gösterilen düşmanlık bölgede her iki ülkenin birlikte yaşayabilmesinin formülü olması gerekirken, ne yazık ki arkası gelmedi.
ABD, Avrupa Birliği ve Fransa’nın yancı tutumları istikrarlı bir sonucun elde edilmesine imkân tanımamaktadır.
Avrupa Komisyonu’nun son raporu, Biden yönetiminin ülkemizi güvenlik sorunu olarak nitelemesi hezeyanlar dizinidir.
Doğu Akdeniz’de var olmak için Fransa’nın Yunanistan ve Güney Kıbrıs Yönetimi ile yapmış olduğu stratejik iş birliği çözümsüzlüğün başka nedenidir.
Türk tarafının hukuk bağlamında yaptığı açıklamalar da Yunan’ı pek fazla ikna edememiş olacak ki, her seferinde yeni bir oldu bittiyle karşı karşıya kalınmaktadır.
Ege yarı kapalı bir denizdir.
Labirent benzeri anlaşmazlıklar karmaşık, uzun sürme eğiliminde ve çözüm bulunabilecek nitelikten uzaktır.
Her sorun birbiriyle ilişkilidir.
Her sorun teknik problemleri içermektedir.
ABD, İsrail ve Venezuela gibi ülkelerin yanı sıra Türkiye’nin de imzalamadığı 1982 Deniz Hukuk Sözleşmesi (DHS) çözümsüzlüğün kendisidir.
Gerçekte iki devletin mevcut görüş ayrılıkları DHS’in karasuları genişliği ile ilgili unsurun daha da ötesindedir.
Mevcut sorunların çeşitliliği bile düşünülecek çözümlerin istisnai olmalarına ihtiyaç göstermektedir.
Sözleşme kapsamında atılan her adıma ¨Casus Belli¨ ve ¨Kardak¨ dışında kararlılık gösterilmemesi Yunanistan’ı daha da cesaretlendirmektedir.
Kardak krizinin iki NATO üyesi ülkeyi savaşın eşiğine getirdiği düşünüldüğünde, atılan her olumsuz adımın ölümcül sonuçlar doğurabileceği hiç akıldan çıkarılmamalıdır.
Yunanistan Ege’de Türk sahillerine yakın epeyce adaya sahiptir. Ve bu adalarda ABD’nin harekât üsleri elde etmesi de Türkiye’nin güvenliğinde kaygı yaratırken adaların ardı ardına işgal edilmesi kabullenilecek bir davranış değildir.
EGEAYDAAK’ların üzerinde egemenlik iddiasında bulunmasını gerektiren herhangi bir antlaşma ve sözleşme de yoktur.
Olan bitene siyasi iradenin sessiz kalması ve son MGK kararlarında da yer verilmemesi dikkat çekicidir.
Turizm, enerji, ulaştırma, denizcilik ve çevre alanlarında iş birliği arayışlarının sürdürüldüğü bir dönemde, Yunanistan ve hamilerinin istikrar bozucu faaliyetleri her iki ülkenin yeniden farklı rotalarda ilerlemesini sağlayacaktır.
Son sözse; “Aşırı iyimserlik, zafiyet göstergesidir.”
İsmet Hergünşen