Bahriye dostluğu, vefa, geçmiş ve geleneğe sadakat; vatan ve deniz sevgisi ile donandığı zaman gerek denizciler arası ve gerekse kuruma karşı emsalsiz güçlü bir bağ oluşturur. Bu bağdan nasibini alabilen yüksek ruhlu ve cesur denizciler zamanı gelir mütareke döneminde Anadolu’da Kuvay-ı Milliye’ye ve kurtuluşun deniz cephesine katılır; zamanı gelir bir 20 Temmuz sabahı gözünü kırpmadan Girne sahiline ölümüne kapak atmaya gider; aynı bağ Gölcük depreminde acı çekenlerin yarasını sarar. Gücünü geçmişten ve gelenekten alan bu bağdan nasibini alan asil ruhlar, başta Balyoz davası olmak üzere tüm isimli kumpas davalarda tutsaklara kayıtsız şartsız destek verir ve Vardiya Bizde’nin çelik iradeli kadınlarının yanında yer alır.
Cesaretin Gücü. Bu bağdan nasibini almak rütbeye ya da Deniz Kuvvetlerinde erişilen makamlara göre gerçekleşmez. Bu bağ ruhun asilliği, karakterin üstünlüğü ve yüreğin cesaretinden gücünü alır. Cumhuriyete, Mavi Vatana ve bahriyeye sahip çıkmak, sadece üniforma altında yapılmaz. Bu yurtsever bir bahriyeli için ölene kadar devam eden bir sorumluluktur. Bu bağın oluşumunda liderlik etmesi gerekenler, şüphesiz Bahriyeye hizmette en üst makamlara erişmiş şahsiyetler olmalıdır. Ancak gelişmeler maalesef bu istikamette değil. Emekli Kuvvet Komutanları tutsakların sadece cenazelerine katılıyorlar ve haklı olarak protesto ediliyorlar. Emeklilikte kazanılmış bir takım imtiyazlar ve hedonist yaşam tarzı, cesaretin ve liderliğin önüne geçiyor herhalde. Onlara örnek almaları gereken yürekli bahriyeliler olduğunu; biraz Kurtuluş Savaşı tarihi ve özellikle Emekli Deniz Albay Celalettin Orhan’ın “Bir Bahriyelinin Anıları” isimli kitabını okumalarını; ayrıca her Cumartesi saat 11:00’de İstanbul’da Beşiktaş’ta ve Ankara’da Sakarya’da Sessiz Çığlık eylemlerine katılan cesur bahriyelilerin, tutuklanma korkusuna meydan okuyan çığlıklarının karanlığı delerek bizlere nasıl eriştiğini bir defa bile olsun yerinde izlemelerini öneriyorum.
Kanada’dan destek. Tutsak günlerimizde yanımızda yer alan bahriyelilerden 1981 mezunu Emekli Yarbay Yalçın Diker yaşadığı Kanada’dan bizlere Silivri Cezaevine usanmadan mektup yazarak destek veren, bu bağdan nasibini almış seçkin bahriyelilerden biri.
Yaşadığı Ottowa kentinde Diaspora Türk isimli bir internet sitesinde köşe yazarlığı da yapan Yalçın kardeşimiz “Denizci Mavisi” isimli yazısında bakın maviyi ve Mavi Vatanı nasıl anlatmış.
“Biz denizciler için mavi sadece bir renk değildir, Mavi, denizdir, gökyüzüdür, ufuktur. Mavi, hayattır, sevgidir, korkudur, yiğitliktir, ekmek kapısıdır, yar ve evlat hasretidir. Mavi, Kurtuluş Savaşı’na kaçak asker ve cephane taşıyan takalardır. Mavi, çocuk yaşta başlayan bahriye ailesidir. Mavi, yarı babasız büyüttüğün çocuğuna karşı duyulan mahcubiyettir. Mavi, kar beyaz üniformasını kefen yaparak, başında bir taşı bile olmayan mezardır. Mavi uğruna ölünen vatandır. Mavi, Dumlupınar denizaltısında, “vatan sağ olsun” diyerek ölümü beklemek, “Ah bir ataş ver cigaramı yakayım” türküsüyle hayata veda etmektir. Mavi, Kıbrıs’ta tutulan kıyıbaşı, Kardak kayalıklarına dikilen bayraktır. 1090 yılında İzmir’de Emir Çaka Bey, 1538 yılında Preveze’de Barbaros’tur. Mavi, her geminin direğinin tepesindeki yedi kat sarılı Kur’an’dır. Mavi, her demir alırken söylenen “Bismillah Vira”dır. Mavi, fırtınadır, deniz tutmasıdır, soğuktur, uykusuzluktur, meşakkattir. Mavi, denizden toplanan kazazedelerdir, şehitlerdir. Mavi, uygarlıktır, çağdaşlıktır, özgürlüktür. Mavi, denizcinin hayat tarzıdır, hayatının ta kendisidir. Cazdır, danstır, öğle yemeği sonrası oynanan briçtir. Mavi, gelenektir, kültürdür, terbiyedir. Mavi disiplindir. Mavi, kuşaktan kuşağa devredilen vardiyadır. Mavi, iktidar korkusuyla Haliç’te çürütülen gemilerdir. Mavi çürütülmesine rağmen düşmana denizleri dar getiren Hamidiye’dir, Nusret Mayın gemisidir. Mavi Ertuğrul Yatıdır, Savarona’dır, Yavuz’dur. Mavi esir düşmektir, baş vermek ama baş eğmemektir düşmana. Mavi Kardak’da sancağı diktikten sonra zindanlara atıldığında “vatan sağ olsun” diyebilmektir. Mavi esir düştüğünde bile teslim olmamaktır düşmana. Mavi cesarettir, bilimdir, teknolojidir. Denizciler için bir de Mustafa Kemal’in gözleridir mavi. Maviye tutkun olanlar şimdi maviye hasret beyaz tavanlara bakmaktadır… Keşke Silivri yerine bir adaya hapsedilselerdi. Görmeseler de mavi denizi, Tuzunu koklar, sesini duyarlardı…”
Yalçın kardeşimize teşekkür ediyoruz. Bu yazısına izni ile tek satır ekleyeceğim.
“Ali Tatar, Berk Erden ve Murat Özenalp’tir, Mavi. “
Cem Gürdeniz