Geçen haftalarda Kuzey Kore’nin artık demode olmuş eski Sovyet yapımı Golf sınıfı dizel elektrik bir denizaltıyı, uzun menzilli nükleer füzeler ile donatmaya gayret sarf ettiği savunma portallarında yer aldı. Kuzey Kore’nin ayrıca dikine balistik füze fırlatma sistemlerini geliştirmeye çalıştığı iddia ediliyor. Kuzey Kore, hegemonya kontrolü dışında nükleer silaha sahip olan ve ayrıca uzun menzilli balistik füze geliştirmeye çalışan bir devlet. Kuzey Kore’nin ulusal gücü ile orantısız bu girişiminin ana nedeni, tam bağımsız kalarak, kendine özgü rejimini devam ettirebilmek. Zira çok iyi biliyor ki, küresel emperyal düzene karşı çıkanların yaşama şansı yoktur. Bu tip meydan okuyucu devletler ya terörle mücadele adına, ya da demokrasi götürme uğruna işgal edilir, abluka veya ambargoya maruz kalır. Ancak Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt gibi, Kuzey Kore benzeri baskıcı ve yasakçı rejimlere dokunulmaz.
Direnmek için güç gerekiyor. Diğer taraftan bu tip ülkeler, batı emperyalizmine boyun eğseler, her türlü dayatmayı kabul etseler de sonuçta değişen bir şey olmuyor. İçlerinde en güzel örnek şüphesiz Libya’dır. Kaddafi devrilmeden önce, batının her türlü talebini kabul etmiş, ülkesinin kapılarını emperyalizme açmıştı. Ancak yetmedi. Irak’ta Maliki rejimi ABD’ye direndi ve sonunda başına İŞİD belası açıldı. Maliki geri adım atmak zorunda kaldı. Suriye aynı kaderle karşılaşmamak için direniyor. İşgale uğrayan ve acı çeken ülkelerin ortak yönü nükleer güce sahip olmayışları. Bugün Pakistan batı emperyalizmi için en az diğerleri kadar tehlikeli ve sorunlu bir devlet, ancak kimse büyük çaplı bir müdahaleye yeltenemiyor. Sebebi Pakistan’ın nükleer silahlarıdır. İran’ın nükleer programından vaz geçmeyişinin temel güdüsü de bu nedenden kaynaklanıyor. Hayatta kalma içgüdüsü. Bağımsız yaşama irade ve istenci.
Nükleer Güçler Bölünemiyor. Kimsenin şüphesi olmasın, eğer Yeltsin döneminde Rusya nükleer caydırıcılığını kaybetmiş olsaydı, dağılması kaçınılmaz olurdu. Ordusu o dönemde paramparça idi. Parçalanmasını önleyen en önemli askeri enstrüman, nükleer silahları oldu. Onların içinde de nükleer balistik füze denizaltıları başat rol oynadı.
Neden bu tip denizaltılar önemli? Çünkü suyun altındaki durumsal farkındalık, yani gözetleme, su üstündeki kadar başarılı değil. Suyun altında akustik enerji yani ses dalgaları kullanıldığından, yerine yeni bir araç bulunana kadar da böyle devam edecek. Günümüzde askeri teknolojik yetenekler ne denli gelişirse gelişsin, suların altı hala ‘bilinmeyen’ konumunda. 90’lı yıllarda ABD Deniz Kuvvetleri Komutanlığı yapmış Oramiral Kelso, ‘uzayda binlerce mildeki en küçük metal parçasını algılayabilecek teknolojiye sahibiz, ancak suyun altında 100 metre altımızdaki denizaltı veya mayın gibi su altı cisimlerini algılayamadığımız zamanlar oluyor’ demişti.
Soğuk savaşla birlikte denizaltılar nükleer teknoloji ile buluştu. Bu iki yönlü oldu. Hem ana tahrik gücü, hem de taşıdıkları silahlar nükleer oldu. Böylece insanlık tarihinin gördüğü en korkunç ölüm makineleri denizlerin derinliklerinde yerini aldı. Nükleer tahrik sistemi ve deniz suyundan su yapma yeteneği sayesinde, nükleer denizaltı, gıda stokları bitene kadar, yani aylarca satıh yapmadan suyun yüzlerce metre altında harekat yapabiliyor. Yakalanma güçlüğü ve hatta bazı bölgeler için tespit edilme imkansızlığına, bir de taşıdığı nükleer balistik füzelerin yok etme gücü eklendiğinde, bu silaha sahip devletlerin siyasi direnme ve caydırma gücü ortaya çıkıyor.
Bugün SSBN, yani nükleer balistik füze taşıyan, aynı zamanda nükleer tahrik sistemlerine sahip denizaltılara BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi sahip. Filo büyüklüğü sırasıyla bu ülkeler ABD, Rusya, Fransa, İngiltere ve Çin’dir. Yarışa en son giren Çin, süratle nükleer denizaltı yeteneklerini artırıyor. Emperyalizm mücadelesine modern tarihi boyunca hiç girmeyen Çin, yeni konjonktürde küresel liderlik ve hegemonyanın uçak gemileri ile nükleer denizaltılara sahip olmaktan geçtiğini çok iyi biliyor. Mao zamanında ‘on bin yıl da sürse, Çin nükleer denizaltıya sahip olmalıdır’, demişti. Beş daimi üye dışında Hindistan da nükleer hücum denizaltısına sahip. Brezilya da benzer nükleer hücum denizaltılarına sahip olmak için çok iddialı bir proje yürütüyor. Ancak bu denizaltılar yukarıda bahsedilen balistik füzelere sahip değiller. Torpido ve konvansiyonel ‘cruise’ füzelerine sahipler.
Nükleer balistik füze denizaltıları nükleer stratejide karşı darbe ya da ikinci darbe olarak adlandırılan stratejinin uygulama aracı olarak kullanılıyor. Yani karadaki nükleer silahıyla bir saldırı yaptığında cezalandırılmayı, diğer bir deyişle karşı saldırıyı bekleyen taraf, eğer nükleer denizaltıları varsa bu saldırıya rağmen ikinci kez saldırı yeteneğini koruyor ve bu da savaşı kendi lehinde sonuçlandırmasına hizmet edebiliyor.
Kuzey Kore’nin sorunu nükleer balistik füze yerleştirmeyi düşündüğü denizaltıların dizel elektrikli olması, yani en fazla 2 gün su altında gizli seyir yapabiliyor olması. Daha sonra bataryalarını şarj edebilmesi için şnorkel seyri yapması, yani satha yakınlaşması gerekiyor ki bu da onun kolayca yakalanmasına neden olabiliyor.
İsrail Örneği. Kuzey Kore, havadan bağımsız dizel elektrik denizaltılara (AIP) sahip olsaydı, bu durum değişirdi. Bu tip denizaltılar, hidrojen yakıtı veya benzer sistemler ile su altında saatte 6 mil süratle yaklaşık 20 gün derin sularda şnorkel yapmadan seyir yapabiliyorlar. İsrail’in Ağustos sonunda Almanya’dan satın aldığı dördüncü denizaltısının (INS Tanin) AIP tipi olduğunu ve İsrail’in nükleer bir güç olduğunu burada hatırlatalım. Gelecekte İran nükleer silahlara sahip olursa, İsrail’in elindeki en ciddi caydırıcı silahın, Basra Körfezi yaklaşma sularında veya Arap Denizi’nde harekat yapabilecek bu sınıf denizaltılara adapte edilebilecek taktik nükleer silahlar olabileceği göz ardı edilmemelidir. İsrail’in bu ilk AIP (Havadan Bağımsız Tahrikli) denizaltısının Akdeniz’deki dengeleri çok ciddi şekilde değiştireceğini herhalde devletimizi idare edenler görüyor ve değerlendiriyordur. Özetle, dünya siyasi konjonktürü karışırken, pek çok devlet denizler altında nükleer yeteneğini geliştirmeye çalışıyor. Görünen o ki, maalesef dünya, süratle aktif nükleer bir döneme hazırlık yapıyor. Bunun temel nedeni konvansiyonel silahlarla artık devletler kesin ve süratli sonuçlar alamıyor.
Cem Gürdeniz