Bugün Türk tarihinin en şerefli sayfalarından birisini teşkil eden Çanakkale Deniz Zaferinin 106. Yıldönümü. Çok güçlü ve şımarık bir istila armadasına, coğrafyanın, kahramanlığın ve yaratıcılığın orkestrasyonunda denizde verilen büyük dersin yıldönümü. Tarihsel kelebek etkilerinin artarda yaşandığı bir dönemin başlangıcı. 18 Mart 1915 günü boğazı zorlayan armada Nara Burnunu dönebilseydi, bugün bambaşka bir dünyada yaşıyor olacaktık. Rus Romanov hanedanı yıkılmamış, Sovyetler Birliği oluşmamış, Soğuk Savaş yaşanmamış olacaktı. Osmanlının çöküşü sonlandırılacak. Sevr’den beter bir kadere razı olacaktık. Almanya’nın jeopolitik arenadaki meydan okuması Windsor-Romanov hanedanları yani Londra-Moskova hattında oluşan yeni eksenle dengelenecekti. Çanakkale’de kara harekâtına ihtiyaç kalmayacağından Mustafa Kemal büyük bir kahraman olarak tarih sahnesine çıkmamış ve dolayısı ile Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmamış olacaktı. Bu kelebek etkisini başlatan en önemli kişi kimdi? Şüphesiz dönemin Liberal İngiliz Hükümetinde Bahriye Bakanı Winston Churchill idi.
BOĞAZI ZORLAMAK
Trafalgar kahramanı İngiliz Amiral, Horatio Nelson, 19’uncu yüzyıl başında “istihkâm¬lara taarruz eden gemi, delidir” diyordu. Yani savunması güçlü dar bir boğaz veya tahkim edilmiş bir kalenin bulunduğu limana, zorla girmeye çalışmayın diyordu. Nelson bunu söylediğinde henüz yelkenden sitime geçilmemiş, gemi topları demir gülleler yerine patlayıcı taşıyan mermilere geçmemişti. Çanakkale Boğazı’nın denizden zorlanarak geçilmesi ile ilgili ilk değerlendirmeler 1883 tarihinden itibaren başlamıştı. 1899 yılında hazırlanan bir raporda süratle hareket eden gemilerin kıyıdaki bataryaları etkisiz hale getirebileceği değerlendirmesi yapılmışsa da 1906 yılında İmparatorluk Savunma Komitesi tarafından yapılan değerlendirmede farklı bir sonuca varılmıştı. Boğazı zorla geçmek için kara ve deniz harekâtına ihtiyaç vardı. Ancak başarı ihtimalinin alınacak riske değmediğine karar verilmişti Bu raporda (Micheal Forrest Çanakkale Boğazı Savunması İş Bankası Yayınları) şöyle denmişti: ‘’Marmara denizine sadece denizden bir saldırı, tehlikeli ve sonuçsuz bir hareket olacaktır. İlk iş, Gelibolu Yarımadasını işgal edip bu sulara giriş çıkışı engelleyen tabyaları imha etmek olan ortak bir deniz ve kara harekatıdır.’’ Raporun yazarı 1906 yılında Çanakkale Boğazını ziyaret etmiş Tümgeneral Sir Calwell idi. 1914 yılında bu raporu aramış, o dönemin başbakanının talimatıyla geri çekildiğini öğrenmişti. Calwell anılarında şu yorumu yapmıştı: ‘’Türkler bunu öğrenseydi elimizdeki koz giderdi.’’
CHURCHILL’İN TARİHİ HATASI
18 Mart 1915 sabahı İngiliz savaş gemileri rehberliğinde Çanakkale Boğazı açıklarına gelen müttefik filo, Nelson’ın prensibine tamamen aykırı bir strateji içinde 34 parça büyük savaş gemisi ile şimdiki adıyla Mehmetçik Fenerini iskeleden bordaladı. Mayın, kara top bataryaları ve mania ağları ile tahkim edilmiş Çanakkale Boğazında, Bahriye Bakanı Winston Churchill direktifleri ile hareket eden müttefik donanma, emperyalizm tarihinin en büyük deniz felaketine hızla yaklaşıyorlardı. Churchill’i bu karar iten neydi? 4 yıl geriye gidelim. 1911 yılında Libya yüzünden Türk-İtalyan savaşı çıktığında Abdülhamit’in 33 yıl donanmasız bıraktığı Osmanlı, bırakalım Libya’ya yardıma gitmeyi, Ege Denizi’ne bile çıkamamıştı. Daha kötüsü İtalyan Savaş gemileri boğaz ağzına gelerek Kumkale ve Seddülbahir tabyalarını bombalamıştı. Güney Ege’de başta Rodos olmak üzere 12 Adalar savaşın daha ilk günlerinde işgal edilmişti. İtalyan Savaşının Uşi Antlaşması ile bittiği gün Balkan Savaşı başladı. Uşi Antlaşması ile 12 Adalar tekrar Türk egemenliğine geri verildiği halde, donanmasız Osmanlı, adaları savunamayacağı için İtalyanlardan geri çekilmelerini istemedi. 8 Ekim 1912 de başlayan Balkan Savaşında Yunanlılar Averof isimli bağışla alınmış bir kruvazör ile 22 Ekim 1912’de Limni’yi, 31 Ekim’de İmroz ve Taşoz’u, 4 Kasım’da Sakız’ı, 17 Aralık’ta Midilli’yi işgal etti. Böylece son 400 yıldır Türk egemenliğindeki Doğu ve Boğaz önü adalarını 3 ayda kaybettik. 30 Mayıs 1913 günü henüz 5 yıl önce kurulmuş Bulgaristan’ın orduları Edirne’yi işgal etti, Çatalca’ya kadar ilerleyebildi.
ŞIMARIK VEKİL, YUNANİSTAN’IN PLANI
Balkan Savaşında Ege’de uyguladığı abluka ile Osmanlıyı Marmara’ya hapsederek tüm adaları işgal eden Yunanistan, 19 Ağustos 1914’te, Osmanlının henüz tarafsız bulunduğu sırada, kuvvetlerini İngiltere’nin emrine vermek suretiyle bir Ça¬nakkale cephesinin açılmasını Londra’ya önerdi. Başlangıçta kabul gören bu plana göre İngiliz Deniz Kuvvetleri Yunan Kara Kuvvetlerini des¬tekleyecek, Boğaz tahkimatını arkadan vuracak olan Yunan kuvvetleri, İngiliz filosunun Marmara’ya kolaylıkla girmesini sağlayacaktı. Ancak Yunan kuvvetlerini kapsayan bu öneri daha sonra reddedildi.
BOĞAZI ZORLAMA SEÇENEĞİ SOMUTLAŞIYOR
Churchill savaş konseyine Almanların müttefiki Türklerin Süveyş’e saldırmaları halinde karşılık olarak Gelibolu yarımadasına bir istila önerisini iletti. Aynı günlerde İngiltere’nin İstanbul Büyükelçisi Sir Louis Mallet de Çanakkale Boğazının denizden zorla geçileceğini değerlendirdiğini rapor etti. 3 Ocak 1915’te Churchill Akdeniz Filosu Komutanı Amiral Sackville Carden’e, Çanakkale’yi yalnız donanma ile zorlamanın başarılı olup olmayacağını sordu. Amiral Carden, bu soruya 5 Ocak 1915’te, boğazın bir vuruşla değil, fakat çok sayıda gemi ve geniş ölçüde harekâtla ele geçirilebileceği, cevabını ver¬di. İngiltere Savaş Kabinesi, 13 Ocak 1915’te İstanbul hedef olmak üzere Şubat ayında bir deniz ha¬rekâtı için hazırlıklara başlanılmasına karar verdi. Ancak bu plana Deniz Kuvvetleri Komutanı Amiral Fisher iki hafta sonra karşı çıktı. Fisher’in muhalefeti kabul görmedi. 28 Ocak 1915 tarihli harp meclisinin toplantısında bu muhalefete rağmen, Çanakkale’ye yalnız deniz kuvvetleriyle yapılacak olan saldırı hakkında kesin karar alındı. Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Fisher şöyle düşünüyordu: “Bütün tabyalar imha edilse bile Çanakkale Boğazını topa tutmak mevzi bir başarıdan öte bir şey getirmez.” Daha sonraki aylarda Fisher’ın “Lanet olsun Çanakkale boğazına, burası mezarımız olacak” dediğini görüyoruz
BÜYÜK KUMAR
Ancak zorlama kararı alınırken ne Nelson’ın tavsiyesi ne de geçmişte benzer harekatların başarısız kaldığı göz önüne alınmıştı. Kırım harbinde Sivastopol’ün, Amerika- İspanya harbinde San Diego’nun, Rus- Japon Harbinde Port Arthur’un sadece denizden bombardımanla işgal edilemeyişi ve sonuçta kara birlikle¬rinin gerekli görülmesi tarihte yaşanmıştı. Churchill’in kumarının nedeni Türklerin boğazı savunmayacakları ön kabulüne dayanıyordu. Balkan bozgununda üç ay içinde adaları kaybeden ve Bulgar ordularını ancak Çatalca’da durdurabilen Türk ordusunun ve donanmasının düştüğü acıklı durum ortada idi. Çok değil henüz üzerinden 2 yıl geçmişti. Evet, Churchill elindeki her şeyi Boğaza sürdü ve kumarın sonu felaketle bitti.
FELAKET GÜNÜ
18 Mart 1915, İngiliz ve Fransız deniz tarihlerinin en büyük yenilgilerinden birisini aldığı gün oldu. Namlu ve Mayının kan kardeşliği emperyalizme hayal edemeyeceği bir tokat attı. Nusret’in 7 Mart 1915 gecesi Erenköy Karanlık Limana döşediği 26 mayın ile sahil bataryalarının yiğit topçuları Churchill’i yendi. Kraliyet Donanmasının tarihinde aynı gün içinde iki büyük savaş gemisinin battığı bir gün daha önce yaşanmamıştı.
Birinci Dünya Savaşındaki Gelibolu kampanyasının yani Çanakkale Savaşlarının aradan geçen 29 yıla (1915-1944) rağmen İkinci Dünya Savaşının zor anlarında Başbakan Churchill’de yarattığı büyük travma yadsınamaz. Churchill, İkinci Dünya Savaşında Normandiya çıkarmasına açıkça karşı çıkmamış ancak yapılmaması için Amerikalı Başkomutan Orgeneral Eisenhower ile İngiltere Kralı VI George’a muhalif davranmıştır. Churchill, harekat başarıyla sonuçlanınca hatıratında şöyle yazmıştı:
“Ben ABD ile ortaklaşa Kanal’da doğrudan cephesel bir saldırı harekâtına daima istekliydim…Bunun çok ağır ve tehlikeli bir macera olacağını biliyordum. Birinci Dünya Savaşının büyük saldırılarında kan ve insan hayatı ile ödediğimiz korkunç bedel aklıma kazınmıştı.”
GELİBOLU’DA ÖDENEN BÜYÜK BEDEL
Söylediği korkunç bedel Normandiya’da icra edilen amfibi harekatın modern askeri tarihteki ilk uygulaması olan Gelibolu yarımadasında çok ağır ödenmişti. Müttefikler ilk darbeyi 18 Mart 1915 günü batan 3, ağır yaralanan 3 ve harekattan sakıt kalan 3 gemi ile almıştı. Gelibolu Kampanyasının mimarı Churchill’in Bahriye Bakanı olduğu liberal Asquith hükümeti 18 Mart faciasından 2 ay sonra 25 Mayıs 1915’ de istifa etmek zorunda ve muhafazakâr parti ile koalisyona mecbur kalmıştı. Denizden geçilemeyince karadan bir istilaya karar verilmiş ve bu macera da hezimetle sonuçlanmıştı. 25 Nisan 1915 ve 6 Ocak 1916 arasındaki 9 ayda Gelibolu yarımadasındaki kara harekâtında 29 bin İngiliz ve İrlandalı ile 11 bin Avustralyalı ve Yeni Zelandalı asker dâhil yaklaşık 58 bin müttefik askeri hayatını kaybetmişti. Bu felaket de Asquith liderliğindeki hükümetin düşmesine neden olmuş ve Lloyd George Başbakanlığında muhafazakârlar iktidara gelmişti. Churchill, tabur komutanı olarak Yarbay rütbesinde orduya geri dönmüştü. Ama en kötüsü İngiliz maliyesinin durumuydu. Amerikan bankerlerine olağanüstü boyutlarda borçlanmışlardı. Güneşin batmadığı imparatorluk neredeyse askerlerin maaşlarını ödeyemeyecek duruma gelmişti. Gelibolu felaketinden sonraki dönemde sterlin % 67 değer kaybetmişti.
CHURCHILL VE NUSRET’İN MAYINLARI
Gelibolu Kampanyası onun mimarı Churchill’in kariyerinde uzun yıllar kötü bir iz bıraktı. Büyük bir askeri bozgunun sorumlusu olarak görüldü. Bizim için de “Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün büyük zaferi olarak öne çıktı. Churchill’in vicdanı Gelibolu’da kaybedilen askerlerin ruhları altında ezildi. Churchill savaştan 15 yıl sonra büyük bozgunu Nusret’in 26 mayınına bağlayan şu demeci bir Fransız Dergisine verdi. (la Revue de Paris 1.8.1930)
‘’…Nusret gemisinin gizlice dök¬tüğü bu 20 demir kap, harbin devamı ve dünyanın geleceği bakımından, di-ğer bütün gayretlerden daha mükemmel ve daha kesin sonuçlu hedeflere varmak içindi. Bu engel, İngilizler tarafından başarı ile başlanmış olan Çanakkale harekâtını durduran bir takım psikolojik karışıklıklar doğur-du. Yalnız başına bu engeldir ki, Çanakkale’nin geçilmesini önledi ve gene bu engeldir ki, Türkiye’yi bir bozgundan kurtardı ve harbi uzattı. Bu yüzden, mağluplar kadar muzaffer Avrupa da sarsıldı. Kemiklerini Fran¬sa, Belçika, Polonya, Galiçya, Balkanlar, Filistin, Suriye ve Kuzey İtalya topraklarının örttüğü 6-7 milyon insan, düşmanlarının kurşun ve gülleleriyle değil, 18 Mart sabahı Çanakkale’nin kuvvetli akıntısı altında, ağır¬lıklarına bağlı bulundukları tel halatları üzerinde gerili duran 20 demir kap yüzünden yok olup gitti.”
Churchill’in eşi Lady Spencer yıllar sonra verdiği bir röportajda şöyle diyordu: ‘’Kocama hayatı boyunca Gelibolu kampanyasından daha büyük mutsuzluk ve sıkıntı veren başka bir konu olmadı. Ben hala onun kararının doğru, ancak icranın yanlış olduğunu düşünüyorum.’’
Bugün yarımadada zaferle sonuçlanan süreçten ne kadar gurur duyuyorsak, bu zafere neden olan başlangıçtan da bir o kadar ders çıkarmamız gerekir. Churchill’i kumara iten temel neden donanmasızlık ve zayıf bir ordunun yarattığı psikolojik etki olmuştur. Hatırlatalım savaşlar demir ve kanla yapılır. Donanma demirdir. Dilerim tarih ve talihiz bize asla donanmasızlığı bir daha yaşatmaz ve bu topraklar emperyalizmin zar attığı kumar alanı olmaz.
18 MART TEKRAR ÇANAKKALE DENİZ ZAFERİ GÜNÜ YAPILMALIDIR
Maalesef yakın tarihimizin tek deniz zaferi olan bu seçkin gün, 18 Mart, 2002 yılında Deniz Kuvvetlerinin ciddi itiraz ve direncine rağmen Genelkurmay Başkanlığının buyruğu, Hükümetin onayı ile 27 Haziran 2002 tarih ve 4768 sayılı kanun ile Şehitler Günü yapıldı. Aynı kanun ile 19 Eylül de Gaziler günü oldu. Böylece Preveze Deniz Zaferinden sonra resmi kutlama yaptığımız ikinci deniz zaferi günümüzü ilk kutlandığı 18 Mart 1916 tarihinden 86 yıl sonra yok ettik. Halbuki, 57. Alayın topyekûn şehit düştüğü 25 Nisan gününü Şehitler Günü yapabilirdik. Çanakkale Deniz Zaferi tanımlaması kimleri neden rahatsız etmiştir? Deniz kelimesi neden çıkarılmıştır? Bana bazen neden denizcileşemediğimiz soruluyor. Bir devlet erki düşünün diyorum. Sadece kendi topraklarının değil, dünyanın kaderini değiştiren süreci tetikleyen, deniz ortamında şekillenen büyük bir zaferin gününü 87 yıl sonra askeri hiyerarşinin ve siyasetin bürokratik gücünü kullanarak değiştiriyor. Ancak tarihsel gerçekler ne siyasi gücün ne de askeri hiyerarşinin emir komuta zinciri içinde değiştirilemeyecek kadar inatçıdır. Çanakkale bir deniz savaşıydı. Ancak gemilerin karşı karşıya geldiği bir deniz savaşı değildi. Zira Osmanlı Donanmasının savaş gemileri sahada yoktu. Ancak stratejik hedef kritik bir deniz yolunun kontrolü olduğundan, savaşın kaderi denizde belirlenmiş ve tüm ateş gücü denizdeki hareket serbestisi için kullanılmıştı. Bu nedenle 18 Martta yaşanan tartışmasız bir deniz savaşı olmuştur. Osmanlı savaş gemileri harekatta yer almadıysa da operatif ve taktik alanda gerek deniz mayınları ve gerekse sahil top bataryalarının bir deniz harekâtına yönelik olarak kullanılmış olması ve kesin sonucun denizde alınmış olması, Çanakkale’yi deniz savaşı yapmaktadır. Buradan çağrımızı yapalım. Deniz zaferimizi halkımıza geri verin. Şehitler gününü 25 Nisan yapın.
KAHRAMANLARA SELAM OLSUN
18 Mart Çanakkale Deniz Zaferimiz Tüm Milletimize Kutlu Olsun. Bu zafere neden olan başta Müstahkem Mevki Komutanı Cevad Paşa, Nusret Komutanı Yüzbaşı Tophaneli Hakkı, Mayın/Torpil Grup Komutanı Binbaşı Nazmi ile 11 hatta mayın döşeyen kahraman mayıncılarımıza, 21 tabya ve bataryada istila filosuna ölüm kusan deniz ve kara topçularımıza, gece boyunca aydınlattıkları denizde kuş uçurtmayan ışıldakçılarımıza, yaptığı aşırtma atışlar ile Saroz’daki İngiliz gemilerine zor anlar yaşatan Barbaros Zırhlımıza, kısıtlı imkânlarla keşif uçuşlarını sürdürebilen tayyarecilerimize, yerleşim birimlerine defaten mermi düşmesi ve ölümcül infilaklara rağmen direnme ve dayanma gücünü kaybetmeyen Çanakkale ve Gelibolu halkına selam olsun. Şehitlerimize rahmet diliyor, aziz hatıraları önünde tazimle eğiliyorum.
CEM GÜRDENİZ