KIBRIS BARIŞ HAREKÂTI NEDEN ÇOK ÖNEMLİYDİ?

Tarihimizde Anadolu’nun jeopolitik kaderini belirleyen kritik anlar vardır. Askerî harekât ile oluşan bu kritik anlar, çağlayan etkisiyle büyük stratejik sonuç yaratırlar. 7 Mart 1915 gecesi Çanakkale’de Nusrat’ın Karanlık Liman döktüğü 26 mayın çok değil bir hafta sonra sonuçları bugüne kadar uzayan stratejik etki yaratmıştı. 26 Ağustos 1922 sabahı Afyon Kocatepe’den gürleyen Türk Topçu ateşi yeni bir Cumhuriyetin kuruluşunun son aşamasını başlatmıştı.

Jeopolitik Kaderimizi Değiştiren Harekât. 47 yıl önce bugün saat 1330 sularında Türk Deniz Kuvvetlerine bağlı çıkarma gemilerinin taşıdığı Deniz Piyade Alayımız Girne yakınlarındaki Yavuz/Platini plajında kıyı başını tutmuştu. Adanın Yunanistan’a bağlanmasına (Enosis) olanak sağlayacak Nikos Sampson darbesinden 96 saat sonra başlayan Kıbrıs Barış Harekâtının en kritik ve önemli aşaması böylece başarılmıştı. Kıbrıs ve Türkiye’nin jeopolitik kaderi yeniden çiziliyordu. Böylece Atatürk’ün 40 sene önceki direktifi de yerine getirilmişti: “Efendiler, Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece bu bölgenin ikmal yolları tıkanmıştır. Kıbrıs’a dikkat ediniz. Bu Ada bizim için çok önemlidir. “

Osmanlının Kıbrıs’ı Kaybedişi. 308 yıl Anadolu’nun ayrılmaz bir parçası olan Kıbrıs’ın kopma süreci 93 Harbi sonunda başladı. 1878 yılında Yeşilköye’e kadar gelerek İstanbul’u işgal aşamasına gelen Rusya’yı Marmara’ya giren İngiliz Donanması durdurmuş ve II. Abdülhamit Osmanlı tahtını korumuştu. Bu korumanın faturası Kıbrıs ile ödendi. 4 Haziran 1878’de imzalanan Kıbrıs Konvansiyonu ile Kıbrıs Adası, İngiltere’ye kiralandı. Kısa süre sonra imzalanan 1 Temmuz 1878 tarihli 8 maddelik ek bir antlaşma ile Rusya, işgal ettiği Kars ve Doğu Anadolu’yu terk ettiği takdirde İngiltere de Kıbrıs’ı tahliye etmeyi kabul etmişti. Ancak bu asla gerçekleşmeyecekti. Büyük saflıkla kabul edilen bu anlaşma ile kuzu, kurda teslim edildi. Ada yıllık 93 bin Sterlin karşılığı kiralandı. Sir Garnet Wolseley komutasındaki İngiliz Donanması 22 Temmuz 1878 sabahı Larnaka’dan adaya çıktı.

İngiltere’nin Kıbrıs’a Çökmesi.1869’da Süveyş Kanalı açılınca stratejik önemi artan Kıbrıs adası İngiliz jeopolitiğinde en üst yerlere çıkmıştı. Küstahlık o kadar büyük, karşısındaki İmparatorluk o kadar zayıftı ki, Adanın ve Doğu Akdeniz’in güvenliği için İskenderun’u almayı bile düşünmüşlerdi. Diğer yandan Osmanlı tahtının geleceği, Anadolu jeopolitiğinden önemliydi. Ada feda edilebilirdi. Nitekim, kiracı İngiltere Birinci Dünya Savaşı sonunda adaya çöktü.Mondros’tan 5 gün sonra 5 Kasım 1918 ‘de adayı ilhak ettiğini duyurdu.

Kıbrıs Türklerine Mezalim Başlıyor. Böylece kendi vatanlarında ikinci sınıf vatandaş durumuna düşürülen Kıbrıslı Türklerin 20 Temmuz 1974’e kadar devam eden ezilme ve aşağılanma dönemi başladı. 1950’lerden sonra Rumların Enosis ve etnik temizlik hedefleri yer altından yer üstüne çıktı. Papazından tüccarına, polisinden hakimine, Rum tarafının tek amacı adayı Rumlaştırmak ve Türkleri adadan kovmaktı. Çok değil 1974 yılında harekattan önce Başkent Lefkoşa ortasından ikiye bölünmüştü. Magosa ve kırsal alanlardaki Türkler tam anlamıyla kuşatma ve tecrit altında yaşıyordu. Seyahat özgürlükleri yoktu. Ticaret ve üretim Rumların kontrolündeydi. Büyük yoksulluk ve yokluk içindeydiler. En temel insan hakları bile reddediliyordu. Yaşama hakkı, baskın, suikast, adam kaçırma, dayak, şiddet, işkence, tecavüz, hakaret ve aşağılanma üzerinden yok sayılıyordu.

Türkiye’nin Kıbrıs İhmali. Diğer yandan Ankara, 1946 sonrası Atlantik sisteme entegrasyonla Atatürk dönemi jeopolitik önceliklerini geri plana atarak Kenar Kuşak ve Sovyetleri Çevreleme (Containment) stratejisinin takipçisi oldu. 1950’de Rumlar Enosis için plebisit yaparak ada halkının yüzde 96’sının Enosis istediğini dünyaya ilan ederken, Kıbrıs Türkleri ve Türkiye azınlık hakları talep ediyordu. Bu amaçla Kıbrıs’ta ‘’Türk Azınlığı Kurumu’’ bile kurulmuştu. 1951’de Ankara, ‘’Türkiye’nin Kıbrıs sorunu yoktur’’ diyebiliyor; NATO’nun sadık bir mensubu olarak 1963 kanlı Noel’i yaşanana kadar Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’e uzak duruyordu. Eğer kanlı Noel yaşanmasa ne amfibi birlik kurulur ne de donanmanın Mersin’e yani Akdeniz’e inmesi sağlanabilirdi.

İngiltere ve ABD’nin Duyarsızlığı. 1963 Kanlı Noeli, 1964 Erenköy, 1967 Geçitkale katliam ve saldırıları ile en sonunda 15 Temmuz 1974’de Nikos Sampson Darbesi Türklere yapılan katliam ve baskı zincirinin halkalarıydı. Son halkanın yaratıcısı terörist Sampson’un amacı sadece Yunanistan’la birleşmek değil Kıbrıs’taki Türkleri tümüyle yok etmekti.

Türkiye 1959 Londra Antlaşması çerçevesinde 1964 ve 1967 yıllarında adaya müdahale etmek istedi ancak gerek askeri, gerekse siyasi konjonktür böyle bir iradeye izin vermedi. 1880’li yıllarda İngiltere Başbakanı Gladstone ne diyordu: ‘’Türkler insanlığın insan olmayan numuneleridir. Onları Asya steplerine geri sürmeli veya Anadolu’da yok etmeliyiz.”İngiltere’nin yerinde artık ABD vardı.

Küstah Johnson Mektubu. II. Abdülhamit döneminde yaşanan emperyalist baskı rejiminin bir benzeri yaşanıyordu. Türkler Rumlar tarafından avlanıyor, etnik temizlik tüm dünyanın gözü önünde devam ediyordu. ABD ile yapılan ikili görüşmelerde Türkiye’nin yaşanan etnik temizliüe rağmen adaya müdahalesine izin verilmiyordu. 17 Nisan 1964 tarihli Ulus gazetesine verdiği mülakatta İnönü şöyle diyordu: ‘’İttifakın içinde mesuliyeti olan Amerika’nın önderliğine güveniyordum. Şimdi onun cezasını çekiyorum.’’ Bu mülakattan 2 gün önce de Amerikan Time Dergisine verdiği mülakatta da ‘’yeni bir dünya kurulur Türkiye orada yerini alır ‘’diyordu. 2 Haziran 1964 tarihinde adaya müdahale edeceğini açıklayan İnönü Hükümetine Amerikan ültümatomu 5 Haziran 1964 günü geldi. Mektupta Johnson açıkça ‘’Benim verdiğim silahları kullanamazsın….Eğer Sovyetler sana saldırırsa NATO yardımına gelmez..’’diyordu. Türkiye ABD ile 12 Temmuz 1947’de Truman Doktrininin askeri yardım anlaşmasını imzalamıştı. İkinci maddesi şöyleydi: ‘’Türkiye, yapılacak yardımı tahsil etmiş bulunduğu amaç doğrultusunda kullanabilecektir.’’ Johnson mektubundan kamuoyununun haberi ancak 1966 yılında olacaktı. Mektuptan kısa bir süre sonra İnönü, değil yeni bir dünya düzeni kurmak tam aksine güven tazelemek için Washington ve Avrupa ziyaretlerine çıktı.

Kurtarıcı Anadolu Adada.Türkler 20 Temmuz 1974 sabahına kadar çok acı çektiler. Çok kayıp verdiler. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı büyük bir soykırımı önlemek amacıyla tamamen hukuka uygun bir şekilde icra edildi. 15 Temmuz 1974 Sampson darbesi sonrasında, askeri müdahale niyeti ortaya çıkan Başbakan Ecevit’in ABD Kıbrıs özel temsilcisine söyledikleri çok anlamlıdır:

“Bundan on yıl önce yine böyle bir gece yarısı bir Amerikalı diplomat gelerek Kıbrıs’a müdahale edilmemesini (Türkiye’den) istemişti. Tarih tekerrür eder, ama hatalar tekerrür etmez. O zaman siz müdahaleyi önlemekle hata ettiniz. Biz de bu isteğinizi kabul etmekle aynı hayatı işledik. Bu sefer aynı hatayı işlemeyeceğiz.”

Türk’ün Büyük Askeri Başarısı. Kıbrıs’ta Sampson darbesinin gerçekleştirildiği 15 Temmuz 1974 ile çıkarma gemilerinin Mersin’den yola çıktığı 19 Temmuz 1974 akşamı arasındaki 96 saatlik zaman diliminde müdahele kararı alınmış, güç oluşturulmuş ve intikaller tamamlanmıştır. Bu başarı son derece büyüktür. İlk çıkarma gemisi, Cumhuriyet gazetesinin 2 Mayıs 1965 günü başlattığı “Millet yapar” kampanyası ile bağış yapan halkın gayretleri ile inşa edilmiş ve arkası gelmişti. İlk tank çıkarma gemisi, TCG Ertuğrul, 1973 yılı sonunda donanmaya katılmıştı. Deniz Piyade Alayı ise ancak 70’li yılların başında önce Amiral Necdet Uran sonra da Amrial Kemal Kayacan’ın gayretleri sayesinde şekillenmişti. Girne‘deki çıkarma plajı önceden seçilmişti. Ancak planlı plaj son anda çıkan engel nedeni ile değişitilrmiş ve Yavuz Plajina sahada karar verilmişti. Bu plajın sadece 100 metrelik sahile, etrafında meskûn alanlara ve yaklaşma rotaları üzerinde sığlık ve kayalıklara sahip olduğu göz önüne alınırsa, Amfibi Alayın çok kısa sürede sahile çıkması ve boşaltmayı gerçekleştirmesi, eğitim kadar yaratıcılık, pratik zekâ ve sebat etme gibi Türklere has özellikleri de ortaya koymuştur. Normal koşullarda böyle bir plajın seçilmesinde durum muhakemesi testleri uygulanmış olsaydı cevap “hayır” çıkardı. Ama sürpriz ve baskın uğruna bu riskler göze alınmıştır. Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Kayacan’ın Kıbrıs’a ilk çıkacak birliğin Amfibi Alay olmasında ısrarcı olması, müşterek harekâtın başlangıç safhasının başarısında çok etkili olmuştur. Sahile çoğu gemi kuru kapak atamamıştır, ancak bu durum yarı beline kadar suya girmek zorunda kalan deniz piyadelerimizi durduramamıştır.

Çıkarma Filomuzun Büyük Katkısı. Kıbrıs Barış Harekatı ciddi bir komuta kontrol ve koordinasyon hatası sonucu 54 şehidimizle kaybedilen TCG Kocatepehariç,Cumhuriyet Donanması için tam bir başarı olmuştur. Eğer çıkarma gemilerimiz ve amfibi alayın 20 Temmuz sabahı Yavuz plajına icra ettikleri harekât başarısız olsaydı, Kıbrıs’ta bir zafer mümkün olamazdı. Zira denizden sürekli ve emniyetli lojistik nakliyat olmadığı sürece, sadece hava indirme/uçar birlik harekâtı ve hava harekâtı ile zafer elde edilemezdi. Önemli olan, en kısa zamanda zırhlı birliklerin adaya intikal ettirilmiş olmasıydı. Bu da çıkarma gemileri sayesinde oldu.

KKTC’nin Varlığı ile Taçlanan Zafer. Kıbrıs Barış Harekâtı Cumhuriyet Donanmasının ve silahlı kuvvetlerin en büyük stratejik başarısıdır. Bu başarı siyasi başarıyla tamamlanmalıydı. 15 Kasım 1983 tarihinde KKTC devleti kurulduğunda ikinci önemli aşama tamamlnamış oldu. Aynı yıl Dışişleri Bakanlığında Kıbrıs’dan sorumlu dairede görevli olan Emekli Büyükelçi Tugay Uluçevik o günü şöyle anlatıyor: “Meslek hayatımın kendimce en şerefli günüydü… Bana göre Kıbrıs meselesi işte o andan itibaren çözüme kavuşmuş oldu. 1974’te Türkiye’nin Barış Harekâtıyla sağladığı başarı o gün somut bir anlam kazandı. Kendi egemenliğine, toprağına, kendi halkına sahip bağımsız bir devlet ortaya çıktı. Bizlere düşen, Kıbrıs Türk halkına düşen, bu devleti yaşatmaktır. Çünkü Kıbrıs sorununun tabii çözümü iki devletli bir çözümdür. ‘’

Ankara’nın Büyük HatasıTürkiye, maalesef bu amaca yönelik ülkü birliği içinde hareket etmedi. Atlantik sistemin jeopolitik öncelikleri dikkate alındı. KKTC’nin tanınması için gayret sarf edilmedi. Daha da kötüsü 23 Nisan 2004 tarihinde adada yapılan Türk askerinin adadan geri çekilmesini ve KKTC’nin sonlandırılmasını dayatan Annan Planı referandumunda Kıbrıslı Türkler maalesef çoğunlukla evet dedi. Türkiye’nin telkin ve desteği ile kendi sonlarını getirecek plana “evet” demeleri tarihimizin en ciddi utancı oldu. Annan Planına Rumlar da onay verseydi, KKTC ve Türklerin bağımsız bir varlık olarak Doğu Akdeniz’de yaşaması artık olanaksız hale gelecekti. Diğer bir deyişle Türkler tarihlerinde ilk kez bağımsızlık mücadelesini terk ederek, anavatandan ve bağımsızlıktan kendi iradeleri ile vazgeçmiş olacaklardı. Bu sefer Türklere, plana hayır diyen Rumlar sayesinde “talih” yardım etti.

Jeopolitik Çıkarlar Talihe Terk Edilemez. Tarihten ders almamız gerekir. 1878 yılında kendi jeopolitik çıkarları uğruna adaya çöken emperyalizm bugün de aynı arsızlıkla dayatmalarına devam etmektedir. Anadolunun ve Mavi Vatanımızın güvenliği Kıbrıs’ın kuzey kıyıları ve Beşparmak dağlarındaki Türk bayrağından geçer. 20 Temmuz 1974 günü cumhuriyet en büyük jeopolitik kazanımı sağlamış, bayrağımızı adanın kuzeyine dikmiştir. Bu statüyü içimizdeki mandacılar ve KKTC’deki ihanet odaklarına rağmen sürdürmemiz gerekir. Aksi takdirde jeopolitik düzlemde hem Anadolu hem KKTC kaybederken, bir avuç mandacı, emperyalizm uşağı kazanır. Unutmayalım ki Batı Asya Türklerinin yegane ada devleti KKTC’dir. Sonsuza kadar onu yaşatmak ve geliştirmek hepimizin görevidir. KKTC’deki ihanet odağı, akıl, kalp ve ruhları satın alınmış emperyalizm temsilcilerine merhum Elçibey’in sözlerini hatırlatalım.

‘’Sen Türk olduğunu unutsan da düşmanın asla unutmaz.”

Kıbrıs Barış Harekatında hayatını kaybeden şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyor, gazilerimize sağlık ve huzur diliyorum. Vatandaşlarımızın Kurban Bayramını kutluyorum.

CEM GÜRDENİZ