Kurtuluş ve kuruluş öncesinde Türkiye’deki düşünce akımları içeresinde Ziya Gökalp’in çok önemli yeri vardır. Türk toplumunun tarihsel süreçte sosyal yapısını ve büyük millet olmasının verdiği özellikleri bilimsel metotla derinlemesine inceleyen öncü fikir adamıdır.
ATATÜRK’Ü ETKİLEYEN FİKİR ADAMI
O dönemdeki fikir ve düşünceleri Atatürk’ün teori ve pratiğini etkilemiştir. İtalyan Sefiri Kont Sforza, İngiliz Sunday Times Dergisine yazdığı ‘’Atatürk’ün Başarısının Sırrı’’ başlıklı makalesinde Mustafa Kemal’de sezdiği müthiş fikirlerin kaynağının kimler olduğunu sorduğunda ona verdiği cevapta şunları söylediğini yazar: ‘’Etimin ve sinirlerimin babası Ali Rıza Efendi’dir. Hislerimin babası Namık Kemal, fikirlerimin babası Ziya Gökalp’tir’’. Ziya Gökalp modern Türk devletinin teorik temellerini atarak, Atatürk devrim ve reformlarının yolunu açmıştır. Atatürk ile Türk toplumunun gelişimine yönelik yol haritaları aynıydı. Her ikisi de toplumun batılılaşma ve çağdaşlaşması için gelişmiş Avrupa toplumlarının hukuki, siyasi, eğitim ve teknik kurumlarının örnek alınarak benzer bir toplum yaşantısının oluşturulmasını hedefliyordu.
UMUDUN KALESİ BİR ÖNCÜ
Ziya Gökalp’in en önemli özelliklerinden birisi her koşulda iyimserliğini koruması ve çevresine umut vermesiydi. Mütareke döneminde Malta’ya sürgüne gitmeden önce polis merkezinde kendisini görmeye gelen kızını teselli edip kitap getirmesini istemiş, tutukluluk süresini de hep okuyarak ve yazarak geçirmiştir. Ağaoğlu Ahmet Bey hatıralarında Ziya Gökalp için şunları yazar:
“Hiç unutmam, Malta’ya birlikte sürülürken, on iki arkadaş Limni/Mondros’ta bize tahsis edilen tel örgü sahasına tıkıldık… Hiçbir işkenceden, hiçbir zorluk, darlık ve sıkıntıdan yılmayan, ruhundaki neşe ve sükuneti daima koruyan Ziya, bu feci vaziyetimizde bile bizleri teselli edecek bir ‘tasnif’ yaptı ve şunları söyledi: ‘Biliyor musunuz arkadaşlar, her insanda iki nitelik vardır. Biri bedensel yanı, öteki ruhsal yanı. İngilizler buraya maddi yanımızı getirebilmişlerdir. Ruhsal yanımız ise İstanbul’da kalmıştır…’ Üstadın bu iyimser ‘sınıflandırması’ bizi neşelendirmişti. Zaten o ölüme giderken bile iyimser olacak biriydi. Felsefesi ‘nikbinlik (iyimserlik) felsefesi’ idi. ‘Ümit benim ruhumun zorunlu gereksinmesidir. Bir bitki nasıl havasız ve ışıksız yaşayamazsa benim ruhum da ümitsiz yaşayamaz. Maddi kuvvetlerin yapamadığı işlerde ruhi kuvvetler başarılı olur. Ruhi kuvvetlerin en etkilisi ise ümittir. Ümit, altın gibidir, hiçbir ortamda paslanmaz. Ümit elmas gibidir, hiçbir kesici madde onu kesemez. Ümit ruhun gençliğidir ve bu ülke de ümitle kurtulacaktır…’ derdi.”
DİYARBAKIR’DA İLK ÖZEL GAZETE
Ziya Gökalp, gençliğinde İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katıldı. 1898 yılında II. Abdülhamit devrinde yasak yayın okumak ve muhalif derneklere mensup olmak suçlamasıyla aynı yıl tutuklandı. Bir yıl cezaevinde kaldı. Serbest bırakıldıktan sonra 1900’de Diyarbakır’a sürgüne gönderildi. Dokuz yıl boyunca kaldığı Diyarbakır’da en çok mücadele ettiği kişi Kürt asıllı İbrahim Paşa oldu. Hamidiye Alayları hırsızlık ve soygun olaylarına karışınca halkı örgütleyerek İbrahim Paşa ve alaylarına karşı eyleme yöneltti. Teşvik ve desteği ile Peyman isimli şehrin ilk özel gazetesinin yayınlanmasını sağladı. Ziya Gökalp’in bu gazetede değişik imzalarla 20 makalesi yayımlanmıştır.
ZİYA GÖKALP VE DONANMA
1908 yılında II. Meşrutiyetin ilanı sonrası 1909 yılı önemli gelişmelerin yaşandığı bir yıldır. Abdülhamit istibdadı sonrası perişan durumda olan donanmanın toparlanması için bir avuç gönüllü 19 Temmuz 1909’da Donanma-i Osmani Muavenet-i Milliye Cemiyetini kurdu. Kısa sürede cemiyete büyük bağışlar yapılmaya başlandı. Aynı dönemde Diyarbakır’da bulunan Ziya Gökalp, cemiyetin kurulmasından 1,5 ay sonra, 30 Ağustos 1909 tarih ve 10 sayılı Peyman gazetesinde Satvet-i Bahriye (Deniz Kuvvetlerinin Gücü) başlıklı makaleyi yayınlar. (Kültür Bakanlığı Ziya Gökalp Yayınları: 12. Seri: 1 Z.Gökalp Makaleleri- Diyarbekir-Peyman-Volkan Gazetelerindeki Makaleleri Sayfa 107-109
Türk dünyası ve kültürüne emsalsiz katkısı olan büyük düşünürün denize ve donanmaya bakışını özetleyen makalenin maksadı deniz gücüne yönelik durumsal farkındalığı artırmak ve Diyarbakır’dan destek temin etmektir. Yazının her satırı bugüne de rehberdir. Yazı şöyle:
‘’Bir devlet hayatına iki niteliğe sahip olursa devam eder: Kuvvet ve adalet. Genç Osmanlıların ilk amacı, devletimizin kuvvet ve adaletini arttırarak tamamlamak ve bütün dünyaya duyurmak ve ispat etmekti. Yüce milletimizin gerek dışarda gerek içeride düşman ve kötülüğünü isteyenler bulunabilir. Bu düşmanlı bu haksız teşebbüslerine karşı koyacak silahımız kuvvet; haklı itirazlardan alıkoyacak aracımız ise adalettir.
Bir devlette o devleti oluşturan asli unsurlar ile diğer unsurlar arasında yeterli derecede eşitlik ve samimi kardeşlik meydana gelir, ülke tam bir hürriyetle idare edilirse, o devlette adaletin olgunluğuna ve dengesine artık şüphe edilmez. Hukuk ve vatan görevlerinin tüm unsurlar ve sınıflara yayılması, her yerde ayrım olmadan kardeşlik ve dostluğu amaçlayan Osmanlı dernekleri kurulması, devletimizde eşitlik kaidesi üzerine kurulmuş bir milli birlik ve vatan kardeşliğinin tamamen kökleşmesi açık bir şekilde helaldir.
Bugün her bir Osmanlı vatandaşının kalbinde hürriyet eşitlik kardeşlik ve adalet heyecanlarının çarpmasına bütün eserleriyle şahit olunmaktadır. Bununla beraber bir millet sadece ahlakının yüksekliğiyle hayatına devam edemez. Adil ve iyi huylu olmak zulme uğramaya engel değildir. Mümkün ve ihtimal dahilinde olan hakaret ve saldırılardan korunmak için hususi ve sağlam bir kuvvete dayanmak, gerekir. Baskı dönemini ve ardından gericiliği yenip mahvettikten sonra ilk endişemiz ordu ve donanmamızın düzene sokulması ve takviye edilmesi oldu.
Kuvvetini ve ezici gücünü kesintisiz göstererek tüm dünyanın hayret ve takdirine layık olmayı hak eden ordumuzu çok yakın bir zamanda mükemmelleşmesi için tüm imkanlara sahip olmuş göreceğiz. Bu amaç için hükümet ve milletçe hiçbir fedakârlık esirgenmiyor ve esirgenmeyecektir. 33 seneden beri [1876-1909] Haliçte zincire vurularak esir edilen donanmamız da imkanlar dahilinde yenilendi ve takviye edildi. Yakın zamanda bizim de bir donanmamız var diyecek kadar bir deniz gücüne sahip olacağımıza eminiz.
Fakat şurası kesinlikle inkâr edilemez: bütün vatandaşlarımızın genel ve sürekli bir fedakarlığı olmadan günün şartlarına uygun ve dünyadaki mevkiimize layık mükemmel bir donanmaya sahip olamayacağız. Gazetemiz deniz gücümüzü artırmak için vatanına sahip çıkan Osmanlıları küçük bir fedakarlığa davet etti. Tercüman-ı Hakikat gazetesi tarafından her bir Osmanlı vatandaşının ayda 40 para yardımıyla donanmamızın eksiklerini tamamlayacağı ve dönüşeceği hesaplandı.
Bu güzel kampanyaya her yerden büyük bir istekle katılmak istenmesi, vatandaşlarımızın deniz gücümüzü takviye edilmesi hususunda ne kadar istekli, hisli olduğuna açık bir delildir. Peyman gazetesi de şehrimizdeki vatandaşlarımızı bu hayırlı teşebbüse davet ediyor. Diyarbakır denizden uzak olduğu için donanmaya asker veremeyecektir. Bundan dolayı Deniz gücümüzün yükselmesi için hiç olmazsa nakdi yardım ile ortak olunması bir gerekliliktir. Milletimizin geleceği siyaset açısından da ticaret açısından da denizlerdedir. Denizlerimiz, bizden yeni Barbaroslar, yeni Turgutlar, yeni Oruç-Gaziler, yeni Piri Reisler istiyor. Büyük devletlerin [İngiltere, Fransa, Rusya vb.] hiçbirinin uzak diyarlarda toprakları yokken Osmanlıların uzak yerlerde büyük miktarda toprağı vardı. Bu toprakların büyük kısmını deniz gücümüz yeterli olmadığından kaybettik. Donanmamız yeterli derecede güçlü olsaydı Girit Meselesinin bu kadar uzaması mümkün müydü?
Kuvvetli bir donanmaya sahip olmadıkça kıyılarımızı gelecek saldırılara karşı muhafaza edebilecek miyiz?… Diyarbakırlıların, bu güzel kampanyaya da büyük bir istekle katılacağı şüphesizdir. Aylık olarak verilecek yardımları kaydetmek için bir komisyon oluşturulması için Vali ve Kumandan Paşalarımızdan rica ederiz ve İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin bütün hayırlı işlerde olduğu gibi bu güzel kampanyaya da desteğini esirgemeyeceğini ümit eyleriz.’’
DENİZDE GÜÇLÜ OLMAK ZORUNLULUKTUR
Ziya Gökalp’in 1909 konjonktüründe yazdığı bu yazı, deniz gücüne Diyarbakır gibi denizden uzak bir diyarın bakışını gösteriyor. ‘’Donanmamız yeterli derecede güçlü olsaydı Girit Meselesinin bu kadar uzaması mümkün müydü?’’ ve ‘’Kuvvetli bir donanmaya sahip olmadıkça kıyılarımızı gelecek saldırılara karşı muhafaza edebilecek miyiz? Soruları Anadolu’nun her zaman denizde güçlü olması gerektiğini hatırlatıyor. Türkiye, ekonomik koşullar başta olmak üzere zor zamanlardan geçiyor. Başta Suriye, Doğu Akdeniz ve Ege olmak üzere jeopolitik çıkarlarının aleyhine tavizler vermek üzere büyük baskılara ve tehditlere maruz kalıyor. Diğer bir deyişle Dolar mı? doğu Akdeniz mi? sorusuna muhatap edilmeye çalışılıyor.
KATAR VE EXXON MOBİL KIŞKIRTMASI
Son olarak Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin Türk kıta sahanlığına giren -kendi tanımlamalarıyla -5 numaralı sahada Amerikalı Exxon Mobil ve Katar firmasına sondaj ruhsatı vermesi son derece kışkırtıcı ve Türkiye’yi test edici bir manevradır. Türkiye, 18 Mart 2020 tarihinde BM’ye deklare ettiği kıta sahanlığı sınırlarına bir müdahale söz konusu olduğu takdirde bu sahayı her koşulda korumalıdır. Şartlar ne olursa olsun, gelecek kuşakların çıkarlarını, refah ve güvenliğini menfi yönde etkileyecek gelişmelere izin verilmemelidir.
GERÇEKLER VE UMUT
Ziya Gökalp bu yazıyı yazdığında ne Libya ne Ege Adaları ne de batı Trakya kaybedilmemişti. Osmanlının bu yazıdan çok değil, 11 yıl sonra çökeceğini ve Sevr ile Anadolu’nun ortasında küçük bir alana sıkıştırılacağını kimse tahmin edemezdi. Ancak tahmin edilmesi gereken ve sebep sonuç ilişkilerine dayanan acı gerçekler vardı. 33 yıl boyunca bırakalım tatbikatı bakım onarım bile yapmayan ve tamamen çürümeye terk edilmiş, silahları çalışmayan ve tecrübesi olmayan bir donanma ile üç taraftan kuşatılmış Anadolu savunulamazdı. Neticede savunulamadı ve istilaya uğradı. Ancak tarihin yaratıcılığı ile Atatürk çıktı ve büyük bir kurtuluş savaşı ile Cumhuriyet kuruldu. Cumhuriyet tarihinden ders aldı ve Osmanlının hatalarını tekrar etmedi. Donanmasını güçlü tuttu. Bugün de şartlar ne olursa olsun donanma başta olmak üzere Silahlı Kuvvetlerimiz her zaman güçlü ve caydırıcı tutulmalıdır. Yeni dünya düzeni oluşurken tüm güçler yeni dönemin jeopolitik manevralarını yapıyor. Türkiye bu manevraların kendisine oluşacak menfi etkilerini her koşulda karşılayacak askeri yeteneğini korumalıdır.
Bu zor süreçte Ziya Gökalp ve Atatürk’ün karakterlerinde başat olan iyimserlik ve umutlu olma özelliklerini benimsemeliyiz. Ne diyor Atatürk: ‘’Umutsuz durumlar yoktur. Umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim.’’
(Ziya Gökalp’in Satvet-i Bahriye yazısını bana ulaştıran Ziya Gökalp’in kardeşinin torunu Sayın Dicle Eroğul Hanımefendi’ye teşekkür ediyorum.)