Bu yazıda, “Aklını İşletmeyen Ve Algı Operasyonuyla Narkozlanan Birey Ve Toplumun Akıl Tutulması Hali”ne göre oluşan kafa karışıklığının nedenleri, sonuçları ele alınacaktır.
“Ve ant olsun ki tanıdıklarınızdan-tanımadıklarınızdan(mine’l-cinni ve’l-insi) birçoğunu;
*(Beyinlerinde) kalpleri /akılları(kulûbün) olup da onunla iyiden iyiye düşünüp anlamayanları(yefkahûne bihâ),
*Gözleri(e’yünün) olup da onlarla görmeyenleri,
*Kulakları (Âzânün) olup da onlarla işitmeyenleri cehennem için türetip ürettik.
İşte onlar dört ayaklı hayvanlar gibidirler.
Hatta daha da sapıktırlar(bel-hüm edall).
İşte onlar duyarsızların ta kendileridir.” (A’raf/ 179)
Kişioğlunun biyolojik yaratılışına daha sonra yüklenen psiko-ideolojik yapısısındaki fücura ve takvaya olan donanımı /güçleri ile (Şems/ 8) şerri ya da hayrı tercih hakkı, Yüce Allah tarafından kendisine tanınmış bir halde bu dünya yaşamında “hangisinin daha güzel /iyi amel yapacağının denenmesi için” (Mülk/ 2) var edildiğini Kur’an’da ilgili ayetlerden öğreniyoruz.
– Kadın erkek her kişi özgür iradesiyle bizzat kendisi takvaya olan yeteneği potansiyel selim aklını işleterek hayrı, doğruyu, gerçeği, adaleti, barışı da içeren sıratı müstakimi seçebilir.
-Veya yine kendi özgür iradesi ve tercihiyle fücura olan yeteneği kötüyü emreden (emmare) nefsi (iblisi) ile şerri, yalanı, sahteyi, hukuksuzluğu, kavgayı/savaşı, şeytanlığı da içeren sebilü’l-ğayyı (azgınlık yolunu) seçebilir.
Bu durumda tercihi ile eyleminin bizzat öznesi kendi olmaktadır. Bu durumda kullanılmayan yetenek /kabiliyet /melekenin körelmesi gayet dağaldır.
*Potansiyel selim aklını işleten kişi beşerlikten Âdem’liğe, insanlaşmaya, uygarlaşmaya başlar.
*Aklıselim olmayan kişi sureten insan, sîreten (yaşam biçimiyle) A’raf/ 179’da işaret edilen varlık konumuna düşer.
I-/1.İNSAN OLMAK İÇİN AKLI SELİM OLMAK GEREKİR
İki minik varlık genetik yapılarına göre şöyledir:
Sivrisinek kan emer;
Bal arısı hep bal yapar.
Değişmez yaratılış yasası ise şudur:
Sivrisinek hiçbir zaman asla bal yapmaz, yapamaz.
İnsanların FUCUR’a olan yeteneği kişinin tercihiyle aktifleştirilir ve yaşam biçimi hâline getirilirse, hiçbir zaman bu kimse hayır işlemez, işleyemez. Firavun, Neron, Hitler gibi.
Kadın-erkek her insanı YÜCE ALLAH TAKVA’YA DA YETENEKLİ KILMIŞTIR (Bkz. Şems/ 8-9). Kişi kendi özgür iradesiyle AKLINI İŞLETİP SELİMLEŞTİREREK Bu yeteneğini geliştirir yaşam biçimi haline getirirse, işleri hep hayra, sevgiye, barışa, adaletegüzellik ve iyiliklere yönelik olur.
Bu iki insan karakteri (biri aklıselim sahibi, diğeri şeytani aklını geliştiren) tarih boyunca tüm zaman ve mekânlarda hep olmuştur, olacaktır, varlıklarıözelliklerine göre geçerlidir.
TAKVA’ya olan yeteneğini işlevsel kılan kişi, ALLAH’I RAB, KUR’AN’I DİN VE YAŞAM BİÇİMİ EDİNİR.
FÜCUR’a olan yeteneğini işlevsel kılan kişi ise, ŞEYTANI, NEFSİNİ, HEVASINI RAB, ŞERRİ /ŞEYTANLIĞI DİN VE YAŞAM BİÇİMİ EDİNİR. Bu kişileri Kur’an müşrik, kâfir, münkir, münafık, fâsık, fâcir, zalim olarak nitelendiriyor.
Tüm kişilerin uyduğu iki yol var:
Takvaya /hayra yönelenler için DOSDOĞRU YOL, SIRATI MÜSTAKİM;
Fücura /şerre yönelenler için gidilecek yol SEBİLÜ’L-ĞAYY /azgınlık yoludur.
Bu iki yol arasında başka yol, yöntem yoktur. Kur’an,
* Birinci yolu Hak, hidayet, hayır, tevhit, rahmani yol olarak;
* İkinci yolu Batıl, dalâlet, şer, şirk şeytani yol şeklinde nitelendirmektedir.
2.İnsanlaşmak, uygarlaşmak İçin Birinci Görev İblisi Etkisiz Kılmaktır
“Kötü duygularını, tutkularını kendine tanrı edinen kişiyi gördün mü/hiç düşündün mü? Peki, onun üzerine sen mi vekil oluyorsun?”
“Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten vahye kulak vereceğini yahut akıllarını kullanacaklarını mı (em ya’kılûne) sanıyorsun?Onlar ancak hayvanlar gibidir. Aslında yol bakımından daha sapıktırlar/şaşkındırlar/aşağıdırlar(bel-hüm edallü sebîlen).” (Furkan/ 43-44)
Potansiyel selim aklı gün 24 saat işleterek her iş, olay ve konuya AKLISELİM[1] ile yaklaşmak, insan olmanın ilk şartıdır.
Arabada biri ileri diğeri geri olmak üzere iki ayrı birbirine zıt vites var. Aynı anda hem ileri, hem geri vites aktif olamaz.
İnsanda ileri vites potansiyel Selim Akıldır. Manueldir. Kişinin işletimiyle çalışır ve aklını kullananı insanlaştırır.
İnsanda geri vites fücura olan yeteneği kötüyü emreden (emmare) nefistir, yani özel adıyla İblistir. Her insanın bir iblisi vardır.
-Kişi potansiyel aklını işletmezse İBLİS AKTİF,
-KİŞİ İBLİS EGEMEN OLUR.
O, KENDİSİNİ DE DÜNYANIN EN AKILLISI ZANNEDER. Kibri, kin, nefret, intikam düşmanlık duygusu aktifleşir, kişinin yaşam biçiminin temel dayanaklarını, kişiliğini, karakterini, ahlakını, inancını, yolunu, kıblesini şeytanlığa yönelik olarak oluşturur. Kur’an’da bu kişilerin potansiyel selim akıllarını kullanmadıkları için kalpleri mühürlenmiş olarak nitelenir.
Kalbin mühürlenmesi, “selim aklın,zihinsel işlev yollarının tıkanması, iyi düşünmeye, bilgilenmeye engel olmak, aklı işe yarar olmaktan çıkarmak”[2] demektir.
II-) AKLINI İŞLETMEYEN KİŞİNİN PSİKOLOJİK YAPISI VE
KALBİNİN /AKLININ OLUMSUZ HALLERİ[3]
1.Kapalı Kalp
“Ve onlar:“Bizi kendisine çağırdığın şeye karşı kalplerimiz bir örtü/zırh içindedir, kulaklarımızda bir ağırlık, bizimle senin aranda da bir perde vardır. Artık sen, yapabileceğini yap, biz de gerçekten yapıyoruz” dediler.” (Fussılet/ 5)
Ayette yer alan kalbin, Kur’an’da “selim akıl” anlamında kullanıldığını ilgili ayetlerden biliyoruz. “Bizi kendisine çağırdığın şeye karşı kalplerimiz bir örtü /zırh içindedir” ifadesi, aklın örtülü /kapalı olması hâlini açıklamaktadır. Bu durumu “küfür, önyargıdır; önyargıya dayalı küfür, en zararlı akıl örtüsüdür” şeklinde özetleyebiliriz.
2.Mühürlü Kalp
“Şüphesiz şu kâfirler; Allah’ın ilâhlığını, rabliğini bilerek reddetmişşu kimseler; onları uyarsan da, uyarmasan da onlar için birdir: onlar inanmazlar.”
“Allah, onların kalpleri ve kulakları üzerine mühür vurmuştur;onların gözlerinin üzerinde perdeler vardır. Ve büyük azap onlar içindir.” (Bakara/ 6-7)
Burada, gerçek mümin ve muttakilerin zikrinden sonra, küfür ve fücûr ehli tescilli; belirli kâfirler konu edilmiştir. Burada vurgulanan, kalbi paslanmış kimselerin iman etmeyeceği hususudur, ki bu durum Mekkî âyetlerde birçok kez yer almıştı:
“Ve Biz, onların önlerinden bir set, arkalarından bir set oluşturduk. Böylece Biz, kendilerini sarmışızdır. Artık onlar görmezler. Ve onları uyarmışsın yahut uyarmamışsın onlara göre birdir, onlar inanmazlar.” (Yâ-Sîn/9-10)
3.Katı Kalp
“Sonra da kalpleriniz katılaştı; işte onlar, taş gibidir, hatta daha katıdır. Ve şüphesiz taşlardan öyleleri vardır ki, onlardan ırmaklar fışkırır, öyleleri vardır ki yarılır da ondan su çıkar, öyleleri vardır ki Allah’ın saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürpertisinden düşerler. Allah yaptıklarınızdan habersiz, duyarsız değildir.” (Bakara/ 74)
Kalp katılaşması; iman, iz’an, vicdan ve merhametin bulunmadığını ifade eden bir deyimdir. Buna şu ayette değinilir:
“İnananlar için hâlâ vakti gelmedi mi ki kalpleri Allah’ı anmak ve haktan gelen için ürpersin de, daha önce kendilerine Kitap verilmiş, sonra üzerlerinden uzun zaman geçmiş, dolayısıyla kalpleri katılaşmış kimseler gibi olmasınlar. Onların çoğu da yoldan çıkmıştır.” (Hadîd/16)
Kalplerin mühürlenmesi, işletilmediği için onun pas tutması, damgalanması ve taşlaşması demektir.
Âyetteki, İşte onlar, taş gibidir, hatta daha katıdır. Ve şüphesiz taşlardan öyleleri vardır ki, onlardan ırmaklar fışkırır, öyleleri vardır ki yarılır da ondan su çıkar, öyleleri vardır ki Allah’ın haşyetinden düşerler ifadesi, Haşr sûresindeki şu âyetten anlaşılıyor ki, “Allah en katı, en cüsseli maddeye bile akıl verip ona tecelli edecek olsa…” anlamındadır:
“Eğer Biz, bu Kur’an’ı bir dağa/çok iri cüsseli bir yükümlü varlığa indirseydik, Allah’a olan saygıyla, sevgiyle ve bilgiyle ürpertiden onu samimiyetle saygı duyar, baş eğer ve parça parça olmuş görürdün. Ve Biz, bu örnekleri iyiden iyiye düşünürler diye insanlara veriyoruz.” (Haşr/ 21)
“Peki, Allah kimin beynini/göğsünü İslâm’a açarsa, o zaman o, Rabbinden bir ışık üzerinde olmaz mı? Öyleyse Allah’ı anmaya karşı kalpleri katılaşmış olanlarayazıklar olsun! İşte onlar, apaçık bir sapıklık içindedirler.”(Zümer/ 22)
Allah’ın yeryüzündeki ayetlerini tetkik etmiş, gerekli gözlemini yapmış, ibret ve öğüdünü almış, bunun sonucunda da beynini/göğsünü İslam’a açılmış kimsenin sonu nasıl olur? O, Allah’ın nuru üzerindedir. O artık aydınlık yolun, cennetin yolcusudur. Oysa kalpleri katılaşmış olanlar, yani Allah’ın zikrine, mesajına, öğüdüne kalplerini kapamış olanlar apaçık bir sapıklık içindedirler. Bunlar cennete giden aydınlık yoldan sapmış ve karanlıklarda kaybolmuşlardır. Artık cennetin yolunu bulamazlar.
Kalplerin katılaşması, “kişilerin kendi hevalarına uymaları, elçiye kulak vermemeleri, kalplerini ve kulaklarını kendi inançlarından başka bir inanca kapalı tutmaları, yapılan uyarıdan etkilenmemeleri” demektir. Böyleleri kalpleri taşlaşmış hatta taştan daha beter bir katılık kazanmış kimselerdir.
“Allah göğsünü İslâm’a açar” ifadesi, “Allah İslâm hakkındaki her tür kuşku, tereddüt ve kararsızlığı zihninden gidererek onu İslâm gerçeği konusunda iyice ikna eder, kalbini mutlu, huzurlu kılar” demektir.
4.Perdeli Kalp
“Ve ant olsun ki Musa’ya Kitap’ı verdik. Ve ondan sonra birbiri ardı sıra elçiler gönderdik. Meryem oğlu İsa’ya da açık açık deliller verdik ve kendisini Allah’ın vahyi ile güçlendirdik. Peki siz, bir elçinin size, nefislerinizin hoşlanmadığı bir şey getirdiği her seferinde büyüklük tasladınız mı?! Sonra da bir kısmını yalanladınız, bir kısmını da öldürüyorsunuz.”
“Ve onlar, “Bizim kalplerimiz kılıflıdır/hiçbir şey işlemez” dediler. Aksine; Allah, gerçeği bilerek reddetmelerinden dolayı onları dışlamış /rahmetinden mahrum bırakmıştır. Bundan dolayı pek azı iman eder!” (Bakara/ 87-88)
“İşte şöyle:Onların kendi sözlerini bozmaları, Allah’ın ayetlerine inanmamaları, peygamberleri haksız yere öldürmeleri ve: “Kalplerimiz kılıflıdır /bir şey işlemez” demeleri – aksine Allah, küfretmeleri; Kendisinin ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmelerinedeniyle kalplerine damga vurmuştur. Onların azı dışında, inanmazlar-Allah’ın ilâhlığına ve rabliğine inanmamaları ve Meryem’in aleyhinde büyük bühtanlar söylemeleri ve “Biz, Allah’ın Elçisi Meryem oğlu Mesih İsa’yı gerçekten öldürdük” demeleri nedeniyle Allah onları dışlamış / rahmetinden mahrum bırakmıştır. Oysa O’nu öldürmediler ve ona sert davranmadılar. Ama onlar için, İsa, benzetildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir yetersiz bilgi içindedirler. Onların zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler. Aksine Allah onu, Kendine yükseltti /derecesini artırdı. Ve Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.” (Nisa/ 155-158)
5.Şirkin İçirildiği Kalp
“Ve ant olsun ki Musa size açık-seçik kanıtlarla gelmişti. Sonra siz, kendi benliğinize haksızlık eden kimseler olarak arkasından, “altın”ı ilâhlaştırdınız.”
“Ve hani Biz sizden, “Size verdiğimiz Kitap’ı kuvvetlice alın ve dinleyin” diye sağlam söz almış ve sizin üstününüzü /seçkininiz Musa’yı Tûr’a yükseltmiştik /çıkarmıştık. Demişlerdi ki: “Dinledik ve isyan ettik/iyice sarıldık.” Ve gerçeği bilerek reddetmeleriyüzünden altının ilâhlığı kalplerine içirilmişti. De ki: “Eğer inananlar iseniz, inancınızın size emrettiği şey ne çirkindir!” (Bakara/ 92-93)
Bakara/ 89-93. ayetlerde Medîne’deki Yahudilere hitap edilerek, İsrâîloğulları’nın geçmişten beri Elçilik müessesesine bakışları ve birçok olumsuz özellikleri ortaya konulmuştur.
Allah Mûsâ Peygamberden sonra da İsrâîloğulları’na birbiri ardına birçok Elçi göndermiştir. Ama her seferinde onlar, Elçilerin getirdiği mesajlar hoşlarına gitmediğinden büyüklük taslamışlar; Elçilerin bir kısmını yalanlamış, bir kısmını da öldürmüşlerdir.
Kendilerine iletilen mesajlar karşısında, Bizim kalplerimiz kılıflıdır [örtülüdür, bize bir şey işlemez] deyip anlamazlıktan gelerek bir kenara çekilmişlerdir.
Onlara Allah katından kendileri ile birlikte olanı tasdik eden Kur’ân gelince de onu inkâr ettiler. Onlara, “Allah’ın indirdiğine iman edin” denildiği zaman, onlar “Biz, kendimize indirilene iman ederiz” dediler. Ama bu dedikleri de yalandır. Öyle olsa hiç Elçileri öldürürler miydi?
Kur’ân’ı inkâr etme gerekçeleri, hasettir. Aslında onlar, bir Peygamberin gelmesini çok istiyor ve bekliyorlar; hatta bu sayede zafer kazanacaklarını ümit ediyorlardı.
Mûsâ Peygamber açık kanıtlarla gelmesine rağmen, yine altına tapmaktan vazgeçmemişler, azapla yüz yüze iken bile sahtekârlık yapmışlar; Tûr’da ölüm tehlikesi altında kendilerinden söz alınırken bile, Dinledik ve isyan ettik/iyice sarıldık diyerek cinaslı söz kullanıp hainliklerini ortaya koymuşlardı. İşte bu yüzden de İsrâîloğulları Allah’ın hoşnutsuzluğu üstüne hoşnutsuzluğa uğramışlardı.
Bu Âyetlerde, bir yandan İsrâîloğulları’nın geçmişi bildiriliyor, diğer yandan da tüm insanlığa bu kavimle ilgili ihtiyatlı olmaları mesajı veriliyor. Zira altın-çıkar tutkusu onların kalplerine işlemiştir.
6.Kilitli Kalp
“Peki onlar, Kur’an’ı arka arkaya dizerekdüşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri üzerinde kilitleri mi var?”
“Şüphesiz doğru yol kendilerine açıkça belli olduktan sonra gerisin geri küfre; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmeyedönen kimseler, şeytan onlara hoş bir şey olarak göstermiş ve onları uzun emellere düşürmüştür.” (Muhammed/ 24-25)
Muhammed/ 24-30.ayetlerde münafıklar azarlanarak, başlarına gelenlerin kendi hataları yüzünden olduğu bildirilmekte ve düşünmeleri istenmektedir.
Burada münafıkları yola getirecek en büyük etkenin Kur’an olduğuna işaret edilmektedir. Zira, Kur’an’ı incelediklerinde onun Allah’tan geldiğini ve apaçık ayetler içerdiğini görürler. Ama onlar, kalplerine kilit vurarak Kur’an’dan kaçmaktadırlar.
7.Dağınık Kalp
“Onlar, toplu olarak sizinle savaşamazlar, ancak, müstahkem şehirlerde yahut duvarların ardından savaşırlar. Kendi aralarındaki çekişmeleri, kendilerinden az önce, işlerinin günahını tatmış olan, ahrette de kendileri için acı bir azap bulunan kimselerin durumu gibi pek çetindir. Sen onları toplu sanırsın, oysa onların kalpleri, tıpkı, hani insana “Küfret; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddet” deyip de küfredince; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedince de “Kesinlikle ben, senden uzağım; şüphesiz ben, âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım” diyen o şeytanın örneğinde olduğu gibi darmadağınıktır. Böyledir, çünkü onlar, aklını kullanmayan bir topluluktur.” (Haşr/ 14-16)
Haşr/ 11-17. ayetlerde Yahudi Nadîroğulları’na destek sözü verip de onları yalnız bırakan Arap münafıkların karakteristik özellikleri aktarılmakta, sonra da Bedir’e ait bir olay hatırlatılmaktadır. Münafıklar din kardeşlerine, “Ant olsun, eğer siz yurdunuzdan çıkarılırsanız, kesinlikle biz de sizinle beraber çıkarız, sizin aleyhinizde kimseye ebediyen itaat etmeyiz. Eğer sizinle savaşılırsa, kesinlikle size yardım ederiz” diye yalan söylemişlerdir. Eğer onlar, çıkarılırsalar, onlarla beraber çıkmazlar. Eğer onlarla savaşılırsa onlara yardım etmezler; yardım etseler bile kesinlikle arkalarını dönüp kaçarlar. Çünkü onlar, kavrayışlarının zayıflığı nedeniyle Allah’tan çok müminleri güçlü görürler. Onlar, toplu olarak Müslümanlarla savaşamazlar, ancak, müstahkem şehirlerde yahut duvarların ardından savaşırlar. Kendi aralarındaki çekişmeleri, kendilerinden az önce, işlerinin günahını tatmış olan, ahrette de kendileri için acı bir azap bulunan kimselerin durumu gibi pek çetindir. Onlar birlik içinde gözükse de, aklını kullanmayan bir toplum olduklarından, onların kalpleri, tıpkı, insana “küfret” deyip de o küfredince de, “Kesinlikle ben senden uzağım; şüphesiz ben, âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım” diyen şeytanın örneğinde olduğu gibi darmadağınıktır. Nihayet ikisinin de âkıbeti, ateşte sürekli kalmaktır. İşte bu, zalimlerin cezasıdır.
8.Hasta Kalp
“Ey iman etmiş kimseler! Yahudileri ve Nasara’yı/Hıristiyanları yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlar edinmeyin. Onlar birbirlerinin koruyucu, yol gösterici yakınıdırlar. Sizden kim onları mütevelli (koruyucu, gözetici, yönetici) yaparsa, artık o, şüphesiz onlardandır. Şüphesiz Allah, şirk koşarak, küfrederek yanlış; kendi zararlarına iş yapanlar topluluğunu kılavuzlamaz.”
“Bundan sonra kalplerinde hastalık bulunan kimselerin: “Bize bir felaket gelmesinden ürperiyoruz” diyerek, onların içinde koşuştuklarını göreceksin. Artık umulur ki Allah, bir fetih veya katından bir emir getirir de içlerinde gizlediklerine pişman olan kimseler olurlar.” (Maide/ 51-52)
Maide/ 51-53. ayetlerde müminlere, Yahudi ve Hıristiyanlara karşı uygulamaları gereken ilkeler bildirilmiştir. Ayetlerin ifadeleri gayet açıktır:
• İman edenler, Yahudi ve Hristiyanları velîler edinmemelidir. Onlar birbirlerinin velîsidirler. Müminlerden kim onları mütevelli (koruyucu, gözetici, yönetici) yaparsa, o da onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu kılavuzlamaz.
• Kalplerinde hastalık bulunan kimselerin, “Bize bir felaket gelmesinden ürperiyoruz” diyerek, onların içinde koşuştukları görülecektir. Umulur ki Allah, bir fetih veya katından bir emir getirir de içlerinde gizlediklerine pişman olurlar.
• İman edenler, onlarla ilgili, “Kesinlikle, sizinle beraber olduklarına dair, Allah’a bütün güçleriyle yemin edenler bunlar mı?” derler. Onların amelleri boşa gitmiş ve onlar kaybetmişlerdir.
9.Şüphe Eden Kalp
“Senden izin isteyenler, sadece Allah’a ve ahret gününe inanmayan ve kalpleri şüpheye düşüp de şüphelerinin içinde bocalayıp duran kişilerdir.” (Tevbe/ 45)
İmanın psikolojik ve ahlaki tam karşılığı güvendir. İmanı olan Allah’a inancı dolayısıyla güvenir, kendinde özgüven oluşur, aklıselim üzere açık, tutarlı, dürüst ve adalet üzere davranışları nedeniyle de çevresi tarafından güvenilir kişi olarak kabul görür. Aklını işletmediği için inancı olmayan kişinin psikolojisi de ahlakı da hep kuşku içinde çifte kişilikli tavırlar içinde bocalamalar sergiler. Kendini özgüvende hissetmez, çevresine de güven vermez.
10.Nifak Dolu Kalp
“Sonunda Allah’a vaat ettikleri şeylerde sözlerini tutmadıkları ve yalan söyledikleri için, O da Kendisiyle karşılaşacakları güne kadar kalplerinde sürüp gidecek bir münâfıklık yerleştirerek onları cezalandırdı.” (Tevbe/ 77)
Tevbe/ 77. ayetin devamına bakıldığında, Allah’ın onların kalbine nifak sokmasının bir sonuç olduğunu görülür. Sebep ise, münafıkların Allah’a verdikleri sözde durmamalarıdır.
Allah’a verdikleri ve yerine getirmedikleri sözleri ne idi?
Bu sorunun cevabı Tevbe/ 75. ayette şöyle geçmektedir:
“Onlardan kimi de, ‘Eğer Allah lütuf ve kereminden bize verirse, mutlaka zekât vereceğiz ve iyi insanlardan olacağız’ diye Allah’a ant içtiler.”
Ardından Allah, onlara istediklerini verdi, ama onlar cimrilik yaparak sözlerinden yüz çevirdiler (Bkz. Tevbe/ 76). Onların sözlerinde durmamaları, Allah’ın kalplerine nifak sokmasına neden oluşturmuştur. Bukonudaki ilahi takdir, münafıkların eylemlerinin ardından gerçekleşmiştir.[4]
Yüce Allah, bu nifakı, Kendisi ile karşılaşacakları güne kadar devam ettirecektir.
Selim Aklını İşletmeyen Sürüngenler Gibi Yerde Sürünür
Genelde Kur’an eğitimi, özelde Mülk suresi selim aklı, dinlemeyi, okumayı ve sistematik mantıklı düşünmeyi birinci ders olarak ele almaktadır. Kur’an okulu bu dersi verirken Mülk suresinde “aklı kullanmamanın sonunun cehennem olduğu” ilkesini açıklamaktadır. Selim aklı işletmemek inkâra, şirke, küfre, nifaka, şerre, şeytanlığa; bunlar da kişiyi cehenneme sürükleyip götürecektir.Aklıselimin olmadığı yerde küfür ve inkâr ile cehennem vardır:
“Kâfirler; Rablerini bilerek reddedenler/inanmayanlar için de cehennem azabı vardır. Ve o, ne kötü dönüş yeridir!”(Mülk/ 6)
“Ve onlar derler ki: “Eğer biz dinlemiş olsaydık yahut akletmiş olsaydık şu çılgın ateşin ashâbı içinde olmazdık.” (Mülk/ 10)
“De ki: “O, sizi inşa eden, size kulak, gözler ve bellekler oluşturandır. Sahip olduğunuz nimetlerin karşılığını ne de az ödüyorsunuz?”(Mülk/ 23)
Yüce Allah Mülk suresinde, selim aklını kullanıp iman etmeyenleri yüzüstü sürüngenler gibi sürünen beşere benzetmekte ve onun için aklını kullanıp iman etmenin ayakta dimdikyürümek olduğunu[5] vurgulamaktadır:
“Şimdi yüz üstü kapanarak yürüyen mi daha doğru gider, yoksa dosdoğru yolda dümdüz yürüyen mi?” (Mülk/ 22)
Potansiyel selim aklını işletmeyen, yani iblis egemen kişi /kişileri hayra, doğruya, gerçeklere, hak-hukuk-adalete, sevgiye, barışa, her tür insani hak ve özgürlüklere, demokrasi için, “yurtta barış dünyada barışı” oluşturmak için bir birleşmeye, bütünleşmeye yapılan çağrı karşısında etkisi ne olur?
Sorunun yanıtı Kur’an’da ilgili ayette şöyle açıklanmaktadır:
“Sen, şüphesiz, manen ölülere işittiremezsin; dönüp giden manen sağırlara da çağrıyı duyuramazsın.”
“Sen körleri düştükleri sapıklıktan çekip doğru yolu gösterici de değilsin; sen ancak, ayetlerimize iman edenlere –ki onlar teslim olanlardır– dinletebilirsin.” (Neml/ 80-81)
“Elbette sen manen ölülere işittiremezsin. Arkalarını dönmüş giderlerken o daveti, manen sağırlara da dinletemezsin.”
“Sen manen körleri de sapıklıklarından doğru yola götüremezsin. Sen ancak ayetlerimizi, iman edeceklere duyurursun; artık onlar Müslümanlardır.” (Rum/ 52-53)
SEDAT ŞENERMEN
Kaynakça
[1] Aklıselim /Kalbi selim için bkz. Hakkı YILMAZ, Tebyinü’l-Kur’an /İşte Kur’an, İstanbul, 2015, c. 3, s.265; c. 4, s.442.
[2] Kalbin Mühürlenmesi için bkz. Hakkı YILMAZ, Tebyinü’l-Kur’an /İşte Kur’an, 2015, c. 1, s.515; c. 2, s.390, 519, 672.
[3] “Kalbin Olumsuz Halleri” ile “Kalbin İyi Halleri” için bkz. Prof.Dr. Bayraktar BAYRAKLI, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, İstanbul, 2008, c.7, s.418-420.
[4] Prof.Dr. Bayraktar BAYRAKLI, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, İstanbul, 2008, c. 8, s.178.
[5]Prof.Dr. Bayraktar BAYRAKLI, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, İstanbul, 2007, c. 19, s.479-480.