ATATÜRK’ÜN İSLAMİYET HAKKINDA GÖRÜŞLERİ

“Gerçek İslamiyet’ten uzaklaşanlar kendilerini düşmanlarının /emperyalistlerin ayakları altında bulurlar.”[1]ATATÜRK

Atatürk’ün din anlayışını ve din hakkındaki görüşlerini saptamak için, O’nun hakkında yapılan yorumlara değil, bizzat kendisinin din/İslam konusundaki sözlerine ve eylemlerine bakmak gerekir. Atatürk’ün din/İslam hakkındaki görüş ve düşünceleri dikkatli bir şekilde incelendiğinde, O’nun din/İslam aleyhine veya dinsizlik anlamına gelebilecek herhangi bir sözüne veya davranışına, özellikle İslam dini aleyhinde herhangi bir ifadesine rastlamak mümkün değildir. Atatürk, İslam dinine içtenlikle inanmış[2]ve özelde dinin Kur’an’da açıklanan değerlerine kuvvetli bir şekilde sahip çıkmış bir kişidir.

1. Atatürk’e Göre İslamiyet“Son Din” ve “En Mükemmel Din”dir

Millî Mücadelenin kazanılmasının peşi sıra, Atatürk, çıktığı yurt gezilerinden birinde, 7 Şubat 1923’te, Balıkesir Zağnos Paşa Camii’nde, öğle namazının kılınmasının ardından, şehitlerin ruhlarına gönderilmek üzere okunan mevlitten sonra, minbere çıkarak halka karşı Türkçe bir hutbe okuyor. İslam dininin akla mantığa ne kadar uygun olduğunu ifade ettiği bu konuşma, Atatürk’ün İslamiyet’e bakışı açısından son derece önemlidir. Atatürk’e göre İslamiyet, insanlara gelişme ruhu vermiştir. Akla, mantığa, gerçeğe, doğanın yasalarına tamamen uygun olan bu din, son din ve en mükemmel dindir.

“Ey millet Allah birdir, şanı büyüktür. Allah’ın selameti, merhameti ve hayrı üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendi hazretleri, Yüce Allah tarafından insanlara dini gerçekleri bildirmeye memur ve elçi olmuştur. Temel ilkeler hepinizce bilinmektedir ki şanı yüce Kur’an daki ayetlerdir. İnsanlara feyiz ruhu vermiş olan dinimiz son dindir, en mükemmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, hakikate tamamen uygun düşüyor ve örtüşüyor. Eğer akla, mantığa ve gerçeğe uygun düşmeseydi, bununla diğer doğadaki tanrısal yasalar arasında çelişki olması gerekirdi. Çünkü tabiattaki bütün kanunları yapan Yüce Allah’tır.”[3]

2. Atatürk’e Göre İslamiyet“Akla En Uygun”,“En Doğal”, “Hoşgörülü” ve “Çağdaş Bir Dindir”dir

Kur’an, kadın-erkek her kişinin aklını işletmesini öğretmek için yüzlerce ayetle muhatabını akıllı olmaya, her konu ve işi aklıselimle, düşünerek araştırmaya, çözümler bulmaya yönlendirmektedir. Aklı işletmenin en yüce ibadet olduğunu belirleyen İslam’dan başka bir din var mı? Kur’an akla hitap eder. Kur’an a göre aklı olmayanın dini de yoktur. İşte derin bir İslam/Kur’an kültürüne sahip olan Atatürk tam da bu konuda şöyle demektedir:

“Bizim dinimiz, akla en uygun ve en doğal bir dindir. Ve ancak bu nedenledir ki son din olmuştur. Bir dinin doğal olması için akla, tekniğe, bilime ve mantığa uyması gereklidir. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. Müslümanların toplumsal yaşamlarında, hiç kimsenin özel bir sınıf halinde varlığını korumaya hakkı yoktur. Kendilerinde böyle bir hak görenler, dini buyruklara uygun harekette bulunmuş olmazlar. Bizde ruhbanlık yoktur, hepimiz eşitiz ve dinimizin kurallarını eşit olarak öğrenmek zorundayız. Her birey dinini, din duygusunu, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır; orası da okuldur.”[4]

“Müslümanlık, aslında en geniş anlamıyla hoşgörülü ve çağdaş bir dindir.”[5]

3.Atatürk’e Göre Dinde Ölçü Kur’an dır

Atatürk on beş yılda tüm masraflarını kendisinin karşıladığı ve devletten asla harcırah almaksızın 448 yurtiçi gezi yaparak halkla doğrudan, aracısız görüşmelerde bulunmuştur. Atatürk, yine yurt gezilerinden birinde 16 Mart 1923’te Adana’da Türk Ocağı’nda esnaf ve sanatkârlara yaptığı hitabede dinimizin mahiyeti, akla, mantığa, çalışmaya verdiği değer ve dinde ölçünün Kur’an olduğuna değinerek şöyle demiştir:

“Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir miyar (ölçü) vardır. Bu ölçüyle hangi şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla mantığa, halkın menfaatine uygundur, biliniz ki o, bizim dinimize de uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, milletin yararına, İslam’ın menfaatine uygunsa kimseye sormayın, o şey dinîdir (Kur’anî dir). Eğer bizim dinimiz aklın, mantığın uygun olduğu bir din olmasaydı ekmel olmazdı, son din olmazdı.”

“Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla ilgisi olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler çağdaş olmayı kâfir olmak sanıyorlar. Asıl küfür, onların bu zannıdır. Bu yanlış yorumu yapanların amacı, İslamların kâfirlere tutsak olmasını istemek değil de nedir?! Her sarıklıyı hoca sanmayın. Hoca olmak sarıkla değil, dimağladır.”[6]

4. Atatürk’e Göre İslam Dini “Kalkınmaya” ve “İlerlemeye Engel Değil”dir

Atatürk, bazı Batılıların öne sürdüğü ve belli ölçüde yerli taraftarlar da bulan; “Müslüman ülkeler İslamiyet yüzünden geri kalmıştır” tezini 31 Ocak 1923’te İzmir’de yaptığı konuşmada şöyle reddetmiştir:

“Düşmanlarımız bizi dinin etkisi altında kalmış olmakla itham ve tevakkuf (gerileme) ve inhitatımızı (düşüşümüzü) buna bağlıyorlar. Bu hatalıdır.”[7]

“Ehli İslam’ın yakalanmış olduğu zulüm ve sefaletin elbette birçok nedenleri vardır. İslam dünyası, dinin hakikatleri çerçevesinde Allah’ın buyruğunu yerine getirmiş olsalardı, bu sonuçlarla karşılaşmazlardı. Allah’ın emri çok çalışmaktır. İtiraf ederim ki düşmanlarımız çok çalışıyor. Biz de onlardan daha çok çalışmak zorundayız. Çalışmak demek, boşuna yorulmak, terlemek değildir. Zamanın gereklerine göre bilim ve teknik ve her türlü uygarlık buluşlarından en üst derecede yararlanmak zorunludur. Hepimiz itirafa mecburuz ki bu konudaki hatalarımız çok büyüktür… Bizim dinimiz, milletimize hakir, miskin ve zelil olmayı önermez. Aksine Allah da, Peygamber de insanların ve milletlerin izzet ve şerefini korumalarını emrediyor.”[8]

5. Cumhuriyet’in İlan Edildiği Gün Atatürk, Türkiye’nin Siyasetinde Dinin Konumunu Açıklıyor

Atatürk, 29 Ekim 1923’te devletin yönetim biçiminin Cumhuriyet olacağının ilan edildiği gün, ünlü bir Fransız gazetecisine verdiği demeçte, “İslamiyet aleyhinde fikirler ortaya atan yerli ve yabancılara karşı” kesin cevabını vermiştir. Burada Atatürk’e kurulmakta olan siyasal düzende “din karşıtı” politikaların uygulanıp uygulanmayacağı sorulmuştur.

Fransız gazeteci Maurice Pernot, “Revue de Monde” gazetesinde yayınlanan Atatürk ile yaptığı röportajda, sorduğu bir takım sorulara aldığı cevaplardan sonra, Gazi Mustafa Kemal’den “dini meseleler hakkındaki görüşlerini” öğrenmek istiyor. Aldığı uzun bir cevaptan sonra aynı konuya dair şu soruyu soruyor:

—Şu halde Türkiye’nin siyasetinde dine aykırı hiçbir temayül ve mahiyet olmayacak demek?

Bu soruya Atatürk şu cevabı veriyor:

“Siyasetimiz dine aykırı olmak şöyle dursun, din bakımından eksik bile hissediyoruz.”

Gazeteci Maurice Pernot, tekrar soruyor ve açıklama istiyor:

—Zat-ı asilaneleri, düşündüklerini bendenize daha iyi izah buyururlar mı?

Bu istek üzerine Atatürk şu açıklamayı yapıyor:

“Türk milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır, demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum. Bilince (şuura) aykırı, ilerlemeye engel hiçbir şey içermiyor. Hâlbuki Türkiye’ye istiklalini veren bu Asya milleti içinde daha karışık, sun’i, batıl inanışlardan ibaret bir din daha vardır. Fakat bu cahiller, bu acizler sırası gelince aydınlanacaklardır. Eğer ışığa yaklaşamazlarsa kendilerini mahv ve mahkûm etmişler demektir. Onları kurtaracağız.”[9]

Bu yüzden dini, asli kaynağından herkes, kendi dilinde okuyup anlamaları için Atatürk, Kur’an ın Türkçeye çevrilmesini de gerçekleştirmiştir.

6. Atatürk’e Göre “Din ve Dil” Milletin İki Kuvvetli Erdemidir

Atatürk’ün din konusundaki kesin düşünce ve görüşlerini göstermesi yönünden 22 Ocak 1923’te Bursa’da yaptığı konuşma çok anlamlıdır. Atatürk, burada Türk milletini dininden uzaklaştırma düşünce ve eylemlerine karşı şöyle demektedir:

“Milletimiz, din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete maliktir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet, milletimizin kalp ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz.”[10]

Atatürk, dini, milli kimliğin oluşmasında en önemli temel unsurlardan biri olarak görmüştür. Bu gerçeği vurgulayarak, dinin, toplumda ne kadar köklü kültürel bir etki oluşturduğunu bu sözleriyle açıkça ortaya koymuştur.

Atatürk, saf, temiz ve sade bir din/İslam/Kur’an anlayışına sahiptir. İslam dinine sonradan girmiş olan her türlü safsata, israiliyyat ve hurafelere, boş inanışlara karşı durmuş ve Kur’an ın yüzlerce ayetinde belirlendiği üzere rasyonel, yani akılcı bir din anlayışını benimsemiştir. İslam dininin özü ile uyuşmayan hurafeleri dine sokanlarla, İslam’ın sadeliğinde ve temelinde var olan canlı, yapıcı ve hamleci ruhunu bir takım laf kalabalığına boğanlarla ve her şeyden önemlisi dini, özellikle siyasal ve dünyevi bir çıkar aracı olarak kullanmak isteyen zihniyetin temsilcileri ile yaşamı boyunca amansız bir mücadele etmiştir.[11]

Essen Atatürk, laikliği de din, mezhep, tarikat, cemaat çıkar ve kavgalarını önlemek, dini kullanarak siyasi çıkar sağlamak isteyenleri engellemek için ortaya koymuştur.

7. Düşünce Ve Tefekküre Muhalif Olmayan Atatürk, Dine Hep Saygılı Olmuştur

Dini, Allah ile insan arasındaki bir ilişki olarak gören Atatürk, “din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymada serbesttir. Biz, dine saygı gösteririz. Düşünce ve tefekküre muhalif değiliz. Biz sadece din işlerini millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyoruz; kasde ve fiile dayanan taassupkâr hareketlerden sakınıyoruz”[12] demiştir.

Atatürk, Allah’ın Elçisi Muhammed’e gönderdiği Kitap/Kur’an ın insan aklının ve vicdanının ihtiyacına tamamen uygun hükümler içerdiğini şu sözleriyle ifade etmiştir:

“Allah, kendisine uymaya mecbur tuttuğu insanların esasen kalp (akıl) ve vicdanındaki gerçek gereksinimleri tamamen bilir. Bu nedenle gönderdiği kitap, tamamen o gereksinime uygun hükümler içeren bir kitaptır.”[13]

SEDAT ŞENERMEN

Kaynakça
[1] ATATÜRK’ÜN Söylev ve Demeçleri, Cilt: II, s.139.
[2] Prof.Dr. İsmail YAKIT, Atatürk ve Din, İstanbul, 2010, 8.Basım, Ötüken Yayınevi, 15.
[3]ATATÜRK’ÜN Söylev ve Demeçleri, Cilt: II, s.94; Prof.DR. Enver Ziya KARAL, Atatürk’ten Düşünceler; Ankara, 1969, İş Bankası Kültür Yayınları, s.65, 68; Sadi BORAK, Atatürk ve Din, İstanbul, 1962, s.29-30; Osman Nuri ERGİN, Türk Maarif Tarihi, İstanbul, 1977, Eser Matbaası, c.5, s.1943;Utkan KOCATÜRK, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Ankara, 2007, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, s.197; Genel Kurmay, Atatürkçülük, Atatürkçü Düşünce Sistemi, Genel Kurmay Başkanlığı Yayını, c.III, s.454-455.
[4]ATATÜRK’ÜN Söylev ve Demeçleri, c.II, s.90; Utkan KOCATÜRK, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, s.329.
[5]Münir Hayri EGELİ, ATATÜRK’TEN Bilinmeyen Hatıralar, İstanbul, 1959, 2.Basılış, Ahmet Halit Yaşaroğlu Kitapçılık, s.70; U.KOCATÜRK, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, s.329.
[6] Sadi BORAK, Atatürk ve Din, s.33;Enver Ziya KARAL,Atatürk’ten Düşünceler; s.66;Genel Kurmay, Atatürkçülük, Atatürkçü Düşünce Sistemi, Cilt: III, s.454-457;Ahmet GÜRTAŞ, Atatürk ve Din Eğitimi, s.36-37;İsmail YAKIT, Atatürk ve Din, s.23-24.
[7]ATATÜRK’ÜN Söylev ve Demeçleri, Cilt: II, s.90.
[8]ATATÜRK’ÜN Söylev ve Demeçleri, Cilt: II, s.95-96.
[9]Sadi BORAK, Atatürk ve Din, s.85-86;Enver Ziya KARAL, Atatürk’ten Düşünceler; s.66; Utkan KOCATÜRK, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, s.197; Genel Kurmay, Atatürkçülük, Atatürkçü Düşünce Sistemi, Cilt: III, s.456-457; Ahmet GÜRTAŞ, Atatürk ve Din Eğitimi, s.33;İsmail YAKIT, Atatürk ve Din, s.19-20.
[10]ATATÜRK’ÜN Söylev ve Demeçleri, Cilt: II, s.70-71; Genel Kurmay, Atatürkçülük, Atatürkçü Düşünce Sistemi, Cilt: III, s.457; Sedat ŞENERMEN, Atatürk, İslam ve Laiklik Halifeliğin Kaldırılması, İstanbul, 2017, Nergiz Yayınları, s.69-72.
[11]İsmail YAKIT, Atatürk ve Din, s.16.
[12]Sadi BORAK, Atatürk ve Din, s.82; Utkan KOCATÜRK,Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, s.193;İsmail YAKIT, Atatürk ve Din, s.16.
[13]ATATÜRK’ÜN Söylev ve Demeçleri, C: I, s.203;Utkan KOCATÜRK, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, s.329.