29 Ekim2021 Cuma günü milletçe bir Cumhuriyet Bayram’ını daha buruk bir şekilde idrak edeceğiz.
Esasen bayramlar sevginin, vefanın, tarihe, anayasaya, hukuka, adalete sadakatin, barışın, yardımlaşmanın, birbirimize sahip çıkmanın, toplumda birlikte yaşadığımız tüm insanların barış içinde beraber yaşama sevincinin çokça paylaşıldığı mutlu günlerimizdir. İnş’Allah öyle olması dileklerimle, öncelikle Misakı Milli sınırları içindeki biricik Türkiye Cumhuriyeti Devletimizin Anayasa’sında tanımlanan Türk tarifi çerçevesinde kendini Türk kabul eden tüm yurttaşlarımızın Cumhuriyet Bayramını içtenlikle, sevgi ve saygı ile kutluyorum. “Yurtta barış dünyada barış” düşüncesiyle milletimizin de insanlığın da özlediği huzura, adalete, refaha, güvenliğe kavuşmasını diliyorum.
“Devrim, mevcut kurumları zorla değiştirmek demektir. Türk milletini son yüzyıllarda geri bırakmış olan kurumları yıkarak yerlerine, milletin en yüksek uygar gereklere göre ilerlemesini sağlayacak yeni kurumları koymuş olmaktır.”ATATÜRK[1]
A-) ATATÜRKÇÜLÜĞÜN GENEL NİTELİKLERİ VEBAŞKALIKLARI
Atatürkçülük ve Atatürkçü olmanın ne olduğunu anlamak için her şeyden önce ATATÜRK ilke ve devrimlerini bilmek gerekir. Bu ilke ve devrimleri bilmeden ve onları içtenlikle benimsemeden Atatürkçü oluna¬maz. Bu ilkeler ve devrimlerle bunların dayandığı temeller Atatürkçülüğü oluşturur. Atatürk¬çü olmak bunlara bağlı olmak demektir.
Atatürkçülük dendiğinde özellikle göz önünde bulundurulması gere¬ken hususlar şunlardır:
1. Atatürkçülük Bir Bütündür
İlke ve devrimleri ayrı ayrı değerlen¬dirmek olmaz. Onları bir bütünü oluşturan unsurlar olarak anlamak ve değerlendirmek gerekir. “Şu ilkeye uymayalım, bu devrimi benimsemeye¬lim, ama Atatürkçü olalım” denemez. ATATÜRK ilkelerinin ve devrimlerinin Atatürkçülükte birbirinden daha az önemli olması diye bir şey düşü-nülemez. Her ilkenin ve her devrimin bütünü oluşturmada aynı düzeyde önemi ve değeri vardır. Örneğin, “Şapka giyinip Arap yazısı kullanalım; cumhuriyetçi olalım ama halkçı olmayalım; laik olalım ama devleti şeri¬atla yönetelim…” denemez.
2. Atatürkçülük Herhangi Bir Yabancı Siyasal Akım Ya Da İdeoloji İle Açıklanamaz
Atatürkçülük Türk halkının ve Türk vatanının tabiatından, tarihinden ve ihtiyaçlarından doğmuştur. Türk ulusunu çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkarma anlayış ve çabalarının bir sonucudur. Başka ulusların sorunlarının çözümü Atatürkçülüğün ilgi alanına girmez. Ancak, Atatürkçülüğün insani ve gerçekçi yönleri başka uluslara da etkili bir örnek olmuştur. Özellikle geri kalmış ve yabancı egemenliği altından kur¬tulmak isteyen uluslar Atatürkçülüğü kendilerine örnek, ATATÜRK’Ü manevi önder kabul etmişlerdir. Cezayir’den Çin’e kadar bunun belirtile¬rini görme olanağı bulunmaktadır.
Bu arada, şu noktayı belirtmekte de yarar vardır; Türkiye’de ken¬dilerini kabul ettirme çabasında olan bazı aşırı ideoloji ve akımlar, Ata¬türkçülüğe işlerine geldiği biçimde anlam verip onun etkisinden yarar¬lanmaya çalışmaktadırlar. Atatürkçülüğün özellikle kaynağı dışta bulu¬nan bu gibi akım ve ideolojilerle hiçbir ilgisi yoktur. Atatürkçülük bir Türkiye ve Türk ulusu gerçeğidir. Bu gerçeğin kaynağı Türk Tarihi’dir,Türk’ün Kurtuluş Savaşı’dır.Türk’ün karakteri ve insan yapısıdır.
*İnsa¬nın insanı, toplumun toplumu sömürmesine dayanan;
*Halkı sınıflara bö¬len; ulusu halklar biçiminde gören;
*İnsanları ve toplumu zulümle zorba¬lıkla yönetmek isteyen;
*Uygarlık ve insanlık anlayışına ters düşen hiç¬bir akım ve ideoloji ile Atatürkçülük arasında bağ ve yakınlık kurula¬maz.
Bunu yapanlar ya Atatürkçülüğü anlamamışlardır ya da kasıtlı ola¬rak böyle yapmakta ve düşünmektedirler.[2]
“Arkadaşlar! Devrimimiz Türkiye’nin yüzyıllar için mutluluğunu üstlenmiştir. Bize düşen onu kavrayarak ve takdir ederek çalışmaktır.”ATATÜRK[3]
B-) ATATÜRK İLKE VE DEVRİMLERİNİN DAYANDIĞI TEMELLER
“Türkiye’nin her köşesinde ihtilâl ve devrim, gerçek Türklüğe kavuşma mücadelesi olmuştur.”[4]
“Bağımsızlık Savaşı ve Türk Devrimi, her hamlesinde ve her evresinde, milletimizin yüksek siyasal ve uygar karakteriyle memleket işlerindeki bilinçli birliğine dayanarak başarılmıştır.”ATATÜRK[5]
1. Ulusal Tarih Bilinci:
Bir Atatürkçü için ulusal tarihi bilmek, atalarımızın yaptığı olumlu ve büyük işleri hatırlamak gereklidir. Türk tarihinin uygarlığın en eski çağlarına kadar uzandığı hakkında bilgi sahibi olmak, her Türk için onur ve gurur verici bir şeydir. Böylece ulusumuzun geçmişteki başarıları ve uygarlık atılımları ve övünme fırsatını buluruz.
Tarihi olmayan bir ulus köksüz ağaca benzer. Güçlü bir rüzgâr kar¬şısında dayanamaz, yıkılır, gider.
2. Vatan Ve Ulus Sevgisi:
Atatürkçülüğün temel unsurlarından en önemlisi ve başta geleni en¬gin bir vatan ve ulus sevgisidir. Vatanı ve ulusu uğurlarında bile bile, isteye isteye canını vermekten çekinmeyecek kadar sevmek gerekir. Mad¬di ya da manevi hiçbir değer onların üstünde tutulamaz. Bu sevgi aynı zamanda insan ve insanlık sevgisidir. Türk ulusunun her ferdine olduğu gibi dünyadaki öteki insanlara da sevgi ile bakmak esastır. Yeter ki on¬lar ulusumuzun ve vatanımızın kötülüğünü istemesinler. Kutsal bildiğimiz vatanımıza ve ulusumuza karşı kötü niyet beslemesinler.
Bu sevgi anlayışı saygı ile birlikte oluşmuştur. Türk vatanının ve ulusunun varlığına ve haklarına en büyük saygıyı gösterme koşulu başta gelir. Başkalarının da bu saygıyı göstermesini bekleriz. Çünkü Atatürk¬çü olan bir kimse başka ulusların da varlık ve haklarına saygı gösterir. Dünyadaki insanların ve ulusların karşılıklı sevgi ve saygı anlayışı için¬de barış ve huzuru daha kolay elde edeceğine inanır. Uygarlık yolunda daha hızlı ve güvenilir adımlarla ilerleyeceklerini bilir.
Başkalarının varlık ve haklarına sevgi ve saygı göstermek hiçbir biçimde kendi ulusal varlık ve haklarımızdan fedakârlıkla olamaz. Bu sevgi ve saygı karşılıklı olduğu takdirde değer kazanır. İnsanların bir bölümünü köle gibi kabul eden, aşağı gören anlayışın Atatürkçülükle bağdaşmasına olanak yoktur. Hele Türk ulusunun, ulusal duygu ve inançlarına saygı gös¬termeyenlere hiç tahammülü yoktur. Olmadığını da Kurtuluş Savaşı’nda en güzel biçimde göstermesini bilmiştir.
3. Ulusal Dil:
Ulusal birliğin, sevgi ve saygının başta gelen unsuru ulusal (milli) dildir, Türkçedir. Onu canımız, gözümüz gibi sevmeli ve korumalıyız. Onun, çağın gereklerini karşılayacak nitelikte gelişmesine hizmet etmeli¬yiz. Dilini seven ulusunu da sever, vatanını da… Bunun içindir ki ATA¬TÜRK: “Türk demek dil demektir. Milliyetin çok açık özelliklerinden biri¬si dildir. Türk milletindenim diyen insanlar her şeyden önce ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır” demiştir.
4. Bağımsızlık Ve Özgürlük:
Vatanın bağımsızlığı ve ulusun özgürlüğü anlayışı da Atatürkçülü¬ğün temel unsurlarındandır.
Tarihi boyunca bağımsız bir vatanda özgür yaşamış Türk ulusu için bundan doğal bir şey olamaz. Türk her zaman kendi vatanının göklerin¬de kendi bayrağının dalgalanmasını ister. Kendi ulusal işlerini kendi bil¬diğince yapar. Başkalarının işlerine karışmadığı gibi başkalarının da kendi işlerine karışmasını istemez. Türk ulusu için tutsak ya da başka¬larının egemenliği altında olmaktansa ölmek, yok olmak en iyisidir. Onur¬lu ve soylu bir ulus için bundan başkası düşünülemez. Bu görüş ve an¬layışta, başka ulusların da başkalarının tutsağı olması ya da egemenliği altına girmesi diye bir şey kabul edilemez.
5. Egemenliğin Ulusa Ait Oluşu:
Egemenlik kesin olarak ulusundur. Çünkü her şey, her güç ve her değer ulusa aittir. Gücünü ulustan almayan hiçbir hareketin değeri yok¬tur. Bir kişi ya da zümre ulusun egemenlik hakkını kullanamaz. Türk ulusu kendine ait işleri, kendi içinden seçtiği temsilcilerden oluşan Tür¬kiye Büyük Millet Meclisinin yaptığı yasalarla yürütür. Bu işler herhangi bir kişi ya da zümrenin istek ve buyruğuna göre yürütülemez. Ulusal çı¬karlar gerektirdiği için savaşa mı girişilecek buna ulus karar verir. Halktan vergi mi toplanacak, karar ulusundur. Gençler askere mi alınacak; yurdun kalkınması için çeşitli büyük işler mi yapılacak; kız ve erkek ço¬cuklarımız mı eğitilecek, bütün bu konularda söz sahibi ulustur. Yargıç¬lar bile mahkemelerde ancak Türk ulusu adına karar verirler. İşte bütün bunlar egemenliğin “kayıtsız ve şartsız” ulusa ait olduğunu gösterir.
6. Çağdaş Uygarlık Düzeyinin Üstüne Çıkma Hedefi:
Türk ulusunun hedefi çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkmaktır. Binlerce yıl uygarlıkta insanlığa öncülük yapmış Türk ulusunu geri bıra¬kan nedenleri kısa sürede ortadan kaldırmak gerekir. Bunun için de her şeyden önce aklıselim ile bilim esaslarına dayanmak gerekir. Bilimi kılavuz olarak, yol gösterici olarak kabul etmek gerekir. Bilim dışı yol gösterici ve kıla¬vuzlara bağlanmak bizi ilerlemekte olduğumuz uygarlık yolundan alı¬koyar.
7. Ulusal Kültürü Geliştirme Hedefi:
Ulusal kültürümüzü geliştirip onun gereklerini yerine getireceğiz. Yabancı kültürleri benimseyip onlara bağlanmak bizi ulusal benliğimizden uzaklaştırır. Ulusal varlığımızı tehlikeye sokar. Çağdaş uygarlık düzeyi¬nin üstüne çıkmamızı engeller. Başkasının tekniğinden ve bilimde elde et¬tiği sonuçlardan yararlanacağız. Ama bunları yaparken şu hususlara bü¬yük önem vereceğiz:
*Yurdumuzu dünyanın en bayındır ve en uygar ülkeleri düzeyine çıkaracağız,
*Ulusumuzu en geniş refah araç ve kaynaklarına sahip kılacağız,
*Ulusal kültürümüzü çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkaracağız.
8. Türk Ulusuna İnanmak Ve Güvenmek:
Atatürkçü olmanın en önemli koşullarından biri de Türk ulusunun sağduyusuna, zekâsına ve yeteneklerine inanmak ve güvenmektir. Bu inançladır ki ATATÜRK, Kurtuluş Savaşı’nda ve ‘bu savaştan sonra, baş¬kalarınca olmayacak gibi, yapılamayacak gibi görülen ve sanılan şeyleri yapmış ve gerçekleştirmiştir. Örneğin, bin bir yokluk içerisinde, iç ve dış düşmanlara karşı savaşmış ve zafere ulaşmıştır. Türk halkını tanımayanlarca gerçekleşmesine inanılmayan şapka devrimini, yazı devrimini, gerçekleştirmiştir. Hiçbir zora başvurmadan devrimleri oluşturmuştur. Bu devrimlere karşı koyanlar çıkmışsa bunlar ancak halkın içerisinde yanılmış, bilgisiz ve dar görüşlü kimselerdir. Yoksa halk, büyük çoğun¬luğu ile inanıp benimsemeseydi bütün bu işler gerçekleşebilir miydi? “Türk halkı devrimleri, benimsemiyor” demek, Türk halkını tanımamak ve ona inanmamak demektir. Çünkü Türk halkı her güzeli, her iyiyi ve her doğ¬ruyu benimser, sever ve tutar. Çünkü bunlar onun ruhunda vardır. Na¬sıl olmasın, Türk halkı inanç sahibidir. İnandığı ve bağlı bulunduğu din de ona hep iyiyi, güzeli, doğruyu emretmiyor mu?
9. Ulusal Birlik Ve Beraberlik Anlayışı:
Atatürkçülük deyince, ulusal birlik ve beraberliği akla getirmek ge¬rekir. Türk vatanının bölünmez bir bütün olduğu anlayışı bu birlik ve beraberliğin en önemli unsurudur. Türk vatanında Türk ulusu yaşar. Türklüğe inanan, Türklük için çalışan, Türk halkının birlik ve beraber¬liğini bozacak bir davranıştan kaçınan her vatandaş Türk’tür. Türk ulu¬sunu birtakım ayrı nitelikte unsurlardan meydana gelmiş bir varlık ola¬rak görmenin Atatürkçülük anlayışında yeri yoktur. Vatan ve tarih ger¬çekleri Türk ulusunun bir bütün olduğunu bize göstermektedir.
10. Ordunun, Okulun Ve Dinin Politika Dışı Tutulması:
Atatürkçülük anlayışının en önemli unsurlarından biri de ordunun yani askerin, okulun ve dinin politika dışında tutulmasıdır. Ordunun esas görevi yurdun savunmasını yapmaktır. Ulusun haklarını korumaktır. Or¬du, kendine verilen bu görevin dışına çıkarsa, politikaya karıştırılırsa bu büyük tehlike doğurur. Çünkü bu durumda esas görevini yapamaz. As¬lında politikaya karışmamak, politika çalkantılarının dışında kalmak Türk ordusunun bir geleneğidir. Başka ulusların orduları ile karşılaştırdığımız¬da ordumuzun bu seçkin niteliği kolaylıkla ortaya çıkar.
Ordu gibi, okulun da politikanın dışında tutulması gerekir. Okul bir eğitim ve öğretim yeridir, bilim alanıdır. Orada Türk çocukları, ulusal kül¬tür, ulusal ihtiyaçlar, ulusal inançlar ve bilim doğrultusunda eğitilir iyi birer Türk vatandaşı ve iyi birer insan olarak yetiştirilmelerine çalışılır. Ulusumuzun varlığı ve geleceği Türk gençlerinin birbirini seven, birbirine inanan ve güvenen insanlar olarak yetişmelerine bağlıdır. Okula politika sokulursa, cumhuriyetimizin güvencesi olan gençlik bölünür. Ulusal var¬lığımız tehlikeye girer. Ayrı siyasi inançların etkilemesiyle gençlerimiz birbirine düşman gruplara ayrılır. Milli birlik ve beraberliğimiz bozulur. Bu durum ancak ve ancak vatan ve ulus düşmanlarının işine yarar. Ata¬larımız, “Kuvvet birlikten doğar” demişler. Ne doğru söylemişler. Ayrı ayrı olursak özgürlüğümüzü, bağımsızlığımızı yitiririz. Tanrı gösterme¬sin, kutsal vatanımız düşman çizmeleri altında ezilir. Namus ve şerefimiz elden gider. Hâlbuki Türk gençliğinin inançlı olarak birlik beraberlik için¬de bulunması bütün bu tehlikeleri yok eder. Düşmanlarımızın hevesi kur¬sağında kalır. Milletimiz sevinir, mutlu olur. Bunun da yolu, okula politikayı sokmamak, eğitim ve öğretimi ulusal varlığımızın gereklerine göre gerçekleştirmektir.[6]
Din de böyle. Din bir aklıselim işi, bir vicdan işidir. Allah ile kul arasında bir durum olduğu için araya kimse giremez/girmemelidir. Eğer din siya¬sete bulaştırılırsa siyaset de çığırından çıkar, din de. O zaman yapan da suçlu olur, yaptıran da. Milli birlik ve beraberlik sarsılır. Vatandaşlar arasında sevgi ve saygı dengesi bozulur. Kargaşa başlar. Ulusun gücü azalır.
ATATÜRK, İslam Dini’nin Her Türlü İstismarına Karşıydı.
Atatürk, aslî hüviyeti içerisinde ve hurafelerden uzak dinî gerçeklere ne kadar taraftar ise, dinsel bağnazlığa ve dinin çeşitli amaçlarla istismar edilmesine o derecede karşı bulunmaktadır. Esasen Atatürk’ün dinsel anlamda verdiği mücadelenin dinin aslına değil, aksine din perdesi altında yürütülen taassuba ve dinin çeşitli maksatlarla istismar aracı yapılmasına karşı olduğu şu sözlerinde açıkça görülmektedir.
2 Temmuz 1932’de toplanan Türk Tarih Kongresi’nin son günlerinde Atatürk, tarih öğretmenlerini ve öğretim üyelerini Gazi Orman Çiftliğinde çaylı toplantıya çağırdı. Bu toplantıda bizimle iki saat konuştu. Bu arada öğretmenlerden biri Atatürk’e sordu:
“- Paşam,din lüzumlu bir şey midir?Halifeliğin kaldırılması iyi mi olmuştur?”
Atatürk, bu soruya şu karşılığı verdi:
-Evet, din lüzumlu bir kurumdur. Dinsiz milletin devamına imkân yoktur. Yalnız şurası vardır ki, din Allah ile kul arasındaki kutsal bir bağlılıktır. Mutaassıp İslamcıların din komisyonculuğuna izin verilmemelidir. Dinden maddi çıkar sağlayanlar alçak kişilerdir. İşte biz, bu duruma karşıyız. Buna izin vermiyoruz. Bu gibi din ticareti yapan kimseler, saf ve masum halkımızı aldatmışlardır. Bizim ve sizin mücadele edeceğimiz ve ettiğimiz bu kimselerdir.”[7]
“Din’le hilafeti birbirinden ayırt etmek lazımdır. Birincisi ne kadar yararlı ise, ikincisi o kadar lüzumsuz bir hal almıştır. Halifeliği kaldırdığımız günden bu güne kadar kimsenin buna sahip çıkmaması, Müslüman dünyasının halife olmaksızın da yürüyeceğine ve yürümekte olduğuna en güzel örnek değil midir?”[8]
“Bütün müstebit hükümdarlar hep dini âlet edindiler. İhtiras ve istibdatlarını geçerli kılmak için hep ulema sınıfına müracaat eylediler. Gerçek ulema, dini bütün bilginler hiçbir zaman bu müstebit taç sahiplerine boyun eğmediler. Onların buyruklarını dinlemediler; tehditlerinden korkmadılar. Bu gibi ulema kamçılar altında dövüldü; memleketlerinden sürüldü; zindanlarda çürütüldü, darağaçlarında asıldı. Fakat onlar yine o hükümdarların keyfine dini âlet etmediler.”[9]
Cehalet ve bağnazlık, dini istismar için en uygun ortamı oluşturmaktadır. Bunu gidermenin tek çaresi gerçek din bilginlerinin yetişmeleridir. Bu gerçeğe işaret etmek üzere Atatürk şöyle diyor:
“Fakat bunca yüzyıllarda olduğu gibi, bugün dahi, milletlerin cehaletinden ve taassubundan yararlanarak, bin bir türlü siyasal ve kişisel amaç ve menfaat için dini âlet ve araç olarak kullanmak girişiminde bulunanların yurtiçi ve dışındaki varlığı, bizi bu alanda söz söylemekten, henüz uzak kılmıyor. Beşeriyette din hakkında ihtisas ve vukuf, her türlü hurafelerden arındırarak gerçek bilimler ve fenlerin ışıklarıyla saflaşmış ve mükemmel oluncaya kadar din oyunu aktörlerine her yerde rastlanılacaktır.”[10]
-Dini lüzumlu bir kurum olarak kabul eden,
-Dinsiz milletin varlığını sürdürmesine olanak görmeyen ATATÜRK, kendi ifadesiyle;
*“Din oyunu aktörlerinin” meydanı boş bulmaması için,
*Dini “her türlü hurafelerden arındırarak”,
*“Gerçek bilimler ve fenlerin ışıklarıyla saflaşıp ve mükemmel hale gelmesi” gerçeğine işaret etmiştir.
Atatürk, bütün bu gerçeklerden hareketle, kurduğu devletin bünyesinde Diyanet İşleri Başkanlığı kurumuna da yer vermiş bulunmaktadır. Her konuda olduğu gibi işi sadece sözde/teoride değil, aynı zamanda konuyu/olguyu kurumlaştırarak toplumun yaşamında gerçekliğini sürdürmesini sağlamıştır.
İşte yukarıdan beri maddeler halinde sıraladığımız bu temel unsurlara dayalı ATATÜRK ilke ve devrimlerinin tümüne birlikte içtenlikle bağlanmak, onları eksiksiz gerçekleştirmeye çalışmak Atatürkçülüğü oluşturuyor. Öyleyse, konumuzu, bütün bu temel unsurları özetleyen, ATATÜRK’ÜN şu özlü sözleri ile bağlayalım:
“TÜRK,
ÖĞÜN[11], ÇALIŞ, GÜVEN.”
“NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!”
SEDAT ŞENERMEN
Kaynakça
[1]Prof.Dr. Afet İNAN, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Ankara, 1959, Türkiye İş Bankası Yayını, s.250.
[2] Osman Güngör FEYZOĞLU, Atatürk İlkeleri Ve İnkılâbımız, İstanbul, 1982, Milli Eğitim Basımevi, Devlet Kitapları, Atatürk Kitapları Dizisi 2, s.93, 94.
[3]ATATÜRK’ÜN Söylev ve Demeçleri, c.II, s.187.
[4]Ayın Tarihi, 1938, Sayı: 49, s.44; Prof.Dr. Utkan KOCATÜRK, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Ankara, 2007, s.204.
[5] Ulus gazetesi, 16.10.1938.
[6]Osman Güngör FEYZOĞLU, Atatürk İlkeleri Ve İnkılâbımız, s.95-98.
[7]KILIÇ ALİ,Atatürk’ün Hususiyetleri, 1955, s.116; U.KOCATÜRK, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, s.193.
[8]Kültür Devrimi, Atatürk Önderliğinde Kültür Devrimi, Ankara, 1972, Kalkınma İçin Bölgesel İşbirliği Semineri Tebliğleri (RCD), 9-11.Kasım.1967, s.53-54.
[9]Sadi BORAK, Atatürk ve Din, İstanbul, 1962, s.39; Prof.Dr. Enver Ziya KARAL, Atatürk’ten Düşünceler, Ankara, 1969, Türkiye İş Bankası Yayınları, s.70; Prof.Dr. İsmail YAKIT, Atatürk ve Din, İstanbul, 2010, Ötüken Yayınevi, s.52.
[10]E.Ziya KARAL, Atatürk’ten Düşünceler, s.72.
[11]Öğünmek, “aklı işletmek, akıllı davranmak” anlamındadır. övünmek sözcüğünden farklıdır.