Dünyanın en büyük ekonomileri arasında yer alan 19 ülke ve AB (Avrupa Birliği)’nin katılımı ile Yirmiler Grubunun on altıncı toplantısı, 30-31 Ekim 2021 tarihlerinde Roma’da yapılacaktır.
Son dönemde Gayri Safi Milli Hasıla ve döviz cephesinde meydana gelen olumsuz gelişmeler, Türkiye’nin müteakip dönemlerde G-20 zirvesinde yer alıp alamayacağı riskini de beraberinde getirmektedir.
Türk kamuoyunu en fazla ilgilendiren zirvenin içeriğinden ziyade, Türk-ABD ilişkilerinin sonraki dönemde nasıl şekilleneceğine dair her iki ülke liderleri arasında yapılması olası görüşmedir.
Son yıllarda ABD’nin transatlantik ilişkilerini rahatsız edecek şekilde süreçleri yönetmedeki tutarsızlıkları, sadece Türk tarafında değil bazı müttefiklerince de açıktan açığa sorgulanmaktadır.
AB’nin başat ülkelerinden Almanya ve Fransa tarafından ABD karşıtı açıklamalarNATO içerisinde bir çatlak mı var? izlenimini akıllara düşürmüyor değil.
Tarihsel bir kavşak noktasında bulunan Amerika yönetiminin ulusal strateji konularında, dünya kamuoyu önünde sergilemiş olduğu beceriksizlik “NATO Afganistan’dan çıkarılacak dersler üzerinde çalışmaktadır”diyen Genel Sekreter Stoltenberg’in açıklamalarına da yansımış durumdadır.
ABD’nin ülkemiz aleyhine yaptığı her hamle, kendi cenahında çizmiş olduğu Türkiye profilinin değiştiği algısının yanı sıra NATO’daki rolünü tam kavrayamamasından kaynaklanmaktadır.
Türkiye’nin Batı’nın güvenliğini ve NATO içindeki rolünü hafife alan ABD tarafının yaratmış olduğu güvensizlik ortamı, bu bölgede Türk ve Amerikan çıkarlarının dengelenmesini olanaksız hale getirmiştir.
Politik söylemleri, askeri eylemleri ve ekonomik yaptırımlarıylaTürkiye aleyhtarı girişimleri,Türk kamuoyu üzerinde “olumsuz ABD” izlenimini hergeçen gün daha da derinleştirmektedir.
Temeldeki en büyük sorun,
– Büyük Ortadoğu Projesi politik maskesi altında mezhepsel ve etnik ayrılıkçıları körükleyerek yeni sömürgeler/devletçikler kurma isteği
– Ortadoğu-Doğu Akdeniz-Ege Denizi’ni kapsayan bölgede askeri boyutta Türkiye’yi çevrelemesi
– S 400/F -35’ler üzerinden krizler yaratarak kendi çizdiği ve biçtiği roller çerçevesinde kontrol etmeye çalıştığı bir Türkiye olgusunu devam ettirmek isteğidir.
İlk göreve geldiğinde “sözde Ermeni soykırımı yalanını” manipüle eden Joe Biden ABD’sinin ilkesiz, ön yargılı ve düşmanca niyet içeren davranışları, Türk kamuoyunu da inceldiği yerden kopsun noktasına getirmiştir.
Batı dünyası ve Ortadoğu coğrafyasında yer alan ülkeler ile onların vekaletçilerinin, ülkemizi nasıl bir girdap içerisine sokma gayreti içerisinde oldukları, artık Türk Ulusu’nca da bilinmektedir.
Yaşanan gelişmeler, Türkiye’nin ABD koşullarına uyan bir politika yerine, kendi coğrafya konumunu öngören bir politika izlemesini dikte etmektedir.
Mavi Vatan’daki hak ve menfaatlerimiz ile kendi coğrafyasındaki gelişmeler dünyanın en hassas ve duyarlı bölgesinde olan Türkiye’nin rollerine yenilik ve hareketlilik getirmiştir.
Söz konusu bölgelerde gri alanlar devam ettiği müddetçe Türkiye etkinliğini ve belirleyici rolünü devam ettirme zorunluluğundadır.
ABD’nin yapmış olduğu her olumsuz hareket,Türkiye’nin manevra sahasını genişletmesi ötesinde elini daha da güçlendirerek, bağımsız kararlar almasına olanak tanıyacaktır.
Rus Lider Viladimir Putin’inolası ABD-Türkiye görüşmesi öncesinde“Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Daimi üyesi olabileceğini” içeren açıklaması da ne denli samimi, önümüzdeki zaman diliminde göreceğiz.
Türkiye’nin Jeopolitik ve jeostratejik önemi, ulus devlet anlayışı çerçevesinde bir istikrar ve güven kalesi gibi sağlam durmasını gerektirmektedir.
Balkanlar, Ortadoğu ve Kafkaslar’a uzanan bir bölgede eşi bulunmaz bir jeostratejik ve jeopolitik konuma sahip olan “Türkiye’nin yerini, ABD’nin herhangibir ülke ve örgütle doldurması nafile bir çabadan öteye de geçmeyecektir.”