HER DENİZİN İNCİSİ, KADINDIR

Biz denizcileri anlatan en anlamlı ve özlü sözdür, “Kadınlar, doğum sancısını; denizciler, fırtınalı günleri unutmasaydı, ne denizci olurdu, ne de çocuk” diye. İşte bu sözün odak noktasında olan varlık sebebimiz kadınların, bugünlere nasıl geldiğini ve hangi haklara sahip olduğunu anımsatan, insan hakları temelinde sosyal ve siyasi bilincinin geliştirilmesine, ekonomik başarılarının kutlanmasına ayrılan bir gündür, “8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü” Kadının özgürlüğü, insanın özgürlüğüdür.


Hal böyleyken, özellikle de ülkemizde kadına yönelik şiddette son yıllarda sıra dışı olaylar gerçekleştirilmektedir.

Çoluk çocuk, genç yaşlı demeden, her türlü çirkin saldırının ulaştığı son nokta ya cinnet geçirmek ya da ölümle sonuçlanmaktadır.

2020 yılında kadına şiddet ve kadın cinayetleri, 2019 yılına nazaran az da olsa azalma eğilimi gösterse de, bir canın hiç yoktan yitirilmesine neden olan bu olaylar toplumun genelinde infial uyandırmaktadır.

Nedeni ne olursa olsun, ölüm ve öldürmenin hangi yüzüyle karşılaşılırsa karşılasılsın, giden canların insani açıdan tartışılması bizi en doğru sonuçlara götürecektir.

Bir öldürmenin, bir cinayetin kadın-erkek gözetmeden öncelikle insanlık adına utanç verici ve alçakça olduğu hiç kimsenin yadsımayacağı bir gerçektir.

Gelinen bu durum, iç dünyamızda büyük patlamalara daneden olmaktadır.

İnsanlık dışı bu olayların magazinsel olarak görülmesinin, maktulün ruhunu incitmesinin yanı sıra, yakın çevresini ne denli keder, üzüntü ve sıkıntıya soktuğu da düşünülmelidir.

Meydana gelen olayların nitel ve niceliğine bakılmaksızın oluşturduğu acı nedeniyle, sıcağı sıcağına arzu edilen cezalandırma, en üst seviyeden talep edilmektedir.

Adâlet, denge unsuru değildir.

Kadına şiddet ile özdeşleştirilmeye çalışılan idam cezasının tekrar geri getirilmesi, toplum tarafından bilinen hemen herkesçe de tartışılmaktadır.

İlkel toplumlarda uygulanan çağ dışı bu uygulamaya siyaset yapıcıların yaklaşımları, toplumun öfkesini yatıştırmanın ötesine de geçmemektedir.

Kadına şiddet bağlantılı davaların, delil yetersizliği ya da başkaca nedenlerden dolayı uzayarak yıllarca gündemde kalması ve beklentilerin ötesinde sonuçlanması, insanımızın hukuka olan güvenini ve inancını da sarsmaktadır.

İyi hal nedeniyle verilen azaltılmış cezalar ve bunun ötesinde çıkartılan af yasaları, kamuoyu vicdanını yaralamakta ve memnuniyetsizliğe yol açmaktadır.

Öldürenin davranışını makul karşılamamız hiç ama hiç mümkün olmazken kin, nefret ve intikam ruh haliyle merhamet ölçütlerinden uzak bir şekilde kana kan, dişe diş bir anlayışın günümüz dünyasında karşılık bulmadığı da bir hakikattir.

Öyle olsaydı, İslam ülkelerinin genelinde uygulanan Şer’i hukuk ve yine bazı ülkelerde uygulanan idam cezalarının soruna çözüm getirmesi mümkün olabilirdi.

Yaşanan bu üzüntü verici olayların nedeni; Yaşadığımız coğrafya mı? Eğitim ve öğretimin yetersizliği mi? Ya da ortaçağ zihniyetinden hala kendimizi kurtaramadığımızın bir göstergesi mi? İrdelenmesi gerekir.

Temelde olması gereken, kız erkek ayrımı yapılmadan küçük yaşlardan itibaren aile başta olmak üzere yakın çevre ve okulda birlikte yaşama ve paylaşma duygusunun aşılanarak, “korkuya dayalı kültürden ziyade değerler kültürünü hakim kılmaktır.”

Devletin de, bütüncül bir yaklaşım göstererek sosyal, psikolojik, eğitim ve ekonomik boyutta neden sonuç ilişkilerini ortaya koyması ve uygulama alanı yaratması asli görevlerinden olmalıdır.

Artık herşeyin sorgulanmaya çalışıldığı ülkemizde, idam cezasının tekrar geri getirilmesinin bir amaca hizmet edip, etmeyeceğinin ve de uygulama alanı bulup bulamayacağının fayda ve sakıncalarıyla enikonu tartışılması gerekmektedir.

Alınacak idam kararlarının, sonraki nesillerce o günün şartları ötesinde sorgulanmasının, devletin sicilini bozduğu da dikkate alınmalıdır.

Elbette korkular olacaktır. Savunulan şey doğruysa olumsuz bir yanı olmadığı gibi adalet zarar göreni korurken, zarar vereni de cezalandıracaktır.

Ha keza, insanın merhametli yüzünü her daim göstermesini niteleyen en veciz söz de, sanırım William Shakespear’in ünlü tragedyası Kral Lear’da ifade ettiğidir.

“Merhamet her zaman intikamdan daha asildir. Merhamet ısmarlama olmaz tatlı bir yağmur gibi gökten düşer verene de alana da faydalıdır.”

İSMET HERGÜNŞEN