“Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,
– Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.”
(…..)
“Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd’i…
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
“Gömelim gel seni târîhe” desem, sığmazsın.”
M. ÂKİF ERSOY (20 Aralık 1873 – 27 Aralık 1936)
1. Türk Milleti’nin Yeniden Dirilişi İstiklâl Savaşı’nın Önsözü Çanakkale Savaşı’dır
“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır.
Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.”
Konusu, şehadeti yüceltmek için ölüm değil, yeniden dirilişi anlatmak olan bu mısraları da, Cumhuriyetin on beşinci yılı olan 1938’de, Mehmet Âkif Ersoy’un yakın dostu Mithat Cemal Kuntay (1885-1956) yazdı.
Dünya tarihinde,
3 Kasım 1914 – 18 Mart 1915 ve
25 Nisan 1915 – 8/9 Ocak 1916 tarihleri arasında süren Gelibolu kara savaşları tarihimizin en önemli bir dönüm noktası olmuştur. Türk askerinin ‘Çanakkale Geçilmez’ sözü dünya siyasi tarihine geçmiştir.
Mustafa Kemal’in Çanakkale Zaferi Hakkında Sözleri
* “250 bin askerimizi şehit verdiğimiz bu topraklarda şehidin kanı vardır ve bu hiçbir zaman unutulmamalıdır. Gelecek nesillere anlatılarak destanımızın yaşatılması ve bizim için canından vazgeçenler için bu vatanın korunması boynumuzun borcudur.”
* “Çanakkale Zaferi Türk askerinin ruh kudretini gösteren şayanı hayret ve tebrik bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur.”
* “Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler gelir, başka komutanlar hâkim olabilir.”[1]
İstiklâl Savaşı’nı tarihçilerimiz Çanakkale ile başlatırlar. İslâm tarihinde Müslümanlığın kıyamete kadar ayakta kalacağının ilk sınavı Bedir Muharebesi’dir. Bedir Savaşı’nın, İslâm tarihindeki yeri ve önemi ne ise; Çanakkale Savaşı’nın da Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan önceki özgürlük ve tam bağımsızlığın kazanılması yönündeki başlangıcı, yeri ve önemi tam olarak odur. Bu sınavdaki Kuvayı Milliye ruhunu tam olarak yansıtan olgu da Mustafa Kemal’in söylemiyle tarihsel gerçekliğiyle “Bombasırtı Olayı”dır.
2. Mustafa Kemal’e Göre, Bombasırtı Olayı
“Bombasırtı Olayı (14 Mayıs 1915) çok önemli ve dünya harp tarihinde eşine rastlanması mümkün olmayan bir olaydır. Karşılıklı siperler arasındaki mesafe 8 metre, yani ölüm muhakkak. Birinci siperdekilerin hiç birisi kurtulmamacasına şehit düşüyor. İkinci siperdekiler yıldırım gibi onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılık ve tevekkülle biliyor musunuz? Bomba, şarapnel, kurşun yağmuru altında öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor ve en ufak bir çekinme bile göstermiyor. Sarsılmak yok. Okuma bilenler Kuran-ı Kerim okuyor ve Cennete gitmeye hazırlanıyor. Bilmeyenler ise, Kelime-i Şahadet getiriyor ve ezan okuyarak yürüyorlar. Sıcak, cehennem gibi kaynıyor. 20 düşmana karşı her siperde bir nefer süngü ile çarpışıyor. Ölüyor, öldürüyor. İşte bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren, dünyanın hiç bir askerinde bulunmayan, tebrike değer bir örnektir. Emin olmalısınız ki Çanakkale muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur.”[2]
3. Çanakkale Savaşı[3] Hakkında Özet Bilgi
Çanakkale Savaşı veya Çanakkale Muharebeleri, I. Dünya Savaşı sırasında 1915-1916 yılları arasında Gelibolu Yarımadası’nda Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri arasında yapılan deniz ve kara muharebeleridir. İtilaf Devletleri; Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul’u alarak İstanbul ve Çanakkale boğazlarının kontrolünü ele geçirmek, Rusya’yla güvenli bir erzak tedarik ve askeri ikmal yolu açmak, başkent İstanbul’u zapt etmek suretiyle Almanya’nın müttefiklerinden birini savaş dışı bırakarak İttifak Devletlerini zayıflatmak amaçları ile ilk hedef olarak Çanakkale Boğazı’nı seçmişlerdir. Ancak saldırıları başarısız olmuş ve geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Kara ve deniz savaşı sonucunda iki taraf da çok ağır kayıplar vermiştir.
Osmanlı İmparatorluğu, Almanya’nın Rusya’ya savaş ilân ettiği 1 Ağustos 1914’ün hemen ertesi günü, Almanya ile bir ittifak antlaşması imzalamıştır. Bu antlaşma, imparatorluğun eninde sonunda Almanya’nın ana gücünü oluşturduğu İttifak Devletleri safında fiilen savaşa gireceği anlamına gelmektedir. Enver Paşa, fiilen savaşa girmeyi, seferberliğin tamamlanmamış olması ve Çanakkale Boğazı savunmasının tamamlanmaması gibi gerekçelerle ertelemeye çalışmıştır. Ancak Almanya, bir an önce savaşa fiilen girilmesi için baskılarını sürdürmüştür. Bu baskılar, Akdeniz’de Britanya donanması önünden çekilen Goeben ve Breslau savaş gemilerinin İstanbul’a gelmesiyle bir oldu-bittiye getirilmişti. Daha sonra Osmanlı Donanması’na bağlı bir grup gemiyle Karadeniz’e açılan bu gemiler 27 Ekim 1914 tarihinde Rus limanlarını bombalayınca Rusya, Osmanlı İmparatorluğu’na savaş ilân etmiştir.
Birleşik Krallık Savaş Konseyi sekreteri Albay Hankey Winston Churchill’in de desteğiyle, 1914 yılı Eylül ayında Çanakkale Boğazı’nın donanmayla geçilerek İstanbul’un işgalini öngören bir planı savaş konseyine sunmuştur. Plan, çeşitli evrelerden geçerek uygulamaya kondu ve Birleşik Krallık ve Fransa gemilerinden oluşan bir donanmanın Boğaz’a geniş çaplı saldırıları 1915 Şubat ayında başlatıldı. Özellikle 19 Şubat 1915 ve 25 Şubat 1915 bombardımanları sonucu Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Çobanlı giriş tabyalarının geri hatta çekilmesi emrini uygulatmıştır. En güçlü saldırı ise 18 Mart 1915 günü uygulamaya konuldu. Ancak Birleşik Donanma ağır kayıplara uğradı ve deniz harekâtından vazgeçmek zorunda kalındı.
Deniz harekâtıyla İstanbul’a ulaşılamayacağı anlaşılınca bir kara harekâtıyla Çanakkale Boğazı’ndaki Osmanlı sahil topçu bataryalarını ele geçirmek planı gündeme getirilmiştir. Bu plan çerçevesinde hazırlanan Britanya ve Fransa kuvvetleri 25 Nisan 1915 şafağında Gelibolu Yarımadası’nın güneyinde beş noktada karaya çıkarılmıştır. Britanya ve Fransa çıkarma kuvvetleri her ne kadar Seddülbahir ve Arıburnu sahillerinde köprübaşları oluşturmayı başardılarsa da Osmanlı kuvvetlerinin inatçı savunmaları ve zaman zaman giriştikleri karşı taarruzlar sonucunda Gelibolu Yarımadası’nı işgalde başarılı olamadılar. Bunun üzerine sahildeki kuvvetler takviye edilmek için Arıburnu’nun kuzeyinde Suvla Koyu’na 6 Ağustos 1915 tarihinde yeni kuvvetlerle bir üçüncü çıkarma yapılmıştır. Ancak 9 Ağustos’ta Kurmay Albay Mustafa Kemal’in Birinci Anafartalar Muharebesi olarak bilinen karşı taarruzunda İngiliz Komutanlığı ihtiyat tümenini ateş hattına sürerek sahilde tutunmayı ancak başarabilmiştir. Mustafa Kemal ertesi gün Kocaçimentepe – Conk Bayırı hattında yeni bir karşı taarruz gerçekleştirmişti, bu hattaki Anzak birliklerini de geri atmıştır. Britanya ve Anzak kuvvetlerinin İkinci Anafartalar Muharebesi olarak bilinen genel taarruzları ise Osmanlı savunmasını aşamamıştır. Tüm bu gelişmelerin sonrasında İngiliz, Anzak ve Fransız kuvvetleri Gelibolu Yarımadasını 1915 yılı Aralık ayı içinde tahliye etmiştir.[4]
4. Siyasi Sonuçları
* Çanakkale’de deniz ve karada kazanılmış bulunan zaferler, Balkan felâketiyle içte ve dışta sarsılmış bulunan Osmanlı Devleti’nin prestijini kurtarıp güçlendirmiş, hükümetin bir bunalıma girmeden iktidarda kalış sürecini uzatmıştır.
* Gelibolu Yarımadası’nda elde edilen zafer, Türk’ün eski güç ve dinamizmini koruduğunu, çöküntü dönemini yaşayan ve can çekişen bir imparatorluk içindeki kahraman bir ulusun varlığını yeniden ortaya koymuştur. Bir başka deyişle, Çanakkale’de ölmesini bilenler, Türk milletinin tarihten silinmeden ilelebet var olacağını kanıtlamıştır.
* Bu parlak zafer, Batılıların Doğulu müttefiki Rusya’ya ulaşmasına fırsat vermemiş, mahsur kalan Çarlık Rusya’sı içeriden çökerek, Bolşevikliğin pençesine düşmüştür.
* Türk savunması aşılabilmiş ve Boğaz açılabilmiş olsaydı, savaş kısa sürede biter, Rus ihtilâli patlak vermeyebilirdi.
* Anlaşma Devletleri’nin Çanakkale’deki başarısızlıkları, başlangıçta savaşa katılmamış olan Balkan Devletleri’nin tutumlarını da farklı yönde etkilemiştir.
Örneğin, Bulgaristan, Merkez devletlerinin yanında yer alırken Romanya, Yunanistan ve İtalya’nın daha bir süre savaş dışında kalmalarını sağladığı gibi, Arap ayaklanmalarını da bir yıl kadar geciktirmiştir.
* Birleşik Filo’nun Boğaz’da uğradığı yenilgi, İngiltere ve Fransa’nın prestijini bir hayli sarsmış, özellikle İngilizlerin, denizlerdeki tartışılmaz üstünlüğü imajını ortadan kaldırmıştır. Bu da onların sömürgelerindeki bağımsızlık ve özgürlük akımlarının doğuşuna ve dolayısıyla dünya siyasi haritasını değiştiren bazı gelişmelere yol açmıştır.
* Gerçekten Avustralya ve Yeni Zelanda gibi o zamanki İngiliz dominyonu deniz aşırı ülkeler askerleri, Çanakkale’de yaşamlarını yitirirken dimağlarında kıvrılan birtakım sorular (Niçin, kimin için dövüştükleri gibi), onlar da git gide ulusal bilincin ilk kıvılcımlarını oluşturmayı geciktirmemiştir.
* Nitekim, 9 Eylül 1922’de Yunanlılar denize döküldükten sonra, muzaffer Türk ordularının boğazlar bölgesine kaydırılmaları üzerine, Churchill’in Avustralya’dan yeniden yardım isteğine karşı, bu ülkenin başbakanı, “Tek bir askerin hayatını tehlikeye koymayacağını ve yeniden savaşa karar verilirse, dominyondan iş birliği istenmemesi gerektiğini” vurgulamıştı.
* Çanakkale Savaşları’nın dikkate değer bir ilginç yanı da aylarca gece ve gündüz dövüşen iki hasım ordu askerleri arasında, belki de savaşın kaderini paylaşmanın getirdiği bir yakınlaşma ve dostluğun gözlenmesi olmuştur.
* İşte bu durum, savaş sonrası ülkeler arasındaki siyasi ilişkileri de olumlu yönde etkilemiş, Avustralya ve Yeni Zelanda ile anlamlı dostlukların oluşmasında etken olmuştur.
* Öte yandan Siyonist liderlerden Vladimir Eugeueniç Jabotinski’nin “Gelibolu’daki Gönüllü Yahudi Birliği’nin Hikâyesi” adlı eserinde belirttiği üzere, Gelibolu’daki savaşlara katılan altı yüz gönüllü Yahudi askerinin gösterdiği üstün çaba ve başarının davalarının dünyaya tanıtılması sonucu Orta Doğu’da bugünkü İsrail Devleti’nin oluşturulmasında büyük bir rolü olmuştur.
* Gerçekten, 2 Kasım 1917’de benimsenen “Balfour Bildirisi”, bugünkü İsrail’in kurulmasında etken olması açısından önemli bir dönüm noktası olarak değerlendirilmektedir.
* Çanakkale Zaferi’nin en önemli ve anlamlı sonuçlarından birisi de, Doğu’nun en büyük imparatorluğu Çarlık Rusya’nın yıkılması yanında,ülkesinde güneş batmayan Büyük Britanya İmparatorluğu’nda da, ilk yarayı açmaya yetmiş olmasıydı. Böylece emperyalizm tam çökmüş olmasa bile bir hayli sarsılmıştı.[5]
5. Askeri Sonuçları
– 18 Mart 1915 Boğaz Savaşı’nda kazanılan zaferle İngiliz- Fransız donanmalarının Marmara’ya girerek bir ay içerisinde İstanbul’u ele geçirme planları suya düşürülmüştür.
– 18 Mart yenilgisinden sonra, karaya yöneltilen çıkarmalarla başlatılan ve dönemin en güçlü zırhlılarının cehennem ateşleri altında günlerce süren mevzi savaşlarında Türk Askerinin hiç sarsılmayan mücadele, azim ve direnişi ile karşılaşan İngiliz ve Fransızlar, daha fazla dayanamayıp bu kez de yarımadayı terk etmek zorunda kalmışlardır.
Böylece karada kazanılan bu ikinci zaferle de, Türk Ordusu’nun Balkan Savaşı’nda sarsılan prestiji kurtarılmıştır.
– Çanakkale Savaşları Mustafa Kemal (Atatürk) gibi bir dâhiyi yaratmış ve öne çıkarmış, Birinci Dünya Savaşı’nı izleyen Türk Milli Mücadelesi’nin bu eşsiz liderini Türk Ulusu’na kazandırmıştır.
– Bu zafer, İngiliz ve Fransızlar’ın, Osmanlı Devleti’ni savaş dışı bırakarak Almanya’nın güneydoğudan kuşatılmasını amaçlayan stratejisini boşa çıkarmak suretiyle savaşın iki yıl uzamasına neden olmuştur.
– Boğaz’ın açılmaması, Rusya’yı yalnız silah ve malzeme yardımından yoksun bırakmakla kalmamıştır. Aynı zamanda yarım milyonu bulan İngiliz ve Fransız askerini bu cepheye çekerek Alman Cephesi’nden uzakta tutmuş ve Almanya’nın Doğu Avrupa Cephesi’ndeki harekâtını kolaylaştırmıştır.
– Çanakkale’de kazanılan zafer, Türk’ün bittiği sanılan askeri gücünün tükenmediğini, koşullar ne kadar ağır olursa olsun iyi yönetildiği takdirde, tüm zorlukların üstesinden gelebilecek güç ve inanca sahip bulunduğunu dünyaya kanıtlamıştır.
– Bol cephaneye dayanan yoğun donanma bombardımanları altında bırakılan Türk Askeri, kendisine özgü sabır ve serin kanlılıkla görevinin başında yılmadan direnişini sürdürmüştür. Öte yandan, bu dev armadalar, eski birtakım demode toplarla alay edercesine savaşıyor, karadaki Türk topçusu, buna sadece 1.900 mermi ile karşılık verebilirken onlar tek bir bataryamıza (Dardanos’a) 4.000 mermi fırlatıyorlardı.
– On sekiz savaş gemisiyle katıldıkları 18 Mart Savaşı’nda, yedisi savaş dışı bırakılıp üstlerindeki kırk dört top birden Boğaz sularına gömülürken, Müstahkem Mevkii Komutanlığı, topçu gücünü olduğu gibi koruyordu. Böylece, Boğaz’ı geçerek, bir ay içerisinde Marmara’ya ve İstanbul’a ulaşabileceği hesabı içinde bulunan Birleşik Filo, Çanakkale’nin çetin savunması karşısında pes edip, yalnız denizden yapılan taarruz ve zorlamalarla başarıya ulaşamayacağı gerçeğini kabul etmek zorunda kalmıştır.
– Dünyanın en büyük ve güçlü deniz gücüne sahip İngiltere’nin görkemli filosunun Boğaz Savaşı’nda düştüğü aczi, yarınların Çanakkale savunucuları hiçbir zaman belleklerinden çıkarmamalıdır. Çünkü, bu ve buna benzer girişim ve saldırılar, dün olduğu gibi gelecekte de yinelenebilir.
Şu da unutulmamalıdır ki, böyle bir saldırıyı ilerde göze alabilecek düşmanlar, karşılarında dünyadaki değişim ve gelişimlere gözlerini kapatmış bir Osmanlı Devleti yerine bu kez karşılarında, XXI. yüzyılın en son bilim ve teknolojisine dayanan en modern silahlarla donatılmış bulunan Türkiye Cumhuriyeti Silahlı Kuvvetlerini bulacaklardır.
– İngiliz ve Fransızların yalnız donanmayla hedefe ulaşma çabalarının başarısızlıkla sonuçlanması onları, kara kuvvetleri ile Yarımada’ya çıkarma operasyonları düzenlemeye yöneltmiştir. Ne var ki, bu yöndeki çabalarının da, beklenen sonucu vermeyeceğini anlayan İngiliz ve Fransızların, mevzii savaşlarına dönüşerek, asırlarca süren çetin Türk direnişi karşısında, geç kalmış olsalar da Yarımada’yı boşaltma kararı almak zorunda kaldıkları bir gerçektir.
– Onların bu kararı alıp uygulamaya başlamalarının vaktinde haberinin alınamaması, Türk tarafı için kuşkusuz bir keşif ve istihbarat yanılgısıdır. Ancak, şu da bir gerçekti ki, Türk ordusu ağır silah ve cephane bakımından güçlü bir donanmanın desteğindeki İngilizleri denize dökecek durumda değildi. Sırbistan yolu açıldıktan sonra, müttefiklerimizin, ağır topçu ve makinalı tüfek gereksinimini hızla karşılamaları gerekirdi.
– Aslında İngilizler, Yarımada’nın boşaltılmasını çok iyi planlamışlar, büyük bir gizlilik içerisinde ve ustaca da uygulamasını bilmişlerdir. Nitekim onlar bu sayede Yarımada’daki kuvvetlerini hemen hemen hiç kimseye zarar vermeden çekebilmeyi başarmışlardır.
– Çanakkale Cephesi, deniz ve kara hareketleri ile birlikte incelendiğinde görülür ki, İngiltere ve Fransa’nın bir yıl boyunca Gelibolu Yarımadası’nda yarım milyondan fazla büyük bir kuvveti tutmak zorunda kalmaları ve bunun yüzde ellisini kaybetmiş bulunmaları haliyle diğer cephelere kuvvet ayırabilme açısından, savaşın genel gidişini etkilemiştir.
Keza Türklerin de bu cepheye ayırdığı 300.000’den fazla askerden verdiği zayiatın 211.000’e ulaşmış olması diğer cephelerdekinden kıyaslanamayacak bir fazlalık göstermektedir.
Bunun insan gücü açısından yarattığı boşluğun, yalnız Birinci Dünya Savaşı sırasında değil, onu izleyen Türk İstiklâl Savaşı boyunca da hissedildiği bir gerçektir.[6]
6. Sosyo-Ekonomik Sonuçları
* Boğazların açılarak Rusya’ya ulaşılması durumunda Rusya, dış alım satıma kavuşacağından, ekonomik dengesini kurabilecek, müttefikleri de Rusya ve Romanya’nın buğday kaynaklarından yararlanabileceklerdi ki, bu gerçekleşememiştir.
* Keza boğazlar açılabilseydi; Tuna yolu da yeniden trafiğe açılıp Karadeniz’de toplanacak çeşitli devletlere ait 129 parça ticaret gemisinden yararlanma fırsatı elde edilmiş olacaktı. Böylece uluslararası ticari ilişkiler, olumsuz yönde etkilenmeyecekti.
* Kısaca denebilir ki; boğazların kapalı tutulması sayesinde, iki yıl uzayan savaş boyunca Anlaşma Devletleri’nin ekonomilerinde sıkıntılar yaratılmıştır. Bu durumsa, özellikle Rusya’yı bunalıma sürüklemekle kalmamış, bu yüzden rejim değişmiş ve bu devlet savaş dışı kalmıştır.
* Çanakkale Zaferi’nin, yukarıda açıklanan uluslararası ticari ve ekonomik alandaki etkileri yanında Türk Ulusu, 210.000-218.000’e ulaşan yetişmiş insan kaybı arasında binlerce okumuş aydınını da birlikte yitirmiştir.
Gerçekten, kesin olmayan sayılara göre, 5.000’den fazla öğretmen, mülkiyeli, tıbbiyeli ve Türk Ocakları’nda yetişmiş aydın insandan yoksun kalmıştır. Böylece o günün koşullarında beyin takımı denebilen ve küçümsenmeyecek sayıları bulan bu gibi kayıpların, savaş sırasında olduğu kadar, bunu izleyen Kurtuluş Savaşı’mızda da olumsuz etkileri görülmüştür. Bundan başka Cumhuriyet’in ilânından sonra, ATATÜRK’ün başlattığı inkılâplar ve buna paralel yapılan reformların, kitlelere yaygınlaştırılıp mal edilmesinde de hayli sıkıntılara düşülmüştür.[7]
Dünya egemenliği iddiasındaki kapitalist emperyalist küreselcilerin amansız planlarını en az elli yıl Çanakkale ve İstiklâl Savaşı Zaferleri ile engelleyen Atatürk önderliğindeki Kuvayı Milliye ruhuna, günümüzde yeniden ihtiyaç duyulacak noktaya gelmiş olmak, gerçekten hiç olmaması gereken bir durumdur. Yeniden Cumhuriyetin kurucu değerleri üzerinden her alanda tam bağımsız, milletin kayıtsız şartsız egemenliğini hâkim kılarak, ülkede topyekûn kalkınmayı gerçekleştirmek, tüketen değil üreten bir konuma gelmek, en acil yurtseverlik görevidir. Çünkü üretmeyen toplumlar tükenmeye, yok olmaya mahkumdur.
SEDAT ŞENERMEN
Kaynakça
[1] www.kamuajans.com/resmi-ve-onemli-gunler/2020-yili-18-mart-siir-ve-sozleri-uzun-ve-kisa-18-mart-canakkale-zaferi-siirleri-ve-sozleri-h535494.html erişim: 16 Mart 2020; 10.21
[2] abdurrahmanakbilmez.blogspot.com/2009/03/bomba-sirti-olayi.html b
7th March 2009, Abdurrahman Akbilmez tarafından yayınlandı.
[3] https://tr.wikipedia.org/wiki/Çanakkale_Savaşı Vikipedi, özgür ansiklopedi
[4] https://tr.wikipedia.org/wiki/Çanakkale_Savaşı
[5], [6], [7] https://catab.ktb.gov.tr/TR-121080/canakkale-savaslari39nin-turk-ve-dunya-tarihi-acisindan-.html#:~:text=%C3%87anakkale%20Zaferi’nin%20en%20%C3%B6nemli,olmasa%20bile%20bir%20hayli