“İşi gereği yoğun taleplere maruz kalan ve sürekli yüz yüze çalışmak zorunda olan kişilerde görülen fiziksel bitkinlik, uzun süreli yorgunluk, çaresizlik ve umutsuzluk hissinin yapılan işe, hayata ve diğer insanlara karşı olumsuz tutumlarla yansıması ile oluşan sendrom”dur, Tükenmişlik…
Öyle politikacılar var ki; söylemleri ve davranışları nasıl bir ruh hali içerisinde olduklarının görülmesi açısından dikkatle izlenmesi gerekir.
Tarih göstermiştir ki, bu tarz siyaset yapıcılar ya yenilmiş ya siyaseten silinmiş ya da ülkelerini uçurumun kenarına getirerek yok olmasını veya parçalanmasını sağlamıştır.
Ukrayna Lideri Volodimir Zelensky…
Ülkesinin pek çok yerinde çatışmalar yaşayan Batı Dünyası’nın etkisindeki Zelensky’nin, Türklerde hayal kırıklığı yaratırcasına, Yunan Parlamentosu’ndaki konuşması bir noktada çaresizliğin dışavurumudur.
1821’de Osmanlı’ya isyan eden ve Mora ile Girit’te on binlerce Türk’ü katletmekle kalmayan Filiki Eterya’nın gerçekleştirmiş olduğu kanlı eylemleri, İskoç tarihçi George Finlay şöyle yazar.
“Yaralanan kadınlar, kollarında bebeklerle denize koştu. Yunan güçleri, kadınların üzerine ateş açtı. Bebekler kayalara vurularak öldürüldü. Üç-dört yaşındaki çocuklar denizde boğularak katledildi.”
Ukrayna Savaşı’nda benzer görüntülerin yaşandığı göz önüne alındığında Zelensky, eli kanlı bu örgütten ziyade bir direniş örgütü olan Kuva-yi Milliye’yi örnek göstermeliydi.
Osmanlı Sarayının Mondoros Mütarekesi akabinde tepkisizliği ve işgali kabullenişi üzerine halkın kendiliğinden silaha sarılarak kurulan bu örgüt, bir ulusun kurtuluş mücadelesinde önemli görevler yüklenmiştir.
Ülkesini düştüğü ya da düşürdüğü durumdan kurtarma görüntüsü veren Zelensky için en doğru hareket tarzı “Ya İstikal Ya Ölüm” parolasıyla yola çıkan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde kazanılan Türk İstiklal Harbi’dir.
Her an hatırlanmalıdır ki, Türk İstiklal Harbi…
Heyecan ve cesaret vericidir, sabrın ve inananların simgesidir.
Emperyalizmi reddeden Türk halkının ulusal bağımsızlığı için yiğitçe ve muzafferane mücadelesidir.
Yunanistan’ın geleceğini Plütokrasi’ye bırakan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias’a ya ne demeli?
Yunan Başbakanı’nın Türkiye ziyaretiyle “yeni bir sayfa” açılabilmesi umudunun doğduğu bu günlerde, olumlu havayı bozacak şekilde ardı ardına yaptığı açıklamalar…
Kaygı ve dürtülerinden kendini alıkoyamadığı bu takıntılarının ve zorlamaların arkasında yatan yegane düşünce, gene kendi yarattıkları miti “Megali İdea”dır.
“Düşmanca niyet” içeren bu adımlar, endişe ve sabit fikirleri nedeniyle kötü birşeyler yaşanacağı kaygısıyla ilintilidir.
Bu davranışlar, üçüncü ülkelerin değirmenine su taşımasına yol açtığı gibi “Helen Kültürü”nden ziyade kendini beğenmişlik ile özdeşleşen “Grek Kültürü”nün gelenekleşmiş bir yansıması olarak göze çarpmaktadır.
Tek başına hareket etmek istemeyen ve kuvvet karşısında dize geleceğini bilen Yunanistan’ın, büyük ülküsüne ulaşma çabaları beyhudedir.
1922 Küçük Asya Felaketi ile İzmir’de başlayan süreç, 1974 Kıbrıs Barış Harekatı ile devam etmiş ve nihayetinde 1996 Kardak Krizi ile tamamlanmıştır.
Daha barışçı ve birleştirici bir dilin kullanılmasının ümit edildiği bir dönemde, Yunan Bakan’ın Türkiye’yi hedef alan söylemlerinin, istikşafi görüşmelere olumsuz yansıması kuvvetle muhtemeldir.
Ne yazık ki; Türkiye ve Yunanistan arasında tesis edilmeye çalışılan “Barış İklimi” çabalarına karşı Nikos Dendias ve kendisi gibi düşünenlerin beyanları hem Yunan halkı ve hem de uluslararası ortamda farklı algılamalara yol açmaktadır.
Diyeceksiniz ki; ya Vladimir Putin, ya Joe Biden ya da diğerleri…
Tükenmişlik içerisinde bulunanların ortak paydası; megalomani, riyakarlık ve lüksü içeren doruğa çıkmış üç kötülüktür. Bunları öyle iyi kullanmayı bilirler ki, çatışma alanları yaratmaktan dahi hiç ama hiç çekinmezler.
Son sözse; Polonyalı-İsviçreli psikolog, Alice Miller’den…
“Gerçekten güçlü bir insan çaresizliği yaşamış olan ve bazen çaresiz kalabileceğini bilen bir kişidir. Dolayısıyla başkalarını aşağılayarak gücünü sergilemeye ihtiyacı yoktur.”
İSMET HERGÜNŞEN