TÜRK ROMANINDA ZORUNLU GÖÇ

“Bizim Türk milletimiz, eski ve şerefli bir millettir. Zaten Orta Asya’dan Altay yaylasında yetiştiği için kartalın üstün niteliklerini daha gençliğinde kazanmıştır.”ATATÜRK[1]

“Tarihi yapan akıl, mantık, düşünüp karar verme değil, belki bunlardan daha çok duygulardır.” ATATÜRK[2]

“Türklük tarihte keşfedilmeyi beklemektedir.”Albert Sorel[3]

Edebiyat toplumun aynasıdır. İnsanlık tarihinde toplumunu eserlerinde ayna gibi yansıtanlar arasında şair ve romancıların yeri çok önemlidir. Onlar toplumu geleceğe sanatla yansıtan ve yaşatan sanatkârlardır. Bu bağlamda Türk tarihinde göç olgusu tarihsel bir gerçeklik olarak “Türk Romanında” yer almaktadır.Bu göçler dış-iç göç, istisnai göç-kitle göçleri yahut serbest veya zorunlu göçler olarak tarihte yerlerini almıştır. Türkler genelde bu göçlerle dünyanın dört yönüne uygarlık ve teknolojilerini taşımışlar, gittikleri ülkelerin uygarlaşmasında çok önemli roller üstlenmişlerdir. Dünyayı göçlerle uygarlaştıran Türkler, günümüzde kendi vatanlarına ters göçlerle uygarlıktaki nasiplerini kaybetme noktasına doğru ilerlemektedirler. Ancak BOP kapsamında Anadolu vatan coğrafyasına on yılda dokuz on milyon insanın getirilmesi, milletimizin nüfus yapısını olumsuz yönde değiştirmek anlamında dönüştürme nedeni ve gerçeğini taşıdığını unutmamak ve Türk tarihindeki olumlu sonuçlar doğuran göçlerden de tamamen ayrı tutmak gerekiyor.

Bu yazımda, sizlere “Türk Romanında Zorunlu Göç” adlı değerli ve emek yoğun titiz bir araştırmayı,“Psikanalitik ve Sosyolojik Bir Analiz”ile ele alıp kitaplaştıran Değerli Dostum Prof.Dr. Hilmi Özden Bey’in bu önemli eserinden söz etmek istiyorum.

1995 yılında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalı’nda anatomi doktoru unvanını alan Prof.Dr. Hilmi Özden Bey, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalında 2003 yılında “Kutadgu Bilig’de Ahlâk Kavramı ve Tıp Etiğine Katkısı” isimli doktora teziyle bilim dünyasındaki yerini kalıcılaştırmıştır. Ayrıca Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Felsefe Bölümünü de bitiren Prof.Özden, Resmî Gazete’de yayınlanan29 Mart 2015 yılındaki yönetmelikle ESOGÜ Türk Dünyası Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin (ESTÜDAM) kurucu müdürlüğünü de yürütmektedir. Hâlen ESOGÜTıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalında öğretim üyesi olarak çalışmalarını sürdürmektedir.

“Arabacı İsmail ve Mustafa Kemal” adlı güzel eserin de yazarı olan Prof.Dr. Hilmi Özden Bey, 2005 yılında ESOGÜ tarafından Nottingham Üniversitesine gönderildi ve Dr. Lopa Leach’in yanında angiogenesis üzerine çalışmalar yaptı.[4]

“Türk Romanında Zorunlu Göç” adlı bu araştırma,yazarımızın ifadesiyle “Türk romanında zorunlu göçlerden seçilen ör¬nek eserlerle psikolojik ve sosyolojik temaların ortaya konması¬nı amaçlamıştır”.

Yazarımıza GöreGöç Romanlarının Amacı

Kitapta “Türk romanlarına geçmeden önce göç kavramı ve göçün Türk tarihinde önemi ve yeri gösterilmiştir. Tarihle büyük bağı olan tarihî romanların değerlendirilmesinde bu ön bilgiler önemli olmaktadır. Bu nedenle birinci bölümde göç kav¬ramı, göçler ve Türk tarihindeki örnekleri değişik kaynaklar taranmıştır. Göç romanları, tarihî bir roman olarak ele alınmalıdır. Roman bir sanat eseri olarak kurgusal bir nitelik de taşımakla birlikte, tarih edebiyatı, edebiyat tarihi geliştirmeye ve güçlen¬dirmeye devam eder. Göç romanlarının amacı sadece dünü anlatmak değil, yarının insanlarını bilinçlendirmek ve tarihi coğrafyasını inşa etmektir. Türk tarihindeki göçler; Balkan, Kırım, Kafkasya ve diğer Türk yurtlarından Anadolu coğrafyasına göç yahut sürgünlerin tarihsel boyutları, nedenleri ve sonuçları ile birlikte ele alınmıştır. Bununla beraber Kırım ve Kafkasya’dan Asya’nın farklı bölgelerine yapılan Türk halklarının sürgünleri de incelenmiştir. Bu bölümdeki detaylı açıklamalardaki amaç, romanlar incelenirken, okuyucunun tarihî gerçekliği de fark et¬mesine katkıda bulunmaktadır.” (s.27-511)

Türk Edebiyatından Kimlerin Zorunlu Göç/Sürgün RomanlarıSeçilmiştir

Göç,bir olgu olarak sınıflandırılmalara tabi tutulmuştur: Dışdış göç-iç göç, istisnaî göç-kitle göçleri yahut serbest veya zorunlu göçlerdir. Bu göçleri ortaya çıkaran sebepler; savaşlar, Türk topluluklarına yapılan zulümler, etnik temizlik vb. birçok etkene bağlıdır. Türk edebiyatından seçilen zorunlu göç/sürgünromanlarından Cengiz Dağcı, Emine Işınsu, Samiha Ayverdi, SevinçÇokum, Mehmet Niyazi, Osman Çelik, İlhan Selçuk,Ahmet Yorulmaz, Asuman Güzelce, Hasan Kayıhan gibi yazarların eserleri incelemeye dâhil edilmiştir. Yazım sırasında zo¬runlu göç ve sürgün kavramları zaman zaman birbirinin yerine kullanılmıştır. Yazarların eserlerinde psikolojik ve sosyolojik temaların ağırlığı farklı oranlarda bulunmaktadır. Kimi yazar sembollere başvururken, kimi yazarlar da eseri literal bir anlam içinde okuyucu ile paylaşmaktadır.

Çalışmanın problemi olarak ortaya şu çıkmaktadır:

Ele alınan psikanalitik ve sosyolojik te¬maların bütün romanlarda incelenmesi mümkün değildir. Zira, göç olgusu ile ilgili psiko-sosyolojik kavramlar romanların hep¬sinde aynı ağırlıkta bulunmamaktadır. Bir diğer problem ise, yıllardır Türkiye coğrafyasının etrafında devam eden savaşlar sonucu süregelen göç gerçeğinin, sosyologları, tarihçi, sanatçı ve siyasetçileri göç konusunun edebiyat alanını da ilgilendirme¬ye uzun bir süre devam edeceğidir. Bilindiği gibi “göç” yüzyıl¬lardır insanlığı meşgul etmeye devam etmektedir. Bu çalışma göç olgusuna ve onun getirdiği değişikliklere katkı sağlamaya yöneliktir. Zorunlu göçü ele alan roman, hikâye ve benzeri sanat türlerinin çoğunluğu gayet sade bir dili seçmişlerdir. Bunun nedeni, eserlerin yazarlarında sanatsal kaygılardan çok, tarihî gerçeği yaşandığı gibi okuyucuya aktarma duygu ve dü¬şüncesinin hâkim olmasıdır.

Ele Alınan Önemli Eserler

Araştırmanın kapsamı olan göç olgusu mitolojik, felsefî, psi¬kanalitik ve sosyolojik bir birikim ışığında değerlendirilmiştir. Araştırmanın birinci bölümünde göç olgusu ve bunun tarihî alt yapısı hakkında bilgi verilirken; göç olgusu ve Türk göçle¬rin tarihteki yeri, romanların değerlendirmelerine geçmeden önce açıklığa kavuşturulmuştur. Bu bölümün yazılmasında birçok kaynağa başvurulmakla birlikte bunlardan en önemlile¬ri şunlardır:

*Nedim İpek’in “Göçler”,
*Kemal Karpat’ın, “Osmanlı Nüfusu”,
*Justin Mc Carthy’in “Ölüm ve Sürgün”,
*H. Yıldırım Ağanoğlu’nun, “Osmanlı’dan Cumhuriyete Balkanların Makûs Talihi Göç”,
*Hayati Biçen’in, “Kafkasya’dan Anadolu’ya Göçler”,
*EkremHayri Peker’in “Kafkasya’dan Anadolu’ya” araştırmalarıdır.

Göç¬ler hakkında yapılan çalışmalar incelenerek, bu araştırmanın özgün olmasına ve Türk edebiyatına yeni bir katkı sunmasına çalışılmıştır (s.51-80).

Eserin İkinci bölümünde edebiyat ve çalışma ile ilgili tanımlardan söz edilmiştir. Sosyal bilimler ve edebiyat arasındaki bağ ku¬rulmak istenmiştir. İnceleme sırasında sıklıkla kullanılacak imge/simge, kavram/tema sözcükleri açıklanmıştır. Romanlar¬da ele alınacak temaları yorumlayabilmek için kullanılacak psikanalitik ve sosyolojik yaklaşımlar açıklanmıştır. Ayrıca eserde incelenen göç romanları hakkında bilgi verilmiştir.

“Türk Romanında Zorunlu Göç” Adlı Eserde İncelenen Göç Romanları

– Cengiz Dağcı’nın “Onlar da İnsandı”, “O Topraklar Bizimdi”, “Badem Dalına Asılı Bebekler”, “İhtiyar Savaşçı”,
-Emine Işınsu’nun “Çiçekler Büyür”, “Azap Toprakları”, “Tutsak”,
-Samiha Ayverdi’nin “Mesihpaşa İmamı”,
-Sevinç Çokum’un “Bizim Diyar”,
-Mehmet Niyazi’nin “Plevne”, “Yazılmamış Destanlar”, “Ölüm Daha Güzeldi”,
-Osman Çelik’in “Zorunlu Göç”,
-İlhan Selçuk’un “Yüzbaşı Selahattin’in Romanı”,
-Ah¬met Yorulmaz’ın “Savaşın Çocukları”,
-Asuman Güzelce’nin “Sessiz Göç”,
-Hasan Kayıhan’ın “Acı Su”(s.81-112).

Eserin üçüncübölümünde göç olgusunda bulunabilecek psiko-sosyolojik temalar psiko-arkeolojik bir çalışma ile irdelenmeye çalışılmıştır. Bu bölümde incelenen temalar şunlardır: İsyan, katliam ve işgal; kötülük vahşet ve işkence; işbirlikçilik ve ihanet; yanlış siyaset; göç ve geriye dönüş; esaret ve hürriyet; Türkiye sevgisi ve vatan hasreti; yardımlaşma; hırsızlık ve dilenme; açlık ve hastalık; çaresizlik ve suistimal; millî şuur; düşmanlık öfke ve nefret; şiddet, korku ve kaygı; kadercilik; umut ve umutsuzluk; depresyon ve cinnet; intihar; yabancılaşma ve yalnızlık; sabır ve tevekkül; kimliksizleşme(bireysel yitim); toplumsal saldırganlık; toplumsal kaçış; toplumsal hüzün; kültürel değişme; toplumsal yabancılaşma ve uyum… Bu kavramların felsefî, psikanalitik ve sosyolojik yorumları her biri için farklıdır. Çünkü felsefî ve psikanalitik bakışaçısı ile ele alınan romanlar, yoruma verdiği imkân nispetindeokuyucuya katkı sağlar. Üstelik okuyucunun ve yorumlayanın birikimi de bununla bağlantılıdır. Sosyolojik kuramların katkıları da aynı oranda derinlikli bir yaklaşım ve analitik bakış ile ilişkilidir.

Bu incelemede kavramların açıklanmalarının yanı sıra romanlarda geçen olaylardan da gerekli görüldükçe ¬söz edilmiştir. Eserlerdeki olaylardan hiç söz edilmemesi gibi bir yöntem seçilseydi, kavramların tematik incelemesi okuyucunun zihninde güçlü bir çağrışım oluşturmayacağı düşünülmüşolduğu görülmektedir. Romanlardan alınan orijinal alıntılarda edebî eserler olan ro¬manların yazarlarına ait üslupları okuyucu ile buluşturma niyeti hâkim olmuştur. Eğer her alıntıyı yazar kendi cümleleri ile vermiş olsaydı, okuyucu yazarlardaki estetik ve üslup zenginliklerini fark edemeyecekti. Bu ise okuyucuya, romancılara ve eserleri-ne haksızlık olacağı düşüncesiyle yazarımız tarafından tercih edilmemiştir.

Çalışmada farklı yazarların eserleri bilgece incelendiği halde başvurulan mitoloji, felsefe, psikanaliz ve sosyoloji gibi disiplinlerin tümünün verilerinin kullanılmasının mümkün olamayacağı bir gerçektir. Bunların birer kısıtlama oluşturduğu da göz önünde bulundu-rulması hakşinaslık olacaktır. Ayrıca roman incelemelerinde sadece klasik mantık bakış açısı yanında, aynı zamanda bulanık mantığın verilerine de başvurularak, incelenen eserlerin anlaşılmasında bir kısıtla¬ma oluşturmasına rağmen, farklı tercihlerin kullanılmasınaözen gösterilmesinden vazgeçilmediği de dikkat çekmektedir. Edebiyat incelemelerinde Aristoteles mantığı değil bulanık mantık tercihi, kendi içinde taşıdığı be-lirsizliklerle zengin bir kaynak oluşturmaktadır. Sadece pozitif bilimlerde değil felsefe, psikanalitik ve sosyoloji gibi birçok be¬şeri alanda uygulamalarını artıracaktır.

Bu incelemeye man¬tıksal yaklaşımda şu özellikler göz önünde bulundurulmuştur. Aksi halde doğru-yanlış, mantıklı-mantıksız gibi kesin hüküm verme aceleciliğine düşülecektir: Bu arada Yazarımız referans aldığı kaynaklar ile çalışması arasında kurduğu bağlantıları şöyle özetlemektedir:

Georg Wilhelm Friedrich Hegel’in “Mantığın Önemi ve Rolü” çalışmasında: “Kötü ile yanlış, bir nesnenin belirlenimi ya da kavramı ile varoluşu arasında ortayaçıkan çelişkidedir. Doğruyu, değişik tarzlarda bulabiliriz” (Hegel, Mantığın Önemi ve Rolü,1976,s.114). Yine Hegel’e göre “Mantık Bilimi hakikati için¬deki Düşüncenin Bilgisidir”! (Hegel, 1976: 115)” Karl R. Popper “Bilimsel Araştırmanın Mantığı’nda”, Bilgi Mantığını her yönüy¬le tartışmıştır. Bilginin yanlışlanabilir olması onun bilimsel ve mantıksal yönünü eksiltmez, tam aksine daha da önemli hâle getirir. Çünkü bilime yeni kapılar ve araştırma alanları açar. Doğan Özlem,Hermeneutik, Evrensellik ve “Sosyal Bilimler” konferansında; “Tikelden tümele eksiksiz ve istisnasız olarak ulaşılamayacağı Aristoteles’ten beri biliniyor. Tümele, tikellerden hareketle ulaşmak tümelin tanımı gereği mümkün değildir. Mantık içerisinde kalındığı sürece bir problem oluşturmayan genel (general)-tekil (singular) ve tümel (universal)-tikel (particular) bağıntısı ontoloji ve epistemolojide tam bir problemdir” (Özlem, 1999: 55) demektedir. Alman filozofu Edmund Husserl tarafından günümüzde tanımlanan fenomenolojik yaklaşımda; “Bizim dışımızdaki dünya ile bizim bu dünyayı algılayışımız arasındaki farkı ortaya koymuştur”. Husserl’e göre felsefe, “nes¬nelere yöneltilmiş bilinç yoluyla nesnelerin özünü kavramak ve tanımlama bilimidir”. İnsanlar aynı anda, aynı fiziksel ortam içinde bulundukları halde duyumladıkları dünya, yani algıladıkları dünya ayrı ayrıdır. Bu algılanan ve yaşanan dünyaya fenomen denmektedirAynı fiziksel ortamda biri birinden farklı fenomenler olabilir, yani bir kişinin fenomeni diğerinin fenomeni alanında bulunmayabilir. Dolayısıyla insanların duyum veanlam yüklemeleri farklı olmaktadır. İşte varoluşçu felsefe, insanların kendi varoluşlarının kendi fenomenleri içinde algıladıkları ve anlam verdikleri fenomenler şeklinde oluştururlar.Böylece Husserl’e göre insan farkında olduğu şeyle arasında ilişki oluşturur. Böylece bir insanın bilinci gelişmeden o bilin¬ce uygun fenomenler algılanmamaktadır. Dolayısıyla mantıksalproblemler felsefi düşüncelerin farklı anahtarlarıdır (O. Hançerlioğlu, Felsefe Ansiklopedisi, İstanbul, 2000, Cilt: IV, s.310-311) (s.24-25).

Birçok çalışmada, romanda göç olgusu araştırmasının yapıldığı görülmektedir. Bunlar ağırlıklı olarak romanlar ve hikâye¬lerdeki şahıs kadrosu, olay örgüsü, mekân, zaman, bakış açısı, anlatıcı, anlatım teknikleri, dil ve üslûp” gibi başlıklar altında yapılan incelemelerdir. Fakat bu “Türk Romanında Zorunlu Göç” incelemesinin yöntemi ise, göç roman¬larından yapılan seçkilerdeki ortak temaların felsefî, psikanalitik-sosyolojik yorumlara tabi tutulmasıdır. Felsefî ve psikanalitik değerlendirmeler için seçilen görüşlerin oluşturulma-sında sınırların belirlenmesi zaman içerisinde gerekli olmuştur. Aksi halde yüzlerce felsefî görüş ve psikanalitik yorum içinde eser kaybolacak ve dağılacaktı. Örneğin ortak temaların psi¬kolojik ve sosyolojik analizinde Georg Wilhelm Friedrich Hegel, Karl Marx, Emile Durkheim, Erich Fromm, Jaques Lacan, Martin Heidegger, Jean Paul Sartre, Michel Foucault, Alfred Adler, Gustave Jung, Karen Florney Le Bon, Hogg ve Vaughan gibi isimlere ve görüşlerine eserde yer verilmekle birlikte, konu ile ilgili olacağı düşünülen başka araştırmacılar da unutulmamıştır. Tüm bunlar Prof. Özden’in çalışmasına değer ve boyut kazandırmaktadır.

Bir eser hacmini aşacak boyutlara ulaşan günümüz göç romanlarının arasından seçmeler yapmanınböyle bir inceleme için gerekli olduğu açıktır. Yazarın buu tercihinde dikkat edilen hususun, farklı Türk yurtla¬rında yaşanan zorunlu göçler olduğu görülmektedir. Romanların önemli bir bölü¬münde Türkiye’ye yapılan göçler anlatılırken, Türkistan coğraf¬yasına sürgün edilen Türklerin yaşadıklarından da söz edilmiş¬tir. Bu şekilde araştırmada bugünkü ve gelecek nesillere roman tarzında Türk zorunlu göç tarihini aktaran romanlar akıcı bir anlatımla tanıtılmak istenmiştir. Bu çalışma ile Türk edebiyatı içerisinde göç ve zo¬runlu göç romanlarının önemi, yeri ve farklı boyutlarda da tar¬tışılabileceği gösterilmiş olmaktadır.

Değerli Dostum Prof.Dr.Hilmi Özden’i özellikle bu güzel ve önemli çalışması nedeniyle kutluyor, daha nice önemli eserler toplumumuza kazandıracağına inanıyorum. Sağlık, huzur dileklerimle, takdir ve teşekkürlerimle.

Bize düşen böylesine zor, emek,sabır, sevgi, Türklük ve tarih bilinci gerektiren bu önemli çalışmayı okumaktır. Çünkü marifet iltifata tabidir.

Yazımı, Atatürk’ün şu özdeyişleriyle tamamlamak istiyorum:

“Türk milleti kahramanlıkta olduğu kadar yetenek ve yeterlilikte de bütün milletlerden üstündür.”[5]

“Türk kuvvet ve zekâsının yenmediği ve yenemeyeceği güçlük yoktur.”[6]

“Halkımız yüksek bilinçlidir, her türlü ilerlemeye yetenekli ve lâyıktır, özverilidir, saygıya değerdir.”[7]

SEDAT ŞENERMEN

Kaynakça
[1] General SHERRİLL, Atatürk Nezdinde Bir Yıl Elçilik, (Çev: Ahmet Ekrem), İstanbul, 1935, s.88.
[2]Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK,ATATÜRK’ÜN Söylev ve Demeçleri, (Toplayan: Nimet Unan), 1959, Türk İnkılâb Tarihi Enstitüsü Yayınları, Cilt: II, s.116.
[3] Prof.Dr. Hilmi ÖZDEN, Türk Romanında Zorunlu Göç, (Psikanalitik ve Sosyolojik Bir Analiz), İstanbul, 2021, Doğu Kütüphanesi, s.194.
[4] Bkz. https://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=5955
[5]Yusuf Ziya ÖZER, T.T.K. Belleten, Ankara, 1939, Cilt: 3, Sayı: 10, s.287.
[6]Hâkimiyeti Milliye gazetesi, 13 12 1931.
[7]1924, Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, ATATÜRK’ÜN Söylev ve Demeçleri, Cilt: 2, s.191.