Sovyet Sineması ve Propaganda
1917 Devrimi’ne kadar olan Rus sinemasında yerli ve yabancı edebiyat uyarlamaları gibi daha çok güldürü, melodram ve haber gibi filmleri yer alırken; Ekim Devrimi sonrası sinema dahil, devletin tüm yapısı değişmiştir.
Rus sineması Devrimden kısa bir zaman önce, 1908 yılında Aleksandr Drankov’a ait Stanka Razin adlı filmi ile doğmuştur. Dünya literatüründe küresel bir devrime imza atan Rusya, 1920’li yıllarda Sovyet sinemasını küresel bir boyuta taşımış ve ortaya koyduğu sinema çalışmaları ile yeni kuramlar yaratarak, yeni anlatılar oluşturmuştur.
Günümüzde sinema ustaları olarak bilinen Eisentein, Pudovkin, Kuleşov ve Vertov gibi önemli yönetmenler, dünya sinemasına yeni teknikler getirerek ilk kuramcıları olmuşlardır.
“Sovyet sinemasının ilk amacı, oluşum sürecinde olan yeni bir toplumsal uygarlaşmayı yansıtmak ve yorumlamak olmuştur”. Bu bağlamda Eisentein tarafından 1925 yılında çekilen ve aynı zamanda bir propaganda filmi olarak görülen Potemkin Zırhlısı Çarlık sistemine karşı bir eleştiri olarak görülmekte ve Ekim Devrimi’ni destekler niteliktedir. Eisentein, aynı zamanda ilk filmi olan Grev’de (1924), bir zincir etkisi yaratmak isteyerek toplumsal bir protestonun saldırganlığını izleyiciye yansıtmak istemiştir. Grev, toplumsal protestonun saldırgan reflekslerinin maksimum yoğunluğa tırmanışı olarak görülür.
Bunlar, önceden doyum ya da gevşeme fırsatı vermeden dağ gibi yükselen reflekslerdir, ya da başka bir deyişle, mücadele reflekslerinin yoğunlaştırılması ve sınıf bilincinin potansiyel ifadesinin artırılışıdır. Sonuç olarak film afişimsi, çoğunlukla karikatürleştirilmiş ve dekoratif sahneler aracılığı ile bağlanmış, maksimum duygusal etki uyandırmak amacını güden bir şekilde planlanmıştır”
Eisentein, Potemkin Zırhlısı, Grev ve Ekim gibi çektiği üç filmle ekonomik ve politik Sovyet Rusya ideolojilerini açıkça ortaya koymaktadır.
I. Dünya Savaşı’nın bitimi ile Lenin sinemayı sadece bir propaganda aracı olarak görmüş ve sinemaya karşı özel bir ilgi duyan ilk devlet başkanı olarak yaptığı bir açıklamada şu sözleri söylemiştir: “İşleriniz iyi bir örgütlenmeyle yürümeye başladığı, memleketin durumu düzeldiği vakit, bazı ödenekler alacaksınız. Film yapımını genişletmeli, özellikle sinemayı kitlelere ulaştırmalı; kentlere, en çok da köylere sokmalısınız. Siz ki sanat koruyucusu geçinirsiniz, bütün sanatlar içinde sizin için en önemlisinin sinema sanatı olduğunu hatırınızdan çıkarmamalısınız”.
1918 yılında Devlet Sinema Okulu’nu açan Lenin, halkı eğitmek ve bilinçlendirmek amacıyla sinema endüstrisini devlet bünyesine katmış ve propaganda amacı taşıyan bir yol izlemiştir. Aynı zamanda “Toplumsal Gerçekçilik” akımı doğrultusunda gelişen yeni Sovyet sineması, Avrupa ve Amerikan sinemasından farklı olarak ticari ve eğlendirme kaygısına dayanmadan sinemayı bir iletişim ve propaganda aracı olarak görmüştür. “Düşüncelerini yaymak amacıyla sinemadan yararlanmış, bu da çok farklı temalara, konulara ve anlatım özelliklerine sahip bir sinemanın doğmasına yol açmıştır”.
Lenin’in ölümünden sonra Stalin’in başa geçmesiyle birlikte yaşanan devrimin kesin çizgileri belirginleşmiş ve Stalin döneminde de oldukça yoğun ve sert bir propaganda uygulanmıştır. Bu doğrultuda Stalin döneminde çekilen birçok filmin sansür kurulundan geçememesi, yönetmenlerin hepsinin devlet okulunda yetişmesi ve yaratılan tüm eserlerin sosyalist gerçekçilik üzerine kurulu olması örnek olarak gösterilebilir.
VURAL ÇAVUŞOĞLU
vuralc@cevrefilm.org