SİNEMA’DA PROPAGANDA – 4

Hollywood Sineması ve Propaganda

Dünya düzeninin değişmesi ve teknolojinin ilerlemesiyle birlikte, Amerika Birleşik Devletleri Hollywood sineması bir propaganda endüstrisi haline gelmeyi başarmıştır. Diğer devletlerden farklı olarak Hollywood sineması, daha uzun bir süreçte kendini var ederek, günümüze kadar siyasi çalışmalarını sürdürmüştür. Sinemayla birlikte tüm edebiyat, müzik gibi sanat dallarını da propaganda amacıyla kullanan Amerika için bu “büyülü güç”, artık bir dünya endüstrisi haline gelmiştir.

1. Dünya Savaşı sırasında sinemanın propaganda gücünü fark eden Amerika’nın, 2. Dünya Savaşı sırasında kendisinin de bu konuda çalışmaları olduğu görülmektedir. Örnek olarak Amerika’nın o donemde çekmiş olduğu yüzlerce Müslüman karşıtı filmler gösterilebilir. Filmlerin birçoğunda Müslümanlar sadece çöllerde yaşayan, birbirlerini öldüren veya esir ticareti yapan yoksul halk olarak gösterilmektedir.

Özellikle 11 Eylül 2001 tarihi, ABD sinema endüstrisi için bir milat oldu. Zira o tarihe kadar iyi adamın karşısındaki düşman karakteri, ekseriyetle Rus prototipiydi. 11 Eylül tarihinden sonra ise Arap ırkına mensup Müslüman tipolojisi, idealini terör yoluyla uygulamaya çalışan düşman karakter olarak karşımıza cıktı. Bu filmlerin birçoğu, Oscar törenlerinde ödüllendirildi.

Hollywood sinemasının temel prensibi, her zaman neyi ne zaman yayınlayacağı ve göstereceği olmuştur. Çünkü Amerika, dünya genelinde herhangi bir tutum, tepki veya bir hareketlenme gördüğü ve hissettiği takdirde, kendi çıkarlarına uygun bir durumla ilgili bir filmin her an gösterime girmesine müsaade etmektedir. Bu bağlamda Hollywood sinemasının gişe rekorları, filmlerin çeşitliliği ve yıldız oyuncuların popüler olması, propaganda için Amerika’ya önemli derecede malzeme vermektedir.

Milyonlarca insanın izlediği bu filmler sayesinde zamanla toplumların alışkanlıklarında ve algılarında değişimler görülmektedir. Hollywood propagandası, Nazi Almanya’sı ve Sovyet Rusya gibi propagandayı direkt olarak yansıtmak yerine, sinemanın içinde belli olmayacak şekilde gizleyerek halka sunmuştur. Bu doğrultuda sinema ile Amerika, kendi milli değerlerini ve kendi yaşam tarzını tüm dünyaya yaymaya devam etmektedir. Bunların sonucunda Amerika kültürel bir yansıma ve kültürlerarası etkileşim ile sinema sayesinde toplumları birbirine benzetmeyi, tek bir düzen içine sokmayı hedeflemektedir.

Hollywood sineması başta bir güldürü-eğlence amacıyla kurulmuş olmasına rağmen, Amerika bunu kendi devletinin çıkarları doğrultusunda daha siyasi kullanabilmektedir. Örnek olarak Western filmleri gösterilebilir. Bu tip filmlerde bulunan kovboy tiplemeleri daima bağımsız ve başına buyruk davranmaktadır ve dolayısıyla izleyiciye ırkçı bir yaklaşım ile silahlı-asi hareketler benimsetilmeye çalışılmaktadır.

Başka bir örnek ise Hollywood sinemasında daima dikkat çeken sağlık ve güvenlik sistemleridir. Tüm filmlerde bir olay olduğunda devletin tüm birimleri acil duruma geçer ve olayı tam anlamıyla çözerler. Asla aksi olamaz; çünkü Amerika halkına daima her koşulda güven aşılamak istenmektedir.

Ancak filmlerin içeriği Amerika’nın siyasi durumundan oldukça fazla etkilenmektedir. Superman, Rocky, Batman veya Rambo gibi süper kahraman filmleri tamamen Amerika’nın dış tehditlerine karşı veya oluşabilecek düşmanlarına karşı çekilen filmlerdir. Örneğin 11 Eylül saldırıları sonrası, öncesinde casuslarla mücadele eden James Bond karakteri, 90 sonrası uluslararası teröristlerle mücadele ettiği filmler çekilmiştir.

Soğuk Savaş sonrasından 11 Eylül saldırısına kadar olan donem içerisinde Hollywood sineması, ABD’nin dünyada tek güç olduğuna dair anlatımlar içeren filmler çekerken, 11 Eylül sonrasında özgürlük, terör temalı filmler çekmiştir.

1963-1973 yıllarında İkinci Çin Hindi Savaşı olarak da bilinen Vietnam Savaşı’nda Amerika ortalama altmış bin askerini kaybetmiş ve o dönemde asker sayısını arttırabilmek amacıyla Yeşil Bereliler gibi birçok film çekilmiş ve savaşın haklı sebepleri ortaya koyulmuştur. The Green Berets (Yeşil Bereliler) filmi ile birçok erkeği savaşa katılmak ve ardından da Amerika’nın kronik savaş davası için canlarını vermek üzere John Wayne gibi efsanevi bir karakter üzerinden tatlılıkla ikna etmiştir.

Ayrıca Hollywood sinemasının devlet politikalarıyla doğrudan ilişkili olmasına örnek olarak Amerika Savunma Bakanı Franck Capra’nın 2.Dunya Savaşı sırasında Why We Fight? (Neden Savaşıyoruz?) adlı serisi olan Prelude to War (Savaşa Hazırlık, 1942), The Nazis Strike (Nazi Darbesi, 1942), Divide and Conquer (Bol ve EleGeçir, 1943), The Battle of Britain (İngiltere Savaşı, 1943), The Battle of Russia (Rusya Savaşı, 1943), The Battle of China (Çin Savaşı, 1944), War Comes to America (Savaş Amerika’ya Geliyor, 1945) filmleri örnek gösterilebilir.

Bu filmlere ve Hollywood sinemasına genel olarak bakıldığında filmlerin genellikle ırkçı ve milliyetçi propaganda unsurları taşıdığı görülmektedir. Bu nedenle birçok film ideolojik ve siyasi mesajlar taşımaktadır. ABD’de nasıl etkin bir propaganda yürütüldüğüne dikkat çeken 1980’li yılların CIA eski direktörü William Casey bir keresinde şöyle söylemiştir:

“Amerikan halkının inandığı her şey sahte olduğu an, yanıltma haber kampanyamızın tamamlandığını anlayacağız.”

Bu bağlamda Amerika’da, Sovyet Rusya ve Nazi Almanya’sı gibi ülkesinde bulunan birçok genci çeşitli vaatlerle kandırarak savaşa ikna etmiş ve milyonlarca insanın ölümünün sebebi olmuşlardır. Askeri ve kültürel propagandayı daha fazla on planda gördüğümüz Hollywood sineması, genellikle karma propaganda türünden yararlanarak stratejik uzun vadeli propaganda yapmayı tercih etmektedir.

Özetle her filmin yaymak veya iletmek istediği bir ideolojik mesajı ya da toplumsal bir fikri bulunmaktadır. Bu mesajların veya düşüncelerin yayılması amacıyla gerçekleşen tüm tutumlar, birer propaganda eylemi olarak tanımlanmaktadır.

VURAL ÇAVUŞOĞLU

vuralc@cevrefilm.org