NATO ve 3. Dünya (Hibrid) Savaşındaki Rolü

Geçtiğimiz haftalarda gerek G7 ve BRICS gerekse NATO zirveleri, tarihin şekillendiği bir döneme damga vurdu. Madrid Zirvesi sonunda yayınlanan Yeni Stratejik Konsept Belgesi NATO’nun oluşan yeni dünya düzeni içindeki rolünü açıklıyor. Bu belge ile NATO, bir yandan ABD’nin kenar kuşak ve çevreleme stratejilerini uygulamaya devam edecek dönüşümleri yaşarken, bir yandan neoliberal kapitalist sistemin devamının dayatıldığını açıkça deklare ediyor.

KAÇINILMAZ MÜCADELE DÖNEMİ

Batı veya Avrupa Atlantik yapı olarak tanımlanabilen hegemon varlık, kaçınılmaz küresel liderlik savaşında gerileme ve çöküşü geciktirmek üzere hamle üzerine hamle yapıyor. Biden’ın NATO Genel Sekreteri ile zirvenin başlangıç basın görüşmesinde Avrupa güvenlik jargonunda tarafsızlık politikası anlamına gelen Finlandiya modeline sarkastik gönderme yaparak ‘’Avrupa’nın Finlandiyalılaşması yerine NATOlulaşması’’ kelimelerini kullanması durumu özetliyor. Artık 3. Dünya (Hibrid) Savaşı resmen başlamıştır. Devletler pozisyon almakta, saflar netleşmektedir. Durumun Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarındaki bloklaşmalardan farkı yoktur. ABD artık açık şekilde AB, Japonya, Avustralya, Güney Kore’yi sömürge konumuna sokarken, NATO’yu kenar kuşak üzerinde küresel çıkarlarını korumak için genişletip, dönüştürüyor. NATO genel Sekreterinin Madrid Zirvesini transformative (dönüştürücü) olarak nitelemesi ve Amerikalı Orgeneral (SACEUR) harekât komutasındaki NATO acil müdahale gücünün asker sayısının 40 binden 300 bine çıkarılması kararı bu savaşın dolaylı yoldan ilanıdır.

KÜRESEL HESAPLAŞMA DÖNEMLERİ

Dünya tarihinde keşifler çağından günümüze kadar büyük güçler arasında küresel hegemonik çatışma yaşandı. Büyüyen ekonomik güç, geliştirdiği teknoloji ve küresel erişim sağlayan donanma ve üsler zinciri üzerinden hegemonyasını kurdu. Bu geçişler arasında keşifler çağından sonra başlayan sömürge dönemi, endüstri devrimi ve gelişen kapitalizmle yeni bir boyuta taşındı ve emperyalizme dönüştü. Ne zaman ki mevcut hegemonun, ekonomik gücü ve başta donanma olmak üzere askeri gücü gerilemeye başladığında küresel arenada kendisinden sonraki yükselen güç hegemon olarak yerini aldı. Bu el değiştirmeler 15. Yüzyıldan 21. Yüzyıla kadar yaklaşık 100/150 yıllık dönemler içinde gerçekleşti. Ekonomik, teknolojik ve sosyolojik değişimler fay hatlarını kırmaya başladığında büyük hesaplaşma dönemine girilir.  Hesaplaşma dönemleri 20. Yüzyıldan itibaren dünya savaşları ile sonuçlandı. Dünya savaşları, küresel ekonominin seçkinler hegemonyasının (bugün için ABD/AB) iktidarlarını sürdürme kararlılığından kaynaklanmaktadır. Bu şekillenme ve hesaplaşmalar 19. Yüzyıl sonlarına doğru jeopolitik teoriler ve çatışan ideolojiler üzerine oturtuldu.

ABD, İNGİLİZ HEGEMONYASINI TEKLİT EDİYOR

1945’te kurulan ABD liderliğindeki Atlantik hegemonyası bir önceki hegemon olan yakın akrabası Pax Brittanica’dan alınan kurumsal ve jeopolitik mirasa sahip çıktı. Monarşik yapıdaki İngiliz İmparatorluğu, Protestan Hristiyan ahlakla beslenen devlet idaresi kurumlarını özel kapitalist girişimle birleştirmiş, finans, ticaret ve üretim sektörlerindeki büyük tekelleri örgütleyerek İngiliz burjuva oligarşisini doğurmuştu. Bu oligarşiyi Kraliyet Donanması ve küresel İngiliz üsler zinciri koruyor ve genişletiyordu. (Trade follows the flag) Ada devleti olarak hayatta kalabilmek için jeopolitik olarak başta Avrupa yarımadası olmak üzere Avrasya parçalı tutulmalı ve güç koalisyonlarına izin verilmemeliydi. Aynısını 1945 sonrası ABD yaptı. Artık İngiltere adası yerine ABD adası vardı. Eğer SSCB hakimiyetindeki Avrasya adası kıtaya itilirse, denize çıkışı önlenirse ve sürekli parçalı tutulursa hegemonik düzen devam ederdi. O nedenle savaş sonrası ABD önce Spykman’ın Kenar Kuşak teorisine ve Kennan’ın SSCB’yi çevreleme stratejisine sahip çıktı. İdeolojik düşman olarak komünizm seçildi. 1949’da NATO, 1955’te CENTO kuruldu. 1950’de Kore savaşı sonrası Japonya, Güney Kore, Avustralya, Yeni Zelenda Pasifik’te ABD’nin ileri ve sadık karakollarına dönüştürüldü. 1973 sonrası SSCB karşıtı bu çevrelemeye Nixon-Kissinger ikilisi sayesinde -komünist olmasına rağmen- Çin de dahil edildi. (Her zaman dediğim gibi jeopolitik ideolojinin üzerindedir.) Türkiye dahil, kenar kuşak üzerindeki ülkelerde Amerikan yanlısı hükümetler iktidara getirildi. Karşı çıkanlar devrildi. SSCB 1989’da savaşmadan yenildi ve ABD rakipsiz kaldı. Bu durumun temel nedenlerinden birisi de Sovyetlerin ekonomik, sosyal ve teknolojik geri kalmışlığının yanısıra Amerikan Donanmasının küresel erişim gücü ile 1941’de İngiltere’den devraldığı 100’den fazla deniz aşırı üslerin varlığıydı. ABD okyanusların tamamını ve uluslararası ticaretin geçtiği tüm düğüm noktalarını kontrol ediyordu.  Soğuk savaş bittiğinde 600 savaş gemisi vardı. 600 gemi ve kenar kuşaktaki üsler zinciri dolar sisteminin dayatıcısı ve Amerikan hegemonyasının jandarmasıydı ve kazanmışlardı.

3. DÜNYA HİBRİD SAVAŞI NASIL BAŞLADI?

Soğuk savaşın savaşsız galibi ABD, 11 Eylül 2001 sonrası yerkürenin her yerinde neo liberal kapitalist ekonomi ve liberal demokrasiyi yaymak; kenar kuşağı bu kez sadece Rusya’yı değil yükselen yeni hegemon adayı Çin’i de çevrelemek için düğmeye bastı. Neocon Bush yönetimi Afganistan işgali ile Avrasya’nın kalbine girmişti. Artık ABD, dünya hakimiyeti için sınır tanımıyordu. Yeni ideolojik düşman kendi yarattıkları köktendinci İslam, savaş paradigması ise terör ile savaştı. Jeopolitik hamleler ardı ardına geldi. Soğuk savaş sonrası Yugoslavya’nın parçalanması ve Rusya’nın Adriyatik Denizinden uzaklaştırılması sağlandı. 1999 sonrası NATO genişlemesi ve 2004’te Baltık Cumhuriyetleri ve Romanya ile Bulgaristan’ın NATO üyeliği ile Rusya Baltık ve Karadeniz’den de sıkıştırıldı. Bu jeopolitik baskıya Rusya 2008 yazında Gürcistan üzerinden, 2014’te Kırım ve 2022’de Donbas Ukrayna üzerinden cevap verdi. Diğer taraftan ABD için de iyi gitmeyen olgular vardı. 2008’de başlayan finansal kriz batının kurduğu ekonomik düzendeki ilk şoku yaşamasına neden oldu. İkinci şok 2010 yılında geldi. Çin Halk Cumhuriyeti üretimde ABD’yi geçti. Soğuk savaş sonrası küreselleşme dalgasıyla dünya ekonomisinin ağırlık merkezi hızla Güneydoğu Asya’ya kaydı. Bu yeni merkez, Amerikan tarzından tamamen farklı bir yönetim sistemi oluşturdu. Devlet kapitalizmi ve halkçılık üzerinden fakir ve köylü kitleleri orta sınıfa geçiriyor ve şehirlileştiriyordu. Yüzyılda bir yaşanacak değişim döngüsü böylece başlamıştı. Bu döngü suni zekadan, siber dünyanın derinliklerine teknolojinin her alanında karşılıklı etkileşimlerini başlattı. Pazar, kaynak, etki, ilgi ve egemenlik alan mücadelesi ile jeopolitik teorilerin pratik alandaki çatışması başlamıştı. Finans ve ekonomi, jeopolitik mücadelenin askeri güç kadar önemli silahlarıdır. Tetiğin ne zaman çekileceğine siyasiler iç ve dış konjonktüre bakarak karar verirler. 24 Şubat 2022 tarihindeki Rusya’nın Ukrayna müdahalesi kaçınılmaz bir jeopolitik ve ekonomik mücadelenin başlangıç tetiklemesiydi. Rusya, Ukrayna’ya müdahale etmese bile çatışma süreci bu kez başka bir yerde mutlaka ve illaki başlatılacaktı. Zira amaç Rusya’nın değil Çin’in ve Asya’nın durdurulmasıdır. ABD kurduğu emperyal düzeni ancak askeri çatışmalar ve hibrid savaş ile sürdürebileceğine inanmaktadır. Ancak bu paradigma yeterli sonuç sağlamıyor. Ukrayna krizi, NATO ve Batı Avrupa’nın konsolidasyonuna hizmet etse de ABD ve G7 de yanında duran NATO/AB vekil devletlerinin ekonomisine -silah sektörü hariç- hizmet etmiyor. ABD ve müttefiklerinin gücü erozyona uğruyor. G7 liderlerinin pek çoğu kamuoyunda güç kaybediyor. Enerji ve gıda krizleri post Covid döneminde halkları fakirleştirmeye ancak diğer yandan hegemonya elitlerini zenginleştirmeye devam ediyor.

DENİZ VE OKYANUSLARDA DEĞİŞEN DENGELER

Soğuk savaş sonrası ABD başta olmak üzere Atlantik sistemin Donanmaları hızla küçüldüğü için bugün küresel deniz hakimiyet gücünü de büyük ölçüde kaybettikleri söylenebilir. Çin’in Pasifik bölgesinde kıtasal gücünün yanına 2000 sonrası deniz gücünü eklemesi, Almanya’nın 1900’lerin başından 1914’e kadar her geçen gün büyüyen bir donanma ile İngiltere’ye meydan okumasına benzer bir durum yarattı. Aslında Pax Britannica’nın gerilemesi, Birinci Dünya Savaşından sonra başladı. Galip çıkmalarına rağmen ekonomileri çöktü. 21 yıl sonra gelen İkinci Dünya Savaşında sadece iki yıl içinde Alman askeri gücüne yenildiler. Sovyetler Birliği ve ABD’nin gücü ile hayatta kalmayı başardılar. Kaçınılmaz olarak savaş sonrası sonra İngiliz İmparatorluğu ve sömürge sistemi öldü. Bir hegemon ada devleti gücünü kaybederse bir daha toparlayamaz. Tarihte örneği yoktur.

ŞİMDİ DE BENZER BİR SÜREÇ YAŞANIYOR

ABD, kuzeyinde Kanada, Güneyinde Meksika ve iki yanında okyanuslar ile bir ada devletine benziyor. Tüm hegemonik teorisini bu gerçek üzerine inşa etti. Ancak 1945 sonrası kurguladığı askeri ve ekonomik güce dayalı sistem dünya ekonomisinden uzaklaşıyor. Bilimsel ve teknolojik ilerlemenin taleplerini ilk boşa çıkaran Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra, şimdi ABD’nin çöküşünü görüyoruz. ABD ekonomik alanda artık dünya lideri değildir. 2008 küresel mali krizi para pompalayarak aşma girişiminde bulunması tüm finansal sistemin çökmesine neden oldu. Bugün Amerikan halkı fakirlikle ve enflasyonla mücadele ediyor, diğer yandan büyük bir kutuplaşma ve sosyal çöküş ile bunalıyor. ABD’nin içinde bulunduğu durum ile AB’nin durumu arasında büyük fark yok. Ukrayna krizi sonrası AB ülkelerinde ekonomik göstergeler ABD’den farklı değil. Ukrayna üzerinden oynanan büyük jeopolitik tuzak, sadece Ukrayna halkına ve devletine değil tüm Avrupa’ya ve dünyaya zarar veriyor. Yaptırımlar ise gerek Rusya ve gerekse diğer Asya ve Afrika ülkelerinde ters tepiyor. Tüm tahminler, bu on yılın sonunda, Asya ekonomisinin Atlantik ekonomisi üzerinde egemen olacağını gösteriyor. Bu süreç geri döndürülemez, ancak bu geçiş ABD tarafından geciktirilebilir. Bu da ancak savaşla mümkün olur. Hibrid bir savaşla. ABD ve NATO’nun saldırganlığının ve genişleme ihtiyacının nedeni budur.

TARİH TEKRAR EDİYOR

İngiltere de Birinci Dünya Savaşı öncesi Almanya, Rusya, Avusturya-Macaristan’ın birleşik gücünün kendi güçlerini aştığını ve dünya liderliğinde bir dönüşüm noktası için çok az zamanları kaldığını anladığı zaman Kral VI.Edward ile Rus Çarı II. Nikola ile ittifak için 1908 de Reval’de buluştu. Almanya daha fazla büyümeden durdurulmalıydı. Yani 6 yıl sonra başlayan savaş kaçınılmazdı. Yanına Amerikan bankerlerini alan İngiliz Monarşisi, Avrupa’yı bölerek ve kolay lokma Osmanlı topraklarını yeni kaynak ve pazarlar için hedefleyerek imparatorluğun jeopolitik ve enerji güvenliğini sağlamayı hedeflemişti. Bugün de Rusya ve Çin’in birleşik gücü ABD gücünü tıpkı 100 yıl öncesine benzer şekilde geçmiştir. ABD için Hibrid savaşın başlatılması kaçınılmazdı. NATO 2022 Konsept Belgesinin girişinde NATO’nun 1 milyarlık dünyayı koruduğu yazıyor. (We remain setadfast in our resolve to protect our one billion citizens…)Peki geri kalan 6,5 milyar ne olacak?  Düşman mı? Ukrayna krizi bunu sağladı. Vekalet savaşları, yaptırımlar, ambargolar dışında ilk kez NATO, askeri bir güç olarak Ukrayna üzerinden büyük Asya güçleri karşısına çıkarıldı. 2022 Stratejik Konsept Belgesinde bunu açıkça görüyoruz. Çin ile devam eden ticaret savaşı ve 8 yıldır Rusya’ya uygulanan yaptırım ve ambargolar dışında artık silahlar da çekilmiştir. Bundan geri dönüş yoktur. NATO’nun acil müdahale gücünü 40 binden 300 bine çıkarması ve İsveç ile Finlandiya’nın NATO üyeliği, AUKUS’un acilen kurulması, Japonya’nın yeniden militerleştirilmesi, bu hibrid savaşın eriştiği boyutun en uç göstergeleridir. Finlandiya ve İsveç’in -eğer kamuoyu tuzağa düşer ve onay verirlerse- NATO üyeliği sonrası Arktik Okyanusu savaşı daha da kızışacaktır. Üç ayrı denizden (Baltık, Adriyatik/Akdeniz, kısmen Karadeniz) kıtaya itilmesi Rusya’nın şimdi de Kuzey Denizinden kuşatılması hedefleniyor. Kuzey Denizinde Norveç, Baltık’ta Polonya, Akdeniz’de Yunanistan ve Karadeniz’de Romanya koç başı olarak kullanılıyor. Adriyatik’te Rusya’nın zaten hiçbir kıyıdaş müttefiki kalmamıştı. Başta belirttiğimiz jeopolitik prensip uygulanıyor. Yani Asya güçlerini ayır; okyanus ve denizlere çıkmasını engelle prensibi yürürlüktedir. Ancak başarı şansı çok azdır. Zira Atlantik sistem medyaya, algı operasyonları ve istihbarat kumpasları dünyasına hâkim olmasına rağmen askeri çatışma aşamasına gelen krizlerde başarı sağlayamıyor. Rusya Karadeniz’de bu oyuna dur demiştir. NATO’nun son 73 yılda sahada askeri başarısı ve büyük bir zaferi yoktur. Ünlü 5. Madde ABD için 11 Eylül saldırıları sonrası 2001’de ilk kez uygulanmıştır. NATO caydırma potansiyelini ise her geçen gün kaybetmektedir. Zelensky 29 Haziran’da yapılan NATO zirvesinde ardında binlerce ölüm ve milyonlarca göç bırakan bir siyasetçi olarak adeta yalvarıyordu: “Ukrayna NATO üyesi olmak için daha neler yapmalı? Yaptıklarımız yetmedi mi?” NATO Genel Sekreterinin cevabı çok trajikti: Ukrayna’nın NATO üyeliği için AB üyeliğine benzer bir somut takvim vermeden “Ukrayna’ya NATO’nun desteği sonuna kadar sürecektir.” diyordu. Zirveden birkaç gün önce ise Amerikalı bazı senatörler ‘’Zelensky’nin toprak karşılığında Rusya ile barış görüşmelerine başlamasını’’tavsiye ediyor, Zelensky de akla ziyan “savaşı yıl sonuna kadar sonlandırmayı planladıkları” cevabını veriyordu. Sanki bir maskeli opera oynanıyor ve aktörler senaryoya uyuyor. Acı çekenin zavallı Ukrayna halkı olduğunu görmek istemiyorlar. NATO üyeliği için devletin yarısını, Azak Denizinin tamamını kaybedeceğini bilerek hangi siyasetçi ABD emrinde ve AB teşvikleri ile savaşa girerdi?

DOLAR HAKİMİYETİ GERİLERKEN BRİCS HAMLESİ

Nisan ayında üç milyar ile dünya nüfusunun %40’ını; küresel ekonominin dörtte birini, dünya ticaretinin beşte birini temsil eden ve dünya ekonomik büyümesine yüzde 50’den fazla katkıda bulunan BRICS ekonomik birliğinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) maliye bakanları, Batı/NATO yaptırımlarına rağmen benzer eğilimdeki ülkeler arasında ticareti sürdürmek için kendi mali mekanizmalarını oluşturmaya karar verdiler. Dolar yerine milli paralar dahil başka mekanizmalar gündeme geldi. ABD Fed Başkanı Jerome Powell bu gerçeklik üzerine NATO Madrid Zirvesinden iki hafta önce “küresel para sisteminde doların uluslararası rolünü etkileyebilecek hızlı değişiklikler yaşanıyor” demek zorunda kaldı. NATO zirvesinden bir hafta önce de 23 Haziran 2022 tarihinde BRICS online bir zirve yaptı. Bu buluşmanın ardından, İran ve Arjantin de BRICS’e katılmak için başvuruda bulundu. ABD ve Avrupa Birliği’nin hâlâ hâkim olduğu parasal ve mali dünyada BRICS ve Çin’in 2013 yılından bu yana başarıyla yürüttüğü Kuşak ve Yol Girişimi (BRI) ciddi bir tehdit. Bu girişimlerin yanına Rusya liderliğindeki Avrasya Ekonomik Birliği ve Çin’in BRI ile geliştirdiği GDI (Küresel Kalkınma Girişimi) ve bu girişimlerin yan unsurları ABD/AB ve NATO dünyası dışındaki 6,5 milyar insan umut olmaya devam ediyor. Kısacası başta da belirttiğim gibi jeopolitik arenada olduğu gibi ekonomik alanda da Rubicon geçildi.  Bugün BRICS’in en büyük iki ekonomisi olan Çin ve Hindistan’da kurulan ekonomik modeller önceki dönemlerin tecrübelerini içeriyor. Amerikan modelinin aksine dayatan, işgal eden, hükümet deviren/değiştiren bir model değildir. Yeni dünya ekonomik düzeninde son 75 yıldır dayatılan dünya ekonomik modeli değişiyor.

JEOPOLİTİK VE JEOEKONOMİK OLARAK DENGELER DEĞİŞİRKEN NATO

NATO’nun nereye koştuğunu son yayınlanan 2022 konsept belgesinde görüyoruz. 49 maddelik belgede NATO, ABD ve AB’nin bir nevi birleşik askeri gücü olarak sunuluyor. ABD ve sömürgesi AB’nin gerileyen askeri ekonomik ve siyasi güçlerine rağmen bütünleşik halde Atlantik sistemin küresel liderliğini devam ettirmeye odaklandıklarını ve ideolojik güçlerini yeni tespit ettikleri kural temelli uluslararası düzene (Rules Based International Order) yasladıkları görülüyor. Ancak bu sisteme Atlantik çıkarları söz konusu olduğunda ne kadar uyulduğunu Afganistan, Irak, Libya ve Suriye’de gördük. 15 Temmuz FETÖ darbe girişimi ve öncesindeki kumpas davalarda Türkiye’de de gördük. Merak edenler FETÖ Kumpas davalarında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 2012-2013 kararlarına baksınlar. Sahte deliller ve dijital kumpasa gözünü kapayan Kural Temelli Uluslararası Adaletin düştüğü rezil durumdan ders çıkarsınlar. Ya da ABD’nin Clinton dönemi Dışişleri Bakanı M. Albright’ın bir röportajda kendisine sorulan “ama Irak’ta 500 bin çocuk öldü” cümlesine “evet bu üzücü, ama bu ölümlere değdi” demesini nasıl unutacağız?

Hegemonya düzeninde NATO’nun artacak etkisini Arktik ’ten Hint-Pasifik alana kadar, sınır tanımaksızın genişletme hırs ve  vizyonuna sahip yeni belge, süslü, klişe ve esnek kavramlarla dikkat çekiyor. Jeopolitik, tarih ve strateji bilmeyen ve batı medyası ile müesses nizam algı formatına sahip sıradan vatandaş için karşımıza dünyayı kurtaran süper bir kahraman ve iyilik meleği bir NATO çıkıyor. Ancak sahada durum çok farklı. Her alanda gerileyen, iç dinamikleri büyük kriz potansiyeline sahip NATO devletleri liberal demokrasi ve neo liberal kapitalist ekonomi ile gelir dağılımından ahlaki yozlaşmaya; enflasyon artışından işsizliğe ve keskin kutuplaşmalardan iç huzursuzluklara kadar pek çok alanda ciddi baskılar altında. En önemlisi NATO ve AB devletleri son 75 yıldır ABD güdümünde güvenlik devleti özelliklerinden uzaklaşarak refah ve ticaret devletlerine dönüştürdüler. ABD, savunmada bile nerdeyse hepsini kendine bağladı. Şimdi dev Çin karşısında NATO ve AUKUS gibi vekil örgütlerindeki müttefiklerini güvenlik devleti formatına sokmak istiyor. Bu çok zor. Hibrid savaş devam ediyor, edecek, ancak sahada hakiki savaş yani demir ve kan karşılaşınca ne olacak? Ukrayna’da bunu görüyoruz. Afganistan’da, Irak’ta Libya ve Suriye’de gördük. Neticede NATO Madrid Zirvesi sonrası askeri hazırlık ve caydırıcı tedbirlerini artırmaya devam etse de 30 üyenin tam oydaşması ile 5. Maddenin Rusya veya Çin karşısında harekete geçirileceğini düşünemiyorum. Hele hele Finler ve İsveçliler gibi tamamen refah devletine dönüşmüş milletlerin Amerikan çıkarları için Arktik Okyanusunun soğuk suları ve buzullarında Ruslarla savaşacaklarını hayal bile edemiyorum. 100 yıl önceki koşullar olsa belki olabilirdi. Ancak bugün çok zor. 30 farklı müttefik ile ancak toplu fotoğraf çekilir.

TÜRKİYE DERSLERİ

NATO’nun 2022 konsept belgesine katkı sağlayan diplomat ve askerlerimizin büyük resmi göremedikleri anlaşılıyor. ABD/AB/İngiltere güdümünde hazırlanan ve sadece 1 milyarı temsil ettiklerini açıkça yazan ve Atlantik dünyasının çıkarlarını koruduğunu iddia eden bu dokümanda Türkiye’nin çıkarlarına doğrudan hizmet edecek hiçbir madde yoktur. NATO Madrid Zirvesinde İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya tam üyeliği konusunda üçlü mutabakat belgesi ile onay verilmesi ise aceleye gelmiştir. Karşılığında somut kazanç elde edilememiştir. ABD’nin F 16 satışına onay verme sinyalleri ve Türkiye’nin iltifatlara mahzar olması gibi içi boş politik söylemler, hükümetleri ve takipçisi siyasileri tatmin edebilir ancak devleti tatmin etmez. Her hafta PKK başta olmak üzere teröre şehit vermeye devam ediyoruz. Kıbrıs’ta hadsizlik son kertede haydut GKRY devlet başkanı Anastisiadis’in NATO Zirvesinde boy göstermesi ve fotoğraf vermesiyle ortaya çıkmıştır. Sadece bu rezalet bile NATO’nun Türkiye’ye verdiği değerin konjonktürel ve hiçlik boyutunda olduğunu gösteriyor. Türkiye’nin 21. Yüzyıldaki jeopolitik çıkarları ABD/AB, NATO kısacası Atlantik sistemin çıkarları ile çatışma rotasındadır. Dünyada ekonomik dengelerin değiştiği jeopolitik dengelerin ise alt üst olduğu bir ortamda Türkiye’nin aktif tarafsızlığı ile Asya ve BRICS ekonomileri ile entegrasyonu köprüden sonraki son çıkıştır. Her 100 yılda el değiştiren hegemonik çağın, Atlantik döneminin sonuna gelinmiştir. Tükenmiştir. Küresel ekonomi ve jeopolitiğin ağırlık merkezi doğuya dönmüştür. Türkiye, jeopolitik ve jeoekonomik yeni resme alışmalıdır. Eski okulun köhne teorileri artık bitmiştir. Yeni dünya kuruluyor.

Cem Gürdeniz