Türk kamuoyu; son zamanlarda akdedilen antlaşmalarda, ingilizcesi “Memorandum of understanding (MOU)” olan “Mutabakat Muhtırası ya da Mutabakat Zaptı” olarak adlandırılan diplomasinin yeni bir argümanıyla tanıştı.
Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’nde yer alan “Uluslararası Antlaşmalar”ın en önemli üç özelliği tarafları, uluslararası hukuk kurallarına tabi olması ve irade beyanıdır.
Antlaşmalar; taraflar için hak ve yükümlülükler ile hukuki sorumlulukları zorunlu kılsa bile MOU; devletlerin hukukta kendilerini bağlayıcı kılmak istemedikleri uluslararası uzlaşı ve taahhütler olarak tanımlanmaktadır.
Suriye ile Adana Mutabakatı’nın imzalanmasının uzun yıllar sonrasında MOU’lar, Türk Diplomasisi’nin uluslararası ilişkilerinde vaz geçilmezleri arasında yer almıştır.
Yine Suriye özelinde ABD ve Rusya ile akdedilen Soçi ve Ankara Mutabakatları’nda onay prosedürü uygulanmamış ve bir uzlaşı metni olarak kalmıştır.
Bu MOU’lar;
- Suriye politikasında öngörülmeyen yeni oluşumlara yol açmış
- Ülkemiz için devasa bir sorun haline gelen sığınmacı açmazını yaratmış
- Ciddi boyutlara ulaşan 1Suriyeli sayısı sosyal ve ekonomik sorunları beraberinde getirmiştir.
Suriye’nin kuzeyinde güvenlik bölge oluşturulmasında gerekli ve yeter şartı sağlayamayan mutabakatlar, Türkiye’nin meşru müdafaa çerçevesinde yapması gereken sınır ötesi harekatlara kısıtlamalar ve zorluklar getirmektedir.
İlgili ülkelerin gözetimi ve inisiyatifine bırakılan terör örgütlerinin saldırılarını olanca hızıyla sürdürdüklerini de ayrıca hatırlamakta yarar var.
Bu meyanda; TSK’nın sınırlarımızda, Türk Jandarma ve Polisi’nin ülke içinde, Türk Deniz Kuvvetleri ve Türk Sahil Güvenliği’nin denizlerimizde sürdürdüğü “kararlı mücadele” sonucunda sığınmacı hareketleri bir nebze olsa rota değiştirmiştir.
Yunanistan öncülüğünde Avrupa Sınır ve Sahil Koruma Teşkilatı (Frontex)’nın Ege Denizi ve Akdeniz’de sığınmacılara yönelik acımasız uygulamaları bir “insanlık suçu” haline gelmiştir.
Keza Meriç Nehri geçişlerde de…
Hal böyleyken; Avrupa Birliği ile imzalanan ve ülkemize hiç bir yarar sağlamayan “Vize Serbestisi Diyaloğu Mutabakat Metni ve Geri Kabul Anlaşması” yürürlükten kaldırılmalıdır.
Öte yandan, BM’nin tanıdığı Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile imzalanan “Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması Mutabakat Muhtırası” TBMM’de onaylanmış ve BM Sekreteryası’na tescil ettirilmiştir.
Deniz Hukuku’nda vaz edilen “hakkaniyet, oransallık, coğrafyanın üstünlüğü ve kapatmama” ilkeleri çerçevesinde her iki ülke çıkarına olan bu MOU, ülkelerin Doğu Akdeniz’deki konumlarını güçlendirmiş ve bölgede hâkim olmak isteyen ülkeleri huzursuz etmiştir.
Mutabakat, Türkiye’yi devre dışı bırakan 2EastMed projesini sönük bırakacak bir hamle olduğu gibi, ABD’nin bu projeden desteğini çekmesi konuyla bağlantılı ülkelerde hayal kırıklığı yaratmıştır.
Son MOU; ülkemiz tarafından konan blokajın kaldırılması için NATO’ya giriş başvurusunda bulunan İsveç ve Finlandiya ile imzalanmıştır.
Perde arkasında ABD Başkanı Joe Biden’ın dayatma ve zorlaması, sahnede NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in çabalarıyla imzalanan bu MOU’dan istenilen sonuç elde edilecek mi? Bunu zaman gösterecektir.
PYD/YPG/PKK gibi bölücü terör örgütler ile FETÖ’nün faaliyetlerinin sonlandırılmasına yönelik imza altına alınan bu MOU’nun, daha mürekkebi kurumadan başlatılan eylemler ve yapılan açıklamalar sürecin zorlu ilerleyeceğini göstermektedir.
Hiçbir ülkenin iç hukuka yansıtmayacağı muhtıranın, AB üyesi iki ülke ile NATO’nun ajandasına kayıt edilmesini az da olsa olumlu karşılamak gerekir.
Son sözse; Türkiye’nin yapmış olduğu fedakarlıklarla imzaladığı MOU’lar bir antlaşma niteliğinde olmasa da, bölge ve dünya barışı için önem derecesi yüksek bir uzlaşı ve taahhüt belgesi olarak görülmelidir…”
İsmet Hergünşen
1 Göç İdaresi Başkanlığı’nın verilerine göre, 21 Temmuz 2022 tarihi itibarıyla Suriyeli sayısı 3 milyon 651 bin 428 kişi
2 EastMed, Doğu Akdeniz kaynaklarını Kıbrıs ve Girit üstünden Yunanistan oradan da AB topraklarına ulaştırması beklenen doğalgaz boru hattıdır.