Birkaç yıl önce daha çok dinci kesimde gördüğümüz yer isimleriyle ilgili yasalara aykırı söylemi şimdilerde daha çok “laik”, “Atatürkçü”, “solcu” olduğunu söyleyen veya bilinen siyasetçi, yazar ve basından duymaktayız. Uludere’ye Roboski, Ayn el Arap’a Kobani diyerek Kürtler ile duygudaşlık kurduklarını düşünüyor olmalılar. Oysaki Roboski ve Kobani diye ilçeler yok. Uludere Türkiye’nin, Ayn el Arap Suriye’nin ilçesi. Niyet ne olursa olsun ilkinde Türk ikincisinde Suriye yasalarına, birliğine karşı söylem geliştirmiş oluyorlar.
Kimi liberal, sol kesimin İstanbul için “Costantinople” adını kullanması, Muhafazakar ve dini duyarlılığı yüksek, hatta İslamcı kesimde tepki uyandırmakta ve kimi fırsatlar sunmaktadır. “Costantinople” adının Hıristiyanlarca kullanılması “yabancıya, emperyaliste yaranma”, “gavur özentisi” “gavurun kılıcını sallama” olarak değerlendirilmekte ve Hıristiyanlık üzerinden mesele din çekişmesine götürülmekte ve dolaylı olarak laik-antilaik gerilimine de neden olmaktadır. Sonuç olarak “Costantinople” söylemi “laiklerin tezgahı” olarak sunulabilmektedir. Costantinople ismiyle ilgili şunu belirtelim ki 2. Abdülhamit, Vahdettin gibi Osmanlı padişahları da dış ülkelerle yazışmalarda Constantinople adını kullanmıştır. Costantinople’yi Atatürk İstanbul yapmıştır. Atatürk, yurt dışından gelecek mektuplarda şehrin adı olarak Konstantiniyye yazılması durumunda mektupların iade edileceğini bildirmiştir. Dönemin ABD Ankara Büyükelçisi Charles H. Sherrill bu olayı şöyle anlatmıştır:
“Biz yabancılar, bu eski şehir için ‘Costantinople’ adını kullanmaya o kadar dilimizi alıştırmışız ki şimdi ‘İstanbul’ demekte hayli güçlük çekeriz. Ama 1929 yılının ocak ayından beri bu şehrin resmi adı artık İstanbul’dur ve Costantinople yazılarak gönderilecek mektupların Türk posta idarecileri tarafından geri gönderilmesi ihtimali her zaman vardır. Oslo nasıl Christiania adını, Leningrad Sen Petersburg adını, New York ise New Amsterdam adını kesin olarak silip süpürmüşse, İstanbul adı da Costantinople adını öylece ortadan kaldırmıştır artık. 3 Ocak 1929’da Türkiye’nin Posta Telgraf ve Telefon Genel Müdürü, merkezi İsviçre’nin Bern şehrinde bulunan Uluslararası Posta, Telgraf ve Telefon Teşkilatı’na bir mektup yazarak bundan sonra Constantinople yerine İstanbul adının kullanılması gerektiğini resmen bildirmiştir.”
Atatürk Costantinople adını İstanbul yaparken de Symrna’yı İzmir, Angora’yı, Dersim’i Tunceli, Norşin’i Güroymak yaparken de yer isimlerinin değiştirilmesine aynı anlayışla yaklaşmıştı. Bu anlayış, emperyalizme karşı bağımsızlık, yabancı ve ortaçağ özentisi yerine Türk milli kimliğini pekiştirmektir. Emperyalizmin, dinci, etnikçi zihniyetin etkilerini kırmak, milli kimliği inşa etmek için yer isimleri de değiştirilmiştir. Dolayısıyla yer isimleri meselesine nostaljik yaklaşmak, milli devleti de çürütür. Gündelik yaşamda kullanımın ötesine giderek siyasetçilerin, yöneticilerin söylemlerinde, belediye tabelalarında, tvde, gazetede Uludere’ye Roboski, Tunceli’ye Dersim, Güroymak’a Norşin, İstanbul’a Dersaadet demek, mağduriyetleri anlamak, “demokrasi’ diyerek halkla birleşmek, maneviyata sahip çıkmak değildir, milli devlete zarar vermektir. Dahası yasaları tanımamaktır. Ayrıca zıt kesimlerin birbirini kışkırtarak kendi yaklaşımlarını meşrulaştırmasının önünü açar. Uludere’ye Roboski diyen laik, liberal, Atatürkçü kesimler, dinci kesimin söylemine meşruluk sağlar. Tersinden dini hassasiyeti yüksek çevrelerin Güroymak’a Norşin, İstanbul’a Dersaadet denmesine tepkisiz kalması, Tunceli’ye Dersim, Uludere’ye Roboski denmesinin önü açar.
Atatürk ilkelerine bağlı kesimin ne sebeple olursa olsun milli kimliğin zayıflatılmasına neden olan söylemden, sohbetin ötesinde dile getirmekten kaçınması gerekir. Dahası şunu da bilmeliyiz ki yer isimlerine itiraz etmek Atatürk ile inatlaşmaktır. Çünkü bu yer isimlerinin çoğu Atatürk döneminde değiştirilmiştir. Örneğin Tunceli ismi, Atatürk döneminde bir kanunla verilmiştir. Dersim-Tunceli tartışması da aslında ağalık ve cumhuriyet arasındaki zıtlaşmaya ilişkindir.
Etnik, dinsel, mezhepsel ayrışmaları geride bıraktığımız, Türk milleti olduğumuz ölçüde birliğimizi korur ve emperyalizme karşı devletimizi sağlam tutabiliriz. Emperyalist devletlerin desteğindeki Fener Rum Patrikhanesi’nin başı Bartholomeos’un, kendisine, “Konstantinopolis-Yeni Roma Başpiskoposu” dediğini hatırlayalım.
Mustafa Solak