Şüphesiz Avrupa tarihinden Fransızları çıkarırsanız büyük boşluk oluşur. Hem kıta hem deniz devleti olmasının gerek faydalarını görmüş gerekse zararlarını çok çekmiş bir devletten bahsediyoruz. 1648 Westphalia Anlaşmasına kadar İngiltere, İspanya, Hollanda ve Fransa, din odaklı Avrupa güç sisteminin en önemli aktörleriydi. Kendi Protestanlarını (Hugenotlar) acımasızca katlettiler, İngiltere’ye karşı daima tehdit oluşturdular. Keşiflere İspanya ve Portekiz’den geç girdiler. Ancak hem Akdeniz hem de Atlantik gücü olarak Afrika, Amerika ve Okyanusya’da sömürgeler kurdular. Bilim, edebiyat, felsefe ve sanatta dünyaya büyük katkılarda bulundular. Ancak Fransızların en önemli ayırıcı özelliği şüphesiz Avrupa’daki siyasi değişimlerin başını çeken ülke olmasıdır. Sadece Avrupa değil Amerika da bile etkili oldular. Amerikan Bağımsızlık Savaşında George Washington’u desteklediler. Fransa’nın dünyaya en büyük katma değeri Fransız ihtilali oldu. Böylece 19. Yüzyılda cumhuriyet, laiklik, bağımsızlık, eşitlik ve kardeşlik gibi kavramlar çığ gibi büyüdü. İmparatorlukları ve kilise kurumunu derinden sarstı. İngiltere ile Almanya arasında sıkışmış bir devlet olarak İngiltere ile son hesaplaşmalarını önce denizde Trafalgar’da (1805) sonra karada Waterloo’da (1812) yaptılar ve yenildiler. Daha sonra İngiltere ile savaşmadılar.
ALMANYA’YA DİRENEMEYEN FRANSA
19. Yüzyıl sonunda kıta devleti Almanya’nın birliğini sağlaması Avrupa jeopolitiğinde yeni tehdit olarak karşılarına çıktı. Bu kez İngiltere ile jeopolitik ortaklık kaçınılmaz oldu. Yıllarca birbirinden nefret eden iki devlet Almanya’ya karşı ittifak kurdu. Ancak yetersiz kaldılar. Paris üç kez Almanlar tarafından işgal edildi. Fransa, İkinci Dünya Savaşında Alman işgaline direnemedi. Teslim oldu. Savaşın başında kendilerine yardıma gelen İngilizler Dunkirk’te az daha topyekûn imha oluyordu. Kuzey Fransa Vichy merkezli kendi yönetiminde devam ederken başta Paris ve Atlantik ve Akdeniz kıyılarındaki stratejik bölgeler Almanlar tarafından işgal edildi. Askeri malzemelerine el konuldu. Öyle ki Cezayir / Mers El Kebir’de bulunan Fransız Akdeniz Donanmasını Alman Donanmasının eline geçmesin diye İngiliz Donanması imha etti. Yüzlerce Fransız denizci öldü. 1944 yılındaki Normandiya çıkarmasında binlerce Amerikan ve İngiliz askeri bu kez Fransızları Nazilerden kurtarmak için öldü. Ancak Sovyetler doğudan Avrupa’yı kurtarmasaydı Normandiya’nın etkisi çok az olacaktı.
ABD FRANSA’YA BEDEL ÖDETİYOR
ABD, savaş sonunda faturayı Fransız halkına hükümetlerini kontrolü altında tutarak ödetti. Ancak bir Amerikan projesi olarak kurulan Birleşmiş Milletlerde güvenlik konseyinde daimî üye yapılarak ulusal prestije çok düşkün Fransızlar onurlandırıldı. ABD ve İngiltere galip ve denizci Anglosaksonlar olarak İkinci Dünya Savaşı dersleri ışığında Avrasya adasının çevrelenmesi ve Amerikan kontrolü dışında denize çıkışının önlenmesi gerektiğini görmüşlerdi. Avrupa’da hem Akdeniz hem Atlantik kıyısı olan iki devlet vardı. İspanya ve Fransa. İspanya savaşa katılmamıştı. Ancak sağcı Franco rejimi ABD yanlısıydı. Sovyetlere meyletmesi düşünülemezdi. Fransa mutlaka batı kampında kalmalıydı. Kenar kuşakta ve Sovyetlerin çevrelenmesinde başta deniz gücü ile oynayacağı rol nedeniyle kritik bir devletti.
DE GAULLE VE FRANSIZ KOMÜNİSTLERİ
Ancak ABD için sorunlar vardı. 1946 seçimlerinin sonucunda savaş sonunda ilan edilen 4. Cumhuriyetin parlamentosunun üçte ikisi komünist idi. Nazi işgaline direnişi (Resistance) örgütleyen ve ülkeyi Nazi işgalinden kurtaran lider olarak öne çıkan General De Gaulle ise sağcı olmasına rağmen ABD’nin etki alanında kalmak istemiyordu. De Gaulle, Fransa’yı önce 1944-1946 daha sonra 1959-1969 yılları arasında devletin jeopolitik çıkarlarını önde tutarak yönetti. 1946’da istifa eden De Gaulle sonrasında gelen Fransız Hükümetleri Amerikan Marshall programından kaynak alabilmek için komünistleri (5 Bakan dahil) tasfiye etmeye başladılar. 1954 yılına kadar ABD’den yılda 1 milyar dolar aldılar. Amaç Avrupa’nın Sovyet etki alanına girmesinin önlenmesiydi. Bugün de aynı şey Rusya için söylenebilir. Ukrayna savaşının asıl amacı Avrupa’nın Çin ve Rusya etki alanlarına girmesinin önlenmesidir.
FRANSA NATO’DA
Fransa 1949 yılında NATO’ya kurucu olarak girdi. NATO kurulduğunda Amerikalılar Fransızların ağzına bir parmak bal çaldılar. Kuzey Atlantik Konseyi (NAC) ve yüksek komuta karargâhı (SHAPE) Paris’te teşkil edildi. Normandiya çıkarması sonrası bazı Amerikan birlikleri Fransa topraklarında kalarak 10’a yakın askeri üsse konuşlanmış ve kabaca 50 bin civarında Amerikan askeri bu üslerde kalmıştı. Fransa bir nevi Amerikan işgaline uğramıştı. 40’ların sonu ve 50’li yıllarda Fransa eski sömürgelerini korumak için Hindiçin’de, Afrika’da ve Kuzey Afrika’da askeri müdahalelerde bulundu. Yüzbinlerce yerli halk Fransızlar tarafından katledildi. Ancak yenildiler ve 60’lı yıllarda hem Asya’dan hem Kuzey Afrika’dan çekildiler. Fransız yanlısı yüzbinlerce yerli işbirlikçi Fransa’ya göçerek bugünün çok ciddi sosyal ve ekonomik boyutları olan göçmen sorununun temelini attılar. (Türkiye’nin de Suriyeli sığınmacılar konusunda Fransa’dan öğreneceği çok şey var.)
1958 yılında 5. Cumhuriyet kurulduktan sonra Fransa Anglosakson etkisinden uzaklaşarak daha bağımsız politika uygulamaya yöneldi. Fransa liderliğinde Avrupalılığın ABD ve Anglosakson etki alanını dengelemesi gerektiğini savundular. 1959 yılında 13 yıl aradan sonra siyasete geri dönen ve yeniden Başkan seçilen De Gaulle İç politikada komünistlerle anlaşamadı ama dış politikada onları destekledi. Her sene 6 Haziran’da yapılan Normandiya Çıkarmasının anma törenlerine bile katılmadı. Sovyet televizyonunda halka konuşan batılı tek devlet başkanı oldu ve en önemlisi Rusya’yı her zaman bir Avrupa ülkesi olarak tanıdı.
NATO’NUN ASKERİ KANADINDAN AYRILAN FRANSA
De Gaulle NATO’nun ABD çıkarları için Fransa’yı rehin aldığını görerek, 1959’da Fransa’nın Akdeniz deniz kuvvetlerini NATO’dan çekti. Aynı yıl NATO ülkelerinin nükleer silah taşıyan uçaklarının Fransa’da konuşlandırılmasını yasakladı. 1962’de deniz kuvvetlerinin tümünü, 1966’da da tüm askeri kuvvetlerini ittifak komuta yapısından çekti. 1963 yılında nükleer güç olan Fransa, 1967 yılında ilk nükleer denizaltısını hizmete soktu ve stratejik bağımsızlık elde etti. 1969’da siyasetten çekilen De Gaulle’den sonra Sarkozy’nin Cumhurbaşkanlığı dönemine (2007- 2012)kadar Fransa, genelde Avrupa merkezli ancak Anglosakson baskılardan uzak bağımsız bir jeopolitik rota çizdi. Hatta 2003 yılında, ABD’nin neocon Başkanı George W. Bush döneminde Irak’a karşı başlatılan hukuksuz askeri müdahalede (Iraqi Freedom Operation) BM Güvenlik Konseyinde yapılan oylamada Başkan Chirac Fransa’sı Hayır oyu kullandı.
FRANSA’NIN İSTİKRARININ BOZULMASI
Türkiye’nin 1 Mart 2003 tezkeresinde mevcut iktidarın aksini savunmasına rağmen parlamentonun Amerikan güçlerine hayır demesini Ergenekon ve Balyoz gibi kumpas davalar ile cezalandıran ABD, Fransa’ya da hayır oyu sonrası baskısını artırdı. 2005 yılında Fransa’nın çok övündüğü etnik mozaik büyük bir yara aldı. Paris’te iki göçmen gencin kaza ile ölmesi sonrası tüm ülkede ayaklanmalar çıktı. Yangınlar ve yağmalar yaşandı. Fransa’nın yumuşak karnına ilk hançer saplanmıştı. 2006’da milyonlar ciddi ekonomik zorlukları protesto için hükümet aleyhinde gösteriler yaptı ve Chirac seçimleri kaybederek 2007’de görevi Amerikancı Sarkozy’e devretti.
NATO’YA GERİ DÖNEN FRANSA
ABD, Fransa’nın soğuk savaş sonrası dönemde kendi jeopolitik rotasının dışına çıkmasına tahammül edemezdi. Sarkozy’nin 2007’de iktidara gelmesi ile rota değiştirildi. 2008 yılındaki Rusya’nın Osetya müdahalesi sonrası ABD’nin Fransa’ya olan baskıları arttı. Fransa 1966’da askeri kanadından çıktığı NATO’ya 2009’da geri döndü. Komuta ve kuvvet yapısında en önemli görevler ve sorumluluklar İngilizlerden sonra onlara verildi. 2011 yılında Libya’ya askeri müdahalede İngiltere ile baş rolü aldılar. Daha sonra ABD ile Libya’yı yok ettiler. Yetmedi aynı üçlü bu kez 2012’den itibaren Suriye’de aynı oyunu oynadılar ve bugün de devam eden iç savaşı başlattılar.
RUSYA’YA VERİLMEYEN GEMİLER
Fransa’nın ABD tarafına geçişiyle ilgili bir diğer gelişme 2012’de iktidara gelen Amerikan yanlısı Başkan Hollande zamanında 2015 yılında yaşandı. Fransa’ya siparişi 2008 yılında verilen iki adet Mistral sınıfı doklu çıkarma gemisinin (LPD) Rusya’ya satışı Rusya’nın Kırım müdahalesi sonrası 2015 yılında iptal edildi. Gemilerin parası ödenmiş ve personeli Brest’te son üç aydır eğitim almaktaydı. Devlet Başkanı Putin’in bu gemilerin Fransa’dan tedarik edilmesine başından bu yana karşı çıktığı biliniyordu. Başbakan Medvedev kontratı imzalamıştı. Sonuçta Putin haklı çıktı. ABD baskısıyla Fransa geri adım attı. Gemiler Mısır’a satıldı.
FRANSA’DA ÖNLENEMEYEN TERÖR DALGASI
2015 başında Charlie Hebdo Dergisinin İslamist köktendinciler tarafından basılarak katliam yapılması ile başlayan terör dalgası 2016 yılında da devam etti. Fransız topraklarında yakın tarihte görülmemiş saldırı zinciri Fransa’yı ABD’nin GWOT (Terörle Küresel Savaş) paradigmasını kabullenmesine neden oldu. Fransa ne zaman ABD aleyhinde bir tutum takınsa ülkede bombalar patlıyordu. İslamistlerin kolayca kışkırtılmasıyla başlayan terör dalgası ülkede İslam karşıtlığını ve göçmen düşmanlığını artırdı. Fransa’nın sinir uçlarıyla oynanmıştı. Hollande 2017 yılında seçimleri kaybetti ve görevi genç Başkan Macron devraldı. Macron da ABD’nin jeopolitik rotasından çıkmadı. ABD ve Rusya ile ilişkilerde Hollande’ın tutumunu devam ettirdi. Bu dönemde Hollande döneminde yaşanan terör dalgaları yerine sarı yelekliler öne çıktı. 2018’den sonra değişik zamanlarda bozulan ekonomik dengeleri ve gelir adaletsizliğini protesto etmek amacıyla ortaya çıkan bu gruplar Fransız devlet otoritesine büyük bir meydan okuma oldu. 2022 seçimlerinde Macron zor da olsa 2. Kez Başkan seçildi. Seçimi Macron kazanmış olsa da parlamenterlerin sadece %14’ü kendisini destekliyor.
ESKİ FRANSA NEREDE?
Bugün Fransa eski özelliklerinin pek çoğunu yitirmiş durumda. Çok ciddi sorunlar içinde. Göçmenler, İslam karşıtlığı, işsizlik, hayat pahalılığı ve siyasi tartışma geleneğinden uzaklaşan kamuoyu bunun tipik örnekleri. Bu sene yapılan başkanlık ve parlamento seçimlerine oy hakkı olanların sadece yarısının katılması bu durumu örnekliyor. Soğuk Savaş yıllarında toplumun çoğunluğu siyasi tartışmalarda yer alırken bugün oy verenlerin bile yarısından azı siyasete ilgi duyuyor. 24 Şubat 2022’de başlayan Ukrayna Rusya çatışması Fransa’nın tamamen ABD ve NATO yanında yer alarak Alman Hükümeti gibi Atlantikçi dış politikaya tam uyum sağlamasını tetikledi. Ukrayna’da Nazi Banderacıları desteklemeye devam ediyorlar. De Gaulle’ün Anglo Sakson etki alanına karşı gösterdiği direnç öğretisini tamamen ortadan kaldırdılar. ABD ne derse onu yaptılar. Macron, Trump döneminde NATO’yu ağır bir şekilde eleştirirken, bugün tükürdüğünü yalayan bir siyasetçi konumuna geldi. Anglosakson cephenin 2021’de Fransa’yı dışlayarak Pasifik’te AUKUS’u kurması ve Avustralya’nın Fransız denizaltı projesini bir kalemde iptal etmesini ve dolaylı olarak aşağılanmayı hazmedebildiler. Fransa’nın Pasifik’te 2 milyon km kare deniz yetki alanlarına sahip adaları var. Bu alandaki çıkarlarını korumak için donanmaya ve orduya her zaman ihtiyacı olacak. Ancak tek başına bugün hem Avrupa’da ABD’nin vekilliğini yerine getirip hem de Pasifik’te kendi çıkarlarını mevcut yetenekleri ile karşılayamaz. Onun için Pasifik’te müttefiklere ihtiyacı var. En güvendiği ABD ve Avustralya ise Fransa’yı Pasifik’te yalnız bırakıyorlar. Fransa’nın tepkisi: Washington DC’deki büyükelçisini geri çağırmak ve kısa süre sonra yeniden geri yollamak.
EKONOMİK ÇIKMAZ
Fransa tüm batıda olduğu gibi neoliberal kapitalist modeli özelleştirmeler ile sonuna kadar uyguladı. Bugün ülkede beş kişinin toplam geliri 27 milyon en fakir kitlenin toplam gelirine eşit. Aldırış etmediler. Böylece toplumsal sözleşmeden adım adım uzaklaştılar. Yüzde 10’u aşan işsizlik, enflasyon karşısında geliri eriyen ve ay sonunu getiremeyen yaşlı nüfus, artan vergiler, Covid ile geçen 2 yıl ve son olarak Rusya Ukrayna çatışması sonucunda Rusya’ya uygulanan yaptırımlar Fransa’da dengeleri alt üst etti. Örneğin, Fransız tarım ürünlerinin baş alıcısı Rusya pazarı bugün artık yok. Kamu borcu milli gelirin %110 seviyesini aşmış durumda. Ülkede Kuzey Afrikalı göçmenlerin gettoları bir yandan, diğer yandan kazan sürekli kaynıyor. Keskin gelir dağılımı eşitsizliği kadim Fransa’yı kültürü ve siyaseti ile parçalamaya devam ediyor. Fransız devriminin eşitlik prensibi artık çok uzaklarda. Fransız gazeteci Thierry Meyssan’ın belirttiği üzere orta çağda bile böyle bir eşitsizlik mevcut değildi. (https://www.voltairenet.org/article217643.html)
FRANSA’NIN TÜRKİYE KARŞITLIĞI
Fransa Atlantik jeopolitiği dışında hareket etse dahi Türkiye gibi hem kıta hem deniz devletinin denizcileşerek okyanuslara ve açık denizlere çıkmasını asla istemez. Yani bu konuda hedefleri Washington ve Londra ile aynıdır. Akdeniz’de Seville Haritası içinde tutulan; Kıbrıs’tan çekilen ve Suriye’de deniz çıkışı olan Kürt devleti kurulmuş bir Türkiye haritası ister. Bu onlar için jeopolitiğin gereğidir. O nedenle daima Türkiye karşıtı güçler ile ittifak halinde olacaktır. Güney Kıbrıs ile savunma anlaşması imzalayarak 2006’da üs kolaylıkları elde etmesi; Yunanistan ile “Savunma ve Güvenlik için Stratejik Ortaklık Anlaşması” imzalaması ve 3 milyar dolar değerinde, 3 fırkateyn ile Rafale uçaklarının satışının gerçekleşmesi Türkiye düşmanlığının en somut örnekleri oldu. Fransızların 100 yıl sonra aynı hatayı tekrar etmemeleri gerekir. Kurtuluş Savaşı boyunca Yunanistan yanında Türklere karşı giriştikleri her askeri faaliyette Kuvayı Milliye karşısında yenildiler. Kolayca elde edilen bu askeri zaferler diğer cephelere müspet psikolojik destek sağladı, diplomasi ve siyaset masasında uygulanan başarılı stratejiler sayesinde de Fransa itilaf devletlerinin hegemonik cephesinden uzaklaştırıldı. Hatay’ı ana vatana katan Atatürk bu tecrübeler ile hareket etti. Bugün de bizimle doğrudan savaşacak konumda olmadıkları açık. Ancak Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ı ABD’nin de teşviki ile Akdeniz’deki Ukrayna rolüne sokmayacaklarının garantisi yok. Bugün Suriye’den Kıbrıs’a; Libya’dan Doğu Akdeniz sathında her alanda Türkiye karşıtlığı ve aktif hamlelerin başında Fransa karşımıza çıkıyor. Bu durum sürdürülebilir değildir.
FRANSA ÇIKMAZ SOKAKTA
ABD Soğuk Savaşı kazandığında hem Asya hem de Avrupa gücü olan Sovyetleri yenmişti. Karşısında duracak hiçbir güç kalmamıştı. Ancak aynı dönemde Avrupa Birliği ekonomik güç olarak sahneye çıkmıştı. Almanya ve Fransa liderliğindeki AB’nin ABD’ye meydan okuyabilecek siyasi ve askeri bir güce erişmesi engellenmeliydi. Bugün Fransa başta olmak üzere Avrupa’nın Rusya karşısında düştüğü durum bu hedefin sonucudur. Fransa ve Almanya başta olmak üzere AB Rus enerjisinden ve pazarından koparıldı. Avrupa ekonomileri ABD baskısı ile uygulanan yaptırımlar ve ambargolar sonucu çok ciddi zarar görmeye başladı. İster AB ister NATO’nun Rusya ile askeri bir çatışma sürecini göze alamayacağı açık bir gerçektir. Rusya’nın derinliği ve kaynakları uzun soluklu yıpratma savaşını kaldırabilir. Avrupa için bu çok zordur. Sadece silah, para ve medya desteği vererek Ukrayna halkının savaş azim ve iradesini korumak oldukça zordur. Diğer yandan ABD için Rusya’nın zayıflatılması asıl hedeftir. ABD bu nedenle Ukrayna krizinin devam etmesini ister. Bu satırlar yazılırken ABD Ukrayna’ya 3 milyar dolarlık askeri yardım paketini açıkladı. Savaşın uzaması için her yolu deneyecektir. Zira yeni dünya düzeni şekilleniyor ve ABD gerilemeyi durdurmak ve Çin ile asıl hesaplaşmaya hazır olmak için Rusya’yı yaralı bırakmak istiyor. Bir yandan Rusya’nın enerjisi tüketilirken, Avrupa devletleri yaratılan yeni tehdit üzerinden Amerikan savunma sanayine ve siyasi askeri karar sürecine bağımlı tutuluyor. Şu ana kadar bunu başardılar. Ancak askerî açıdan Rusya karşısında başarı şansı çok düşük olan bir süreçten bahsediyoruz. Kaybeden Ukrayna halkı oluyor. Diğer yandan ortalama Avrupalı da bu çatışma sürecinden zarar görüyor. 1970’lerden bu yana alıştığı refah seviyesi ABD’nin jeopolitik çıkarlarını karşılamak için eriyor. Çok tehlikeli bir şekilde Ukrayna’da Nazi ve Bandera düşüncesi devlet ideolojisine dönüşüyor. Avrupa İkinci Dünya Savaşı acıları ve ortak hafızasından uzaklaşıyor. Bu süreçte AB’nin iki lider ülkesi Fransa ve Almanya jeopolitik düzlemde Anglosaksonlara karşı çok büyük geri çekilme kaydettiler. Avro’nun 20 yıl sonra dolara eşitlenmesi çok şey ispat ediyor. Fransa’nın ABD tarafından neredeyse teslim alınan Avrupa içinde De Gaulle benzeri bağımsız jeopolitik düşünceye geri dönmesi artık çok zor. Bunu sağlayabilecek ne askeri ve ekonomik güce ne de siyasi birliğe sahipler. Fransa’nın Almanya gibi Rusya ve Çin ile makas açması ABD jeopolitiği gereği kaçınılmaz. Ancak dünya artık farklı dönüyor. Asya yüzyılı başladı. Şartlar 1945’ten çok farklı. Son olarak ABD Kongre Sözcüsü Pelosi’nin başarısızlıkla sonuçlanan Tayvan kışkırtması durumu özetliyor. Bu ziyareti Asya’da Japonya, Filipinler gibi iki Amerikan vassalı ile Anglosakson Avustralya ve Yeni Zelanda dışında destekleyen olmadı. Fransa’nın 24 Şubat 2022 sonrası ABD jeopolitiğinin Almanya ile başat Avrupa temsilcisi olarak öne çıkması ve başta Rusya olmak üzere Asya ile düşman kampta kalmayı tercih etmesinin gelecekteki yansımalarını tahmin etmek pek de zor değil. Fransa artık fikir üretemiyor. Washington DC ne derse onu yapıyor. Fransa’ya hatırlatalım: Jeopolitik çağ dönümlerinde verilen yanlış kararları düzeltmek çok zordur.
Cem Gürdeniz